Türkdoğan: İmralı’daki hukuksuzluğa herkes itiraz etmeli!

İnfaz Kanunu ile ilgili değişikliklerin önce İmralı’da uygulanıp yaygınlaştırıldığına dikkat çeken İHD Eşbaşkanı Öztürk Türkdoğan, "Abdullah Öcalan’a 'volta atma cezası' gibi keyfi cezalarla uygulanan tecrit ve hukuksuzluğa herkes itiraz etmeli" dedi.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde 22 yıldır ağır tecrit altında tutuluyor. Avukatları, vasisi ve ailesiyle görüşme hakları yıllarca “koster bozuk”,“hava muhalefeti” gibi gerekçelerle engellenen Abdullah Öcalan’a periyodik olarak da disiplin cezaları uygulanıyor.

7 aydır haber alınamayan Kürt Halk Önderi'ne 2018 yılında verilen disiplin cezalarının “volta atma cezası” noktasına kadar vardırılması büyük tepkilere neden oldu.

“Volta atma cezasının”hukuksuz ve keyfi bir uygulama olduğunun altını çizen İnsan Hakları Derneği (İHD) Eşbaşkanı Öztürk Türkdoğan ANF’ye konuştu.

‘BU HUKUKSUZLUĞUN TEMELİ İNFAZ KANUNU’

Bugün yaşanan hukuksuzluğun temelinin 2004 yılında İnfaz Kanunu’nda yapılan değişikliklerle atıldığını belirten Türkdoğan, “2004 yılında hazırlanan ve 2005’te tıpkı CMK ve TCK gibi yürürlüğe giren bu kanunda disiplin cezalarının bu kadar ayrıntılı düzenlenmesini ve idareye bu kadar inisiyatif tanınmasını o zaman ben çok eleştirmiştim. Hatta bu konuda İHD’nin bülteninde yayınlanan bir yazı kaleme almıştım. Çünkü eski infaz kanununda disiplin cezaları yönetmelikle düzenleniyordu. Bu kadar ayrıntılı değildi ve bu değişikliğin mahpuslar üzerinde ciddi anlamda sonuçları olacağını belirtmiştik” dedi.

Bunun bir somut örneğinin de Covid-19 sürecinde yürürlüğe giren 7242 Sayılı İnfaz Kanunu’nunda görüldüğünü söyleyen Türkdoğan, bu değişikliğin Terörle Mücadele Kanunu (TMK) kapsamındaki mahpuslar açısından durumu daha da ağırlaştırdığını hatırlattı.

Cezaevi idarelerine, cezaevi gözlem kurullarına tanınan yetkilerin kesinlikle insan haklarına ve Birleşmiş Milletler’in (BM) Mandela Kuralları’na aykırı olduğunun altını çizen Türkdoğan, “BM’nin Mandela Kuralları hapishanelerde insan haklarının gözetilmesini düzenleyen kurallardır. Türkiye ise kendi mevzuatını BM’nin bukurallarına uyarlamak yerine tam tersini yaptı; giderek bu kurallardan uzaklaştı, daha baskıcı, keyfi cezalandırmaya giden bir noktaya getirdi” diye konuştu.

‘İLK ÖNCE İMRALI ADASINDA UYGULANIYOR’

Bu açıdan Türkiye’de İnfaz Kanunu ile ilgili yapılan değişikliklerin ilk önce İmralı adasında uygulandığına dikkat çeken Türkdoğan, İmralı adasında tecrit derinleştikçe ve keyfi cezalandırılmalar geliştikçe İnfaz Kanunu’nun sürekli değiştiğine işaret etti. Türkdoğan, İmralı’nın bu konuda bir laboratuvar olarak kullanıldığını, ona göre yasalar ve yönetmelikler çıkartıldığını ve bütün Türkiye’ye yaygınlaştırıldığını belirtti.

 Avrupa Konseyi (AK) İşkenceyi Önleme Komitesi’nin (CPT) İmralı’ya 2019 Mayıs ayında gerçekleştirdiği ziyaretten sonra Türkiye’ye bazı tavsiyeleri olduğunu anımsatan Türkdoğan, Türkiye’nin bu tavsiyeleri yerine getirmek yerine keyfi cezalandırma yoluyla Abdullah Öcalan’ın görüş yasaklarını devam ettirdiğini vurguladı.

Bu konuda hukuktaki önemli bir kuralı hatırlatan Türkdoğan, “Sürekli hak mağduriyeti doğuracak şekilde siz bir insana ceza veremezsiniz. Bir insanın avukatlarıyla, ailesiyle görüşmesini engellemek için ‘volta atma cezası’ gibi keyfi sebeplerle, sürekli disiplin cezaları verip, sürekli görüş yasağı getirirseniz bu sürekli hak mağduriyeti demektir. Evrensel hukuk bunu korumaz. Bu temel haklara aykırıdır.”

