GÖRÜNTÜLÜ

Dr. Nelly Jazra: Kürt kadınları sadece silah tutmuyor, toplumu da dönüştürüyor!

Kürt kadınlarının hak arayışının, sömürgecilik karşıtı mücadeleyle iç içe geliştiğini vurgulayan Dr. Nelly Jazra, “Kürt kadınları yalnızca silah taşımıyor, aynı zamanda toplumu da dönüştürüyor. Toplumsal cinsiyetçi normlara doğrudan meydan okuyorlar” dedi

Ortadoğu’da kadınlar yalnızca toplumsal cinsiyet eşitsizliğine karşı değil, aynı zamanda siyasal baskılar, kültürel tahakküm ve sömürgeci politikalara karşı da çok katmanlı bir mücadele yürütüyor.

Cezayir’den Filistin’e, İran’dan Kürdistan’a kadar geniş bir coğrafyada eğitimden siyasi temsiliyete, giyim özgürlüğünden silahlı direnişe kadar pek çok alanda hak arayışını sürdüren kadınlar, aynı zamanda “Jin, jiyan, azadî” sloganında ifadesini bulan özgürlük arzusunun taşıyıcısı oldular. Bu mücadeleleri akademik düzeyde inceleyen araştırmacılardan biri Dr. Nelly Jazra.

Avrupa Komisyonu bünyesinde çalışan Lübnanlı akademisyen Dr. Nelly Jazra, kısa süre önce yayımladığı Kadınların Mücadelesi adlı kitabında, Ortadoğu’daki kadın direnişlerini ve özellikle Rojava’daki Kürt kadınlarının rolünü mercek altına alıyor. Kendisiyle bu mücadelelerin geçmişi, bugünü ve geleceği üzerine konuştuk.

Kısa zaman önce “Kadınların mücadelesi” adlı kitabınız yayınlandı. Burada farklı ülkelerdeki kadın mücadelelerine odaklanıyorsunuz. Bu çalışmaya nasıl başladınız?

Ben Lübnanlıyım. Beyrut’ta doğdum ve hayatımın büyük bir kısmını Orta Doğu’da geçirdim. Bu nedenle Orta Doğu meselelerine oldukça hâkimim. Sonrasında ise Avrupa Komisyonu çatısı altında çalışmak için Avrupa’ya geldim.  

Ama Orta Doğu’daki siyasi gelişmeleri, özellikle de bu ülkelerdeki kadınların mücadelesini takip etmeye devam ediyorum. Özellikle DAİŞ’in ortaya çıkışıyla birlikte yaşanan son değişimlerle birlikte, bu siyasi dönüşümlerin kadınların durumu üzerindeki etkisini merak etmeye başladım.

Yakın dönem kadın mücadelelerine geçmeden önce, Ortadoğu kadınların tarihsel mücadelesini de sormak istiyorum. Kadınların tarihsel mücadelesi hep gölgede kaldı. Sanki böylesi bir mücadele yokmuş algısı yaratıldı. Bu doğru mu?

Hiç de doğru değil. Tüm kadınların mücadele ettiğini söyleyemeyiz elbette, ama çoğu kadın hakları tehdit altına girdiğinde, kamusal alandan dışlanmak istendiklerinde harekete geçiyor. Bu, özellikle aşırılık yanlısı hareketlerin, başta DAİŞ olmak üzere, Suriye ve Irak gibi ülkelerde güç kazanmasıyla belirgin hale geldi. Bu durum diğer ülkeleri de etkiledi çünkü oralarda da benzer aşırılık yanlısı hareketler vardı.

Kadınlara kabul etmek istemedikleri birtakım kuralları dayatmaya çalıştılar. Bu yüzden harekete geçtiler ve bu duruma karşı mücadele etmeye başladılar. Elbette bütün kadınlar karşı durdu diyemeyiz, çünkü bazı kadınlar bu gruplarla ittifak kurdu ve onların ideolojisini benimsedi, ancak bu küçük bir azınlıktı.

