Türkiye’yi kim bölüyor ve kim böldürüyor-MAKALE
Katar krizi temelinde Türkiye ve İran’a yönelik yeni bir operasyonun başlatıldığı ve Üçüncü Dünya Savaşının bu temelde derinleşeceği değerlendirilmektedir.
Katar krizi temelinde Türkiye ve İran’a yönelik yeni bir operasyonun başlatıldığı ve Üçüncü Dünya Savaşının bu temelde derinleşeceği değerlendirilmektedir.
Bu gidişle Türkiye’nin bölüneceği sonucuna nihayet faşist şef Tayyip Erdoğan da ulaşmış bulunuyor. Nitekim bazı güçleri kastederek “Türkiye’yi bölmek istiyorlar” diye açıklama yapıyor. Bununla da kendisini kurtaracağını ve yine mağduriyet edebiyatı yaparak toplumdan destek alacağını sanıyor. Bu temelde politik karşıtlarını suçlamaya çalışıyor. Söz konusu açıklamayı da AKP yardakçısı basın çarşaf çarşaf veriyor.
Peki bu durumda şunları sormazlar mı? İyi de, mevcut durumda Türkiye’yi kim bölüyor veya bölmek istiyor? Yine kim ya da kimin siyaseti böldürüyor? Öyle ya, herhalde Türkiye durup dururken bölünmüyor. Eğer gerçekten Türkiye’nin bölünmek istenmesi bir gerçekse, o zaman herhalde bunu yapmak isteyen birileri vardır. Peki bu birileri, yani bölmek isteyenler kimlerdir? Tayyip Erdoğan, Türkiye’yi kimin ya da kimlerin bölmek istediğini neden açıkça söylememektedir?
Ayrıca söz konusu bölme istemi herhalde kendiliğinden olmamaktadır. Birileri bunu yapmak istiyorsa, birileri de buna zemin oluyor veya çanak tutuyordur. Peki Türkiye’yi böldürten kimdir? Kimin yönetimi altında söz konusu bölünme tehdidi gelişmektedir? Hangi siyaset Türkiye’yi bölünme noktasına getirmiştir? Peki “Türkiye bölünecek” iddiasında bulunan Tayyip Erdoğan’ın bu konulara da açıklık getirmesi gerekmez mi?
Şimdi denebilir ki, bir açıklama üzerine bu kadar soru sormaya ve Tayyip Erdoğan’ın söylediklerini bu denli ciddiye almaya gerek var mı? Kuşkusuz yoktur. Çünkü, Tayyip Erdoğan kişiliği her gün o kadar çok şeyi saçma sapan bir tarzda söylemektedir ki, sözlerini bu denli ciddiye almaya gerek kalmamaktadır. Eğer söz konu açıklama “Bölünme” üzerine değil de başka bir konu üzerine olsaydı, o zaman hiç ciddiye bile almaz ve yazı konusu yapmazdık. Ancak “Bölünme“ konusu farklıdır. Çünkü on yıllardır başta Kürtler olmak üzere birçok halk “Türkiye’yi bölmekle ve bölücülükle” suçlanmaktadır. Türkiye toplumunda bu temelde oluşturulmuş ve Kürtlere karşı düşmanlığa dönüşmüş bir algı yaratılmıştır.
Şimdi eğer gerçekten Tayyip Erdoğan’ın açıkladığı gibi bir bölünme tehlikesi varsa, her şeyden önce bunun Tayyip Erdoğan ve AKP Yönetimi altında olduğuna parmak basmak gerekir. Çünkü Erdoğan ve partisi AKP tam on beş yıldır iktidardadır ve bugün de söz konusu tehdit bu iktidar altında ortaya çıkmaktadır. Yani eğer birileri Türkiye’yi bölüyorsa, böldürtenin de Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarı olduğu kesindir. Faşist şef Tayyip Erdoğan’ın izlediği Kürt düşmanı, savaşçı ve soykırımcı siyaset bugün Türkiye’yi bölünmenin eşiğine getirmiştir. Nihayet bunu Tayyip Erdoğan da görür ve itiraf eder hale gelmiştir.
Halbuki Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan yıllardır ve adeta feryat edercesine bu gerçeği dile getirmektedir. Türkiye’yi birlik içinde tutacak tek yaklaşımın demokratikleşme olduğunu, ancak Kürt sorununun demokratik özerklik ve demokratik konfederalizm çizgisindeki çözümünün bunu sağlayacağını ifade etmektedir. Bu anlayışı 1993’ten beri yüksek sesle dile getirmekte ve bu temelde siyaset izlemektedir. Bu doğrultuda defalarca ateşkes ilan etmiş ve demokratik çözüm projesi geliştirmiştir. En son 2013 ve 2014 yıllarında bu temelde yoğun bir çaba harcamış ve eğer Kürt sorununun demokratik özerklik çözümü gerçekleşmezse Türkiye’nin savaş ve bölünme ile yüz yüze geleceğini net bir biçimde ifade ederek Tayyip Erdoğan yönetimini uyarmıştır.
