Veysi Altay: Rojava Kürtlerin paradigmasının anahtarıdır

Veysi Altay: Rojava Kürtlerin paradigmasının anahtarıdır

Belgesel yapmak üzere Rojava’yı ziyaret eden insan hakları savunucusu ve belgesel film yönetmeni Veysi Altay önceden bilgi sahibi olmasına rağmen tahmin ettiğinden çok daha ileri bir sistemle karşılaştığını söyledi. Kürtlerin Rojava’da kendini yönetmesinden, bir güç olmasından ve kurulan oyunu bozmasından rahatsızlık duyan Türkiye’nin El Kaide’ye bağlı El Nusra gibi çeteci gruplara her türlü lojistik ve silah yardımı yaparak terörist bir devlet gibi davranma noktasına geldiğini vurgulayan Altay izlenimlerini ANF ile paylaştı.

-1 ay boyunca siz Rojava’yı gezdiniz ve bir belgeselci olarak orayı irdelediniz, neler gözlemlediniz?

Rojava’ya biz ilk gittiğimiz dönem çok yoğun bir şekilde Türkiye’de Rojava tartışılıyordu. Serêkaniyê dedikleri yerde müthiş bir saldırı vardı ve buna karşı Kürtler bir direniş içerisine girmişlerdi. Biz tam o yoğun saldırılar olduğu dönemde Rojava’ya gittik. Gitmeden önce tabii Rojava hakkında pek fazla fikrimiz yoktu. O nedenle ilk Rojava’ya gittiğimde şaşırmıştım. Çünkü Rojava’da benim tahmin ettiğimden çok daha ileri bir sistem ile karşılaştım.

KÜRTLER ÜÇÜNCÜ YOLU SEÇTİLER

-Nasıl bir sistem?

Özellikle Esad ve Özgür Suriye Ordusunun savaştığı bir dönemde Kürtlerin oluşturduğu bir sistem. Kürtler orada üçüncü bir güç olmuşlardı ve ne Esad’dan yana tavır koymuşlardı ne de Özgür Suriye Ordusundan yana. İkisine de uzak durmalarının nedenleri vardı. Birinci neden Baas rejimi 1963’ten bugüne kadar Kürtleri kimliksiz bırakmış, ezmiş, yok saymış ve köle gibi kullanmaya çalışan bir sistemdi. Kürdistan coğrafyasında Kürt topraklarına el koyarak Arapları oraya yerleştirmişlerdi. Rejim orada böylece hem bir asimilasyon politikası uygulamış, hem Kürtleri kontrol altında tutmaya çalışmış hem de Kürtlere Kürt olmaktan kaynaklı hiçbir hakkının olmadığı bir sistem dayatmış. Ve bu rejim 1963 öncesinden ve günümüze kadar Kürtleri baskı altında tutmuştu. En son bilindiği gibi Qamişlo katliamı oldu. Ondan dolayı bu son çatışmalarda Esad yanlısı tavır almadılar. Özgür Suriye Ordusu ise Esad rejimiyle savaşmaya başladığında Kürtler dönem dönem onlarla diyalog kurmaya çalıştı. Esad rejimi devrildiğinde nasıl haklar alacağız, kendi kendimizi yönetme şansımız olacak mı, siz bunu tanıyacak mısınız yoksa Esad rejiminin Kürtlere davrandığı gibi mi davranacaksınız, gibi sorular yönelttiler ve hepimizin takip ettiği gibi, Türkiye’de, Tunus’da, Lübnan’da toplantılar oldu ve bu toplantılara Özgür Suriye Ordusu adına katılan hiç kimse Kürtleri bu konuda tanıyan bir noktada durmadılar. Önce devrimi yapalım sonra konuşuruz tarzında işi ele aldılar. O nedenle Kürtler ne Esad rejimi yanlısı ne de Özgür Suriye yanlısı davranmaya yanaşmadılar. Üçüncü yolu seçtiler. Rojava’da kendi kendimizi yöneteceğiz bundan sonra başka bir çaremiz yok dediler. Bizle savaşmayan kimseyle savaşmıyoruz, Rojava’da yaşayan Araplar, Çerkezler, Türkler, Türkmenler, kim varsa biz onlarla ortak kendi kendimizi yöneten bir sistem kuracağız dediler ve kurdular. Biz de gittiğimizde aslında bu üçüncü yolu gördük.

