Tun(Ç)eli’nin Dersim’e açtığı dava - Erdal Er

Tun(Ç)eli’nin Dersim’e açtığı dava - Erdal Er

Gazete manşetlerine göre Dersim’e 108 sefer yapılmış ve bu seferlerin hepsi boşa gitmişti.

109. askeri sefer için işaret fişeğini Mustafa Kemal ve İsmet İnönü ikilisi verecekti; “Ordular hedef Dersim!”

Emre göre; taş üstünde taş, gövde üstünde baş kalmayacaktı…

Dersim Soykırımı’na giden yolun taşları Mülkiye Müfettişi Hamdi Bey tarafından 2 Şubat 1926 yılında hazırlanan Dersim raporuyla döşendi.

Raporun en can alıcı cümlesi şuydu:

"Dersim, Cumhuriyet Hükümeti için bir çıbanbaşıdır. Bu çıban üzerinde kesin bir ameliyat yapmak ve elim ihtimalleri önlemek, memleket selameti bakımından mutlaka lazımdır."

TUN(Ç)ELİ KANUNU

Rapordan 9 yıl sonra TBMM’de 25 Aralık 1935 yılında 2884 sayılı kanunla;  “Dersim” adı değiştirilerek, Tun(Ç)eli yapıldı. Dersim ve çevre illerde sıkıyönetim ilan edildi.

1936 parlamento açılış konuşmasında Mustafa Kemal Atatürk, "Dersim çıbanbaşıdır. Bu korkunç çıbanı başından kesip koparmak için ne gerekiyorsa, ne pahasına olursa olsun yapılmalıdır. Bu konuda hükümete tam ve geniş salahiyet verilmelidir" diyecekti.

DERSİM KASABI ABDULLAH ALPDOĞAN

6 Ocak 1936'da, Dördüncü Genel Valilik kuruldu ve Elazığ merkez seçildi. Sömürge Valisi yetkileriyle donatılan General Abdullah Alpdoğan Dersim’e atandı. Aynı yıl Dersim’e yol, karakol ve kışla inşasına başlandı.

KANLI GÜN 4 MAYIS 1937

4 Mayıs 1937 TBMM'de Bakanlar Kurulu "Dersim Tenkil Kararları" adında özel bir kararname çıkarttı. Dersim Soykırımı’nın resmi belgesi olan karar ile Ankara hükümeti Dersim’e resmen savaş ilan etti. Karara göre taarruz hareketi başlatılacak, köyler yakılacak, insanlar öldürülecek ve bir kısmı ülkenin batı illerine sürgüne yollanacaktı.

SAVAŞ UÇAKLARI DERSİM’İ BOMBALADI

Bu kanlı fermanla birlikte 12 -19 Mayıs 1937’de Dersim'e kanlı sefer düzenlendi.

Amed'den kalkan üç uçak filosu Dersim’e bombalar yağdırdı. Bu uçaklardan birini Mustafa Kemal’in manevi kızı ve Türkiye’nin ilk kadın pilotu Sabiha Gökçen kullanıyordu. Dersim'de soykırım başladı, köyler ve ormanlar ateşe verildi.

ALİŞER, ZARİFE VE SAHAN AĞA

Kanlı günlerde, Dersim önderlerinden Alişer ve eşi Zarife 9 Temmuz 1937’de, Sahan Ağa ise 28 Ağustos’ta katledildi. Bombardıman sonucu Seyit Rıza’nın ailesinden 33 kişi Laçinan Deresi’nde öldürüldü.

SEYİT RIZA VE İDAM

5 Eylül 1937 tarihinde Erzincan Valisi ile görüşmek için bu ile giden Seyit Rıza, Muti Köprüsü’nde esir alındı. Seyit Rıza önce Erzincan ve ardından Elazığ’a götürüldü.

Elazığ’da tutuklu bulunan Dersimli esirlerle birlikte askeri mahkemede Dersim’i isyana teşvikten ve bu isyana katılmaktan dolayı yargılandı.

Elazığ’da Seyit Rıza ve dava arkadaşlarını yargılayan Divanı Harp mahkemesi savcısı hazırladığı iddianamede “bu dava genç Tun(Ç)eli’nin Dersim hakkında açtığı davadır” demişti.

Mahkeme heyetine seslenen savcı; “vereceğiniz karar genç Tun(Ç)eli’nin ebediyen yaşamasına, ‘çıbanbaşı’ olan Dersim’in ise tarihin çöplüğüne atılmasına neden olacaktır.”

Bu davada Dersim’i Seyit Rıza, Tun(Ç)eli’yi Mustafa Kemal Atatürk temsil ediyordu.

Ekim ayı ortasında başlayan sözde yargılama 15 Kasım’da sona erdi.

Seyit Rıza, darağacına çıktığında karşısında kalabalık bir grup varmış gibi konuştu.

