Yalgın: Erdoğan’ın hayallerini yıkmak isteyenler HDP’ye verirler

FEDA Eşbaşkanı Erdoğan Yalgın:Erdoğan’ın Yavuz’lu hayallerini yıkmak isteyenler, zorunlu din dersleri müfredatının yırtılmasını isteyenler, Avrupa’da ve Türkiye’de hiç düşünmeden oylarını gönül rahatlılığı içinde HDP’ye verirler

Türkiye’de inançları, kimlikleri tanınmayan ve AKP Hükümeti tarafından üstten tanımlanıp dejenere edilmeye çalışılan Alevilerin örgütlenme çalışmaları sürüyor. Hem inançları hem de etnik kimlik değerleri inkar edilip asimile edilmeye çalışılan Kürt Alevilerin sorunları daha da katmerli. Ancak Kürt Alevilerin son birkaç yıldır hem Türkiye’de hem de Avrupa’da gerek örgütlenme gerekse de siyasi gündem yaratma konusunda gözle görülür bir çabası var. Avrupa’da Demokratik Alevi Federasyonu (FEDA) son yıllardaki örgütlenme hamlesiyle dikkat çekiyor. Geçtiğimiz günlerde Almanya’nın Leverkusen kentinde 6. Kongresi’ni gerçekleştiren FEDA, genç ve dinamik bir yönetim oluşturdu. FEDA’nın yeni dönem eşbaşkanlıklarına Bemal Özdemir ile Alevilik ve tarih konusundaki araştırmalarıyla tanınan araştırmacı-yazar Erdoğan Yalgın seçildi. Erdoğan Yalgın, FEDA’nın yeni dönem örgütlenme ve pratik perspektifi ile inanç, sosyal ve siyasal konulara dair yaklaşımına ilişkin Yeni Özgür Politika Gazetesinden Halil Dalkılıç'ın sorularını cevapladı.

 

Demokratik Alevi Federasyonu (FEDA) altıncı kongresini gerçekleştirdi. Avrupa’da örgütlü bir oluşum olan FEDA’nın geçmiş ve mevcut örgütlenmesi ile çalışmaları hakkında neler söyleyebilirsiniz? FEDA’yı bize kısaca tanıtır mısınız?

Federasyonumuzun anadilimizdeki adı, “Federasyona Demokratik a Elewiyan”dır. Türkçesiyle, “Demokratik Alevi Federasyonu”. Kökleri 1990’lı yıllara kadar gider. Avrupa’da bir grup aydın ve ocakzade bir araya gelerek, “Kürdistan Aleviler Birliği”ni (KAB) kurup, “Aslını inkar eden haramzadedir!” atasözüyle Temmuz-Ağustos 1994’te “Zülfikar” dergisini çıkardılar. Aslında bu, Alevi camiasında hiç beklenmedik, sürpriz bir çıkıştı. Çünkü Zülfikar dergisi, bu ilk sayısında 7500 tiraj yapmış ve toplumda olan bir bilgi eksikliğinin açığa çıkmasına vesile olmuştu. Türkiye’de ve Avrupa’da geliştirilen Türk-İslam sentezci bir Alevi, Bektaşi söyleminin ezberini bozmuştu. Dernek çalışmalarını, Batıni Alevi ocaklarının modern adıyla “okul” olan, yani otantik tanımıyla daha çok “büyük eşik, kapı” anlamına gelen “dergah” tanımıyla sıfatlandırmıştı. Avrupa ülkelerindeki bölgelerde Alevilik eğitimleri başlatarak panellerle yaygın bir çalışma ağı geliştirdi. Bu alanda eğitimli kadrolar yetiştirdi. Sonraki süreçlerde paradigma değişikliğine giden bu örgütlü yapı, kendisini daha da donanınımlı kılmak ve aktif faaliyet alanlarını geliştirmek maksadıyla, “Demokratik Alevi Federasyonu” (FEDA) adını aldı. “Zülfikar” dergisi ise “Semah” adıyla yoluna devam etti. Bu kurum, yıllardan beri Avrupa’da demokratik yasal bir çerçevede, dünyanın neresinden olursa olsun Alevilerin sorunlarını tartışmak, hak ve hukukunu korumak maksadıyla faaliyet yürütmektedir. Alevi felsefesine dayalı, insan-doğa ekseninde geliştirilen modern yaşam tarzıyla bütün baskı ve zulümler karşısında kendisini konumlandırmıştır. Nitekim federasyonumuz, 18 Nisan 2015 tarihinde değişik Avrupa ülkelerinden katılan 150 delegeyle birlikte 6. Olağan Kongre’yi gerçekleştirdi. Bu kongremizde, başta federasyonumuzun örgütsel yapısı, misyonu ve geleceğe dair Alevi toplumuna taşıyacağı umut tartışıldı. Genel anlamda Alevilerin sosyal, kültürel ve felsefi boyutuyla olması gereken duruşu üzerine istişare yapıldı. Bugünlerde önümüzdeki yakıcı bir görev olarak Türkiye’deki genel seçimlerle alakalı ciddi tartışmalar yürütüldü.

