Yıkıntılar arasından yeşeren yaşam: Serêkaniyê

Yıkıntılar arasından yeşeren yaşam: Serêkaniyê

Bundan üç ay kadar önce belki de adını çok az kişi biliyordu. Oysa tarihte önemli bir yere sahiptir. Birçok medeniyete öncülük etmiş bir yerdir. Kimi tarihçiler tarafından toplumsallaşmanın başladıðı yer olarak kabul ediliyor.

Adı tarih boyunca hep Serêkaniyê olarak bilinmiş. Yörede yaşayan halklar da bu kenti bu isimle bilmişler ve hala bu isimle onu tanıyorlar. Tarihi bir kent olmasından ötürü düşmanları da sürekli olmuştur. O yüzden tarih boyunca birçok saldırıya maruz kalmıştır. Ama hep Serêkaniyê olarak kalmayı başarmıştır. Ancak düşmanları da hiçbir zaman ondan vazgeçmemiştir. Sonunda Kürdistan’ın dörde bölünmesinin anlaşmalarından sonra sınırlar çizilince bu kentte ikiye bölünüyor. Bir parçası Batı Kürdistan’da diðer parçası ise Kuzey Kürdistan’da kalıyor. Ancak hala uzaktan tek bir kent gibi görünüyor. Ýkiye bölünme gerçeðini ortasından çekilen tel örgüler insanın içini acıtsa da gösteriyor. Ýkiye bölünmesinden sonra aynı kent iki ayrı isimle bilinmeye başlıyor.

TEL ÖRGÜLER, RESULAYN, CEYLANPINAR

Suriye denetiminde kalan Batı Kürdistan’daki parçası Baas Rejimi tarafından adı Arapça ‘Resulayn’ olarak deðiştiriliyor. Türkiye’nin sömürgesi altında kalan diðer parçası da adı Türkçeleştirilerek ‘Ceylanpınar’ olarak deðiştiriliyor. Ancak bütün bunlara raðmen hala içinde yaşayan Araplar, Çeçenler, Kürtler, Ermeniler, Asuriler, Çerkezler, Türkmenler tarafından adı Serêkaniyê olarak biliniyor. Tarih boyunca bu halklar Serêkaniyê’de hep bir arada, barış içinde kardeşçe yaşamışlardır. Şu an bile kente girildiðinde bu halklardan insanların birbirlerine karşı ne kadar saygılı davrandıklarını çarpıcı bir biçimde görmek mümkün.

Tarih boyunca birçok saldırıyla karşı karşıya kalan Serêkaniyê iki ay önce yeni bir saldırıyla karşı karşıya kaldı. Bu seferki saldırı da diðerlerinden farklı deðildi. Kürtlerin ve Kürtlerle birlikte bir arada yaşayan halkların düşmanlarıydı bir kez daha Serêkani’ye saldıranlar. Bir yandan Silahlı Çete grupları diðer yandan Suriye devletine ait savaş uçaklarının hedefi olan Serêkaniyê’deki halkın büyük çoðunluðu canlarını kurtarmak için göç etti. Kimileri tel örgüleri geçerek Kuzey’e, kimisi en yakın yer olan Derbisiyê’ye geçti, kimisi Qamışlo, kimisi de daha farklı yerlere göç etti. Birkaç gün şiddetli süren çatışmalar Serêkaniyê’yi yıkılan bir kent haline getirdi. Aradan bir ay geçmeden silahlı çete gruplarının yeniden Serêkaniyê’ye saldırmaya başlamasıyla Halk Savunma Birlikleriyle aralarında yeniden şiddetli çatışmalar başladı. Yaşanan iki üç günlük şiddetli çatışmalarda silahlı çete grupları büyük darbe yedi. Halk Savunma Birlikleri silahlı çete gruplarının elinden birçok yeri kurtardı.

Topraklarından göç etmiş olan Serêkaniyêliler bu haberden sonra kente geri dönmeye başladılar.

Kentte Koma Mizgin üyesi aynı zamanda gönüllü erzak daðıtma görevini üstlenen Koma Mizgin üyesi Ýbrahim Mamo şimdiye kadar yaklaşık bin ailenin geri döndüðünü söylüyor. Bu aillerin de geri dönmesiyle kentin sokaklarında yeniden çocuk seslerinin duyulmaya başladıðını, bunun yaşamın işareti olduðunu söyleyen Mamo, “Hiç bir zaman burayı terk etmedik. Ve etmeyeceðiz de. Çünkü burası ata, dede topraklarımızdır. Serêkaniyê’yi terk etmek şehitlerimizi bırakıp gitmek olacaktı” diyerek bu kente onları baðlı kılan deðerlere vurgu yapıyor.