‘’Ewladi Kerbelalayme, be gunayıme, aybo, zulumo, cinayeto... ‘’

Ankara’dan Seyit Rıza’yı asmaya gelen İhsan Sabri Çağlayangil, anılarında idamdan önce yaşananları söyle anlatıyor:

“Seyit Rıza, sehpaları görünce durumu anladı. ‘Asacaksınız’ dedi ve bana döndü: ‘Sen Ankara'dan beni asmak için mi geldin?’ Bakıştık. İlk kez idam edilecek bir insanla yüz yüze geliyordum. Bana güldü. Savcı, namaz kılıp kılmayacağını sordu. İstemedi. Son sözünü sorduk. ‘Kırk liram ve saatim var. Oğluma verirsiniz’ dedi... Seyit Rıza'yı meydana çıkardık. Hava soğuktu ve etrafta kimseler yoktu. Ama Seyit Rıza, meydan insan doluymuş gibi sessizliğe ve boşluğa hitap etti. ‘Evlâdı Kerbelayıh. Bi hatayıh. Ayıptır. Zulümdür. Cinayettir’ dedi. Benim tüylerim diken diken oldu. Bu yaşlı adam rap rap yürüdü. Çingeneyi itti. İpi boynuna geçirdi. Sandalyeye ayağı ile tekme vurdu, infazını gerçekleştirdi...

Seyit Rıza asılmadan hemen önce de Çağlayangil’e şunları söyler:

‘’Git ona söyle (Atatürk) ben senin hile ve yalanlarınla baş edemedim bu bana dert oldu, ben de senin önünde diz çökmedim bu da sana dert olsun‘‘

Seyit Rıza asıldığı saatlerde Mustafa Kemal Atatürk, başbakanlık koltuğunda oturan Celal Bayar, 3. Ordu Müfettişi Kazım Orbay, Dersim kasabı olarak ün yapan General Alpdoğan’la birlikte Elazığ’da bulunuyordu.

Seyit Rıza'nın idam için yaşı küçültüldü, 16 yaşındaki oğlu Resık Usen'in ise yaşı büyütüldü.

Soğuk bir sonbahar gecesinde Dersim’e 141 kilometre uzaklıkta bulunan Elazığ’da; Seyit Rıza, oğlu Resık Usen, Use Seydi, Fındık Ağa, Hesene Demenıj, Hesene Kuresız ve Aliye Mırze Sıl idam edildiler. Ölü bedenleri darağacında bir süre asılı kaldıktan sonra yakılarak bilinmeyen bir yere götürüldüler.

İdamlardan sonra da Dersim’de soykırım daha da ağırlaştı. Köylere, ovalara dağ gibi ceset yığıldı.

1938 YILI VE SONUÇ

1938 yılının yaz ayı ve sonbaharında toplu sivil katliamlar yapıldı. Kanlı soykırımda on  binlerce insan Türkiye kentlerine sürgün edildi. Binlerce Dersimli çocuk savaş ganimeti olarak alıkonuldu ve subaylara hizmetçi olarak sunuldu.

Mustafa Kemal'in hastalığı dolayısıyla Celal Bayar tarafından okunan 1 Kasım 1938'deki Meclis açılış konuşmasında "Dersim'de haydutluk ve eşkıyalık olaylarının bitirilerek ulusal egemenliğin sağlanmasından duyduğu kıvancı" dile getirmiş; İsmet İnönü ise, "Dersim müşkilesinden kurtulduk" demişti.

1935-36-37-38 yıllarında Türk ordusunun resmi rakamlarına göre on iki bin kişi öldürülmüş, Dersimlilere göre ise 70 bin ile 90 bin insan katledilmişti.

DERSİM, TUN(Ç)ELİ HAKKINDA DAVA AÇTI

Dersim, mezar sessizliğine gömüldü. Uzun yıllar içine kapandı, yaralarını sarmaya çalıştı. Ancak Dersim ve Tun(Ç)eli’nin kavgası bitmemişti.

1984 yılında bu defa Dersim, Tun(Ç)eli hakkında dava açtı.

Kürt gençleri Seyit Rıza, Alişer, Bese, Zarife, Menese, Sahan Ağa ve on binlerce soykırım kurbanı adına dava açtılar.

Bu bir onur savaşıydı.

Binlerce Dersimli, Şırnaklı, Batmanlı, Vanlı, Kobanili, Süleymaniyeli ve Mahabatlı Kürt gençleri “Dersim, Seyit Rıza, Alişer“ ve “Bese“ adını alarak dağlara çıktılar.

30 yıl içinde Dersim, Munzur, Seyit Rıza, Alişer ve Bese adını alan binlerce Kürt genci Dersim dağlarında hayatını kaybetti.

Kolay olmadı ölü toprağını Dersim’in üzerinden atıp tarihsel kimliğiyle yeniden buluşturmak.

Bugün Tun(Ç)eli Dersim’e yenilmişse tam da Seyit Rıza adını alıp dağlara çıkanların ödediği ağır bedeller sayesindedir.

DERSİM’DE SOYKIRIM DEVAM EDİYOR

Bu kavga halen devam ediyor. Günümüz Dersim’inde on binlerce Kızılbaş Alevi anadili ve inancından yoksun yaşıyor.

79 bin nüfuslu kentte bugün 50 binin üzerinde asker, polis bulunuyor.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın başlattığı çözüm sürecine kadar da Dersim dağları bombalanıyor, ormanlar yakılıyordu.

Kentte bulunan Munzur çayı üzerinde 20’nin üzerinde güvenlik amaçlı baraj inşa edilerek; kent insansızlaştırılıyor ve doğa tahrip ediliyor. Dersimlilerin tarihi, kültürü, mezarları, ziyaretleri sular altında bırakılıyor.

Kentte, hala siyasi soykırım operasyonları devam ediyor.