Türkiye’deki seçim konusuna geleceğim ancak ondan önce gerçekleştirdiğiniz altıncı kongrenizdeki tartışmalar, katılım düzeyi, kararlar, örgütlenme modeli ve gelecek örgütlenme perspektifiniz konusunda neler söylemek istersiniz?

Bilindiği gibi Alevi örgütlülüğü içinde ilk defa bir tek bizim kurumuz kendi bünyesinde “eş başkanlık” sistemini uygulamaktadır. Aslında felsefemizin de temeli olan kadın-erkek eşitliği böylece bizim federasyonumuzun bünyesinde hayat bulmuştur. Bu yapısal dönüşüm, dergahlarımız için de aynen geçerlidir. Bu süreç, kongremizde de aynen işletilmiştir. Yoğun tartışmalar sonucunda delegelerimiz iç yapısal çalışmalarımızla ilgili çok önemli bir karar daha aldılar. “Demokratik Alevi Halk Meclisi” adı altında tabandan tavana bir örgütlenme modeli geliştirildi. Buna göre, başta alanlarda görev yapan dergah eşbaşkanlarımız olmak üzere ocakzade pirlerimiz, analarımız, araştırmacı yazarlarımız, gençlerimiz ve konuyla ilgili tüm canlarımız özgür iradelerini yansıtacakları bu Demokratik Alevi Halk Meclisimizle bütün sorunların çözümüne katkı sunulacaklar. 

Son birkaç yıldır FEDA’nın gerek örgütlenme, gerekse de aktiviteleri konusunda bir hareketlilik gözleniyor. FEDA’nın birçok Alevi oluşumuna göre Türkiye’deki Kürt sorunu ve Kürtlerin dil, kültürel haklarıyla daha ilgili bir yansıması da var. Bu konuda neler belirtebilirsiniz?

Örnegin bir yıl öncesine nazaran federasyonumuz bünyesinde fiziken çoğalan dergahlarımız oldu. Buna ek olarak bazı bölgelerde dergahlaşma aşamasında olan komite çalışmalarımız ve yine fiziken vücuda getirilecek bazı dergahlarımızın bürokrasi işlemleri hızla sürdürülmektedir. Çok iyi bilinmelidir ki, Demokratik Alevi Federasyonu’muz büyük bir ihtiyaçtan dolayı vücuda getirilmiş, kitleler üzerindeki etkisi büyük, örgütlü bir yapıdır. Başta Alevi toplumumuzun ve demokratik insanlık haraketlerinin politik alanına haiz söylem ve duruşuyla etkisi hissedilen bir Alevi kurumdur. Federasyonumuzun hizmet alanına çıkış noktalarından en önemlisi ülkemizde süregelen asırlık Kürt sorunudur. Kürt sorununun demokratik barışçıl çözümü, Alevi sorunlarının temelden çözümü anlamına gelmektedir. Sadece Alevilerin değil, esas itibariyle var olan yığınsal sorunların tümü, Kürt sorununun çözümüyle ancak mümkündür. Kaldı ki Kürt sorunu, bir tek Kürtlerin sorunu değildir. Kürt sorunu, en başta ve hatta Kürtlerden de öte Alevilerin sorunudur. Neden mi? Çünkü Alevilerin temel felsefesi, vicdan üzerinden şekillenmiş ahlaki/etik kurallarına bağlıdır. 

