Yüzbaşının kızı
Yüzbaşının kızı
Yüzbaşının kızı
“Babam ‘güvercinliğe tırmanmalar, hizmetçi kızların peşinde koşmalar yeter artık!’ dediğinde bu, çok yakında benden ayrılma düşüncesi annemi öyle şaşırtmıştı ki elindeki kaşığı reçel tenceresinin içine düşürdü; gözlerinden de yaşlar akmaya başladı.
O zamanlar, çocukların eğitimi şimdiki gibi değildi ben yakın akrabamız olan Prens B’nin muhafız birliğini binbaşının iyiliği sayesinde Semyorovky alayına çavuş olarak yazılmıştım. Öğrenimimi bitirinceye kadar da izinli sayılıyordum.”
Bu satırlar 16 yaşına gelen Pyotr Andreyiç’in ailesinden ayrılıp hizmetçisi Savelyiç ile birlikte Orenburg’tan (Sibirya’da) 40 kilometre uzaktaki Beogorskaya Kalesindeki garnizona astsubay olarak atanmasının hikâyesini anlatır.
Piyotr Andreviç bu kalede “Evi yüksek bir yerde ahşap bir kilisenin yanında yine tahdadan bir küçük evi eski tarzda döşenmiş temiz bir oda, köşede kap kacak dolu bir dolap vardı. Duvarda camlı bir çerçeve içinde bir subay diploması asılıydı. Onun yanında Küstrin’lev Oçavkov’un ele geçmesini, gelin seçmeyi, farelerin kediyi görmesini gösteren ucuz piyasa malı tablolar vardı. Evde oturan kale komutanı yüzbaşı İvan Kuzmiç ‘in kızı 18 yaşlarında yuvarlak yüzlü, pembe yanaklıydı. Açık kumral saçlarını kırmızı kulaklarının arkasına domdüz taramıştı” dediği Marya İvanovna ile olan aşkını anlatıyor.
Müzenin sergi odasındaki ışıklar eser dolapların ve cam vitrinlerin içindeki el yazmalarını iyi görmemi engellerken anımsadığım bütün bu alıntılar askerlik ve aşk hikâyenin geçtiği 1833-36 arasında yazdığı ve Pugaçov Ayaklanmasıyla bir maceraya dönüşen “Yüzbaşının Kızı” romanından.
PUŞKİN MÜZESİ
1800’lerin ortalarında Moskova da bir Güzel Sanatlar Müzesinin kurulması çok tartışıldı. Özellikle Prenses Volokonskoi Z. A, akademisyen Stepan Şevirevım, Profesör K.K. Gertsen, Moskova Açık ve Rumyantseva müzesi başkanı N.V. İsakovim tartışmanın tanınan taraflarıydı.
Sonunda izin finansman sorununu çözen Moskova üniversitesi profesörü, roma dili ve tarihi sanatı doktoru İvan Vladimiroviç Tsvetayev 1893’de müzeyi kurmak için kollarını sıvadı. Müze Moskova üniversitesi Güzel Sanatlar ve Antika Bölümüne bağlı eğitim yardımı atölyesi biçiminde kurulacaktı ve burada dünya klasik sanat eserlerinin denemeleri ve kopyaları toplanacaktı.
Bütçeyi Yuri Stepanovic ve Necayev-Maltsev sağladıktan sonra müzenin mimarlığını R. İ. Klein üstlendi 1898 da temellerini attı. Bu müzenin yapımında görev alan yardımcı mimarlar daha sonra Klein tarzının devamcıları olarak ün yapan birçok mühendis ve ressam yetişti. Klein’ın dışında müzenin yapımında ayrıca Novınski I I ve A. Y. Golovın yer aldı.
Binanın yapımı 1904’te tamamlandı. Müzede sergilenecek olan yapıtlar 1890 yılından başlayarak yabancı ülkelerdeki atölyelerinde orijinal formlara göre sipariş edilmeye başlandı ve çoğunluğun kopyaları ilk defa yapılmaktaydı. İmparator III. Aleksandr’ın ismini alan müze 13 Haziran 1912 de açıldı.
Puşkin’in Piyotr Andreyiç’in anılarına dayandırdığı ve yine onun ağzıyla kaleme aldığı kitabında “gençler bu yazım elinize geçerse hatırlayın ki en iyi, en sağlam değişimler zorlanmadan meydana gelen, ahlakın temellerini sağlamlaştıran değişimlerdir” dediği satırları beni tıpkı daha önce Çernişevski’nin evinde rastladığım aile resimleri yâda Tolstyoy’un evindeki hem de “Kazaklar” kitabını yazdığı odanın koridorunun başındaki bisikleti gibi çok şaşırttı. Puşkin gibi toplumsal ve edebiyatta devrimci bir gerçekçinin bu tarzda bir“ ahlakçı” olabileceğini hiç düşünmemiştim.
Ama aristokratları değil de imparatorluğun uzak köşelerindeki kaleler içindeki hayatların kişilerin kötü hayatları ele alışı salt sınıfsal değil de Kafkasya işgallerini romantikleştirdiğine yönelik eleştriler pek yersiz sayılmaz. Tıpkı Lermontov’un çağımızın kahramanlarından Grigori Poçer’in hayatı gibi.
