İktidar kadınları teslim alamaz

HDP’li Uca: Evine kapanıp, kendine dokunmayana kadar hiçbir tepki göstermeyen, mücadele yürütmeyen kadınlar şunu bilmelidir: Dünyanın herhangi bir yerinde yaşanan katliam ve şiddet herkesi ilgilendirmeli; duyarlılık geliştikçe sorunlar çözülecek.

HDP Êlîh Milletvekili Feleknas Uca, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü vesilesiyle mecliste yaptığı konuşmada da bu kara tabloya işaret etti. Erkekler tarafından fiziksel, psikolojik, cinsel şiddet ve mobbinge maruz kalan kadınlara ilişkin konuşan Uca, her sınıftan, her kültürden, her inanıştan kadının Türkiye’de yaygın olarak erkeklerin şiddetine maruz kaldığını vurguladı. AKP iktidarının kadın mücadelesinden korktuğunun da altını çizen Uca, “Türkiye’de kadınlar özgürleşene kadar mücadele etmeye devam edeceğiz” sözünü verdi.

Uca ile Türk devletinin kadın politikası, buna karşı verdikleri mücadele ve yol haritaları üzerine Yeni Özgür Politika’nın sorularını cevapladı.

Sizce kadın cinayetlerinin artmasının nedeni nedir?

AKP’nin 16 yıllık iktidarı boyunca kadın cinayetleri, ev içi şiddet, taciz ve tecavüzlerle birlikte cinsel saldırılar arttı. Kadınlar buna karşı tavır aldıklarında da mağdur ediliyor. Mesela şikayet ettiklerinde eve gönderiliyor, hiçbir şekilde koruma altına alınmıyor. Bu nedenle kadınlar kolay kolay mağduriyetlerini dile getirme cesaretini göstermiyor. Dolayısıyla İçişleri Bakanı’nın verdiği rakamlar sadece kayda geçen rakamlardır ve gerçek tabloyu yansıtmıyor.

Aynı zamanda hükümet, kendi eril zihniyetini de topluma empoze etmeye çalışıyor.

Örneklendirebilir misiniz?

Hükümet yetkilileri, kadının nasıl giyineceği, nasıl güleceği, kaç çocuk yapacağı üzerine sürekli fikir beyan ederek, kadınları kendilerince bir biçime sokmaya çalışıyor. Hükümetin zihniyetine göre kadın sadece anne ve ev kadını olabilir. Bunun karşısında Kürt ve demokrat kadın hareketleri ise kadın ve erkeğin eşitliğinden yana; hakta, siyasette, hukukta, her yerde.

Bundan ötürü mü kadın kurumları hedef alınıyor?

OHAL döneminde çok sayıda kadın kurum ve kuruluşu kapatıldı. Hükümet, bu kadınlardan korkuyor. Dikkat ederseniz belediyelere kayyum atanan yerlerde ilk olarak Kürt kadın kurumları kapatıldı, kadın yetkililer yerine erkekler yerleştirildi ve kadınların hakları ellerinden alındı. Çok sayıda kadın siyasetçi de aynı gerekçelerle tutuklandı. Bu da bir nevi gözdağı vermedir.

Türk devleti neden korkuyor?

Kadın mücadelesi toplumu değiştirebilecek güçte. Kadınların örgütlenmesinden korkuyor. Dikkat ederseniz üç yıldır her tür eylem ve etkinliklerde kadınlar ön saflarda yer alıyor. Eylemlerin öncülüğünün kadının elinde olması, kadınların eşit temsiliyeti de hükümeti korkutuyor. Hatırlarsanız, sokağa çıkma yasağı dönemlerinde daha çok kadınlar hedef alınıyordu. Silopî’de Taybet Ana’nın cenazesi neden 7 gün yerde kaldı? Yine Nisêbîn’de hamileyken vurulan Selamet Yeşilmen evinin merdiveninde can verdi.

Sizce kadına yönelik şiddet nasıl önlenir veya artışı nasıl engellenir?

Öncelikle şiddetin ne olduğunu bilmek gerekir. Hem Türkiye hem de Avrupa’da kadın eşitliği her zaman tartışma konusu olmuştur. Erkek tarafından kadına yönelik uygulanan şiddet; evde, siyasette, sokakta, her yerde. Buna karşı örneğin jineoloji gibi aydınlanma ve eğitim seminerleri veriliyor. Bunun yanı sıra HDP ve DBP’nin çeşitli kadın örgütleri, vakıfları var; Avrupa’da da UTAMARA ve CENÎ gibi kurumlar da gelişim ve eğitim için mevcut.

Aslında en büyük problem, sorun sizin etrafınızda olmadığı sürece ilgisizliğin olmasıdır. Örneğin; Amed’de bir kadının başına gelen İstanbul’dakini ilgilendirmiyor. Yine Ortadoğu kadınlarının sorunlarına Avrupalıların ilgi ve hassasiyet göstermemesi gibi… Evine kapanıp, kendine dokunmayana kadar hiçbir tepki göstermeyen, mücadele yürütmeyen kadınlar şunu bilmelidir: Dünyanın herhangi bir yerinde yaşanan katliam ve şiddet herkesi ilgilendirmeli; duyarlılık geliştikçe sorunlar çözülecek. Şiddet uygulayanın cezalandırılmaması da önemli bir etkendir. Caydırıcılık olmadığı için şiddete meyil korkusuzca büyüyor.

Bir çözüm yolu da öz savunma kurslarıdır. Bir diğeri ise sorunlar üzerine konuşmaktır. Konuşmadıkça çözülmeyen hatta daha da derinleşen sorunların karşısında yaratıcı çözüm yolları aranmalı.

