İktidar tarafından “Yargı reformu” adı altında çıkarılan 10. Yargı Paketi’nin hiçbir beklentiyi karşılamaması üzerine Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti), Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ile ikinci görüşmeyi gerçekleştirdi. Tunç ile görüşen heyetin içinde DEM Parti Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu Eş Sözcüsü Öztürk Türkdoğan da yer aldı.
Görüşmenin ayrıntılarını ANF’ye anlatan Türkdoğan, görüşmede hapishanelerdeki hak ihlalleri, hasta mahpusların durumu ve infazı keyfi olarak yakılan tutsaklar için somut adım atılması üzerinde durduklarını aktardı.
‘ÖZELLİKLE HASTA MAHPUSLARIN DURUMU VE İNFAZ YAKMA UYGULAMALARINI KONUŞTUK!’
Milletvekili olmadan önce uzun yıllar İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanlığı görevinde bulunan Öztürk Türkdoğan, DEM Parti Başkanvekilleri eşliğinde Adalet Bakanı ile 24 Haziran 2025 tarihinde gerçekleştirdikleri görüşmede özellikle hapishanelerdeki hak ihlallerini, hasta mahpusların durumunu ve infaz yakma uygulamalarını konuştuklarını aktardı.
Görüşmede özellikle sürece ilişkin Adalet Bakanlığı’nın işleyişinin yavaş olduğunu söylediklerini anlatan Türkdoğan, sorunların giderilmesinin insan haklarının gereği olduğunu, bunun için herhangi bir yasa değişikliğine gerek olmadığını ve bunu pratik olarak ilettiklerini belirtti.
Özellikle hasta mahpuslarla ilgili sürecin çok ağır ilerlediğini dile getirdiklerini vurgulayan Türkoğlu, “Hasta mahpusların bulundukları yerlerdeki tam teşekkülü hastaneler rapor vermişse o zaman Adlı Tıp Kurumu’nun (ATK) bu raporları incelemesi, bunun üzerine hızlı karar vermesi sağlanabilir. Yavaş hareket etmenin hastalıkları daha da artırdığını ve sorumluluğu büyüttüğünü ifade ettik. Yeni bir süreç başladığını, siyasi iktidarın bu yeni süreci desteklediğini ama hem yargı hem devlet bürokrasisinin sanki yeni süreç yokmuş gibi davrandığını Adalet Bakanı’nın dikkatine sunduk. Yani siyasi irade bir karar alıyorsa ve süreci sonuna kadar götüreceğiz diyorsa, devlet bürokrasisinin de siyasi iradenin bu kararlılığına uygun adım atması lazım. Bunu bakana özellikle hatırlattık. Adalet Bakanı bize katıldı ve yasa değişikliği gerektiren konular hariç, yasal çerçeve içerisinde yapılabileceklerin yapılması gerektiğini belirterek bunları tekrar değerlendireceklerini söyledi” dedi.
‘BURADA ESAS SORUN SÜRECİN BİR YASAL GÜVENCESİNİN OLMAMASI!’
Görüşmede olumsuz bir bakış açısıyla karşılaşmadıklarını belirten Türkdoğan, burada esas problemin bürokrasinin eski alışkanlıklarını bırakmamasından kaynaklandığına işaret etti. Tam bu nedenle sürece ilişkin yasal çerçevenin oluşturulmasının çok önemli olduğunu vurgulayan Türkdoğan, şunları kaydetti:
“Devlet bürokrasisinin bu kadar ağır davranmasının sebebi zaten sürecin bir yasal güvencesi olmamasıdır. O yüzden yasal güvence şart. Sürecin bir hukuki güvencesi oluşturulsaydı, bence devlet bürokrasisi çok daha hızlı davranırdı. Görüşmemizde bunu da hatırlattık. Dedik ki, 10. Yargı Paketi’nde daha çok küçük bir gelişme oldu. Fakat süreçle ilgili bir hukuki güvence, bir hukuki çerçeve, yasa veya adına ne dersek diyelim, örneğin mecliste bir komisyon bile kurulmuş olsaydı, devlet bürokrasisi ona göre daha hızlı davranabilirdi. Bu eksikliği de ifade ettik. Adalet Bakanı ise AKP’ye işaret ederek, bu konunun siyasi partileri ilgilendirdiğini söyledi. Biz de AKP ile bu konuları konuştuğumuzu ve onların birçok konuyu sonbahara bıraktığını hatırlattık. Neyse ki meclis başkanı inisiyatif aldı ve meclis tatile girmeden önce meclis komisyonu kurulacak. Büyük ihtimalle 15 Temmuz'a kadar mecliste bir komisyon kurulacak.”