Bakınız, size bir şey daha söyleyeyim: Etnonim açıdan Alevi toplumunun içsel yapısı incelendiğinde, ocaklar ve ocakzadeler bağlamında güçlü tarihsel değerleri hala inatla yaşayan ortakçı bir talipler topluluğunu andıran Kürt Alevileriyle karşılaşırsınız. Kürt Alevilerinin demografik yapısı, coğrafi dağılımı ve gelenekçi otantik Aleviliği içinde ahiret kardeşliği (müsahiplik) özelinde geliştirdikleri bir erkan süreği yaşatılmaktadır. Eğer antik değerler üzerinden süzülüp gelen bir hümaniter Alevilikten söz edeceksek, Mezopotamya’nın beşiğinde kundaklanan ve Kürtçe’de adına “Îtîqatê rêya Heq, rêya me, îtîqatê me” denilen bu inanç yapısının deruni, ezoterik köklerini iyi kavramamız gerekmektedir. Kürt sorunu dediğimiz bu gerçekliğin içinde Kürt Alevilerin hem inanç ve hem de etnik alana haiz devasa sorunları vardır. Dolayısıyla bu sorunların paylaşımında Türkmen Alevilerin duyarsız kalamayacağını hatırlatmak isterim. Zira hakikat kapısı, bu duyarsızılığı ahlaken ve vicdanen asla kabul etmez. İşte tam da bu süreçte, acıların sorumluluk içinde paylaşılması ve geleceğe dönük yaratılacak umudun büyütülerek hakka sunulması gerekmektedir.

FEDA’yı gerek programı, gerekse de toplumsal perspektifi açısından diğer Alevi oluşumlardan farklı veya özgün kılan politikaları neler?

Şunu peşinen bellirtmeliyim: Bizim siyasal tarih sahnesine çıkışımızda üç ana damar vardır. Bütün politikalarımız bu üç ana damar üzerinden şekillenmiştir. Yani Aleviliği tarihsel, felsefi ve siyasi döngüsellik içinde ele alıp örgütsel perspektifiyle hareket etmişizdir. Yani Aleviliği, doğduğu toprağıyla, Mezopotamya ile birleştirmek için çaba sarfetmişizdir. Çünkü o Mezopotamya, Dicle-Fırat havzalarındaki birçok uygarlığa beşiklik etmiştir. Biz, kutsal ocaklarımızın, ziyaretlerimizin, evliyalarımızın, wayirlerimizin, rêberlerimizin, pîrlerimizin, pîrêpiranlarımızın ve talipler topluluğumuzun tarihini, inanç felsefesini, teolojik dilinden nefeslenen gulbanglarını iyi biliriz. Bütün bu kalıtsal değerlerimiz, federasyonumuzun temel sacayağını oluşturmaktadır. Gücümüzü, azmimizi, çalışma şevkimizi bu evrensel değerlerden elde etmişizdir. 

