PKK Genel Başkanı Abdullah Öcalan 15 Şubat 1999 tarihinde, Kenya'nın Başkenti Nairobi'den uluslararası hukuk hiçe sayılarak, uluslararası bir komplo ile kaçırıldı. Öcalan'ın Kenya'dan kaçırılıp Türkiye'ye getirilmesi sırasında hiç bir hukuki süreç işletilmedi. Öcalan'ın kaçırılması sırasında Kenya yerel güçlerinin de inisiyatifi ortadan kaldırıldı. Tamamen korsanca bir üslupla, hukuka aykırı yollardan kaçırılan Öcalan, Ýmralı Adası'nda rehin tutuldu.
Öcalan'ın bu konudaki hukuk mücadelesi halen sürüyor. Yüce Divan sıfatı ile toplanarak bir yüksek yargı mensubu hakkındaki rüşvet davasını gören Anayasa Mahkemesi bu davada Öcalan'ın davasına emsal niteliðinde bir karar verdi.
Anayasa Mahkemesi Yüce Divan sıfatı ile eski Yargıtay 6. Hukuk Dairesi Başkanı Hasan Erdoðan'ı rüşvet almakla, 15 sanıðı da rüşvet verme suçlanması ile yargıladıðı davada kararını beraat olarak açıkladı.
Yüce Divan bundan sonrasında çok konuşulacak kararında, soruşturma evresinde elde edilen delillerden bir kısmının hukuka uygun olmaması, diðer delillerin ise sanıkların üzerlerine atılı rüşvet suçundan mahkumiyetlerine yeterli bulunmaması nedeniyle CMK'nın 223/2-e bendine dayanarak Erdoðan ve diðer 15 sanık hakkında beraat kararı verdi.
Önce şunu söylemek gerekir; karara gerekçe olan delillerin hukuka uygun olmaması ifadesi soruşturma sürecinde deliller toplanırken yasa dışı yollara başvurulduðunu gösteriyor. Yani yasa dışı yollarla elde edilmiş, hukuka aykırı delillerle saðlıklı, doðru bir yargılama yapılamayacaðına hükmediyor mahkeme. Yine hukuka aykırı yollardan mahkeme huzuruna çıkarılan kişiler yargılanamaz. Çaðdaş hukukta işkence altında alınan ifadelerin ve polis tutanaklarının delil olarak kabul edilmemesi de bundan.
Prof.Dr. Ersan Şen de Ceza yargılaması hukukunda hukuka aykırı delliler başlıklı makalesinde bu konuya şöyle deðiniyor: Hukuka aykırı deliller arasında öncelik-sonralık ayırımı yapılmamalı ve temeli hukuka aykırı bir fiil veya işleme dayanan tüm deliller hukuka aykırı delil kabul edilerek yargılamada deðerlendirme dışı bırakılmalıdır. CMK m.148/3e göre (Eski CMUK m.135/a), yasak usullerle elde edilen ifadeler rıza ile verilmiş olsa dahi delil olarak kullanılamaz. Bundan başka, hukuka aykırı şekilde uygulanan yakalama, gözaltına alma ve zorla getirilme tedbirleri (bkz. CMK m.90, m.91, m.98 ve m.146) sırasında ifadesi alınan ve ikrarı elde edilen kişinin beyanı da hukuka aykırı delil sayılmalı ve yargılamada kullanılmamalıdır.
Nitekim Mahkeme Başkanı Kılıç kararı okurken, kendisi ile üyeler Recep Kömürcü, Nuri Necipoðlu ve Hicabi Dursun'un sanıklar Süleyman Balcı, Resul Dalkıran, Necdet Okcu ve Hasan Erdoðan'ın rüşvet suçundan mahkumiyetlerine karar verilmesi yönünde karşı oy kullandıðını, üye Recep Kömürcü'nün ayrıca sanık Murat Yalçıntaş'ın da rüşvet suçundan mahkumiyetine karar verilmesi yönünde karşı oy kullandıðını açıkladı.
Ancak delillerin hukuk dışı yollarla elde edilmesi mahkemenin sanıklar lehine bir karar vermesini gerektirdiði için sanıklar bu kararla işledikleri bir suçtan beraat ettiler.
Bir yargılama sırasında elde edilen delillerin yasal yollarla elde edilmesi çaðdaş hukukun yaşamsal öðelerinden biridir. Bu nedenle Yüce Divan'ın bu kararı ilk elden Abdullah Öcalan davası açısından emsal niteliði taşıyor.
Görüldüðü gibi Anayasa Mahkemesi'nin bu kararının Öcalan davasına emsal niteliði taşıdıðı açık. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi'nin bu kararının da ışıðında Öcalan davasının yeniden deðerlendirilmesi gerekir. Aksi taktirde anayasanın eşitlik ilkesi de çiðnenmiş olacak.
Öcalan, 1999 yılından bu yana uluslararası hukuk askıya alınarak Ýmralı Adası'nda derin bir tecride mahkum edilmiş durumda.
Anayasa Mahkemesi'nin bu açık kararından sonra da Öcalan'ın hukuk dışı yollardan bir başka ülkeden kaçırılmasını hukuki görmek hukuku bir kez daha ayaklar altına almak olacaktır.
Türk yargısı ve AKP Hükümeti tarihi bir fırsatla karşı karşıya. Yüce Divan'ın bu kararını emsal kabul ederek en kısa sürede Öcalan'ın 13 yıldır süren maðduriyeti giderilmelidir. Aksi taktirde halklar arasına telafisi imkansız bir hukuk cinayeti daha girecek.