‘TMK DEDİĞİNİZDE HERKES O TORBANIN İÇİNE GİRİYOR’
Siyasi tutsakların serbest bırakılması konusunu dile getirdiklerinde ise önlerine FETÖ’nün çıkarıldığına dikkat çeken Türkdoğan, “Siyasi mahpusların durumundan söz etiğimizde hemen önümüze Terörle Mücadele Kanunu’nu (TMK) koyuyorlar. TMK’ye göre suç olduğunu söylüyorlar. Ama şimdi TMK kapsamındaki suçlar dediğiniz zaman, herkes o torbanın içine giriyor. Tabii ki biz de öncelikle şiddete başvuran, başvurmayan ayrımı yapmalısınız dedik. Yani hapiste bir sürü gazeteci, siyasetçi, insan hakları savunucusu, avukat, seçilmiş belediye başkanı, belediye meclis üyesi, il genel meclis üyesi, sendikacı var ve bunların hiçbirinin şiddetle ilgisi yok. Dolayısıyla bunu TMK kapsamında görürseniz zaten baştan hata yapıyorsunuz. Bir kere bunu ayıklayın dedik, bunu da yapmadılar. Hepsinin farkındalar ve söylediğimiz her şeyi not aldılar. Görüşmemizde konumuz tamamen uygulama sorunlarıydı, yasalar değildi çünkü onu daha önce konuştuk ve bir yol alamadık maalesef” diye konuştu.
‘30 YIL HAPİS YATAN İNSANIN İNFAZI NİYE UZATILIR Kİ?’
Keyfi infaz yakma sorununun üzerinde durduklarını anlatan Türkdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Mesela insanlar 30 yıl hapis yatmış. 30 yıl hapis yatan insanın infazı niye uzatılır ki? 30 yılı dolmuş, üç yıldır infazı uzatılanlar var. Bunu izah etmelerini istedik. Not aldılar” dedi. Yaptıkları bu ikinci görüşmede daha önceki görüşmede ele aldıkları konulara değinmediklerini aktaran Türkdoğan şunları kaydetti: “Şimdi Nisan ayında bakanla yaptığımız bazı konular hakkında konuştuk ama yol alamadık. O nedenle bu görüşmemizde bu konulara girmedik. Mesela o zaman konulardan biri Umut Hakkı’ydı. O yüzden Umut Hakkı konusuna girmedik. Daha çok hasta mahpusların durumu, infazı yakılanların durumu, çeşitli spesifik sürgün sevk uygulamaları, yani pratikte çözülmesi gereken konuları konuştuk. Kuyu Tipi Hapishanelerini de gündeme aldık. İnsanların açlık grevinde olduğunu hatırlattık. Daha fazla bakanlığın yetkisinde çözülebilecek olan konular üzerinde durduk. Bizim hukuk komisyonunun hazırladığı raporlar, partimize iletilen sorunlar, bunlar üzerinden bir değerlendirme yaptık. Daha sonra bu konuları bakanlık bürokratlarıyla daha ayrıntılı olarak tekrar görüşeceğiz.”
‘HUKUKİ GÜVENCE SAĞLANMAMASI DEVLET BÜROKRASİSİNİN ESKİ ALIŞKANLIKLARINI SÜRDÜRMESİNE NEDEN OLUYOR!’
Süreç işlerken, iktidarın muhalefete nefes aldırmama politikasını da değerlendiren Türkdoğan, burada esas sorunun sürecin siyasi ve hukuki altyapısının oluşmamasından kaynaklandığına işaret etti.
Mecliste komisyon kurulduğu takdirde bir siyasi altyapı oluşacağını belirten Türkdoğan, ama süreçle ilgili hâlâ hukuki güvence sağlayacak yasaların yapılmadığını ifade etti.
Hukuki güvence sağlanmamış olmasının devlet bürokrasisinin ve hükümetin eski alışkanlıklarını sürdürmesine sebep olduğunu vurgulayan Türkdoğan, bugün yaşanan keyfi gözaltı ve tutuklamalar, baroların yürümesinin engellenmesi gibi hak ihlallerinin de aslında devletin güvenlikçi bir kafayla davrandığının göstergesi olduğunu kaydetti.
