Kadınlar, sömürüye karşı işsizliği tercih ediyor

Kadınların bir sömürüyle karşı karşıya kalacağına, evde çocuğuna bakmayı ve evden çalışma hayatını sürdürmeyi tercih ettiğini söyleyen KESK Kadın Sekreteri Döne Gevher Koyun, kadınların iş hayatında sömürüldüklerine dikkat çekti.

Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Kadın Sekreteri Döne Gevher Koyun, artan kadın işsizliğini ve yoksullaşmasını ANF'ye değerlendirdi. Kadınların, kırsaldan kentlere göç, iş yaşamında gördükleri şiddet-taciz olayları ve salgınla birlikte daha fazla yoksullaştıklarını ifade eden Gevher, kadınların dünyada dezavantajlı durumda olduğunu söyledi. 23 Ağustos'ta sonuçları açıklanan, 6. Dönem Toplu İş Sözleşmesi'ni (TİS) kadınlar açısından değerlendiren Gevher, kadın temsiliyetinin olmadığı mutabakatı kabul etmediklerinin altını çizdi.

Gevher, kadın işsizlik oranının her geçen gün artığını şu sözlerle anlattı: "AKP’nin ilk geldiği dönemi ile son süreç birebir aynı değil. Baktığımız zaman neoliberal politikalar da AKP ile başlayan bir süreç değil. 80’lerle birlikte neoliberal politikaların ülkemizde uygulanmaya konduğu, kamusal alanların daraltıldığı, özelleştirildiği politikalarla ve sosyal devlet olma algısından uzaklaşıldığı bir yerde kadının yaşamına dönük müdahaleler de her geçen gün arttı. Geleneksel, toplumsal cinsiyet rolleri üzerinden tanımlanan kadın-erkek tanımlaması cinsiyet rolleri üzerinden de baktığımızda, kadınların iş gücü piyasasında dezavantajlı bir duruma geçmelerine sebep oldu. Bugün baktığımızda eğitimli kadınların da iş gücü piyasasında çok da değerlendirilmediğini, işsiz eğitimli kadın sayısının her geçen gün arttığını söyleyebiliriz."

KADINLAR, UCUZ İŞ GÜCÜ OLARAK GÖRÜLÜYOR

Kadın işsizliği ve yoksulluğunun dünya genelinde bir sorun olduğunu vurgulayan Gevher, salgın döneminde de en fazla yoksullaşanın kadınlar olduğunu belirterek, "Aileyi merkeze alan, geleneksel aile üzerinden tanımlayan gerici, muhafazakar bir AKP iktidarının, kadın kazanımlarına dönük saldırıları son dönemde çok daha fazla arttı. Kadın yoksulluğu ile ilgili şunu rahatlıkla söyleyebiliriz; dünya genelinde kadınlar erkeklerden daha az kazanıyor, daha az birikim yapabiliyor, kayıt dışı çalışma kadınlarda daha fazla görünüyor ve sosyal güvenceden yararlanamıyorlar.

Kadın emeği ucuz iş olarak görülüyor, ucuz iş gücü olarak görüldüğü için de kadınlar, güvenceli çalışma yaşamında istihdam edilmiyor. Kadınlar iş gücü piyasasında, en çabuk vazgeçilen, işten çıkarılan en dezavantajlı durumda karşımıza çıkıyor. Tarım, hayvancılıkla uğraşan ve kendi kendine yetebilen kadınlar, özellikle kırsal yerlerden göçü ile birlikte şehirlerde çok rahatlıkla ucuz iş gücü ve çabuk vazgeçilen duruma geldi. Köyden kente göç ve köylerin boşaltılması ile birlikte kendi kendine yetebilen kadınlar, kentlerin varoşlarına yerleşerek ucuz iş gücü haline geldi. Bu da kadınların ikinci kez ezilmişliğidir. Ev içinde parça başı çalışma, çocuk ve yaşlı bakımı, ev temizliği gibi ev emekçisi kadınlar ordusu oluştu. Bunlar bir taraftan sermayenin işini kolaylaştırırken, diğer taraftan güvencesiz çalıştıkları için işsiz kalma, işsizlik ödeneğinden yararlanmama durumları ile karşı karşıya kaldılar" dedi.