Bizim farkımız, mensubu olduğumuz inancımızın Mezopotamya’nın en kadim inançları arasında yeşermesindendir. Bizim farkımız, inancımızın köklerinin antik çağların ana damarından süzülüp gelerek Dicle-Fırat havzalarını sulamasından kaynaklanmaktadır. Bizim farkımız, tarihi, felsefeyi ve güncel sorunları kavrayış biçimimiz, mücadeleci ruhumuzdan kaynaklanmaktadır. Bizim farkımız, kadına “ma” dememiz, onu baştacı yapmamızdan kaynaklanıyor. Çünkü ma, ana’dır, dildir, ülkedir, yar ve yarandır, soydur, sürektir. Bu inancı, hiç kimse bizden daha iyi anlayamaz, yaşayamaz ve yaşatamaz. Kimse bu sözlerimizi yanlış algılamasın, sağa-sola çekmesin sakın. Elbette bizim dışımızdaki Alevi örgütlülüğü içinde köklü Aleviliği esas alıp yaşatma çabası içinde olan yapılar da mevcut. Elbette bizim dışımızdaki Alevi örgütlülüğü içinde yer almış çok değerli rêhevallerimiz, can dostlarımız da var. Bunların hepsi değerlidir, bizim için saygındır. Ama Diyanet zihniyetiyle hareket eden, zalimlerin sarayında ağırlanan, Hüseyinlerin Yezitleriyle saflaşan ve bu inancın tarihsel değerleri üzerinde öten kınalı keklikleri, evliyalarımızın huzurunda, hakkın mahşeri divanında, yolumuzun gereği dar-ı mansur’a havale edecegiz.

 

Alevilikte kadının ana, yurt ve dil olduğunu belirttiniz. Ayrıca Alevilikte kadının toplumsal yaşamda eşit, hatta erkekten daha önde olduğu söylenir ama Alevi örgütlenmesinde bu tespite uyan bir gerçeklikten söz etmek zor. Kadın konusunu nasıl ele alıyorsunuz? FEDA olarak pratikte nasıl çözümler geliştiriyorsunuz?

Bizim inancımız doğum kapısı olarak gördüğümüz, kendisinde hak ve hakikati tecelli ettiren kadın analar topluluğunun yarattığı bir inançtır. Evet, teolojik Kirmanckî dilimizde “ma”dan, yani ana’dan bahis açmıştım. Ma’nın hem “ana” ve hem de “ülke, yurt” olduğunu hatırlatmıştım. Bu da yetmez, Kürtçe’deki Tanrı’nın karşılığı, “kendinden veren” anlamına gelen “Xweda, Xwedê”dir. “Ana” ise yine aynı manaları içinde ihtiva eden, yani “kendinden veren” manasına gelen “Dayê” dir. Dolayısıyla “kendinden veren” ma’lar topluluğunun ülkesi olan geniş coğrafi bölgesi “Mezopotamya, Bereketli Hilal” ve dahası “Toros-Zagros havzaları”, adeta kadın tanrıçaların tapınaklarıyla nakışlanmıştır. 

Kutsal ocaklarımızın temeli, üç ana eksende gelişmiştir. Bunlar beslenme, barınma ve üreme, soydur. Soyun tek sahibi kutsal anadır. Alevi inancımızın her evresi, kadın ana ekseni üzerinde şekillenmiştir. Şu an Türkçe konuşuyor ve inancımızı maalesef Türkçe tellafuz ediyoruz. Oysa ki kendi anadilimizde, Kürtçe’nin tüm lehçelerinde konuyu felsefi boyutuyla ele almış olsak, kuşkusuz karşımıza hep kadın ana çıkacaktır. Bir kıyaslama yapacak olursak, semavi dinlerin hiçbirinde Alevi inancımızda var olan kadın ana gerçekliğine yer verilmemiştir. Bundandır ki asırlardan beri Emeviler, Abbasiler, Selçuklular, Osmanlılar ve hatta genç Cumhuriyet, Batıni Alevileri, Kızılbaşları kadın ana üzerinden yok etmeye matuf eylem içinde olmuşlardır. İşte bizi, tüm Alevi örgütlerinden ayıran bir diğer husus, yine bizim kadın analarımıza verdiğimiz çok özel değerdir. Yani örgütlü yapı içinde eşbaşkanlık sistemiyle kadın ana ve erkek eşitliği temelinde konuya yaklaşmışızdır. Tam da bu noktadan haraketle, sizin vasıtanızla tüm örgütlü Alevi yapılarına buradan seslenmek istiyorum: Lütfen derneklerinizde süratle eşbaşkanlık sistemine geçiniz.

