Artık evde üretmek de çok maliyetli

Artan maliyetler yüzünden evde üretim yapanlar da artık son derece zorlanıyor. Üretimi ulaştırma koşullarından malzemesine kadar zam yapılınca birçoğu bu gelir kapısını bırakmak zorunda kalıyor.

Türkiye’de artan maliyetlerden dolayı evde üretime yönelen, özellikle de Covid-19 salgını ile birlikte ekmeğini evde yapan hatta bunu ev içi üretime dönüştüren belli bir kesim var. Kayıt dışı bir istihdam olduğu için rakamlara ulaşmak zor.

Ev içi üretim, piyasa koşullarında üretilmeyen daha doğal, aracısız ve de sağlıklı ürünlere ulaşmanın da bir yolu oldu tüketici bakımından. Öte yandan piyasa ile rekabet edemeyecek küçük ya da tekil üretici için de bir gelir kapısı. Fakat artan maliyetler evde kendi üretimini yapıp bunları çeşitli vasıtalarla satan kişiler için de zorlayıcı olmaya başladı.

Muğla’nın Bodrum ilçesinde yaşayan Tülay da bu şekilde geçimini sağlayan biri. Bodrum’da bir dernek ile ortak çalışan Tülay, pestisit (tarım ilacı) kullanmayan tarım üreticilerinin ürünlerini hazır gıdaya çeviriyor ve bunu yine Bodrum’da bir pazarda satıyor. Fakat artan maliyetler onun da işini yapmasını zorlaştırıyor.

BEN 6 AYDA BİR EKMEĞE ZAM YAPARKEN UNA 11 DEFA ZAM GELDİ

Tülay iki yıl önce bu işe başlarken Bodrum dışına da ürünlerini gönderdiğini söylüyor ama hem insanların alım gücünün düşmesi hem de artan kargo ücretleri bunun sayısını epey azaltmış: “Ben Bodrum Yarımadası'nda evimde üretim yaparak geçimimi sağlıyorum, özellikle de vegan yiyecekler üretiyorum. İlk başladığım zaman Türkiye'de her yere kargo yolluyordum ama ekonomik koşullar zorlaştıkça kargolarım hiç yok diyemem ama oldukça düştü. Buna da elbette en başta kargo firmalarının koyduğu zamlar ve insanların alım gücünün düşmesi yol açtı. Tabii artan maliyetler de beni zorluyor kargo dışında.

Ben pestisit kullanılmadan üretilen tahıllarla iş yapıyorum. Bu işe iki yıl önce başladığımda kuru fasulyeyi 30 liraya alıyordum, o zaman da pahalıydı ama şimdi bu ürünleri 60 liraya alıyorum. Bunun dışında ekmek de üretiyorum örneğin un fiyatları sadece bir yıl içerisinde 11 kez zam gördü. En son iki ay önce 560 liraya aldığım, 25 kilo un için bir hafta önce bana 2 bin 850 lira fiyat verildi. Ben bu fiyatı görünce aldığım firmayı aradım; ‘bunda bir yanlışlık var, lütfen bakıp tekrar arayın’ dedim. Ertesi gün mesaj attılar; ‘Bir yanlışlık yok ama siz bizim daimi müşterimiz olduğunuz için sadece 100 lira indirim yaparız’ dediler.

Ben bu ekmeği genel olarak burada bir pazar aracılığıyla satıyorum. Bu pazarda 6 ayda bir kere 5 lira zam yapabiliyorum. Oraya gelen insanların da alım gücünü düşünmek zorundayım çünkü. Hatta bu hafta cumartesi günü zam yaptım. Zam yaptıktan sonra telefonuma hatırlatıcı kuruyorum, 6 ay sonra yine zam zamanını hesap etmek için ve sadece 5 lira zam yapabiliyorum. Ama benim 5 lira zam yaptığım ekmeğin ununa defalarca zam yapılıyor bu 6 ay içinde.”