DEVLET BESLENDİ, KADINLAR YOKSULLAŞTI

Üretim devam ederken sermaye ve devletin beslendiğini, kadınların ise her geçen gün yoksullaştığına dikkat çeken Gevher, "Salgın ile birlikte kadın yoksulluğunun çok daha fazla arttığını gördük. Ev emekçisi kadınlar, salgın koşullarında emek süreçlerini sürdüremediler. Görünmeyen işsizlik yeniden hayatlarında var olmaya başladı. Kadınlar, iş gücü piyasasında bir taraftan yer bulamıyorlar, bir taraftan da tercih etmiyorlar. Eğer bir çocuk varsa, çocuğunu kreşe göndermekle çalışma arasında tereddütte kalıyorlar. Çünkü kreşe ödeyeceği ücret kadar bile ücret alamıyor ve tercihen bu şekilde bir sömürüyle karşı karşıya kalacağına evde çocuğuna bakmayı ve ikinci işi olan evden çalışma hayatını sürdürmeyi tercih ediyor.

Tam da buradan TİS taleplerimizin içine, sosyal devlette olması gereken, kreş talebini dillendirdik. Bu genel talebimizdir. Çocuk bakımının eşit olduğunu her ne kadar söylesek de bizim gibi ülkelerde, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin bu kadar hakim olduğu ülkelerde maalesef çocuk ve yaşlı bakımı tamamen kadın üzerinden yürüyor. Bu yüzden 50 kişinin çalıştığı yerlerde kreşler olmalı, nitelikli, anadilde ve 24 saat hizmet vermeli ve tamamen ücretsiz olmalıdır. Kamu kreşlerine baktığımızda dahi kreşler için ciddi bir ücret talep ediyorlar" diye konuştu.

YOKSULLUĞUN KADINLAŞMASI

TİS görüşmelerinde kadın temsiliyetinin olmadığı ve KESK olarak taleplerinin karşılanmadığını da ifade eden Gevher; sözlerini şöyle sürdürdü: "Kadın üzerinden değilse bile, temel gelir güvencesi, bizim taleplerimizin olmazsa olmazıdır. Salgın ile birlikte insanlar açlıkla karşı karşıya kaldılar. Açlık sınırının 3 bine yaklaştığı, yoksulluk sınırının 10 bin diye tanımlandığı bir ülkede maalesef güvencesiz çalışan insanların yaşama tutunması istendi. Temel gelir güvencesini söylerken de en çok kadın yoksulluğunu esas alarak konuştuk. ‘Yoksulluğun kadınlaşması’ dediğimiz ve dünya ülkelerince de böyle olan bir tanımlamamız var.

İşsizlik ve yoksulluk sadece bireyin tek başına karşı karşıya kaldığı bir durum değildir. Yaşamın bu kadar cendere altına alındığı, işsizliğin bu kadar arttığı, yaşam alanlarının daraltıldığı, tarım ve hayvancılığın alt üst edildiği, kentlere sıkışmış açlık ve yoksullukla karşı karşıya kalmış hiç bir insanın, onurunun zedelenmemesi gerektiğini düşünüyoruz. Tam da buradan temel gelir güvencesini, altı başlığımızın içine önemli bir başlık olarak koyduk. Bu, kadınları da birebir ilgilendiren bir durumdur."

KADINLARA YÖNELİK ŞİDDETE KARŞI MEKANİZMALAR İŞLETİLSİN

Uluslararası Çalışma Örgütü'nün (İLO) çalışma yaşamında şiddet ve tacizi önleyen 190 sayılı sözleşmesinin talepleri arasında yer aldığını belirten Gevher şöyle devam etti: “TİS, İLO 190 şiddet ve taciz sözleşmesinin mutlaka imzalanması gerektiği talebimiz vardı. Kadınlar sadece iş yaşamına girdiğinde değil, iş başvurusundan başlayan bir durum var. İLO 190, tam da bunu tarif ediyor. İşe başvuru, staj dönemi, iş seyahatleri ve çalıştığı süre içerisinde hiç bir çalışanın şiddet ve tacize maruz kalmamasını ve başta kamu kurumları olmak üzere iş yerlerinin, şiddete sıfır tolerans tanıyacak mekanizmalar işletmesi gerektiğini söylüyor.

