Türkiyeli sosyalistler: Mücadelenin zemini güçlü

Türkiyeli sosyalistler, muhalefetin seçimleri kazanmadığını ancak daha güçlü mücadelenin zemininin de oluştuğunu belirterek, Meclis dışı mücadelenin büyütülmesi gerektiğini söyledi.

Seçim sonuçları, sosyalistler açısından bir eleştiri ve özeleştiri sürecini de beraberinde getirdi. 

Türkiyeli sosyalistler, seçim sonuçlarını ANF’ye değerlendirdi.

ÖZTÜRK: DİNAMİK BİR SÜREÇ VAR

Seçimlerin bir ölçü ve mücadele alanı olduğunu söyleyen Emekçi Hareket Partisi (EHP) Genel Başkanı Hakan Öztürk, seçim sürecinde hakim sınıfların hilelerinin olabileceğini, bunlarla karşılaşılabileceğini belirterek şunları söyledi: “Seçim sonuçları bize hangi yönlerden isabetli olamadığımızın tartışmasını yapma fırsatını veriyor. Şimdi önümüzde statik olan değil daha dinamik olan bir değerlendirme süreci var. Halk AKP’den oy desteğini bir ölçüde çekti ama Erdoğan’dan çekmedi. Demek ki AKP hükümetinin çok zorlayarak, Merkez Bankası’nın para basarak yarattığı koşullar etkili oldu. Görülmemiş ölçüde bir seçim ekonomisi uygulandı, kaynakların muslukları açıldı ve bu iktidarın aleyhine olan siyasi eğilimi durdurdu. İktisadi koşullara bağlı olarak geniş halk kesimleri bir kez daha duraksama eğiliminde oldu. Yeni baştan başlamak üzere, daha önce yerine getirilmiş gibi görünene geri dönmüş durumdayız ve her türlü geri çekilişin olanaksız kılındığı noktaya gelmiş olmadığımızı gördük.”

ESKİ DENKLEMİN ÖTESİNDEYİZ

Türkiye’nin yarısının bütün koşullara rağmen Erdoğan ve rejimi reddettiğini savunan Öztürk, şöyle devam etti: “Üstelik o koşullar son derece adaletsiz koşullar. AKP rejimi bu olağanüstü adaletsiz koşullar dışında seçim kazanma şansına sahip değil. Yüzde 52’ye yüzde 48 de dengesi içindeydik. Bu kez yüzde 48 oy tek başına Kılıçdaroğlu’nun şahsında toplandı. Kitleler bir noktada akışı durdurdu ve daha ileri atılmadı ama artık dikkate alınması gereken bir yüzde 48 var. Türkiye’nin yüzde 70’i sağdır (değişime karşıdır), yüzde 30’u soldur (değişimden yanadır) denkleminin çok ötesindeyiz.”

KÜRT MESELESİNİ KONUŞMAMAK ÇÖZÜM DEĞİL

Bu seçimde halkın beslenme, barınma, eğitim, sağlık alanlarında alması gereken kamu hizmetini; bu hizmetleri alabilmesi içinde kamu kaynaklarına hâkim olmayı ve kamu mülkiyeti edinmeyi konuşamadıklarını kaydeden Öztürk, şunları ifade etti: “Cumhurbaşkanı’nın da montaj olduğunu kabul ettiği basit bir video dahi süreci ciddi anlamda etkiledi ve etkileyebiliyor. Bu nedenle Kürt meselesini konuşmamaya çalışmak çözüm değil. Ülkenin temel iktisadi koşullarıyla ilgili olarak ve Kürt meselesiyle ilgili olarak konuşmalıyız. Bu ülkede mülkiyet ilişkileriyle ilgili bir sorun var ve bir Kürt sorunu var. Olağan ve haklı bir şekilde, mülkiyet meselesini ve Kürt meselesini konuşabilmeliyiz.”

YİNE DİRENİRİZ, YİNE YÜRÜRÜZ

Tarih çoğu kez yavaş ilerlediğini, sosyalistlerin isteklerine göre bütün temel koşulların değişmediğini belirten Öztürk şunları ekledi: “Nesnel koşulları biz seçemiyoruz, önümüze başka seçenek olmaması kaydıyla geliyor. ‘Bir Zamanlar Anadolu’da’ böyleyiz ama bizler 12 Martları, 12 Eylülleri, 90’ları gördük ve direndik. Yine direniriz, yine yürürüz yorulmadan ve başarabiliriz.”

