Devlet Denetleme Kurulu’nun Turgut Özal 'ın ölümüyle ilgili raporunun ardından Takvim gazetesine konuşan Özal'ın en yakın çalışma arkadaşlarından Özel Kalemi Feyzi Ýşbaşaran, eski cumhurbaşkanının Öcalan ile görüştüðü ve Kürt sorununu çözmek istediði için öldürüldüðünü söyledi. Ýşbaşaran, Eşref Bitlis Paşa’nın ölümünü de aynı nedene baðladı.
Feyzi Ýşbaşaran, Özal’a ilk uyarının 1988'deki Kartal Demirað'ın suikast girişimi olduðunu söyleyerek nedenini şöyle açıkladı: “Özal, gazetelere verilen sübvansiyonu kaldırmak istiyordu. Bunu da açıkça patronlara iletti. Bunun üzerine acil toplantı isteði geldi. Harbiye Orduevi'nin 18. katında patronlarla buluştuk. Medyaya giren Asil Nadir de oradaydı. Diðerleri ondan çekiniyordu. Çünkü rüzgar gibi esiyordu. Basında hızla büyüyordu.”
“1988 ile ölümü arasında geçen 5 yılda başka tehdit oldu mu?” şeklindeki soruya, “Olmaz mı... Nerdeyse hergün tehdit aldık. Sadece bir kez doðru çıktı” diyen Ýşbaşarak, bunların kim olduðu konusunda şunları söylüyor: “Bir gün Köşk'ü halka açtım. Erzaðını kapan geldi. Özal halkla bir olup bahçede piknik yaptı. Bu fotoðraf Genelkurmay'ı ayaða kaldırdı. Doðan Güreş "Siz ne yapıyorsunuz" diyerek sesini yükseltti. "Muhafız Alayı benimdir. Benim iznim olmadan kimse oraya giremez" tehdidinde bulundu. Ona raðmen yaptım.”
Ancak sorunu kaynaðının başka olduðunu ifade eden Ýşbaşaran, “Rahmetli Özal, Eşref Bitlis Paşa ile Malatya'dan çocukluk arkadaşıydı. Birbirlerini çok sever güvenirlerdi. Ýkisi de Kürt sorununun çözümü ve PKK'nın bitmesi için çırpındı” diyor.
“Ne yaptılar mesela?” diye sorulunca Ýşbaşaran şu yanıtı veriyor: “Hem Eşref Paşa hem Özal, Kuzey Irak'ta defalarca kez Öcalan'la görüştü. Öcalan ikna olmuştu. Silahlar susacaktı. Ama ömürleri yetmedi.”
Ýşbaşaran, şunları ekliyor: “Barzani ve Talabani bahane edilerek sınırın öte tarafında bir araya geliniyordu. Özal, Kürt sorunu olduðu sürece Türkiye'nin büyümeyeceðini biliyordu. Risk aldı, aldılar...”
“Suikastlerle bunun bir ilgisi var mı?” Ýşbaşaran’ın yanıtı şöyle: “Olmaz mı! Öcalan 70 kişilik liste verdi. Hepsini Avrupa'ya 10 yıl inmeme karşılıðında Ýskandinav ülkelerine gönderiyorduk. Öcalan Norveç'i istemişti. Militanlar sessizce inip köylerine dönecekti. Sınırın 10 kilometre ilerisinde silahlar bırakılacaktı. Bütün şartlarda anlaşılmıştı ama olmadı!”
Söyleşide Ýşbaşaran, sorunun çözümünde Kürt tarafının taleplerinin neler olduðu konusunda herhangi bir ifade kullanmıyor.
Özal’ın Özel Kalemi şöyle devam ediyor: “Danışman olarak Kemal Yamak Paşa'yı almıştık. Çok beyefendi bir insandı. Özal'ı çok severdi. Bir gün Özal haftalık yaptıðımız toplantının birinde "Kemal Paşa hepiniz Harp Okulu'ndan mezun oluyorsunuz. Sen Genelkurmay Başkanı olabiliyorsun ama Jandarmanın başındaki Eşref Paşa olamıyor. Bunu bir araştır. Alt yapıyı hazırla. Gerekeni yapalım" dedi. Bu teklif ikisinin de hayatına mal oldu. Önce Eşref Paşa daha sonra kendisi öldürüldü. Kürt sorunu sürüp gitti. 1993'ten bu yana da kan akmaya devam ediyor... “
Ýşbaşaran’a göre suikastler için “Hem içeriden hem dışarıdan destek alındı. Şeytanın aklına gelmeyecek planlar yapıldı. Başarılı oldular. Çözüm olmadı. "Kan aksın" diyenler kazandı.”