Bilindiği gibi Avrupa Alevi örgütlenmesinin kitlesel tabanının yaklaşık yüzde 80-90’ı Maraş, Dêrsim, Malatya ve Koçgiri gibi yörelerden gelen Kürt Alevilerden oluşuyor. Ancak asimilasyon konusuna çok sık vurgu yapan Alevi oluşumların, Kürtçe anadili konusunda pek, hatta hiç bir çabası görülmüyor. Bunu neye yorumluyorsunuz? FEDA’nın Kürtçe anadiline yönelik, kültürel asimilasyonu önleme konusunda bir plan veya pratik perspektifi var mı?

Doğrudur, Avrupa’da farklı siyasi yelpazelerde oluşan Alevi örgütleri içinde yer almış büyük ölçüde bir Kürt Alevi kitlesi bulunmaktadır. Bu kitlenin şu anki dili Türkçeleşmiştir. Bu örgütlü yapıların kendi üyelerinin anadillerinin yaşatılması için herhangi bir çabaları olmamıştır, varsa da haberimiz yok. Keza bu Kürt Alevilerin kendi anadillerini, üyesi oldukları bu derneklerde öğrenmek için bir çaba ve talep içinde olduklarını da göremiyoruz. Yine dernek ortamlarında kendi anadillerini konuştuklarına dair yüzeysel bir haberin duyumundan söz edemeyiz. Bunu iki boyutuyla ele almamız mümkündür. Birincisi, genel anlamda bütün Alevilerin inançsal yönden, Diyanet zihniyeti tarafından asimile edilmesi çabaları. İkincisi, Aleviler içinde Kürt Alevilerin başta dil üzerinden Hareket’le, kökleriyle koparılarak Türklüğe iltihak edilmeleri, zımnen zorlanmaktadır. Bu politika bana genç Cumhuriyet’in 1930 yılından beri Türk Dil Kurumu tarafından Güneş Dil teorisyenlerinin Kürtlere dayattığı bir politikanın uzantısı olduğunu anımsatmaktadır. Bu çok acıdır, felakettir, ama bütün çıplaklığıyla gerçeklik budur. 

Umudumuz o ki Kürt Alevileri, üyesi bulundukları bu derneklerde kendi anadilleriyle rahatça konuşsunlar. Anadilde yayın yapan televizyon kanallarını, hiç olmazsa haber kuşaklarında izlesinler. Bütün olumsuzluklara karşın bu yeni süreçte yaratılan kardeşlik iklimi içinde bu türden sorunların çözüleceğine olan inancımı ayrıca dile getirmek isterim. Bizim federasyonumuz bünyesindeki dergahlarımızda Kürtçe kursları başlatılmış, Kürtçe konuşulmakta, Kürtçe yayın yapan televizyon kanalları izlenmektedir. Bunlardan da önemlisi yapılan cem-i civatlarımızda pirepiranlarımız kendi ana dillerinde erkan yürütmekte, gulbanglar ve nefesler okumaktadırlar. Bütün bunlar yeterli midir? Elbette değildir. Bu konuda çalışmalarımız hızlandırılacaktır.

Sayın Yalgın, sohbetimizi sonlandırmadan önce seçimlere ilişkin görüşlerinizi de almak istiyorum. Avrupa’daki Alevi oluşumlarının önemli bir kesimi Türkiye’deki 7 Haziran Seçimleri’nde HDP’yi destekleme çağrısı yaptı. Sizin tavrınız nedir?