GİDEREK AZALDI SAYIMIZ

Tülay maliyetlerden bahsederken evde üretimin ne kadar imkansızlaştığına dair de örnekler veriyor. Verdiği örnekler sadece onun değil onun gibi üretim yapan birçok kişinin de durumunu anlatıyor: “Bir damacana suyu 12 liraya alırken şimdi 25 liraya alıyorsun. Şekeri, çayı konuşmaya bile gerek yok. Dolayısıyla evde yapılan üretimde eve para giriyor ve yeniden malzeme almak için geri çıkıyor. Tabii bu arada kiram ve başka yaşamsal ihtiyaçlarım için de gidip başka yerlerde çalışmak zorunda kalıyorum. Ben aslında evde üretim yapan biri olarak işimi büyütmek istiyordum ama şu anda mümkün görünmüyor.

Satış yaptığımız pazara insanlar Bodrum'un köylerinden geliyor. Ama örneğin, köylü diyor ki, eskiden 50 liraya mazot doldururken şimdi 250 liraya dolduruyorum araca, dolayısıyla eğer çok ürünüm yoksa gelmiyorum. Biz mesela o pazarda 8 üreticiydik. Şu anda 3 üretici kaldık. Bu pazarın özelliği pestisit kullanılmadan üretim yapan tarım üreticilerinin olmasıydı. Bir kısmı çiftçi, ben de onların ürettikleriyle yenilebilir gıda pişiren kişiydim. Ama şu anda tek ben kaldım. Ekmek yapan bir arkadaşımız daha vardı. O sadece Bodrum içine servis yapabilmek için tezgahını gelip 3-4 saat kurup geri gidiyor. Artık pazarda doğru dürüst ekmek bile satamıyor. İki de yeşillik ve sebze üreten üreticimiz var. Giderek azaldı sayımız.”

KAPİTALİZM BİZİ DE TOHUMLARI DA YOK EDİYOR

Tülay gittikçe sayılarının azalmasının yanı sıra pazara gidip gitmemeyi de tartıştıklarını söylüyor. Dahası Tülay’a göre bu artan maliyetler küçük üreticiyi bitirip büyük tarım tekellerinin her şeyi yok eden bir üretim yapmasına yol açan mekanizmadan başka bir şey değil: “Evde üretim yapıyorsun, kira yok, stopaj yok diyorlar. Acaba dükkânım olsa insanlar daha mı kolay gelip beni bulurlar diye düşünmeye başladım. Ama dükkan fiyatlarına bakıyorsunuz; dün bir dükkânın kirası 3 bin lirayken bugün 18 bin lira. Bir de üstüne 180 bin lira hava parası istiyor ev sahibi.

Ama diğer taraftan dükkan yok ve pazara gidiş bile maliyetin üçte birine yakın. Benim arabam yok dolayısıyla elimde malzemelerle bir korsan taksiyle biniyorum ve onunla geri dönüyorum. 260 lira yola veriyorum. Taksici ücreti her iki haftada bir 20 lira artırıyor. Çünkü akıl almaz bir akaryakıt zammı geliyor. Örneğin pazarda 600 liralık iş yaptım, 260 lirasını taksiye verdim. Zaten kazandıklarım da yeni ürünlerin masrafına gidecek.

Bizim gibi yerel üreticilerin tükenmesi için planlanmış, özellikle temiz tarımın, temiz gıda üretenlerin tamamen yok olması üzerine kurulmuş bir düzen bu. Büyük tarım tekellerinin ya da büyük şirketlerin ağına verilen bir süreç. İnatla insanlara atalık tohum dağıtıyoruz, kendi tohumunuzu kendiniz üretin diye. Bu sağlıklı ürünler çocuklarımıza da aktarılsın diye uğraşıyoruz ama bu kapitalist sistem tohumları da bizi de yok etmeye çalışıyor.”