BURADA ÖTEKİ YOK

-Somut olarak neler gördünüz?

Biz gittiğimizde Serêkaniyê’de El Kaide bağlantılı El Nusra ile YPG arasında ciddi bir çatışma vardı. Ama onun dışındaki yerlerde sükûnet hakimdi. Orada YPG vardı, orada Kürt Yüksek Konseyine devredilmiş bir yapı vardı. Mala Gel dediğimiz halk evleri, kadın kurumları, kültür kurumları, halk evleri, halk mahkemeleri, anadilde eğitim gibi yapılar oluşmuştu. Yaklaşık 2 bin öğretmen yetiştirilmişti ve anadilde eğitimin yanı sıra Arapça eğitim de veriyorlardı. Bu yapılar içerisinde sadece Kürtler yoktu. Rojava’da yaşayan tüm halklardan temsilciler ve özellikle kadınların içinde kotası olduğu bir sistem oluşturmuşlardı. Daha tam olarak oturmamıştı ama bu kurumlar oluşmuştu.

-Böyle bir yapılanma Ortadoğu’da bir ilk, değil mi ?

Evet, bu demokratik özerklik sistemi dediğimiz sistemdir. Aynı zamanda bugün Kuzey Kürdistan’da da çokça tartışılan bir sistem biçimi. Demokratik Özerklik sistemi orada oturmuş bir sistem, en azından zemini oluşmuş. Ortadoğu’da alışılagelmiş baskıcı bir rejim değil, halkın kendini yönettiği ve bire bir yönetim kademelerine katıldığı ve herkesin kendi kimliğiyle var olabildiği, kadının kadın kimliğiyle, Arapın Arap kimliğiyle, Çerkezin Çerkez kimliğiyle, Ermeninin, Yezidinin, Süryaninin kendi kimliğiyle var olabildiği bir sistem oluşturulmuş.

KÜRTLERİN ORTADOĞU’DA GÜÇ OLMASI RAHATSIZLIK VERİYOR

-Rojava’nın hedef olması demokratik özerk bir sistemin oluşturulmasından da kaynaklanmış olabilir mi?

Tabii ki Kürtlerin Ortadoğu’da rol oynaması, güç olması, Ortadoğu'da birlikte hareket etmesi, Ortadoğu’da yeni bir sistem oluşturması tabii ki birçok odağı rahatsız ediyor. Kürtleri Ortadoğu’da bugün laisizmin ideolojik temsilcisi olarak da görebiliriz. Bütün halklara eşit yaklaşan, halklarla ortak hareket etmeye çalışan, tüm halkların temsil edildiği bir sistem oluşturmak ve insanların dininden, dilinden, ırkından ya da ideolojik yapısından dolayı ayrımcılığa maruz kalmayan bir sistem oluşturmak, tabii ki Ortadoğu gibi tekçi zihniyetinin olduğu, azınlıkların Kürtlerin hep yok sayıldığı bir bölgede eşitlikçi ve demokratik bir yapıya gidilmesi kuşkusuz egemenleri ve onların bölgedeki işbirlikçilerini rahatsız etti. İkincisi burada Türkiye faktörü de çok önemlidir.

-Türk hükümetinin Suriye politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz ?

 Özellikle ilk Suriye olayları başladığında Avrupa Birliği ülkelerinin, Türkiye’nin ve Türkiye’ye benzer politikalar güden Suudi Arabistan ve Katar gibi ülkelerin öngördüğü politikalar bugünden itibaren tümden çökmüştür. Çünkü bu saydığım ülkeler Kürtleri hesaba katmadan Ortadoğu üzerinden hesap yapıyorlardı. Ortadoğu’da Arap Baharı var ve halk ayaklandıktan sonra Esad kısa bir sürede gidecek ve biz Özgür Suriye Ordusuna destek verelim, Esad gitsin ve ondan sonra Suriye’deki politikalarımızı onlarla birlikte yeniden şekillendiririz diye bir hesap vardı. Kimse Kürtleri hesaba katmamıştı. Kürtlerin kendi haklarını savunacak bir güç olacaklarını kimse hesaba katmamıştı. Ama Özgür Suriye Ordusu Suriye halkından kopuk bir siyaset izledi ve gün be gün zayıflamaya başladı. Ayrıca Özgür Suriye Ordusunun içerisine paralı askerler, katiller, hırsızlar göndermeye başladılar. Bunlar Suriye’de tacizler, tecavüzler yaptılar, insanların iş yerlerini evlerini yağmaladılar. Hatta Suriye’nin tarihini yağmaladılar. Bu yağmaladıkları tarihi eserleri Türkiye ve Suudi Arabistan’dan satışa çıkarttılar. Bu da insanların onlardan kopmasına ve kuşku duymasına neden oldu.

