Yeminli Kürtçe tercümana yönetmelik engeli

Adliye’deki engelleyici kıstaslar nedeniyle 2018 yılından bu yana başvuruları reddedilen Türkiye’nin ilk yeminli Kürtçe Tercümanı Mehdi Tanrıkulu, “Bu yönetmeliğin esas amacı, alicengiz oyunları ile yeminli Kürtçe tercümanı engellemek” dedi.

İktidar tarafından her ne kadar ‘Kürt sorunu yok’ dense de Türkiye’de Kürtçeye yönelik tahammülsüzlük hız kesmeden sürüyor. Resmi ideoloji adı altında devletin tepesinden başlayıp toplumun her kesimine işleyen bu tahammülsüzlük kimi zaman kendini bürokratik engellerle de gösteriyor.

Bunun son örneği adli kurumlarda kendini gösterdi. Türkiye’nin ilk yeminli Kürtçe tercümanı Mehdi Tanrıkulu’nun, 2013 yılında yürürlüğe giren “Ceza Muhakemesi Kanununa Göre Tercüman Listelerinin Düzenlenmesi Hakkında Yönetmelik” gerekçe gösterilerek, 2018’den bu yana Çağlayan Adliyesi’nin tercüman listesine alınmadığı ortaya çıktı.

“Hem anadilinde savunma yapmak istediğin için hukuksuz bir şekilde tutuklanıyorsun, bu yetmiyormuş gibi de tutuklanman gerekçe gösterilerek anadilinde yeminli tercümanlık yapman engelleniyor diyen Tanrıkulu, ANF’ye konuştu.

‘DEVLETİN AYIBI’

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan beri yeminli Kürtçe tercüman olmadığını anlatan Tanrıkulu, Kürtçe konuşmanın ve yazmanın çok uzun süre yasak olarak kaldığını hatırlattı.

1992 yılında bu yasakta yasal olarak bir değişiklik yapılsa da fiiliyatta çok daha sert uygulamaların devam ettiğine işaret eden Tanrıkulu, buna rağmen 2007 yılında İstanbul Beyoğlu 1. Noterliği’nde yeminli Kürtçe tercüman olmayı başardığını söyledi.

Türkiye’nin ilk yeminli Kürtçe tercümanı olan Tanrıkulu, “O tarihten itibaren toplam 50’ye yakın yemin zaptım oldu. Resmiyetle çözülemeyen işler birikmişti. Öyle ki bazı insanların işlerini bitirdiğim zaman noterde boynuma sarılıp ağlıyorlardı. Zamanla bütün resmi işlerde tercümana ihtiyaç duyuldu. Resmi tercüman olmadığı için mesela Gümrük’te yıllardır bekletilen Kürtçe kitaplar vardı. Onlarla da ilgilendim. Bu tabii ki aynı zamanda devletin ayıbı. Çünkü devlet normalde vatandaşlarının bu tür sorunlarını çözmek zorundadır. Yoksa zaten devlet olmanın anlamı kalmaz” dedi.

Tercümanlığın yanı sıra yayıncılık da yapan Tanrıkulu, Azadiya Welat Gazetesi yazı işleri müdürü olduğu gerekçesiyle Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanırken, anadili Kürtçede savunma yapmak istediği için tutuklandı ve 2 ay cezaevinde kaldı.

Türkiye’nin o davadan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından mahkum edildiğini belirten Tanrıkulu, buna rağmen Kürtçeye yönelik düşmanca yaklaşımın son bulmadığını vurguladı.

‘SANKİ MİT’E ELEMAN ALIYORLAR’

Son olarak da 2013 yılında çıkartılan bir yönetmelikle işini yapmasının engellendiğini anlatan Tanrıkulu, memnu haklarının iadesi kararını çıkarmasına rağmen anadili Kürtçede savunma yapmak istediği gerekçesiyle tutuklanmasının sebep gösterilerek, 2018 yılından bu yana adliyenin tercüman listesine alınmadığına dikkat çekti.