Kadınların çoğunluğu haklarının bu şekilde geriye götürülmesine karşı çıktı.

Orta Doğu’da, sömürgecilik karşıtı dönemde kadınların aktif rol aldığı biliniyor. Bu süreçte kadınlar nasıl bir rol oynadı, feminist hareketler var mıydı?

Evet, vardı. İlk kadın hareketleri Fransız mandası dönemine, yani 20. yüzyılın başlarına uzanır. O dönemde Mısırlı, Lübnanlı ve Suriyeli kadınlar harekete geçti. Örneğin, kamusal alanda varlık göstermek için attıkları ilk sembolik adımlardan biri başörtülerini çıkarmak oldu.

Daha sonra taleplerde bulunmaya başladılar, gruplar halinde örgütlendiler ve belirli bir düzeyde katılım talep etmeye başladılar. 1950’li yıllarda birçok Orta Doğu ülkesinde kadınlara oy hakkı tanındı, hatta bazı Batı ülkelerinden önce bile oldu bu. Aynı zamanda çalışma hakkı, eğitim hakkı, çocuklar üzerindeki haklar ve bazı meslekleri yapabilme gibi pek çok temel hak talep ettiler.

Elbette bu kolay olmadı. Bağımsızlıklardan sonra bazı ülkelerde bu hakları elde etmek daha kolaydı. Örneğin Lübnan’da eğitimde ve çalışma hayatında belli bir özgürlük vardı. Ama başka ülkelerde bu çok daha zordu.

Kitabınızda, Kürt kadınlarının iç savaş bağlamında haklarını savunmak için silaha sarıldığını belirtiyorsunuz. Bunu biraz açabilir misiniz?

Evet, özellikle Kürt kadınlarının mücadelesi bugüne ait bir şey değil; çok daha eskilere dayanıyor, çünkü Kürtler bir halk olarak hiçbir zaman tanınmadılar. Orta Doğu’nun idari olarak bölünmesi sırasında Kürtler birden fazla ülkeye yayıldılar: Türkiye, Irak, İran, Suriye gibi.

Bu yüzden bir halk olarak birleşip bağımsız bir devlet kurmayı başaramadılar. Örneğin, Ermeniler soykırımdan sonra Ermenistan'ı kurarak bir devlet sahibi oldular, ama Kürtler tanınmadı. Bu da özellikle Birinci Dünya Savaşı’ndan sonraki Türkiye’de yaşanan gelişmelerden kaynaklıdır.

Bu nedenle Kürt halkının mücadelesi uzun sürdü ve kadınlar da bu mücadeleye katıldılar. Kadınlar erkeklerle eşit düzeyde tanındılar; bu da onların eğitim almasına, silah kullanmasına ve erkeklerle aynı şartlarda mücadele etmesine olanak sağladı. Ancak bu mücadele, özellikle Kürt bölgelerinde kendi yasalarını dayatmak isteyen radikal dinci gruplar ortaya çıktığında daha da güçlendi.

Bu dönem çok daha sert ve çalkantılı geçti. Ben de özellikle bu kısmı kitabımda anlatıyorum. Kadınlar örgütlendiler ve hakları için mücadele ettiler.

Peki, Kürt kadınlarının bu direniş biçimi, Orta Doğu’daki daha geniş feminist mücadeleler bağlamında nasıl bir yere oturuyor?

Kürt kadınları belli bir örnek oluşturdular, çünkü onların verdiği mücadele sadece halklarını savunmak için silah almakla sınırlı değildi; aynı zamanda kadın olarak varlıklarını kabul ettirmekle ilgiliydi. Elbette tüm kadınlar için böyle olduğunu söyleyemem — hâlâ ataerkil sistemlerde yaşıyoruz ve erkek egemenliği oldukça güçlü — ancak bu ayaklanmalar aracılığıyla kadınlar yalnızca savaşçı olarak değil, kadın olarak da tanınmak istediler. Topluma katılmak ve iktidara ortak olmak istediler.