TÜRKİYE BUGÜN SURİYE VE ROJAVA’DA DÖKÜLEN KANIN ORTAĞIDIR

-El Nusra da Suriye’de savaşan taraflardan biri. O konuda ne düşünüyorsunuz?

Onlar da düne kadar Özgür Suriye Ordusuyla ortak hareket ediyorlardı. Tırnak içerisinde Esad’a karşı savaştıklarını söylüyorlardı. Ama halk onlardan koptu, halk onlardan kopunca bunlar Esad ile baş başa kaldılar ki Esad’ın oturmuş bir ordusu var. Evet bir dönem başarılı oldular, köyleri, havayollarını işgal ettiler ve belirli bir noktaya kadar gittiler ama ne zaman ki yağmaya, insanların kafasını kesmeye, gözlerini oymaya başladılar. Halk bunlardan ciddi bir şekilde soğudu ve uzaklaştı. Halk bunlardan uzaklaşınca bunlar zayıfladı. Kürtlerin de aslında Özgür Suriye Ordusuyla hareket edip Esad’ın yakın bir zamanda devrileceği düşünülüyordu. Kürtler de bunu yapmadı üçüncü bir yolu tercih etti ve katliamlara ortak olmayınca bu da onların elini ciddi bir şekilde zayıflattı. Kürtler Rojava’yı özgürleştirmeye başlayınca bu sefer Türkiye paniklemeye başladı. Dikkat edilirse bugün Avrupa Birliği ülkeleri El Kaide’ye bağlı El Nusra gibi örgütlere destek vermiyor. Onlara en yoğun biçimde desteği veren Türkiye’dir. Bugün Türkiye terörü destekleyen bir devlettir. Bugün Türkiye Suriye ve Rojava’da dökülen kanın ortağıdır. Terörist bir devlet noktasındadır. Mesela Ceylanpınar’dan o çeteci dediklerimiz her gün bir şekilde Türkiye sınırından girip çıkarlardı. Gündüz gider Kürtlerle savaşırlar, akşam Türkiye’ye Ceylanpınar’a girerlerdi. Türkiye bu çeteci gruplara ısrarla silah götürürdü. Türkiye onlara tank, havan topu verirdi. Savaşta yaralanmış tüm çeteciler de Türkiye’de tedavi edilirdi. Ya da Türkiye’de oluşturulan kamplarda silahlı eğitim görüyorlardı. Niye Türkiye böyle bir destek sunuyordu çünkü Rojava’da Kürtlerin kendini yönetmesi, Kürtlerin orada bir güç olması, Esad’a, ÖSO ya da El Nusra’ya muhtaç olmaması demek, Türkiye’nin artık Suriye’ye değil de dört parça Kürdistan’a komşu olması demektir. Yani Suriye, Irak ve İran’a komşu olduğunu sanan Türkiye’nin aslında Kürtlerle komşu olması anlamına gelir. Bu Türkiye’yi korkutan bir manzaraydı. Bu oluşumun olmaması için Türkiye elinden gelen her şeyi yaptı.

SINIR KAPILARI İNSANİ YARDIMA DEĞİL ÇETELERE AÇIK

-Türkiye medyasının bu kadar vahşet uygulayan Özgür Suriye Ordusunu muhalif ve özgürlükçü bir grup olarak gösterme çabasına girmesine ne demeli?