DUVARLARDAKÝ MERMÝ ÝZLERÝ

Kasım ayında başlayan ve Aralık ayında bir kez daha kendini gösteren saldırılardan dolayı kent bir viraneye dönmüş. Kentte mermi izleri olmayan hiç bir duvar kalmamış gibi. Duvarlardaki mermi izleri Serêkaniyê’deki savaşın şiddetini gösteriyor. Aslında bu izler her şeyden daha çok anlatıyor yaşananları. Hep dilsiz ve soðuk olmuştur duvarlar. Ýnsanlar arasında yükselmişlerdir. Ama şimdi Serêkaniyê’de dile gelmişlerdir. Şimdi Serêkaniyê’de savaşı en iyi anlatan onlardır.

YIKINTILAR ALTINDA ÇOCUK OYUNCAKLARI

Ama kentte yaşanan savaşın şiddetini sadece mermilerle delik deşik olmuş duvarlar anlatmıyor. Belki de onlardan daha çok Baas Rejiminin savaş uçaklarının bombaladıðı ve üçü çocuk 13 kişinin öldüðü Kürtlerin yoðunlukta yaşadıðı Havarna mahallesinin yıkıntıları anlatıyor. O yıkıntılar altında kim bilir ne hayaller, ne özlemler kaldı. Kim bilir kaç kişinin çocukluðu, kaç kişinin gençliði kaldı. Yıkıntılar altında, bir ucu görünen çocuk oyuncakları haksız savaşın ve saldırıların acımasızlıðını gösteriyor. Ama umutları hiç kırılmadı. Aksine eskisinden daha fazla bilendi. Yıkıntılar arasında oyun oynayan çocukların yükselen sesleri bunu çok iyi gösteriyor. Oyuncakları yıkıntılar arasında kalmış olsa da onlar hala o sokaklardaki oyunlarına devam ediyorlar. Ama bu kez yeni oyuncaklarla. Şimdiki oyuncakları ise mermilerin boş kovanları ve tahta, aðaç parçasından yaptıkları silahlar!

SAVAŞIN KÝRLERÝNÝ SÜPÜRMEK

13 Aralık’tan sonra Serêkaniyê’nin Havarna mahallesindeki evine yeni dönen bir ana eline almış küreði, kapısının önüne biriken savaş kalıntılarını temizliyordu. Sokaðın ortasına sandalyesini atmış sigarasını tüttüren eşi de onu izliyordu. Üç dört yaşlarındaki bir çocuk kadınla adam arasında gidip geliyordu. Birkaç gidiş gelişten sonra kapılarının önündeki savaş kalıntılarını temizleyen ninesinin arkasındaki süpürgeyi eline alarak kapının önünü süpürmeye başladı. Süperge boyunu aşıyordu. Yerden kaldırmakta zorlanıyordu. Ama evlerinin önünden savaşın kirlerini temizlemekte kararlıydı. Gücü yetmese de süpürgeyi eline almış oraya buraya sallayarak evlerinin önünü temizliyordu. Bu çocuðun savaşın kirlerini temizlemedeki ısrarını görünce Kürtlerin tarih boyunca savaş kapılarından eksik olmadı diye düşünmekten alamadım kendimi.

MAHALLELERÝNÝ KORUYAN GÖNÜLLÜLER

Bir süre kapısının önündeki savaş kalıntılarını temizlemek isteyen nine ve küçük yaştaki torununu izledikten sonra sokaðın sonuna doðru yürüdüm. Havarna mahallesinin sıvasız, yoksulluðun derin izlerini taşıyan duvarlı evlerinin arasından geçerek sokaðın sonuna vardım. Yoksulluk sıvasız duvarlara sinmişti.