Kadınların mücadele araçları Ortadoğu ülkelerinde farklılaşıyor. Sizde kitabınızda buna dikkat çekiyorsunuz. Çalışma yaptığınız ülkelerde kadınların gösterdiği farklı direniş biçimleri nelerdi?

Evet, bu ülkelerdeki durumlar farklı. Örneğin Lübnan’da hareketler daha çok sivil yapıda örgütleniyor.

Kadın hareketleri, özellikle iç savaş dışında, silahlı direniş şeklinde olmadı. Bu yüzden hak talep eden yapılar daha çok sivil toplum kuruluşları. Bu kuruluşlar kadına yönelik şiddetle mücadele, kadınların siyasi hayata katılım hakkı, çocukların velayeti hakkı gibi konularda mücadele ediyorlar. Çünkü Lübnan’da hem kadınların hem de erkeklerin kişisel statülerini belirleyen şey medeni hukuk değil, mezhep hukukudur. Dolayısıyla her mezhebin ya da inanç grubunun kendi kuralları var. Genelde bu kurallar dini otoriteler tarafından belirlendiği için kadınlar kaybeden taraf oluyor. Bu, Lübnan’daki durum.

Suriye’de, Baas rejiminin ilk dönemlerinde kadın hakları tanındı. Sonrasında bu haklar bir miktar göz ardı edildi ama başlangıçta haklar verilmişti.

Irak’ta da benzer bir durum yaşandı. Ancak toplumun yapısı değiştikçe ve otoriter, diktatöryel rejimler yerleştikçe kadın haklarında gerileme oldu. Bu nedenle kadınlar örgütlenmek zorunda kaldı.Fakat örgütlenmek kolay olmadı çünkü ifade özgürlüğü çok sınırlıydı, özgürlük alanı oldukça dardı. Bu nedenle kadınlar örgütlenmekte zorlandılar. Yine de örgütlendiler. Siyasi temsiliyet açısından ise işler çok daha zordu.

 Kürtler arasında kadınların çok daha fazla tanındığını hem yönetimde hem de toplumun yönlendirilmesinde daha fazla yer aldıklarını düşünüyorum.

Kürt kadın hareketi, özellikle Rojava’daki hareketler, radikal bir demokrasiyi savunuyor. Bu durum, kadınların günlük yaşamında somut olarak ne anlama geliyor?

Daha önce de belirttiğim gibi, bu durum kadınların çoğunluğu için geçerli değil çünkü hâlâ oldukça ataerkil olan kırsal toplumlarda yaşıyoruz. Ama toplumda değişim isteyen, yeni kurallar getirmeyi hedefleyen, daha fazla özgürlük ve özerklik talep eden, kadın olarak kendi hayatlarını organize etmek isteyen, sadece aileye ya da topluma bağlı kalmak istemeyen öncü kadın hareketleri var. Özellikle bu ülkelerde aşiret yapıları hâlâ çok güçlü olduğu için kadınlar açısından bu durum daha da zorlayıcı oluyor; çünkü geniş aile ve aşiret yapıları çok önemli bir yer tutuyor. Yine de kadınlar zamanla kendi yerlerini kazanmayı başardılar.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın fikirleri, Kürtlerin siyasi projelerinde kadınların konumunu nasıl etkiledi?

Bence kadınlara çok büyük katkı sağlayan bazı siyasi yönelimler var. Kadınların hakları ve toplum içindeki yerleri tanındığında, mücadelelerinde ilerlemeleri çok daha kolay oluyor.

Bu elbette sadece silahlı mücadele değil; sivil mücadele de var ve kadının toplumda her düzeyde- yerel ve bölgesel - yer almasının tanınması çok önemli. Özellikle kırsal bölgelerde kadınların durumunu iyileştirmek için yerel düzeyde yapılacak çok iş var.