Hukuki güvence sağlanmasının sadece sürecin ilerlemesi için değil, Türkiye'nin demokratikleşmesi bakımından da çok önemli olduğuna işaret eden Türkdoğan, şöyle konuştu:
“Şu anki tablo iyi değil, biz bunun eleştirisini de sürekli yapıyoruz hükümete. Diyoruz ki bu uygulamalardan vazgeçin. Çünkü bu uygulamalar nedeniyle halkın sürece güveni de kalmadı. Halkın güveni ancak özgürlük alanını genişleterek sağlanabilir. Ama siz muhalefet üzerinde daha fazla baskı kurarsanız, halkın bir bütün olarak barış sürecine desteğini sağlayamazsınız. Bu eleştirilerin hepsini yaptık. Bizim arkadaşlarımızın hapisliği devam ediyor. Örneğin Kobanê davasındaki arkadaşlarımızın tutukluluğu devam ediyor. Yine belediye eşbaşkanlarımızın tutuklulukları devam ediyor. Keza kayyum uygulamalarından vazgeçilmiş değil. Seçilmiş belediye eşbaşkanlarımız görevlerine iade edilmedi. Onu bırakın, kent uzlaşısından tutuklanan CHP’nin Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer ve Şişli Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan’ın tutuklulukları devam ediyor. HDK soruşturmasında hâlâ ilk duruşması yapılmamış ve tutukluluğu devam eden arkadaşlarımız var. Bütün bunları ifade ediyoruz.
‘İKTİDARIN DEMOKRATİKLEŞMEKTEN BAŞKA SEÇENEĞİ YOK!’
İktidara şunu anlatmaya çalışıyoruz; barışmak çok önemlidir, hepimiz barış sürecini destekliyoruz ama barışla beraber demokratikleşmeyi de getirmemiz gerekir. Yoksa bu şekilde halkın sürece güvenini kazanamayız. Nitekim anketlerde de Türkiye genelinde sürece olan güven hâlâ yüzde 50’nin altında. Bu da iktidarın baskı politikalarına olan güvensizlik nedeniyle böyle. DEM Parti her zaman muhalefete yönelik bu baskı politikasına karşı çıkmıştır. Ve her zaman sadece kendisine yapılanı değil, tüm muhalefete yapılanları eleştirmeye devam etmektedir. Hem meclisteki arkadaşlarımız her gün bunu ifade etmektedirler, hem de yaptığımız her görüşmede bunları zaten açık bir şekilde muhataplarımıza söylüyoruz. Bu konuda sözümüzü esirgeyen bir noktada değiliz. CHP’ye yönelik giderek artan iktidar baskısı konusunda bizim duruşumuz çok nettir. İktidara bu baskılardan vazgeçin diyoruz.
Burada esas mesele yine çözümsüzlükle alakalı. Sonuçta Türkiye son 10 yıllık çatışmanın getirdiği otoriterleşmeyle bu hale geldi. 2015'te barış sürecini başarsaydık Türkiye bu halde olmayacaktı. O nedenle barışla birlikte Türkiye'nin otoriterleşmeden çıkmasını sağlamaya çalışıyoruz. Çünkü Kürt sorunundaki çatışma halini bitirip barışı, yani terminolojideki adıyla negatif barışı sağlamadan iktidar demokratikleşme adımı atmayacak.
Şu anda Kürt hareketi bunu yapıyor. Sayın Öcalan bunu yapıyor. PKK'yi feshetti, silah bırakma kararı aldırdı, tamamen silahsızlanmayı gerçekleştirecek ve bu iktidara artık silahı ve şiddeti bahane edemeyeceksin diyecek bir noktaya getirdik. Şimdi Kürt meselesinde şiddet ve silah devre dışı kaldığında, artık iktidarda kim olursa olsun, ben bu kadar güvenlikçi politikayı terörle mücadele nedeniyle yapıyorum, diyemeyecek.
Dolayısıyla iktidarın demokratikleşmekten başka seçeneği yok. Barış sağlanmadan demokratik değişim gerçekleşmiyor. Türkiye'de bu çok sık yapılan bir tartışmadır. İşte demokratik değişim olmadan barış olur mu söylemi. Bu bir yanılsamadır. Zaten barış olmadığı için demokrasiyi kaybettik. Savaş olduğu için demokrasiyi kaybettik. İşte bu iktidarla demokrasi, barış olmaz.
Peki hangi iktidarla barışacağız? Devleti yöneten kimse onu ikna edeceğiz. Yani barış sağlanmadan, demokratik bir sayfa açamıyorsun. O açıdan biz sadece barışı sağlama değil, aynı zamanda barışla birlikte demokratik bir toplumu inşa mücadelesi veriyoruz, bir demokratikleşme mücadelesi veriyoruz. Unutulmamalıdır ki, DEM Parti olarak hem bir mücadele partisiyiz hem de bir müzakere partisiyiz. Evet, müzakeremizi yapıyoruz ama mücadeleden de geri kalmıyoruz. Biz muhalefetle birlikte toplumun hakları için bu mücadeleyi sürdürüyoruz. Barış sürecinin mutlaka başarıya ulaşmasını istiyoruz. Zaten barışmış bir ortamda bir iktidar demokratikleşmeye gitmezse, halk onu ilk seçimde cezalandırır. Halk desteğini çeker.