Türkiye ‘yasal hukuksuzluk’ aşamasında

MLSA Eş Direktörü Avukat Veysel Ok, STK’lara kayyum atamanın yolunu açan yasanın, sivil toplumculuğu da baskı altına almak için yapıldığını ifade ediyor.

AKP’li milletvekillerinin imzasıyla TBMM’ye getirilen “Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Önlenmesi Hakkında Kanun” torba yasa teklifinden farklı bir alandan kayyum yetkisi çıktı.

İçişleri Bakanı’na, sivil toplum kuruluşlarının (STK) yönetimine kayyım atama yetkisi veren 15’inci madde AKP-MHP oylarıyla kabul edildi. Yasa, hakkında terör soruşturması olan dernek ya da sivil toplum kuruluşlarından yöneticilerinin İçişleri Bakanlığınca görevinden alınmasına olanak sağlıyor.

YAPILIŞ ŞEKLİ BİLE ANTİ- DEMOKRATİK

Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) eş direktörü Avukat Veysel Ok, uygulamanın zaten alınış biçimiyle daha baştan anti-demokratik olduğunu söylerken hukukun üstünlüğünün ise hiçe sayıldığını vurguluyor: “Öncelikle bu kanunun getirilme şekli hatalı ve hukuksuz. Gerçi yıllardır parlamentonun yaptığı bir şekil bu, torba yasa içerisinde hiç alakası olmayan maddeleri bir araya getirip böyle topluca taslak hazırlıyorlar. Kitle imha silahlarının yayılmasının önlenmesi hakkında kanun tasarı veriyorlar ama içerisinde bu madde geçiyor. Usul demokratik değil. Çünkü böylesi önemli bir konuda meclisin sivil topluma danışarak muhalefetle konuşarak bir yasa hazırlaması gerekirken oldu-bittiye getiriliyor. Bu zaten baştan anti-demokratik olduğunu gösteriyor.”

ARTIK LEGAL OLARAK YAPIYOR

Avukat Ok, 15 Temmuz’u bir milat olarak kabul ettiğini söylüyor ifadelerinde çünkü zaten o tarihten sonra binlerce STK'nın tüzel kişiliğine el konuldu ya da kapatıldı: “O tarihten sonra sivil toplum örgütleri temsilcileri, sivil çalışma yaptığı için tutuklandı.  Hala tutuklu bulunan ve yakın zamanda davası görüne Osman Kavala bu örneklerinden biri. İddianamede zaten sivil çalışmalar yaptığı geçiyor. İktidar bunu şimdi legal bir zemine kavuşturmaya çalışıyor. Şimdiye kadar yaptığı hukuksuzluğu artık legal olarak yapma aşamasına geliyor. Bu yasa içerisindeki en tehlikeli maddelerden biri de şu: Hakkında terör soruşturması olan herhangi bir sivil dernek yöneticisinin İçişleri bakanının yetkisiyle görevden alınması. Türkiye'de yargı bağımsızlığında ciddi sıkıntılar var, o yüzden herkes hakkında terör soruşturması açılabilir. İçişleri Bakanlığı’na bünyesindeki bir polis memuru sizin hakkınızda tutanak tutabilir ve bunu savcılığa soruşturma için götürebilir. Aynı İçişleri Bakanlığı da sizi görevden alabilir. Böyle bir çelişki mevcut, hakkında herhangi bir mahkûmiyet, yargı kararı olmadan bir kişinin sivil haklarının ve tüzel kişiliğinin elinden alınması bize dehşet verici bir günlerin geleceğini gösteriyor.”

MALİ DENETİM BASKIYA YOL AÇACAK

Veysel Ok, Türkiye’de hakkında terör soruşturması açılmamış insan sayısının nerdeyse çok az olduğuna dikkat çekerken hak savunuculuğu yapan birçok dernekte yöneticilerin zaten bu durumda olduğuna işaret ediyor: “Hak savunuculuğu yapan sivil toplum örgütlerindeki birçok yönetici ve üyenin zaten hakkında devam eden soruşturmalar ve suçlamalar halihazırda var. Zaten bir baskı mevcutken şimdi daha yasal olarak bir de bu baskıyla görevden alınma eklenecek. Ama Türkiye'de net bir terör kavramı yok. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarına göre de bir tanımı yok. Kimin terörle suçlanabileceğine ilişkin bir öngörü de yok. 5 yıl önce makbul olanlar, bir tweet atanlar bugün terörist sayılabiliyor veya basın toplantısına katılmak gibi demokratik haklar, terör soruşturması kapsamına alınabiliyor. Haliyle bu yasanın kötü niyetli bir baskı aracı olarak kullanılmasının yolunu açıyor. Öte yandan yine bu yasada terör finansmanı diye bir kavram var o da şu: Derneklerin yardım toplamaları da dahil olmak üzere mali işlerine bir denetim söz konusu. Ama zaten her dernek ve her sivil toplumun kendi içinde bir mali denetimi, genel kurula karşı bir sorumluluğu var. Mali denetimi İçişleri Bakanlığı’na süresiz olarak verirseniz bu şekilde sivil toplum örgütlerine ve derneklere ciddi bir baskı aracı kurmuş olursunuz. Geçmişte büyük medya organlarının mali denetimlerle ve bu tür yöntemlerle baskı altına alındığını ve değişim yapıldığını çok iyi biliyoruz örneğin Doğan Medya grubu.”

TÜM KESİMLER RAHATSIZ OLACAK

Avukat Ok, esas olarak tüm bu yasal düzenlemenin geriye kalan tek muhalefet alanı olan sivil toplumculuğu da baskı altına almaya yönelik olduğunun altını çiziyor: “Toplama baktığımızda yargı ciddi anlamda bağımsızlığını yitirmiş, parlamento başkanlık sistemi çerçevesinde işlevsizleştirilmiş; barolar kanunu değişti, odalar hedefte, medya denetim altında. Geriye bir tek sivil toplum kuruluşları kalmıştı demokrasiye sahip çıkan ve bu anlamda sesini çıkaran. Şimdi onu da kontrol altına almaya çalışıyorlar. Aslında Türkiye'de sivil toplumculuk deyince akla sadece hak savunuculuğu yapan dernekler ya da STK’lar gelmesin. Köy, mahalle derneklerinden birçok alana sivil toplum kuruluşu var. Ben o yüzden birçok derneğin bu yasadan rahatsızlık yaratacağını düşünüyorum hem de herhangi bir parti ya da ideoloji ayırmaksızın.”