Nitekim doğrulanan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın görüş ve uyarıları olmuştur. Kürt sorununun demokratik özerklik çözümü temelinde Türkiye’nin demokratikleştirilmesini reddeden Tayyip Erdoğan Yönetimi altında Türkiye ağır bir iç ve dış savaşın içine sürüklenmiş ve bölünme ile yüz yüze gelmiştir. On yıllardır Önder Abdullah Öcalan’ın gördüğü ve ifade ettiği söz konusu gerçeği nihayet Tayyip Erdoğan da görür ve itiraf eder hale gelmiştir. Ancak bu duruma gelişteki kendi payını gizlemeye çalışmaktadır. Yine kimlerin Türkiye’yi bölmek istediğini ise açıkça ifade etmekten kaçınmaktadır. Sadece başta ABD ve AB olmak üzere bazı dış güçleri işaret etmektedir.
Oysa söz konusu tehdit eskiden beri vardır ve açıkça ortadadır. Kürt sorununu çözmeyen ve kendini demokratikleştirmeyen bir Türkiye’nin dış emperyalist saldırı karşısında kendini savunamayacağı ve bölünüp parçalanmaktan kurtulamayacağı açıktır. Bunun sorumlusunun da Kürtler ve diğer halklar değil, faşist-soykırım politikası izleyen güçler olacağı açıktır. Nitekim AKP-MHP faşist ittifakı Türkiye’yi işte böyle bir noktaya getirmiştir.
Çünkü bugün Ortadoğu’da yaşanan Üçüncü Dünya Savaşı içerisinde üç çizgi ve politik proje çatışmaktadır. Birincisi ABD’nin yürüttüğü Büyük Ortadoğu Projesidir ki, içi boşmuş gibi görünen bu projenin esas yanının bölgeyi küçük küçük parçalara bölmek olduğu açıktır. Bunun da daha çok İsrail tarafından izlenen bir politika olduğu bilinmektedir. İkincisi, TC ve İran tarafından yürütülen faşist ulus-devlet statükoculuğudur ki, esas yanı Kürt düşmanlığı olan bu projenin de söz konusu bölücülüğe çanak tutup zemin sunduğu ortadadır. Üçüncüsü ise, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın geliştirdiği ve Kürt Özgürlük Hareketinin uygulamaya çalıştığı demokratik özerkliğe dayanan Demokratik Ortadoğu Konfederalızmi projesidir. Emperyalist bölücülüğe karşı Ortadoğu’nun birliğini sağlayabilecek olan tek proje budur. Eğer bu proje temelinde Ortadoğu’nun demokratik birliği sağlanmaz ve garanti altına alınmazsa, o zaman BOP Ortadoğu’yu belki de yüz parçaya böler ve mevcut Kürt düşmanı ulus-devlet faşizmi de buna çanak tutup suç ortağı durumuna gelir. Nitekim bugün Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’yi getirdiği ve açıkça itiraf da ettiği nokta budur.
Bu bakımdan Tayyip Erdoğan’ın tekçi faşist çizgisinin Türkiye’yi bir felâketin içine sokmuş olduğu ve eğer demokratik toplum buna müdahale etmezse sonunda Türkiye’nin bölünüp parçalanacağı açıktır. Dahası söz konusu politika Türkiye’yi savaş içine sokmuş ve ağır baskı ve terör uygulanan bir ülke haline getirmiştir. Yine dünyadan tecrit olan ve “Terörizmi desteklemekle suçlanan” bir devlet durumuna düşürmüştür. Nitekim Avrupa Birliği, son yıllarda verdiği iki buçuk milyon euronun nerede ve nasıl kullanıldığı üzerine bir soruşturma başlatmıştır. Çünkü başta DAİŞ olmak üzere “Terörist örgüt” denen çete gruplarına destek olarak verilmiş olduğundan kuşku duymaktadır.
Benzer bir uygulamanın eş zamanlı ve paralel olarak ABD ve bazı Arap devletleri tarafından Katar’a yönelik geliştiriliyor olması da ilginçtir. Başını Suudi Arabistan, Mısır, Bahreyn ve Birleşik Arap Emirliklerinin çektiği Arap devletleri de Katar’ı “DAİŞ ve İran’a destek vermekle” suçlamaktadır. Nitekim Katar ile ilişkilerini dondurmuşlar ve Katar’ı tecrit bir konuma getirmişlerdir. Bir anda “Katar Krizi” adıyla bölgenin en öncelikli sorunu haline gelmiştir.
Mevcut durumda Katar’ı destekleyen Ortadoğu devletleri TC ve İran olmaktadır. Özellikle AKP Yönetiminin Katar’a askeri birlik göndermeye çalıştığı bir ortamda bu krizin gelişmesi, birçok çevre tarafından esas hedefin Türkiye olduğu biçiminde değerlendirilmesine yol açmaktadır. Nitekim en az Katar yönetimi kadar AKP Yönetimi de söz konusu krizden etkilenmiş bulunmaktadır. Katar krizi temelinde Türkiye ve İran’a yönelik yeni bir operasyonun başlatıldığı ve Üçüncü Dünya Savaşının bu temelde derinleşeceği değerlendirilmektedir. Bu da mevcut savaş durumunun Türkiye’yi daha çok içine alacağı anlamına gelmektedir. Eğer demokratik Türkiye ve Özgür Kürdistan çizgisi sürece hızlı ve yeterli müdahalede bulunamazsa, o zaman Türkiye’nin geleceği gerçekten de karanlıktır. Demek ki gelecek özgürlük ve demokrasi devrimindedir.
Kaynak: Yeni Özgür Politika