Eşref Bitlisi olayına ilişkin ise şunları söylüyor: “Askerde bir kesim uçaðın düşeceðini biliyordu. Kazım Çillioðlu uçaða binecekken vazgeçip binmedi. O da biliyordu planı. Daha sonra onu da öldürdüler. Kurtulamadı!”
Gazetenin, “Özal'ın ölüm sebebi Kürt sorununu çözmek istemesi yani?” sorusuna Ýşbaşaran, şöyle yanı veriyor: “Elbette. Bakın biz de devlette olmayan belgeler Uður Mumcu'dan çıkıyordu. Bizim MÝT uyuyordu. Zaten Teoman Paşa'ya ne sorsak cevap alamıyorduk. Hiç bilgi vermezlerdi. Hatta bir keresinde ABD Özal'a Birinci Körfez Savaşı'nın başlayacaðını haber verdi. Tam saat belli deðildi. MÝT ile Cumhurbaşkanı arasındaki köprü bendim. Gerektiðinde Beyefendi’yi uyandırma yetkim vardı. O gece Özal bizi Köşk'te tuttu. "Ýşler karışık" dedi. Bir süre sonra televizyonu açıp haberleri izlemeye başladık. Nabi Şensoy da yanımızdaydı. Geceyarısı olmuş savaş başını almış gitmiş. Bizim MÝT'ten haber yoktu. Çok sonra Müsteşar Yardımcısı elinde zarfla geldi. Zarfı bana uzatıp "Beyefendiyi kaldıralım" dedi. Kolundan tutup içeri çektim. Zaten hepimiz ayaktaydık. Savaşı canlı izliyorduk. Ýstihbaratçı arkadaş yerin dibine girdi. Çünkü zarfta ABD 'nin vuracaðı yazıyordu! Utanarak çekilip gitti...”
Ýşbaşaran, Uður Mumcu konusunda ise şu bilgileri veriyor:
“Uður Bey'le komşuyduk. Çok sık, eski ismi Köroðlu olan caddedeki camide buluşurduk. Camide çay içip sohbet ederdik. Özal da bunu bilirdi. Uður Bey yayınladıðı belgelerle bizi zor durumda bırakırdı. CASA uçakları hakkında yaptıðı yayınlardan sonra Özal, Milli Savunma Bakanı Ercan Vuralhan'ı görevden almıştı. Uður Bey çok etkiliydi. Belgeleri MÝT'e sorduðumuzda da hep "Doðru efendim" cevabı alıyorduk.”
“Nasıl açıklıyorsunuz bunu?” sorusuna şöyle yanıt veriyor: “Bilmiyorum hala... Ama Özal ile Mumcu'yu buluşturacaktım. Ýkisi de razı oldu. Ama Uður Mumcu 'nun da ömrü yetmedi. Bomba patladıðında olay yerine ilk giden ben oldum. Manzara korkunçtu. Hemen Köşk'e gittim. Durumu anlattım. Gözlerinden yaş boşaldı. "Eyvah! Hedef, yine benim. Plan işliyor. Artık bunları kimse durduramaz" dedi.”
Ýşbaşaran son olarak şunları ekliyor: “Ailenin evladı gibiydim. Milletvekili olmak istediðimde "Gitme, beni bırakma" dedi. "Benim hakkım ama" deyince izin verdi. Benimle birlikte 2 arkadaşım daha yanından ayrıldı. Özal'ın etrafını boşaltmıştık. En büyük hatamız bu oldu. Yoksa Türki Cumhuriyetlere yaptıðı gezinin programı bu kadar yorucu olmazdı. Ýzin vermezdim. Bir de Kemal Yamak Paşa'yı askerden haber alamadıðımız için almıştık. Saðlıklı bilgi her zaman gelmiyordu. Belki ondan da gizliyorlardı. Ama en korkuncu Eşref Bitlis Paşa hem MÝT hem de Genelkurmay ÝstihbaratI tarafından sürekli izleniyordu. Attıðı her adımı biliyorlardı. O günkü zor şartlar altında çok yol adık. Ama sonuca gidemedik. Kısmet deðilmiş. Allah hepsinin mekanını cennet eylesin..."