Son evin arka tarafında oturan biri yaşlı sayılabilecek biri de çocuk olan üç kişinin yanına doðru yürüdüm. Bizi görünce gülerek ayaða kalktılar. Önlerindeki tavlaya benzer ama tavla olmayan tahtadan yapılmış şey dikkatimi çekti. Selamlaştıktan sonra ne olduðunu sorduðumda taşlarla oynanan bir oyun olduðunu söyledi yaşlı olan. “Buyurun oturun bir çayımızı için” dedi yaşlı olan. Genç olan ise “şimdi belki savaştan dolayı erzak sıkıntımız var ama yüreðimiz büyük. Ve size bir çay verecek kadar gücümüz var” dedi. “Eviniz burada mı, burada ne yapıyorsunuz” diye sorduðumda genç olan o ana kadar görmediðim silahını kaldırarak, “mahallemizi ve sınırımızı koruyoruz” dedi. Koruyoruz, derken eliyle birkaç metre ilerimizdeki boş alandaki dikenli telleri gösteriyordu. Gencin işaret ettiði tel örgüleri görünce sınıra ne kadar yakın olduðumu anladım. Çizilmiş olan suni sınırlardı. Yüreklerimizin orta yerinden çekilmiş olan sınırlardı. Bu kenti ikiye ayıran sınırlardı. Bir bedeni ikiye ayırmak gibi bir gerçeði gösteriyordu oradaki tel örgüler...

APOCU ÇOCUKLARIN SAVAŞ OYUNU

Mahallelerini koruyan gönüllünün yanından çaylarını içmeden ayrılarak Serêkani’nin bir başka sokaðına girdim. Havarna mahallesinin bir başka sokaðıydı. Bir önceki sokaktan biraz daha kalabalıktı. Kent merkezine biraz daha yakın olduðundan da olabilir. Sokaktan yürürken kapısına oturmuş derin düşüncelere dalan insanları gördüm. Yoksulluðunu düşünüyordu belki de. Ve birde bu yoksulluk üzerine gelen ve tarihlerini, kültürlerini talan etmek isteyen güçlerin başlattıðı ama başaramadıðı savaşın ortaya çıkardıðı sorunları düşünüyordu kim bilir. Yaşlılar, kadınlar kapılarının önüne oturmuş derin düşüncelere dalmıştı ama çocuklar her yerde olduðu gibi yine çocukluklarını yaşıyordu. Zaten çocukluk her koşul altında çocukluðunu yaşayabilmektir. Caddenin ortasında bir grup çocuk toplanmış oyun oynuyorlardı. En büyükleri 8 yaşlarında gösteriyordu. Biraz daha yaklaştıðımda oynadıkları oyunu anlayınca gözlerim doldu. Kendilerine oyuncak olarak tahtadan, aðaç parçasından, taşlardan silahlar yapmışlardı. En büyüklerinden biri olan bir kız çocuðu oyun kuruculuðunu yapıyordu. Grubu ikiye ayırmıştı. Bir gruba siz silahlı çete gruplarından birinin adını vererek, siz o gruptansınız biz de Apo’ciyiz diyordu. Çocukta olsalar oyunları artık savaş oyunu olmuştu. Belki büyük aðabey ve ablaları gibi kentlerini silahla koruyamıyorlardı. Ama yaşadıkları, onlarda bu duyguları yaratmıştı.

HALK SERÊKANÝYʒYÝ KORUMAKTA KARARLI

Birkaç saat kalabildiðim tarihi kent Serêkaniyê’de eskisi kadar olmasa da yaşamın hala sürdüðünü, daha doðrusu savaşın yıkıntıları arasından yeniden yeşerdiðini gördüm. Yok edilmek istenen hayat sahipleri tarafından sıkı sıkıya sarılarak korunmaya çalıştıklarını görmek insanı sevindiriyor. Toplumsal yaşamın başladıðı yerde insanlarının her türlü zorluðu hatta ve hatta ölümü bile göze alarak sahiplenmeye çalışmaları tarihin derinliklerindeki köklerine ne kadar baðlı olduðunu gösteriyor. Sokakta karşılaştıðım Arap, Kürt, Ermeni, Çerkez deðişik halklardan Serêkaniyêliler, çocuklukları, gençliklerinin geçtiði bu kutsal kenti korumakta kararlı olduklarını söylüyorlardı.

Kentte silahsız neredeyse hiç kimse yok. Serêkani’de bir tek çocukların silahları yok. Bazıları silahlarını saklamadan gururla yanlarında taşıyorlar. Bazıları da yanlarında taşımıyorlar ancak herhangi bir durumda hemencecik ulaşabilecekleri yakınındaki bir yerde bulunduruyorlar. Tıpkı evinin önünde oturmuş avuçları arasına silahını almış, saðına soluna bakan altmışlı yaşlardaki yaşlı adam gibi…

Serêkaniyêliler “bu topraklar bizim. Bu kent bizim. Kim ve neyle gelirse gelsin biz buradayız ve çıkıp hiç bir yere gitmeyiz. Gidenler de oldu. Ama yeniden geri gelmeye başladılar” diyerek ne kadar kararlı olduklarını gösteriyorlar.