Mücadelenin annesi: Hatun Aslan

PKK saflarındaki oğlunu 15 yıl önce kaybeden Hatun Aslan, oğlunun cenazesini gömülen yerden alamadı. Geçtiğimiz günlerde tutuklanan Aslan'ın ömrü mücadeleyle geçti.

Annelik duygusu ve yaşam biçiminin dünyanın her yerinde aynı olduğu kesin. Ancak sömürge topluluklarda bunlar iki kat daha güçlenmiş oluyor, kutsal bir özellik kazanmış oluyor. Bilhassa Kürdistan'da 50 yıldır devam eden özgürlük hareketinde yer alan anneler, tüm yaşam pratikleriyle adeta bu mücadelenin yaratıcıları. Onların yetiştirdiği gençler ise mücadelenin tam olarak sahibi.
Hatun Aslan (71), bu annelerden. İleri yaşına rağmen halen özgürlük sevdasını yaşam biçimi haline getirmiş. Amedli olan Hatun Anne'nin ömrü, Kürdistan Özgürlük Mücadelesi'ne kucak açmak ve içinde yer almakla geçmiş. 1989 yılında gerilla saflarına katılan oğlu Yılmaz Aslan'dan (Piling) sonra Hatun Anne, oğlunun mücadelesine sıkı sıkıya bağlanmış.

Kendisiyle konuşmak ve hikayesini haberleştirmek istediğimizi söylediğimizde, yaşamının diğer annelerin yaşamlarından farklı olmadığını ancak bize de konuşabileceğini söyledi. Kendisiyle geçirdiğimiz zaman zarfı boyunca vakur ve başı dik duruşu bir tek an bile kaybolmadı. Nasıl olduğunu sorduğumuzda, "Siz iyi ve davanızın peşinde olduğunuz sürece ben de iyi olurum" diye cevap veriyor.

 Kendisinin yıllar önce PKK saflarında olan oğlunu kaybettiğini biliyorduk. Zaten o yüzden hikâyesini yazmak ve çekmek istemiştik. Dolayısıyla konuya da oradan giriş yapmak zorundaydık. Fakat bunu kamera kaydını açmamızın üzerinden dakikalar geçmesine rağmen bir türlü yapamıyorduk. Çünkü Hatun Anne'nin öyle bir duruşu vardı ki yaşadıklarının ağırlığını sezmemek mümkün değildi.

 KAFASINDA DİKİŞLERLE GERİLLAYA KATILDI

Oğlunun gerillaya katılım sürecini sorduk ve Hatun Anne, o günlere giderek, her ayrıntıyı anlatmaya başladı. Oğlu Yılmaz, Dicle Üniversitesi'nde okuduğu sırada öğrenci derneğinde yürütülen çalışmalara dahil oluyor, defalarca gözaltına alınıyor. Her gözaltına alındığında işkenceye maruz kalıyor. Oğluna olan düşkünlüğünü, son yaşadığı işkencede kafasına aldığı darbelerden dolayı atılan dikişleri ve kırılan kaburgalarına ilişkin verdiği detaylardan anlıyoruz. Üzerinden 30 yıl geçmesine rağmen, yaşadıkları çok canlı.

'HAPİSTE DE OKULDA DA MEZARDA DA BERABER YAŞADILAR'

Oğlu Yılmaz gerillaya katıldığında ilk 5 ay boyunca ailesi ondan haber alamıyor ve devletin o dönemdeki karanlık birimleri tarafından kaçırıldığını düşünüyorlar. 5 ay sonra gelen bir haber ile oğlunun yaşadığını öğreniyor. Bunun üzerine artık eskisi gibi kaygılanmadığını söylüyor. 1998 yılında oğlunun bir çatışmada yaşamını yitirmesine kadar, birkaç kere gidip onu gördüğünü söyleyen Hatun Anne, şöyle anlatıyor:

"Bir kere gidip onu ve arkadaşlarını gördük. Dara adında, Batmanlı bir arkadaşı vardı. Birbirlerini çok seviyor ve hep beraberler idi. Okul arkadaşıydılar. Beraber hapis de yattılar, yıllar sonra dağda da birbirlerine kavuştular. Dara, mayına basmıştı ve bir ayağı aksıyordu. Kendi imkânlarıyla tahtadan bir destek yapmıştı. Hep Yılmaz ile şakalaştıklarında birbirlerine, 'Onca yıldır beraberiz, şehit düşersek birlikte şehit düşeceğiz' diyorlardı. Bunu söylerken gözlerinde oğlunun tüm arkadaşlarına karşı beslediği sevgi görülmeye değer."