5 Mart 2013 tarihli ve 28578 No’lu Resmi Gazete’de yayınlanıp yürürlüğe giren, “Ceza Muhakemesi Kanununa Göre Tercüman Listelerinin Düzenlenmesi Hakkında Yönetmelik”te adeta istihbarat örgütüne eleman almak için belirlenen kıstaslar olduğuna dikkat çeken Tanrıkulu, şöyle tepki gösterdi: “Yönetmeliğin 6-d maddesinde, ‘Affa uğramış ya da ertelenmiş olsalar bile devlete ve adliyeye karşı işlenen suçlar, 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nda yer alan suçlar (…)’ diye bir şart koşulmuş; aynı maddenin e bendinde ise, ‘Disiplin yönünden meslekten ya da memuriyetten çıkarılmamış veya sanat icrasından yasaklanmamış olması’ deniyor. Bu maddeler tercüman üzerinde baskı kurmaya, onu bir kalıba sokmaya çalışıyor. Sanki MİT’e eleman alır gibi kıstaslar belirlenmiş. Çünkü bu maddelerin açıkça tercüman kıstaslarıyla bir alakası yok. Cezaevine girmiş bir insana iş bulması konusunda normalde pozitif ayrımcılık yapılır. Ama burada hem anadilinde savunma yapmak istediğin için hukuksuz bir şekilde tutuklanıyorsun, bu yetmiyormuş gibi de tutuklanman gerekçe gösterilerek anadilinde yeminli tercümanlık yapman engelleniyor. Bir de üstüne üstlük, tercüman mağdur ediliyor. ‘Komisyonlarca oluşturulan listelerden Kanunun 202 inci maddesinin dördüncü fıkrası kapsamında, sanık tarafından seçilen tercümanın giderleri Devlet Hazinesince karşılanmaz’ deniliyor. ‘Bu durumda, mahkeme tercüman gideri ile vezneye yatırılması gereken süreyi belirler.’ Ama ‘Biz çağırmadık ki ücretini ödeyelim!..’, bir ara duruşma salonlarında çok duyduğum bir cümle oldu. Devletin adliye kurumunda gerçekleşen bir çalışmadan, bir hizmetten devlet kendini nasıl böyle soyutlar? Açık ki bu anlayışın insan hakları ile bir ilgisi yoktur. Bu kadar mesai harcayan, hizmet sunan bir tercümanı böyle göz ardı edemezsiniz.”

‘KÜRTÇEYE DÜŞMANLIĞIN YANSIMASI’

Bu yönetmelik nedeniyle 2019 yılında Bakırköy 13. Asliye Mahkemesi’nde yeminli Kürtçe tercümanlık yaptığı için duruşmanın iptal edildiğine dikkat çeken Tanrıkulu, “Açlık grevindeki çocukları için basın açıklaması yapmak isterken gözaltına alınan Beyaz Tülbentli Anneler’in çıkartıldığı Bakırköy 13. Asliye Ceza Mahkemesi’ne avukatlar tarafından tercüman olarak çağrıldım. Tercümanlık yaptım ve normal prosedür uygulandı. İfadeler alınıp, mahkeme bittikten yaklaşık 20 dakika sonra beni arayan hakimin sekreteri ‘Yemin ettirmeyi unutmuşuz, tekrar gelmeniz lazım’ diyerek beni çağırdı. Gittiğimde mahkeme başkanıyla konuştular ve ‘Gerek yok gidebilirsin’ diyerek geri gönderdiler. Daha sonra öğrendim ki tercümanlık yeminimi yapmadığım ve UYAP sistemine göre pasif olan tercüman listesine eklendiğim gerekçesiyle bu duruşma iptal edilmiş” diye konuştu.

Çağlayan Adliyesi’ne bu yıl da yeminli tercüman olma talebiyle başvuran Tanrıkulu, insan haklarına aykırı olan bu yönetmeliğin derhal iptal edilmesi gerektiğinin altını çizdi.

Bu taleple Adalet Bakanlığı, Anayasa Mahkemesi ve tüm siyasi partilere yazan Tanrıkulu, bu yönetmeliğin esas amacının alicengiz oyunları ile yeminli Kürtçe tercümanı engellemek olduğunu vurguladı. Bu hukuksuzluğa karşı sonuna kadar mücadele edeceğini kaydeden Tanrıkulu, duyarlılık çağrısı yaparak, “Bu resmen Kürtçeye düşmanlığın yansımasıdır. Anadilim benim onurumdur, namusumdur, şerefim, varlığımdır. Bundan vazgeçmek, bu niteliklerden vazgeçmektir. Vazgeçmeyeceğim” dedi.