DALVEREN: MUHALEFETİN GÖRÜNTÜSÜ DAĞINIKTI

Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP) İstanbul İl Eşbaşkanı Gürşenay Dalveren de iktidarın bütün kara propagandalarına, hilelerine rağmen halkın yüzde 48’inin bu ucube sistemi kabul etmediğini söyledi. AKP-MHP iktidarına kaybettirip topluma nefes aldırmak istendiğini, buna karşılık AKP iktidarının devletin bütün olanakları, hile, yalan ve komplolarıyla karşı karşıya kaldıklarını dile getiren Dalveren, AKP’nin 22 yıllık iktidarı döneminde belli bir oranda seçmeni kendisine bağladığını, AKP ile kazanan ve zenginleşen kesimin AKP’den vazgeçmek istemediğini, bunun içinde devletin bütün olanaklarını seferber ettiğini kaydetti. Muhalefetin dağınık bir görüntü verdiğini, kitlelere neleri kaybedeceklerini tam olarak anlatamadığın belirten Dalveren, şöyle devam etti: “Yeterli düzeyde politika üretemeyişimiz, seçmeni iyi konsolide edemeyişimiz, seçim çalışmalarını günlük rutin bildiri dağıtma, stant çalışmalarından öteye gitmediği bir süreci iyi değerlendiremedik ve bu seçimde bizim açımızdan önemli olan parlamento çoğunluğunu sağlayamadık. 28 Mayıs seçimlerinde de Millet İttifakı adayına yüzde 10 desteğini sunmuş olan Emek ve Özgürlük İttifakı görmezden gelinerek milliyetçi söylemlere başvuruldu. Seçmenin bir kısmı sandığa gitmeme eğilimi gösterdi.”

Koordineli çalışma becerisini gösterip seçmene ulaşamadıklarını söyleyen Dalveren, şunları dile getirdi: “Bu seçimi kazanmadığımızı görmemiz gerekir. Umutsuzluğa ve karamsarlığa kapılmadan, eleştiri, özeleştiri mekanizmalarımızı çalıştırarak, faşizmin kurumsallaştığı bu süreçte karşı karşıya olduğumuz gerçeği hep birlikte kavramak ve bu çerçevede konum alma görevi bütün çıplaklığı ile önümüze koyarak ayağa kalkıp bu süreci doğru bir şekilde örmek gerekir.”

DORUK: YETERLİ OLMADIĞINI BİLİYORDUK

Seçim sonuçlarının şaşırtıcı olmadığını söyleyen Türkiye Komünist Partisi (TKP) Merkez Komite Üyesi Senem Doruk, seçimlerde Erdoğan’dan kurtulmak için Erdoğan’a benzeyen bir muhalefetin seçimi kazanmasının neredeyse imkansız olduğunu dile getirdi.

Millet İttifakı ya da Kılıçdaroğlu’nu benimsedikleri için değil, Türkiye toplumunun karamsarlığa düşmemesi, Erdoğan engelinden kurtulması için Kılıçdaroğlu’na oy verme çağrısında bulunduklarını dile getiren Doruk, “Tüm gücümüzle de hem seçim öncesi hem de seçim esnasında sandıklarda çalıştık ama bunun yeterli olmadığını biliyorduk. Çünkü Türkiye’de, aslında dünyada da bu böyle, kalıcı bir çözümün sandıktan çıkma ihtimali yok. Toplumu sadece seçimlerle, sandıkla kurtuluş elde edileceğine inandırmak kurtuluş sağlamaz. Artık seçim hayallerinin geride kalması gerekiyor” dedi.

MUHALEFET ERDOĞAN’A KAZANDIRDI

Muhalefetin, Erdoğan’ın kazanmasını sağladığını söyleyen Doruk, bunun ilk olmadığını belirterek, şöyle devam etti: “Üstelik açıkça söylememiz gerek, seçimi Erdoğan tek başına kazanmadı ki. Muhalefet düpedüz seçimi Erdoğan'ın kazanmasını sağladı. Bu sadece son seçimde yaşadığımız bir şey değil. Hatırlayın Gezi Direnişi hemen sonrasında CHP'nin cumhurbaşkanı adayını… Sadece yeniden kazanmış bir Erdoğan değil, tarihin en gerici meclisi de bu dönemde oluştu. Bu meclisin karşısına artık ayağa kalkmış bir halkı koymak zorundayız. Meclis dışındaki siyaset alanları önem kazanmak zorunda. Örneğin sokaktaki eylemin bir suç olarak algılanmasının önüne geçmemiz gerekli. Hakkımızı her alanda aramak zorundayız. Artık bu seçim sonucuyla birlikte kimsenin biz devrimcilerin, komünistlerin üzerine ‘şimdi zamanı değil’ baskısı kurmaya çalışma hakkı kalmadı.”

DİLMEÇ: MUHALEFET DE KAZANMAK İSTEMEDİ

Kaldıraç Hareketi temsilcisi Hakan Dilmeç, aslında Erdoğan’ın 7 Haziran 2015’te yapılan seçimlerden beri kazanamadığını ancak muhalefetin de seçimi kazanmak istemediğini belirtti. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yaşanan şaibeli, hileli bütün konuların, muhalefetin ses çıkartmaması üzerine temize çekildiğini söyleyen Dilmeç, bu ses çıkartmamanın sanki seçim sonuçlarının gerçekmiş gibi algılanmasına neden olduğunu kaydetti.