Türkiye medyasının bunu böyle göstermesi pek alışık olmadığımız bir durum değil. 30 yıldır Türkiye’de bir savaş yaşanıyor. Kürdistan’da yaşanmayan insanlık dışı uygulama kalmadı ama biz 30 yıldır aynı haberleri, aynı dili, aynı yöntemi izliyoruz. Çünkü Türkiye’deki basının bağımsızlığından, özgür kalemden bahsetmek mümkün değil. Türkiye’de devlet politikası neyse biz günlük basında onu izleriz, duyarız ve yaşarız. Türkiye’nin devlet olarak da desteğinden öte burada bazı sivil toplum örgütleri de bunlara destek veriyor. Örneğin bundan 1 ay önce El Nusra ve YPG’nin girdiği çatışmalar sonucu YPG El Nusra’yı tamamen Serêkaniyê’den çıkarttı. Yani Ceylanpınar’daki kapıyı YPG kontrol etmeye başladı ve hemen Türkiye Dışişleri Bakanı kalktı bir açıklama yaptı. Biz bunu asla kabul etmeyiz dedi, de facto örgütlenmelere, yapılandırmalara asla izin vermeyiz dedi. Ancak aynı kapılar aylardır insanı yardımların geçmesine kapalıyken, 1 yıla yakındır El Kaidecilerin, El Nusracıların elinde . Türkiye niye buna karşı bir açıklama yapmadı? Bu açık ve net bir biçimde Türkiye’nin bu çetelere verdiği desteğin kanıtıdır ve Türkiye’nin Rojava’daki devrime karşı çıkışının en somut da örneğidir. Dışişleri Bakanı çıkıp birileri bizim Kürtlere karşı antipati duymamızı ve tavır almamızı istiyor ama biz bunu ısrarla yapmayacağız diyor. Daha nasıl yapmayacaksın? Sen El Kaidecileri, cemaatçileri yolluyorsun, Antep’te, Hatay’da, hatta İstanbul’da toplantılar yapıp Kürtlere karşı katliam kararları alıyorlar. Sen buna vesile oluyorsun, silah, bomba yolluyorsun sonra da böyle konuşuyorsun.

TÜRKİYE HİZBULLAHI HORLATILIYOR MU?

-İstanbul’da, İzmir’de konuşlanan cemaatlerin, çetelerin safında Rojava’ya karşı savaşmak için Kürt gençlerin seçilmesinin amacı Kürtleri Kürtlere kırdırırken, aynı zamanda eski Hizbullah gibi yapıların ortaya çıkması mıdır?

Evet, bu geçmişte de var olan bir şeydi. Senin de belirttiğin gibi Kürdistan’da 90-95’li yıllarda Diyarbakır, Batman, Silvan’da gibi birçok yerde bunu gördük. Dönem dönem nereye göndermek istiyorlarsa oraya yönlendirip gönderiyorlar bu gençleri. Tamamen cemaat eliyle de yapılıyor bu yönlendirme. Bugün yine Kürdistan’da ve Türkiye’nin Batı illerinde böyle girişimler göze çarpmaya başladı. Aynı zamanda Rojava’da da Türkiye bağlantılı Kürtler var ve Kürtlere karşı savaşıyorlar. Örneğin kendini Selahattin Eyyubi Taburu olarak adlandıran örgüt Kürtlerden oluşuyor. Ya da El Nusra ve diğer çetelerle de bağlantıları var. Azadî Partisi vardır, Türkiye ile birlikte hareket ediyorlar. Bunlar her zaman her dönemin paralı askerleri, paralı katilleridir ve her dönem ortaya çıkacaktır. Burada önemli olan Türkiye’nin Kürtlere karşı nasıl bir politika izlediğidir. Biz genel anlamda baktığımız zaman Türkiye yine Kürtlerin varlığını kabul etmeyen bir tavır izliyor. Çünkü orası başka bir ülke. Yasal olarak orası Suriye. Oradaki Kürtlerin kendi kaderini tayin hakkı Türkiye’yi ilgilendirmez normalde. Ama Türkiye açık ve net terörden yana tavır almıştır bugün ve bunun da bütün yol ve yöntemlerini çok açık bir biçimde uyguluyor. Bunu gizli de yapmıyor. Türkiye Suudi Arabistan ve ya Katar’dan daha kirli bir politika izliyor ve bu politikada ısrar etmesinin tek sebebi de Kürtlerin orada kendisini yönetmesinin önüne geçmektir.