HEM KATLETTİLER HEM DE ETRAFINA MAYIN DÖŞEDİLER

Lice kırsalında 12 Mart 1998 tarihinde çıkan bir çatışmada Yılmaz şehit düşüyor. Sabah televizyon izlerken çatışma haberini ve Yılmaz'ın yanındaki bir arkadaşı ile birlikte şehit olduklarından haberdar oluyorlar. Durumu öğrenen aile derhal Lice'ye gidiyor, çocuklarını getirmek için. Ancak vardıkları karakolun komutanı Yılmaz'ı alamayacaklarını söylüyor onlara. Hatun Anne, oğlunu kaybetmenin ve onu şehit düştüğü yerden alamamanın acısını üst üste yaşıyor. 5 gün boyunca Lice'ye gidip geliyorlar. Ancak her seferinde karakol komutanı 'Ben burada olduğum sürece cenazeyi alamayacaksınız' diyor. Yılmaz'ın bulunduğu yere askerler mayınlar döşüyorlar. Olur da arkadaşları gelip onları almak isterlerse mayınlara basıp onlar da ölsünler diye. Bunu Hatun Anne, daha sonra köylülerden duyuyor. Son çareyi, İnsan Hakları Derneği Amed Şubesi eski Başkanı Osman Baydemir'in yanına gitmekte bulan Hatun Anne, Baydemir'in onlara savcılığa vermeleri için bir dilekçe yazdığını söylüyor. Dilekçeyi alıp savcılığa giden Hatun Anne, savcının talimatı ile tekrar karakol komutanına gitmek zorunda kalıyorlar. Komutandan yine aynı cevabı alıyorlar, bu kez daha yüksek ve kesin bir ses tonuyla.

HER GÜN KARAKOLA GİTTİLER

Önümüzdeki günlerde oğlu Yılmaz'ın şehadet yıl dönümü olduğunu ifade eden Hatun Anne, oğlunun cenazesinin günlerce soğuk havaya rağmen dışarıda bekletildiğini belirtiyor. 12 gün boyunca, neredeyse her gün Lice karakol komutanının makamını arşınlayan aile, son gidişinde cenazelerini almadan oradan gitmeyeceklerini söylemelerine üzerine, komutan artık ikna oluyor ve yanındaki şehit düşen diğer kişinin de ailesinin gelmesi koşulu ile cenazeleri vereceklerini ifade ediyor. Cenazelerini alabilecekleri onlara iletildikten sonra diğer aileye de ulaşıyor Hatun Anne. Batman'dan gelen diğer aile, Hatun Anne ile birlikte Lice'ye gidiyorlar. O sırada Yılmaz'ın yanında şehit düşen diğer gerillanın Dara olduğunu öğreniyor Hatun Anne.

'OĞLUNA BAK, YÜREĞİN EZİLSİN!'

Dara'nın ailesi birlikte vardıkları karakolda, çocuklarının fotoğraflarının savcılıktan teşhis edilmesi isteniyor. Dara'nın fotoğrafı olmadığı için sadece Yılmaz'ınki teşhis ediliyor. Karakol komutanı Yılmaz'ın fotoğrafta görünen silahını Hatun Anne'ye göstererek, "Bak bu da silahıdır. Hem onu hem de silahını ele geçirdik. Bak da yüreğin iyice ezilsin" demesine üzerine Hatun Anne, "Hiç de yüreğim ezilmiyor. Oğlum 9 yıl boyunca o silahı ile yapacağını yapmış, amacına ulaşmış, şimdi içini soğutmuş" diyor. Karakol komutanı bu cevabın üzerine çok sinirleniyor.

'15 YIL BOYUNCA O DAĞIN BAŞINA GİTTİK'

Hatun Anne, buraya kadar anlattıklarının hepsinde içerik olarak ne kadar başı dik olduğunu ve gururlu olduğunu hissettirdi bize. Ancak sözü Dara'nın ailesine getirdiğinde öfkesi, hüznü, üzüntüsü ve gerginliği iç içe geçiyordu. Çünkü Dara'nın ailesi sadece ilk gün 3 gün varmışlar, sonrasında tamamen ortadan kaybolmuşlar. Cenazelerini almaları için onlara izin çıkmasına rağmen Batman'a dönüp bir daha da asla gelmemişler. Hatun Anne, askerlerin mayınları temizledikten sonra köylüler ile birlikte Yılmaz ile Dara'yı aynı mezara ve şehit düştükleri yerde gömdüklerini söylüyor. Aynı mezarda oldukları için ikisinin de ailesinin olması durumunda mezarlar açılabilirmiş. Ancak Dara'nın ailesinin bir daha gelmemesi yıllarca cenazelerin bir dağın başında kalmasına neden olmuş. Dara'nın ailesinin izini sürmelerine rağmen bir türlü bulamadıklarını söyleyen Hatun Anne, "Tam 15 yıl boyunca mezar ziyaretini o dağın başına giderek yaptık. Birkaç yıl sonra sadece Yılmaz'ı alabileceğimizi söylediler bize. Ama biz ikisini de getirmek istiyorduk. Fakat savcılık Dara'yı ailesinin dışında kimseye veremeyeceklerini söylüyordu. Biz de inat ettik, ya ikisini de götürürüz ya da orada kalırlar diye. Çünkü Dara, Yılmaz'a söylemişti, aynı mezara gireceklerini."