Benim özellikle incelediğim şey, kadınların silahlı mücadeleye nasıl katıldıkları, bunu nasıl bir tehdit karşısında — yani kadınları Orta Çağ karanlığına geri götürmek isteyen köktendinci hareketlere karşı — bir cevap olarak yaptıkları. Bu köktenci ideolojiler ve yapılar kadınları eve kapatmak, toplumda yer almayan, sadece doğurganlıkla sınırlı bir konuma itmek istiyordu.

Kürt kadınları ise bu gerici ideolojiye karşı çıkarak, sadece silahla değil, aynı zamanda toplumsal dönüşüm için mücadele ederek bu anlayışı değiştirmeye çalıştılar.

"Jin, jiyan, azadî" sloganı son dönemde çok duyduğumuz bir slogan. Özellikle Jina Emini’nin İran’da katledilmesinin ardından dünyanın birçok yerinde yankılandı. İran’daki kadınların direnişi hakkında ne demek istersiniz?

Evet, İranlı kadınların durumu oldukça zor ama onlar son derece cesur. Çünkü çok yoğun bir baskı döneminde sokağa çıktılar.

Jina Emini'nin katledilmesi çok güçlü bir hareketin başlamasına neden oldu ve bu hareket halkın büyük bir kesimi tarafından desteklendi. Bu isyan aynı zamanda, kadınları bastıran, özgürce konuşmalarını engelleyen ve başörtüsü takmaya zorlayan bir rejimin tutumunun sonucudur. Burada, yani İran’da, başörtüsü bir simgedir: itaatin ve baskının simgesi.

Kadınlar başörtülerini çıkardıklarında bu bir isyan şeklidir. Tıpkı 20. yüzyılın başında Orta Doğu’da- Suriye, Irak, Mısır- ya da Osmanlı döneminde olduğu gibi. Başörtüyü çıkarmak, boyun eğmeyi ve tahakkümü protesto etmenin bir yolu oldu hep.

Bugün başörtüsü zorunlu olmasına rağmen kadınlar bunu çıkardılar ve çok ama çok güçlü baskılara maruz kaldılar. Bu korkunç baskılar eylemleri isyanları zayıflattı ama yok edemedi. Kadınlar mücadelelerine devam ediyor ve değişim yaratmaya çalışıyorlar. Ama bu kolay değil çünkü mevcut rejim uzun yıllardır inşa edilmiş ve güçlü temelleri var. Bu yüzden onların yürüttüğü mücadele hiç kolay değil ve onlara çokça cesaret diliyorum.

Ortadoğu’daki kadın hareketleriyle batılı kadın hareketler arasındaki bağların daha da güçlendiğini söyleyebilir miyiz? Ya da böyle bir bağ var mı?

Kesinlikle. Kadınların mücadelesi evrensel bir mücadeledir. Orta Doğu’daki kadınların mücadelesi Batı’dakinden temelde farklı değil. Amaçlar ortak. Sorunlar birebir aynı olmasa da hakları için verilen mücadele aynıdır.

Her yerde kadınlar varlıklarının tanınmasını, toplumda yerlerinin kabul edilmesini ve eşit koşullarda katılım sağlamayı istiyorlar- ister iş hayatında ister siyasette veya başka alanlarda. Bu yüzden mücadelenin aynı olduğunu düşünüyorum. Batı’da kadın hakların kazanılması uzun zaman aldı. Orta Doğu’da bu daha uzun sürebilir ama hareketin devam ettiğini ve yavaş yavaş ilerlediğini söyleyebiliriz.  Her zaman ilerlediğini söyleyemeyiz, çünkü bazın farklı durumlar olabiliyor. Ama tarihsel perspektiften bakıldığında ilerleme var diyebiliriz.