TÜRKİYE’YE GÖRE ÇÖZÜM TASFİYEDİR

- Bir taraftan Türkiye’de çözüm süreci sürerken, Batı Kürdistan’da bu çetelere alttan alta desteklemeleri samimiyetsizliğin bir örneği değil midir?

Türkiye’nin çözümden ve barıştan anladığı şey PKK’nin bitmesi ve silah bırakmasıdır. Türkiye ‘ye göre PKK silah bırakırsa ve gerillalar Kuzey Kürdistan’dan çıkıp başka yerlere giderse sorun çözülmüş olur. Türkiye’nin şu anki bakış açısı bence bu. Zaten tartışılan Anadilde Eğitimden, Anayasa’da ki Türklük kavramının çıkartılmasına ve seçim barajının düşmesine kadar hiçbir koşul kabul edilmedi. Peki o zaman biz neyi tartışıyoruz? Burada ki değişiklik ne? Çözüme ulaşan ne? Bugün Kürtler Ortadoğu’da ciddi bir rol oynuyor ve Ortadoğu’ya şekil verecek güçteler. Rojava tüm Kürtler için demokrasinin anahtarıdır, Rojava özgürlüklerin anahtarıdır, Rojava Kürtlerin paradigmasının anahtarıdır. Sayın Öcalan’ın ortaya koyduğu Demokratik Konfederalizmin , Devletsiz Yapılandırmanın anahtarıdır aslında Rojava. Bu bana göre Kuzey Kürdistan’da da anlaşılmış değil.

ROJAVA’DA Kİ DEVRİMİN ANLAMI ANLAŞILMIŞ DEĞİL

-Ne anlamda anlaşılmış değil ?

Bence Rojava’daki devrimi çok iyi anlaşıldığını düşünmüyorum. Örneğin ben bazen Diyarbakır’a veya Kürdistan’ın her hangi bir bölgesine gittiğimde orada, Rojava’ya battaniye, gıda, ilaç gönderilsin yazılı bir sürü asılı pankart görüyorum. Ben bunları iyi niyetli kötü şeyler olarak görüyorum. Çünkü Rojava’da bir devrim oluyor. Rojava’ya gittiğimde oradaki gençlerin verdiği mücadeleyi, özgürlüğe nasıl sevdalı olduklarını , o bağımsızlığa nasıl sarıldıklarını görünce ekmekten önce temel ihtiyaçlarının nefes almak gibi özgürlük olduğunu, kimliklerine sahip çıkmak , devrim yapmak olduğunu net bir şekilde hissettim ve gördüm. Bu kadar devrimi, demokrasiyi, özgürlüğü sahiplenmiş ve bunun için canını hiç düşünmeden feda eden bir yapıya işte sen sadece battaniye, şeker gönderelim pankartları açarak Rojava’yı anlamamış olursun. Bunu BDP’nin de KESK’in de pankartlarında görebiliriz.

-Peki ne yapmalarını beklerdiniz?

Kimseye akıl verecek değilim. Ancak Kürtlerin en azından Ceylanpınar’da o çetelerin geçişlerini engelleyebileceğini hep düşündüm. Kürtler o geçişleri engelleyebilseydi, BDP ve diğer sivil toplum örgütleri bunun üzerine iyi bir siyaset, bir örgütlenme yapabilseydiler en azından Rojava’nin ekmekten sudan önce özgürlüğe, devrime ihtiyaçları olduğunu ve onları bu hedefte destek olmuş olurlardı. Tabii ki temel ihtiyaçları küçümsediğim gibi bir anlam çıkmasın burada onlar da önemli ihtiyaçlardır. Ama burada bu ihtiyaçları ön plana çıkarmak ya da iki basın açıklaması yapmak Rojava’yı anlamamaktır. Rojava’nın Kürdistan’ın kalbi olduğu bilinmesi gerekiyor. Rojava Kürdistan’ın en küçük kardeşidir ve bambaşka destek yöntemlere ihtiyacı var.