'ONLARA SÖZ VERDİM, BİRLİKTE KALACAKLARI'

Sürekli onları düşündüklerini, birbirlerinden de ayırmak istemediklerini hep dile getiriyor, Hatun Anne. Uzun yıllar boyunca birbirlerinden hiç ayrılmayan iki arkadaşına söz vermiş: "Ya ikinizi birlikte çıkaracağım buradan ya da ikiniz de burada kalacaksınız." Dara'nın ailesinin ortada olmamasından dolayı Hatun Anne, Dara'nın cenazesini çıkarıp götüremiyor. Şehit düşmelerinden 14 yıl sonra, Hatun Anne bir vesile ile Batman'da bulunduğu sırada aileye ulaşıyor ve gidip görüşüyor. Hatun Anne, bu anı anlatırken elde ettiği zaferin getirdiği duygu ile anlatıyor. Hatun Anne, Dara'nın ailesine ulaşmasına rağmen yine hayal kırıklığına uğruyor ve aile birkaç görüşmeden sonra tekrar geri çekiliyor.

'AİLESİNDEN TEK YURTSEVER DARA İDİ'

Anne'nin aktardığına göre Dara, ailesinden çıkan tek yurtsever imiş. Ailenin çocuklarını sahiplenmemesinin nedeninin bu olduğunu düşünüyor. "Ama ne olursa olsun neticede çocukları olduğunu, yüreklerinden bir parça olduğunu bilmeleri gerekiyordu" diye de ekliyor. Ancak Hatun Anne, kendisini Dara'nın da annesi olarak gördüğü için, onun ailesine sadece resmi işlemleri yapmaları için ihtiyaç duymuş esasında. Onun dışında anneliği de cenazeye sahipliği de kendisinin yapacağını aklından hiç çıkarmamış.

'İSMİ BÊKES OLSUN'

Hatun Anne, 1998 yılından 2013'e kadar geçen 15 yıllık süreçte, arşınladığı dağ yolundan bir gün bile pişmanlık duymamış. Ta ki Lice ilçesine bağlı Sisê köyünde kurulan gerilla şehitliğinin açılışına kadar. O zaman gidip ikisini de alıp, Sisê'ye getirmiş. Yine koyun koyuna defnedilmelerini istemiş ancak bu isteğinin doğru olmayacağı, her şehidin kendi yerinde olması gerektiği söylenmiş ona. O da buna ikna olmuş ama bari yan yana olsunlar istemiş. Yan yana defnedilmiş iki dost, arkadaş, yoldaş ve yaşamdaşlar. Kendi oğlunun gerçek ismini bildiği için mezarına Yılmaz olarak geçmiş ismi. Ancak Dara'nın gerçek ismi sorulduğunda Hatun Anne, "Bêkes-Kimsesiz" olsun demiş. Soranlara ise "ailesi 15 yıldır ortada yok, ailesi tarafından kimsesizdir, o yüzden ismi kimsesiz, kodu ismi ise Dara olsun" demiş.

ÇİLESİ DE MÜCADELESİ DE BİTMEDİ

Hatun Anne'nin çilesi burada da bitmiyor; oğlunun, Dara'nın ve Sisê'de bulunan diğer tüm ruhların huzur bulduğuna ikna olmuş iken, bu kez de Türk devletinin 2 yıl sonra mezarlıklara dönük saldırıları başlıyor. 2015'ten günümüze kadar söz konusu mezarlık tam 7 kez saldırıya uğruyor. Mezarların taşları kırıldı, isimlerinin yazılı olduğu taşlar yok edildi, panzerlerle o alana girildi ve daha birçok saldırı. Hatun Anne, mücadelesinin başlıklarına bir de mezarlıklara ve cenazelere yönelik saldırılara karşı çıkmayı eklemiş oldu.

Biz, Hatun Anne ile röportaj yaptıktan bir gün sonra, üyesi olduğu Medeniyetler Beşiğinde Yakınlarını Kaybeden Ailelerle Yardımlaşma Dayanışma Birlik ve Kültür Derneği’ne (MEBYA-DER) yönelik gözaltılar oldu. Hatun Anne de gözaltına alındı ve tutuklandı. Hatun Anne'nin bu ilk tutuklanması değil. Daha önce de olmuş. Hatun Anne, yüreğine sığdırdıkları ile birlikte şu anda Diyarbakır T Tipi Kadın Kapalı Hapishanesi'nde tutsak.