Bu sonuçlar üzerinden siyasal analizler yapmanın hatalı olduğunu savunan Dilmeç, şöyle konuştu: “Bunlar gerçek değil. Bir kere bunu bilmek gerekir. Bundan sonra ne olacak kısmına gelirsek; biz zaten böyle olacağını düşünüyorduk. Bölgede süren bir savaş var, daha doğrusu bir paylaşım savaşı var ve ABD uzun zamandır Türkiye'yi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni bir tetikçi olarak kullanıyor. Bu savaş politikalarının devamı için de Erdoğan'la yürümek istiyorlardı. İçeride işçi sınıfına, emekçilere, halklara, kadınlara, öğrencilere, gençlere dönük baskılar, artarak devam edecek. Ekonomik, siyasal, sosyal, her türlü krizin içerisinde olan bir Saray rejimi, saldırarak ayakta durmaya çalışıyor. Biz en baştan beri seçim sürecinde de onu söylüyorduk. Direniş odaklılığının ortak mücadelesini öne almak gerekir. Seçimleri bunun için kullanmak belki bir anlam ifade ederdi ama orada da gerçekten Emek ve Özgürlük İttifakı’nın kendi adayıyla çıkması ve kendi propagandasını yapması gerekirdi. Biz bunun büyük bir hata olduğunu düşünüyoruz. Bundan sonra da ortak mücadeleyi geliştireceğiz. Birlikte hareket etmeyi, direnişi büyütmeye birlikte çalışacağız.”

Toplumsal Özgürlük Partisi Dönem Sözcüsü Pelin Kahiloğulları, faşizmin kurumsallaşmasında seçimlerle bir adım öne geçilse de halkın yenilmediğini vurgulayarak, “Şimdi Erdoğan'ın elinde, sönük zaferinin yanında çökük bir ekonomi, halk onayı şaibeli bir iktidar, NATO -Rusya arasında salınan bir yazgı kaldı” dedi. 

CHP’nin seçim sürecinde Erdoğan’ın bütün dayatmalarını kabul eden bir yaklaşım içinde olduğunu ve bunun da halkın gözünde itibar kaybettirdiğini söyleyen Kahiloğulları, halkçı ve demokratik bir çözüm gücü seçeneğinin ise olgunlaşmaya başladığını, halkın artık deneyimleyerek çözümün kendisinde olduğunu öğrendiğini, sokağın önünün açıldığını belirtti. 

BOŞLUK BIRAKMAMAK ZORUNLUDUR

Kahiloğulları, şunları söyledi: “Yaşanan çoklu krizlerin geniş yığınlar açısından çözüm yeri olan seçimler ve Meclis yerine, halkın kendisine güvenmesi ve kendi ihtiyaçlarını ancak kendi mücadelesiyle kazanabileceği gerçeğinin güç kazanabileceği koşullar oluşuyor. Cihatçı çeteler, kadın düşmanları, Kürt ve Alevi düşmanlarıyla mücadelede bir an olsun boşluk bırakmamak zorunludur. Anadolu kentlerinde iktidarın aldığı yüksek oy, o bölgelerin milliyetçi-muhafazakar yapısının cemaatler eliyle tutulması ve güçlendirilmesinin yanı sıra sendikal ağalığın ve patron-iktidar ilişkisinin ürünüydü.

Belli dönemlerde yükselen lokal işçi direnişlerinin ekonomik-sendikal temelde düzeyde olsun örgütlenmesi bile ülkenin demokratik dönüşümü için acil ihtiyaç. Aksi takdirde işçi sınıfının içine itildiği yoksulluk, kendiliğinden direnişçi bir tutum üretmiyor. Tam tersine, bilinçli politikalarla inşa edilen yoksulluk, cemaatler, yerel yönetimler ve patron sendikalarıyla yönetilerek iktidara meşruiyet üretilebiliyor.

KENDİ YÜRÜYÜŞÜMÜZLE İNŞA EDECEĞİZ

Kürt halk hareketinde ve Gezi isyanında tohumları atılan halkın özneleşmesi, özneleşerek iktidarlaşması süreci yenilmedi. Evet, Erdoğan kendi yolunda yürüyor, ama halk da kendi yolunda yenilmedi ve seçim süreci de gösterdi ki; o yolda yürümek, daha hızlı ve daha güçlü yürümek yaşamak için zorunlu.

Nasıl ki iktidar güçlerinin yürüttüğü faşizmin kurumsallaşması süreci kendi yolunda ilerliyorsa halk da kendi yolunda yürüyebilir, yürüyor da! Yürüdükçe örgütlenecek, örgütlendikçe daha güçlü yürüyecek, halkçı-demokratik bir seçeneği kendi yürüyüşümüzle inşa edeceğiz.”