Türkiye uluslararası hukuku çiğniyor

Hukukçu Onur Düşünmez, Türkiye’nin altına imza attığı sözleşmelere aykırı davranarak hem kendi yasalarını hem de uluslararası hukuku çiğnediğini söyledi.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecride ve tüm cezaevlerine yayılan işkenceye işaret eden hukukçu Onur Düşünmez, ivedilikle işkence ve kötü muamelelerin sonlandırılması, tecridin kaldırılması ve umut hakkının tanınması gerektiğini belirtti.

ANF’ye konuşan avukat Onur Düşünmez, Türkiye'nin de taraf olduğu evrensel hukuk normlarının hepsinin çiğnenerek Abdullah Öcalan’ın sistematik işkence yöntemlerinden biri olan tecritle karşı karşıya olduğunu söyledi.

Avukatlarının, Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye teslim edilir edilmez 16 Şubat 1999’da AİHM’e başvurduğunu; 12 Mayıs 2005’te Büyük Daire tarafından işkence yasağı, özgürlük/güvenlik ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin bir kararla sonuçlandığını hatırlatan Av. Düşünmez, AİHM’e başvuruların 2003, 2004, 2006 ve 2007 yıllarında da devam ettiğini kaydetti.

Mahkemenin başvuruları birleştirerek hepsini tek dosyada incelediğini ve 18 Mart 2014’te Öcalan-Türkiye (no.2) kararıyla “Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının ömür boyu sürdürüleceğine dair düzenlemelerin işkence yasağına aykırı olduğu" tespitinde bulunduğunu söyleyen Av. Düşünmez, bu konuda yasal düzenlemelerin getirilmesi gerektiğine hükmettiğini ifade etti.

Abdullah Öcalan ile birlikte Kaytan/Türkiye, Gurban/Türkiye ve Boltan/Türkiye kararlarında da aynı durumun gerekçe edildiğini ve bu dört dosyanın Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından izlenme sürecine alındığını anımsatan Av. Düşünmez, AİHM’in, Abdullah Öcalan davasında ömür boyu hapis cezalarına dair yaklaşımına ilişkin genel prensipleri hatırlattıktan sonra Abdullah Öcalan’ın ömür boyu hapis cezasının indirilebilir olup olmadığına ilişkin incelemesine dikkat çekti: “Mahkeme, bu hükümle devlet güvenliğine karşı işlenmiş bir suçtan dolayı ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan başvurucunun, meşru penolojik gerekçelere dayanan koşullu salıverilme imkanından açıkça yasaklandığı ve bu haliyle Türkiye’de yürürlükte olan mevzuatın Abdullah Öcalan’a serbest kalma imkanı tanımadığı sonucuna ulaşmıştır. Mahkeme, Abdullah Öcalan’a verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının, AİHS’nin 3. maddesi ile ortaya konan amaç bakımından ‘indirilebilir’ olarak kabul edilemeyeceğini belirterek, ‘insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele veya ceza yasağının ihlal edildiğine’ karar vermiştir” dedi.

ÖZGÜR OLMA UMUDUNU ALMAK

Son günlerde sık sık gündeme gelen ‘umut hakkı’ tartışmalarına dikkat çeken Av. Düşünmez, bu hakkın ilk olarak Alman Anayasa Mahkemesi'nin verdiği kararla gündeme geldiğini; daha sonra AİHM’in içtihatları ile istikrarlı bir şekilde ortaya konulduğunu hatırlattı.

Umut hakkına ilişkin kararda, ömür boyu hapis cezasına çarptırılmış mahkumların kişiliklerindeki gelişim göz ardı edilerek bir gün özgür kalma umutları tamamen ellerinden alındığında devletin insan onurunun özüne ağır bir darbe vurmuş olacağı ifade edildiğini söyleyen Av. Düşünmez, “AİHM, indirilemez nitelikte ömür boyu hapis cezası uygulamalarıyla kişilere hiçbir şekilde salıverilme imkanı tanımayan sözleşmeci devletlerin, 3. maddede yer alan ‘insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele veya ceza yasağını’ ihlal ettiklerini, kişilerin umut hakkına imkan verilmediğini, istikrarlı bir şekilde ortaya koymaktadır” şeklinde konuştu.

Müebbet veya ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası, infazın herhangi bir aşamasında yapılacak olan değerlendirme sonucu hukuken ve fiilen “indirilebilir” nitelikte değilse ve bu nedenle kişi, bir gün serbest kalma umudundan mahrum edilerek ölünceye kadar devam edecek bir infaz rejimiyle karşı karşıya bırakılmışsa sadece ıslahı amacının tamamen inkarı anlamına gelmeyeceğini, aynı zamanda AİHS’nin 3. maddesinde düzenlenen ‘insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele veya ceza yasağının’ ihlalini gündeme getireceğini söyleyen Av. Düşünmez, şöyle konuştu: “Dolayısıyla uluslararası hukukta bir ‘emredici’ kural olan AİHS’nin 3. maddesi gereği; sözleşmeye taraf olan her devlet, ömür boyu hapis cezasına çarptırılan her mahkumun, bir gün salıverileceğini umut etmesine imkan sağlamalı, yani onlara umut hakkı tanımalıdır. Dolayısıyla mevzuatında ve fiili uygulamalarında ömür boyu hapis cezası mahkumlarını bu haktan mahrum bırakan her taraf devlet, ‘insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele veya ceza yasağını’ ihlal etmiş olacaktır.”

MEVCUT YARGI HUKUKLA İZAH EDİLEMEZ

Kendisini hukuk devleti olarak tanımlayan bir devletin, sadece anayasasında hukuk devleti olduğunun yazılı olmasının onu hukuk devleti yapamadığını, bunun gereği olarak attığı her adımda hukuka uygun hareket etmesi gerektiğini vurgulayan Av. Düşünmez, “Nitekim AİHM’e en çok başvuru yapılan ülkelerden olan Türkiye'deki güncel örneklere bakıldığında, Kavala-Türkiye ve Demirtaş-Türkiye kararlarının gereklerinin yerine getirilmediği ve bu yargılamalarla ilgili hükümet eliyle yargıya açık talimat verildiği, yargının da bu talimatların gereği olarak kumpas davalarıyla hükümetin elini güçlendirdiği ortadadır. Mevcut iktidarın yargıya bu kadar müdahaleci hareket etmesi hukuken izah edilemez bir durumdur” dedi.

İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE SONLANMALIDIR

Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere aykırı hareket etmesi ve insanlık onuru ile bağdaşmayan uygulamalarda ısrar etmesinin, hukuk çizgisinden ne kadar uzak olduğunu gözler önüne serdiğini söyleyen Av. Onur Düşünmez, şunların altını çizdi: “Abdullah Öcalan ve diğerleri hakkında verilen AİHM’in 18 Mart 2014 tarihli kararı ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 30 Ekim 2 Kasım tarihli toplantısında aldığı kararlara bakıldığında Abdullah Öcalan ve diğer mahkumlar hakkında öncelikle ve ivedilikle işkence ve kötü muamelelerin sonlandırılması, tecridin kaldırılması ve umut hakkının tanınması elzemdir.”