‘EN TEMEL ANAYASAL HAKKINDAN YARARLANAMIYOR’

Türkdoğan, ayrıca Abdullah Öcalan’ın avukatlarının ‘volta atma cezasını’ kendisinden değil de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) yapılan bir başvuruya Türkiye’nin verdiği yanıttan öğrenmesinin çok vahim bir durum olduğuna dikkat çekti. Türkdoğan şunları kaydetti: “Demek ki 2018 yılında Abdullah Öcalan’a ceza verilmiş, bu ceza kendine tebliğ edilmiş, anlaşılan bu cezaya itiraz etmiş, itiraz üzerine de İnfaz Hakimliği cezasını onaylamış. Peki Abdullah Öcalan hangi hukuki haklarından yararlandırılmış? Şimdi Abdullah Öcalan’ın bir vasisi var; eğer vasisi veya avukatlarıyla normal olarak görüşebilseydi zaten kendisine iletilen kararları avukatına, vasisine veya ailesine verirdi. Ama siz sürekli olarak yasak koymuşsanız o zaman idarenin Abdullah Öcalan’a verilen bu cezaları avukatlarına veya vasisine haber vermesi gerekir. Niye? Haklarını kullanabilmesi için. Bu nedenle burada Abdullah Öcalan sadece tecrit altına alınıp cezalandırılmıyor, aynı zamanda en temel itiraz ve dava hakkını da kullanması engelleniyor. Yani mahkemeye erişim hakkı engelleniyor. Sıkıyönetim zamanlarında bile mahpusların mahkemeye erişim haklarına engel getirilmemiştir. Mutlaka bir dakika da olsa mahpus avukatıyla görüşebilmiştir. Ama Abdullah Öcalan İmralı adasında hiçbir şekilde avukatlarıyla görüştürülmüyor Ağustos 2019’dan beri. Bunun izah edilir bir yanı yok. Abdullah Öcalan aynı zamanda en temel anayasal hakkından yararlandırılmıyor. Mahkemeye erişim hakkından yararlanamıyor. Yani avukatları müvekkillerine verilen cezayı Türkiye’nin AİHM’e verdiği bir cevaptan öğrenmesi bu açıdan çok vahim bir durum. Avukatların burada yapması gereken AİHM’e bu durumu yazılı olarak belirtip, ihlal kararı verilmesini talep etmektir.”

‘CPT’NİN TAVSİYELERİNE UYULMADI’

İmralı’da ağırlaştırılmış tecritte tutulan Abdullah Öcalan, Hayati Kaytan, Emin Gurban ve Civan Boltan için AİHM’e “ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası” ile ilgili ihlal kararının acil gündeme alınması için Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne (AKBK) başvuran 4 kuruluştan birinin İHD olduğunu belirten Türkdoğan, Türkiye’nin bu konuda AKBK’ye İmralı’da herhangi bir ihlal olmadığı yönündeki yanıta da tepki gösterdi.

Hükümetin bu yanıta karşı cevaplarını AKBK’ye gönderdiklerini aktaran Türkdoğan, hükümet tarafından verilen cevabın gerçeği yansıtmadığını, İmralı adasında tecridin ve keyfi cezalandırmaların devam ettiğini , CPT’nin tavsiyelerine uyulmadığını belirttiklerini söyledi. AKBK’ye 4 kuruluş olarak yaptıkları başvurunun “umut hakkı” ile ilgili olmasına rağmen Türkiye’nin bu konuya hiç değinmeden İmralı’da CPT’nin kendilerine yaptığı tavsiyelerden bahsederek konuyu değiştirdiğine dikkat çeken Türkdoğan, “Biz AKBK’ye verdiğimiz cevapta İmralı’daki durumun öyle olmadığını ve ağırlaştırılmış müebbet alanlarla ilgili cezaevinden çıkacakları tarihin belirlenmesi noktasında Türkiye’ye kuvvetli tavsiyelerde bulunulmasını, bir eylem planı yapılmasının istenmesini talep ettik” diye konuştu.

‘KANUNLAR İMRALI’DA UYGULANMIYOR’

Türkiye Cumhuriyeti’nin kanunlarının İmralı adasında uygulanmadığını hatırlatanTürkdoğan, bunu kabul etmenin mümkün olmadığını vurguladı. Herkesin bu duruma itiraz etmesi gerektiğini belirten Türkdoğan, bugüne kadar İmralı’da uygulanan bu hukuksuzluğa yeterince itiraz olmadığı için infaz rejiminin bu hale geldiğini kaydetti. “İmralı adasına itiraz etmeyenler, İnfaz Kanunu’nun bu kadar kötü hale gelmesine de sebep oldular” diyen Türkdoğan, İmralı özelindeki bu sessizliğin kabul edilemez olduğunun altını çizdi. Son olarak Türkiye’deki tüm siyasi partilere bir hatırlatmada bulunan Türkdoğan, şöyle konuştu: “Türkiye’de hemen herkesin yolu hapishanelerden geçmiş ve anlaşılan daha çok geçecek. O yüzden hapishaneler konusunda TMK kapsamında olanlar ve olmayanlar arasındaki ayrımcılığa son verilmelidir. Siyaset kurumu Türkiye hapishanelerinin geldiği noktadan topluca sorumludur. Dolayısıyla önce hapishanelerdeki ayrımcılığı ortadan kaldırılmaları gerekir. İkincisi, Türkiye ölüm cezasını yasaklamıştır. Ölüm cezası sonucunu doğuracak ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası uygulamasından Türkiye vazgeçmeli, kendi mevzuatından ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını çıkartmalıdır. Üçüncüsü, Türkiye ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verileceklerle ilgili maksimum cezaevinde kalma süresini de belirlemelidir. Türkiye’nin artık infaz sistemini ele alması ve bunu güçlü bir şekilde tartışması gerekir. Şu anda mahpuslarla ilgili cezaevi idarelerine çok geniş yetkiler verilmiş durumda. Bunların hepsinin mutlaka ve mutlaka geri alınması gerekir. Mahpusların insan hakları vardır ve Türkiye BM’nin Mandela Kuralları’na uygun olarak kendi infaz sistemini tepeden tırnağa gözden geçirmelidir. Tabii ki TMK gibi baş belası bir kanundan da Türkiye bir an önce kurtulmalıdır.”