25 Kasım programı kapsamında ne tür çalışmalar yürüteceksiniz?

17 Kasım’da başlattığımız kadın eylemleri, Dünya Kadına Karşı Şiddetle Mücadele Günü kapsamında 25 Kasım’a kadar devam edecek. Çok sayıda kadın kurumuyla ortak gerçekleştireceğimiz eylem, etkinlik, şölen, toplantı ve mitinglerde kadının sesi olacağız. Bunun yanı sıra belediye seçimlerine yönelik de çalışmalarımız olacak.

Özellikle son yıllarda Almanya çok sayıda Kürt kadını erkekler tarafından katledildi, ağır şiddet gördü. Bu konuda ne söylemek istersiniz?

Uzun yıllardır Almanya’dan uzak kaldığım için ne yazık ki çok detaylı takip edemiyorum. Ancak ev içi şiddetten, devlet şiddetine, iş yerinden sokağa kadar kadınlar her yerde şiddete maruz kalıyor. Kadına yönelik şiddetin daha çok gündeme gelmesi gerekir. Kadına yönelik şiddet özgürlük hareketine yakın olan ‘kadın özgürlüğünden yanayız’ diyen Kürtler arasında da var. Bunun üzerine gitmeli, erkek egemen zihniyete karşı mücadele etmeliyiz.

Kasım ayı başlarında katledilen Zozan İlyas’ın babası, ‘Şengal’de DAİŞ, Avrupa’da ise bir Êzîdî erkeğin eliyle katledildik’ dedi. Yine eski eşi Kader K.’yi ölümün eşiğine getiren adam da ‘yurtsever’ olarak adlandırıyordu.

Düşmanın halkına yaptığı zulme karşı durup, aynı yöntemin evinde eşine uygulanması büyük bir handikaptır. Halkımızın haklarını savunuyorsak bunu eşitlik ve özgürlük felsefesiyle yapmalıyız. Kadın haklarını sokakta arayıp, evdeki kadına şiddet uygulamak paradokstur. Bu kabul edilemez.

Kadına şiddetin kaynağında basının rolü nedir?

Dikkat edin, Türk dizilerinde kadınlar ezik gösteriliyor, kriminalize ediliyor. Kadının şiddetle terbiye edildiği fikri empoze edilmeye çalışılıyor. Bir de Türk basını ve hükümet siyasetine bakın; kadına yönelik şiddetten kadın sorumlu tutuluyor, şiddet uygulayan erkek ise cezasız kalıyor.

Çözüm olarak ne öneriyorsunuz?

Yineliyorum; jineoloji eğitimleri verilmesi gerekir. Kadın tarihi, haklarının bilinmesi ve tanınması gerekir. Kadına yönelik şiddet konuları tabu olmaktan çıkmalı, gerçeklikle yüzleşilmeli. Yine kurumlara eşinin gelmesini engelleyen erkekler var; bu da çok büyük bir handikaptır, aşmak gerekir.

‘Komşunun şiddeti beni ilgilendirmiyor’ yaklaşımı kabul edilemez. Cesaret edip haksızlığa uğrayanın yanında olmalı ve yardım etmeliyiz. Avrupa’da bu durum daha kötü. Kürdistan’da gibi komşu ilişkileri yok denilecek kadar az.

AKPcezaevindeki direnişten korkuyor

DTK Eşbaşkanı ve HDP Colemêrg Milletvekili Leyla Güven’in Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecridi protesto etmek amacıyla başlattığı süresiz dönüşümsüz açlık grevi hakkında neler belirteceksiniz? Feleknas Uca, Leyla Güven’in eylemine ilişkin şunları söyledi: “DTK Eşbaşkanı Leyla Güven, Kürt sorunu için mücadele ediyor. Girdiği açlık grevi eylemi, Kürt kadının iradesinin ne kadar güçlü olduğunu gösterir. Kürt kadınlar yılmaz ve kendilerini hükümete ezdirmez. Kürt kadınlarını rehin alan hükümet, onların cezaevlerinde gösterdiği direnişten de korkuyor.”

Son süreçte Êzîdîlerin kaldığı kampları ziyaret edebildiniz mi? Durumları nedir?

3 Ağustos 2014’te DAİŞ saldırısı sonrası Kuzey Kürdistan’daki kamplara yerleştirilen Êzîdîler, batı illerine sürülüyor, kamplar birer birer boşaltılarak yeni bir sürgünle yüz yüze bırakılıyor. Kampları ziyaret etmek isteyen parti ve sivil toplum örgütleri engelleniyor. Sürekli kamplara ziyaretimiz reddediliyor. Telefon üzeri veya yüz yüze birçok kez konuşmayı başarabildik. Çok sayıda Êzîdî, Antep’e (Dîlok) gönderilmek isteniyor. Aksi takdirde destek alamamakla tehdit ediliyorlar. Meclis’e Êzîdîlerin mülteci statüsüne ilişkin soru önergesi de verdik. Êzîdîler mülteci statüsü alamıyor, diğer mültecilerle eşit haklara sahip değil. Örneğin doktor masraflarını kendileri ödemek zorunda. Bunun yanı sıra Êzîdîlere, Arap mültecilerden farklı davranılıyor.

Amed Büyükşehir Belediyesi’ne kayyum atandığında Êzîdîler Midyad’a gönderildi. Durumları zorlaşıyor, maddi ve manevi çöküşleri artıyor. Êzîdîlik bir inanç olarak tanımlanmadığı için kriminalize ediliyorlar.

Êzîdîlerin güveni kalmadı; DAİŞ zulmü, bu korkuyu tetikliyor.