Savaş alanlarında, özellikle işgalci güçlerin öncelikle kadınları hedef aldığına tanıklık ediyoruz, örneğin, Kürdistan’da, Filistin’de veya Suriye’de.  Kadınların hedef alınması bilinçli bir yaklaşım mı?

Çünkü bir toplumu zayıflatmanın yolu, kadınları ve onların haklarını zayıflatmaktan geçer. Zaten radikal köktenci gruplar iktidara geldiklerinde ne yapıyorlar? Mesela Taliban örneği: Kızların okula gitmesini yasaklıyorlar, kadınların çalışmasını engelliyorlar, peçe takma zorunlu, çocuk yaşta evlilik dayatılıyor, kadınların evden çıkmasına izin verilmiyor.

Kadınlara saldırmak demek, tüm toplumu geriye götürmek demektir. Kadınlar saldırıya uğradığında, toplum açıkça çehresini değiştiriyor, ilerlemeyi bırakıyor ve geriye gidiyor. Dengeli ve ilerici bir toplum, insanların kendilerini gerçekleştirebildiği bir toplum, ancak kadınların orada hak ettikleri yere sahip olmalarıyla mümkün olur. Kadınlar çocukların eğitimi ve yeni nesillerin şekillenmesinde büyük bir rol oynar - tabii ki erkekler de - ama kadınların katkısı çok önemlidir. Bu yüzden bir toplumun geleceği için kadın haklarının tanınması hayati önem taşımaktadır.

Bildiğiniz gibi, Esad rejimi düştükten sonra Suriye'de cihatçı grup HTŞ iktidarı ele geçirdi. Bu durum Suriyeli kadınlar için nasıl bir tehlike oluşturuyor?

Suriye'de kadınlara yönelik politikalar henüz net değil ve ülkedeki belirsizlik devam ediyor. Bence kadınlara dönük yaklaşımda hâlâ belirgin bir çizgi yok.

İktidar kadınların haklarını tanımaya istekli bir tutum sergiliyor, ancak cihatçılığın yarattığı baskı hâlâ hissediliyor ve bunu göz ardı edemeyiz. Bu baskı hâlâ mevcut. Ayrıca iktidar içinde de bazı çelişkiler var. Bazı kişiler kadın haklarına karşı görüşler dile getirdi, oysa lider konumundaki Ahmed el-Şara, daha ilerici bir toplumun kurulmasını ve kadınların haklarına sahip olmasını ister bir izlenim veriyor. Umarım gelecekte bu yönde bir ilerleme kaydedilir.

Rojava’da kadınların elde ettiği haklar, Suriyeli kadınların geleceği için bir örnek olabilir mi?

Kürt kadınlarının sivil mücadele yoluyla haklarını kazanma, baskıya ve itaate karşı durma çabaları açısından evet, bence bu yönüyle bir örnek olabilir.

NELLY JAZRA KİMDİR?

Dr. Nelly Jazra, Ortadoğu ve Akdeniz ülkeleri kadın hakları ve siyasi dinamikler üzerine uzmanlaşmış Lübnanlı bir araştırmacı ve yazardır. Ekonomi alanında doktora sahibi olan Dr. Nelly Jazra, Avrupa Komisyonu çatısı altında çeşitli projelerde uzman olarak çalışmalar yürütüyor. 

Özellikle Arap ülkelerinde kadınların medeni hakları ve siyasal yaşamdaki yerlerine odaklanan Dr. Nelly Jazra, aynı zamanda Avrupa'nın Ortadoğu'daki toplumsal cinsiyet politikalarını da eleştirel bir bakışla incelemektedir.

Dr. Nelly Jazra’nın bazı kitapları şu şekilde:

Combats des Femmes (Kadınların mücadelesi)

Les Mouvement Sociaux: Liban-Irak-Algérie (Sosyal Hareketler: Lübnan-Irak-Cezayir)

Femmes dans les printemps arabes (Arap Baharı’nda Kadınlar)