Kadın işsizliğinin bir boyutunun da, kadınların çalışma yaşamında karşılaştıkları şiddet, mobbing ve taciz olduğunu görüyoruz. Cam tavan diye tanımlanan ve içine beyaz yakalıları, mavi yakalıları da alan genel bir durumla karşı karşıyayız. Kadına karşı gelişen cinsiyetçi rol tanımlamalarıyla ve beklentilerle karşı karşıyayız. Bunlar taciz ve şiddete varan durumlara da kayıyor. Biz de diyoruz ki; İLO 190 uygulansın. Şiddet vs. taciz üzerinden gelişebilecek durumlara karşı mekanizmalar işletilsin."

EĞİTİM MÜFREDATI, CİNSİYETÇİ VE IRKÇI

Eğitim müfredatının cinsiyetçi ve ırkçı olduğuna da dikkat çeken Gevher, toplumsal cinsiyet rollerinde eğitimin önemli olduğunu şu sözlerle vurguladı: "Toplumsal yaşamın içerisinde bir tanımlama var ama eğitim müfredatına baktığımızda cinsiyetçi olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Sadece cinsiyetçi değil; ırkçı ve evrensel değerlerden uzak bir müfredat. Cinsiyetçi bir müfredat içerisinde, toplumsal cinsiyet temelli birilerinin yetişmesi mümkün değil. İstanbul Sözleşmesi’nin geri çekilmesi ve etkin uygulanması bizim en önemli kadın taleplerimizden biriydi.

Çalışma hayatı üzerinden konuştuğumuzda, aslında devletin kadın politikaları, tamamıyla kadını erkekle birlikte aileye ve devlete bağımlı hale getiren bir politika. Kadınların çalışma hayatında pozitif ayrımcılık geliştirebilecek, politikalar örülmek zorunda. Kadınlar bu tür durumlarla karşılaştığında nüfusu 50 bin olan belediyelerde, nitelikli, uluslararası standartlara uygun sığınma evleri, yaşam merkezleri açılmalı. Bunu yerel yönetimler rahatlıkla yapabilir. Konuya örnek verecek olursak; Diyarbakır Bağlar Belediyesi'nin yaptığı Jiyan Semt Pazarı, dar gelirli, şiddet mağduru kadınların oluşturduğu bir pazar. AKP’nin kayyum atadığı ilk dönemlerde saldırılar da gerçekleşti. Erkeklerin pazarı ele geçirmesi için de bir çaba oldu. Kadını güçlendiren pazarı, erkeğe teslim etme çabası vardı. Ama kadınların direnişiyle bu pazar, hala kadınların elindedir."

EŞİTLİK MÜCADELESİNİ BİRLİKTE YÜRÜTELİM

KESK Kadın Sekreteri Döne Gevher Koyun, son olarak, TİS görüşmelerinde kadın temsiliyetinin olmaması ve taleplerin karşılanmaması üzerine KESK olarak bugün (Cuma) yapacakları iş bırakma eylemine tüm emekçi kadınları davet etti: "Bizim açımızdan, kadınlar açısından var olan masa tanınabilir bir masa değil. Erkek ve eril bir masa, taleplerin tamamen görmezden gelindiği, kadınların çalışma yaşamında karşılaştıkları eşitsizliklerin dikkate alınmadığı bu masanın imzaladığı mutabakatı kabul etmiyoruz.

Kadın taleplerinin, kadınlar tarafından tartışıldığı, kadınlar tarafından uzlaşıldığı ve mutabakat metnine ayrı bir başlık altında konulduğu sendikal hak mücadelesini sürdüreceğiz. Bu anlamda tüm kadın emekçileri, 27 Ağustos'ta hizmet üretmemeye, iş bırakmaya, eşitlik mücadelesini birlikte yürütmeye davet ediyorum."