Eleştriler için Lermantov: “Ah benim saygıdeğer efendilerim! Çağımızın kahraman’nını yanlız saymayınız lütfen onu istediği kabulleniniz çünkü o, bizim kuşağın temsilcisidir” demişti. Zaten onun çağının kahramanları dediği gibi “tanıdığımız bütün kusurların bir araya geldiği bir kahramandır”; yani Piyotr Andreviç ile Grigori Poçer’in gerçekçiliğin ilk figürleriydi.
MOSKOVA’NIN YAKIN SİYASİ TARİHİNİN RESMİ
Rus edebiyatının klasik çağı sayılabilecek bu yazarlar Rus edebiyatının sıradan ustaları değil Rus halkının ruhunun şekillenmesinde büyük bir rolün sahibiydiler. Bu yüzden Puşkin müzesi (aslında belki de Puşkin hiç uğramamış olmasına rağmen) hep çok önemsendi.
Bu yüzden daha bu yıl tüm Rusya Kamuoyu Görüşü Araştırma Merkezi’nin (VCIOM) araştırma sonuçlarına göre hala bu ülkedeki insanların büyük çoğunluğu Puşkin’i okuyor. Puşkin’i; Sergey Yesenin, Mihail Lermontov, Anna Ahmatova, Vladimir Mayakovsky, Marina Tsetayeva ve Aleksandr Blok takip ediyor.
Bir ara ismi Devlet Güzel Sanatlar müzesi olarak değiştirilse de 1937’de bu müzeye A. S. Puşkin ismi verildi. İkinci dünya savaşı döneminde müzenin yapıtlarının çoğu Novosibirsk ve Solikamska taşındı daha sonraki yıllarda yeniden onarılıp düzenlendi.
Sosyalizmin radikal dönemlerinde müzenin sergi bölümü SSCB halklarının Stalin’e hediye edilen eşyalar sergisine’ verilmişti. Stalin öldükten sonra tekrar geri alındı. 1985 te bilim doktoru İ. S. Zilberştein ve başkanı I.A Antonov müzede özel koleksiyonlar bölümü açtı. Daha sonra da yılından başlayarak Svetoslav Rixter ve L. A Antonov inisiyatifiyle her yıl ‘ Aralık geceleri’ adli müzik ve ressam festivali yapılmaya başlandı. Müze koleksiyonunda antik çağdan 20 yy kadarki Batı sanatı eserleri bulunmaktadır.
İlk koleksiyon İ.V Tsvetaev tarafından oluşturulmaya başlanmıştı. Çoğu antik çağ heykelin kopyaları, Roma dönemine ait heykel ve mozaik eserleri ve de devler tarafından satın alınan Mısır araştırmacısı Golenişev’in orijinal antikalarıydı.
1930’da Ermitaj’dan müzeye Bottiçeli, Kranaxa, Pussen ve Davidin resimleri aktarıldı. İkinci Dünya savaşından sonra Dresden galerisinden, Prima hazinesinden Genrix Şilman’ın Troya’yı yağmalamasından sonra geriye kalan yapıtlar yerleştirildi. Sonradan bazı yapıtlar Doğu Almanya’ya geri verilse de birçoğu burada Puşkin müzesinde kaldı.
Bunun sayesinde Puşkin müzesi eski Moskova tüccarları olan Sergei Şukin ve İvan Morozov’un devlet tarafından el konulan ve 19.yy. ve 20. yy. başlarına ait Renoir, Van Gogh, Mone, Dega, Cezanne, Matisse ve Picasso ve başka ünlü Batı Avrupalı sanatçıların eserlerinden 300 resim ve 60 heykel koleksiyonu alındı. Bunlar çoğunlukla Fransız empresyonistleri ve post-empresyonistleri idi. İvan Morozova’ya ait Van Gogh’un ünlü “Arledeki kırmızı üzümler” ve Pablo Picasso’nun “Şarın üzerindeki kız” resimleri de buradadır.
Şu anda Puşkin müzesinde 560 binden fazla sanat, resim, heykel, el sanatları, arkeolojik buluş ve nümismatik eser bulunuyor.
Müzenin pırıl pırıl ışıkları altında sadece Puşkin’e değil Rusların ruhunun Mary Magdalene’si rolündeki Natalya Gonçarova’nın fotoğrafları da yer alır. Ruslar için Gonçarova Puşkin’nin baloda tanıştığı yüksek rütbeli bir memurun Puşkin’i ölüme götüren şeytani güzellikteki kızı olarak bilinir.
Ruslar Natalya’ı edebiyatla hiçbir ilgisi olmayan, Puşkin’i bir şair olarak umursamayan, aklı fikri kendine rahat bir yaşam sağlayacak bir koca bulmakta olan sıradan biri görür ama aslında o Puşkin’in ruhuna biçim verenlerdendir. Ama Puşkin zaten erken ölecek kadar erdemliydi.
Şimdi Rus kadın yazarlar Natalya Gonçarova’nın itibarını kurtarmaya çalışıyor.
Puşkin müzesi sadece Moskova’ın yakın tarihinin kaderini paylaşması açısından eşsiz değil aynı zamanda Rus şiirinin eşsiz örneklerinin orijinallerinin sergilendiği eşsiz bir kütüphane gibidir.