7 Haziran 2015 Seçimleri öncesinde HDP’de, belki de ilk defa kurumsal düzeyde Alevi kitlesi ve temsilcileri yer aldı. Alevi kurumlarının ve kanaat önderlerinin önerdikleri Alevi şahsiyetleri, HDP tarafından kontenjandan aday gösterildi. HDP’nin Alevi kurum ve kanaat önderlerine verdiği değerin bir yansıması olarak Alevi toplumunda, Kürt sorununda “demokratikleşme ve müzakere sürecine” aktif katılım eğiliminde bir ivmenin yaşandığı gözlendi. Alevilerin yıllardan beri Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kaldırılmasına dönük talepleri, bir tek HDP’nin temel politikasında hayat buldu. Özellikle Avrupa’daki Kürt-Türkmen Alevilerinin dostluk ilişkilerinde, ileriye dönük bir umudun yaratılması gündeme geldi. Bu vesileyle Avrupa genelinde Demokratik Alevi Federasyonu (FEDA) olarak dışımızdaki “Müsahip Alevi” kurumlarıyla daha sıkı ilişkiler içinde olmamız ve birlikte ortak yaşam mücadelesi vermemiz gibi bir ayrıcalıklı görevimizin daha olduğunun bilincinde olduğumuzu belirtmeliyim. Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu’nun (AABK) kurumsal kimliğiyle Halkların Demokrasi Partisi’nin (HDP) saflarında yer alması, örgütlü Alevi tarihinde bir ilke işaret etmesi bakımından çok önemlidir. Aklın yolu bir’dir. Bu yol da birlik yoludur. Yol bir, sürek binbirdir. AKP’nin Osmanlı sancağıyla yükselişe geçmesine karşı olanlar, Erdoğan’ın Yavuz’lu hayallerini yıkmak isteyenler, selefik bir zihniyetin temsilcisi olan Diyanet’in kaldırılmasını isteyenler, zorunlu din dersleri müfredatının yırtılmasını isteyenler, Türk-Kürt kardeşliğinin barışla evrilerek güçlenmesini isteyenler, Avrupa’da ve Türkiye’de hiç düşünmeden oylarını gönül rahatlılığı içinde HDP’ye verirler. Benim öngörüm odur ki, Alevi hak yolunun talipleri, gerçeğin demine hü derler. Avrupa’daki Alevilerin HDP’ye oy vermeleri, doğrusunu sorarsanız aynı zamanda bir zorunluluk gibidir.

Erdoğan Yalgın kimdir?

18 Mayıs 1968 Dêrsim-Pertek doğumlu. 1989 yılından beri Almanya’da yaşamaktadır. 1986-89 yıllarında Milliyet Gazetesi Pertek Muhabirliği ile başladığı yazım hayatı, Ehlibeyt, Zülfikar, Dergah, Munzur, Semah, Özgür Politika ve Dêrsim gibi dergi ve gazetelerde devam etti. 1991 yılında WDR Köln Radyosu Türkçe Servisi’nin düzenlediği “Örsan Öymen Röportaj Yarışması”nda yabancı düşmanlığı ile ilgili yaptığı bir röportajla başarı ödülüne layık görüldü. 1995-97 yıllarında Saar-Neunkirchen’de Yabancılar Meclisi üyeliğine (Ausländerbeirates) seçildi. Birçok Alevi derneği içinde aktif yer alan araştırmacı yazarın aynı zamanda “Kaçak Şiirler” adlı bir şiir kitabı da bulunmaktadır. Halen Yeni Özgür Politika gazetesinde, Semah dergisinde ve degişik internet sitelerinde araştırma makaleleri yazmaktadır. Önümüzdeki günlerde “Dêrsim’in Gizemli Tarihi” adlı tarih araştırma dizisi kitapları da okuyucusuyla buluşacaktır. Yalgın geçtiğimiz günlerde gerçekleştirilen FEDA 6. Kongresi’nde ise federasyonun eşbaşkanı olarak seçildi.