TJK-E, erkek şiddetine karşı mücadeleyi yükseltmeye çağırdı

Avrupa Kürt Kadın Hareketi (TJK-E), Covid-19 pandemisi nedeniyle uygulanan evde kalma tedbirleriyle birlikte kadına yönelik artan erkek şiddetine karşı mücadeleyi yükseltmeye çağırdı.

Mayıs ayı başında Almanya’da Kürt bir kadının katledilmeye çalışıldığına dikkat çeken TJK-E, kadına yönelik şiddet nereden gelirse gelsin kınanması gerektiğini kaydetti.

Kadına yönelik şiddetten “Ataerkil sistemin ideolojisi olan erk’eklik virüsünün” sorumlu olduğuna işaret eden TJK-Ê, “Bu örgütlü suç ve şiddet şebekesine” karşı mücadeleyi yükseltmeye çağırdı.

ERK’EKLİK VİRÜSÜ

TJK-E’nin açıklaması şöyle: Ataerkil sistemin ideolojisi olan erk’eklik virüsü kadınların yaşamına her alanda kabus gibi çökmeye ve hayatları karartmaya devam ediyor. Ulus-devlet sisteminin en örgütlü olduğu alanlardan biri olan ailenin hiyerarşik ve çarpık yapılanması sahte kutsallık ve din ideolojileri ile kamufle edilmeye çalışılmaktadır. Toplumsal cinsiyet rollerinin öğretileri ile kadına yönelik her türlü görsel, sözel, ekonomik, psikolojik, fiziksel şiddet yöntemlerini meşrulaştıran bu sistemde gün geçmiyor ki yeni bir femicide haberiyle uyanmayalım.

Kadına yönelik şiddetin her zaman bir gerekçesi olmuştur: Savaş, göç, ekonomik kriz, doğal afet ve son olarak da pandemi süreci kadınlara yönelik artan şiddetin nedenleri olarak öne çıkmaktadır. Fakat görüyoruz ki sorunu dönemsel ele almak, sorunun ana kaynağı olan devletli sistem ideolojilerine odaklanmayı zayıflatmakta, mücadeleyi ve çözüm oluşturma gücünü engellemektedir. Fail ne göç süreçleri ne de pandemi sürecidir; katil bellidir, içimizde ve yanıbaşımızdadır.

YALAN KUTSALLIK

Kadına her türlü köleliği reva gören bu sistem, kendi tasarladığı cenneti ve cehennemi kadına yaşamayı emretmektedir. Bu yalan kutsallıktaki en büyük paradoks, ayağına cennet serilen eş, anne, sevgili olan kadının aynı zamanda , en kolay vazgeçilen, şiddet uygulanan, katledilen ve hayatı birden cehenneme çevrilen kadın olmasıdır.

Ataerkil sistemin devleti ve ailesiyle sürdürdüğü tüm bu örgütlü saldırıya karşılık kadından beklenen aşireti, ailesi, çocukları, varsa örgütlü olduğu kurumu ve içinde bulunduğu topluluğu için her türlü zorbalığa karşı sessiz, sabırlı ve anlayışlı kalmasıdır.

Bu örgütlü suç şebekesi topluma da ‘kutsal ve özel alan’ bahanesiyle aile içi sorunları ve kadının yaşadığı sorunları görmeme, duymama, tepkisiz kalma telkininde bulunur. Toplumu bu şekliyle suçuna ortak eder. Hem kadının kendi yaşadıklarına karşı sessiz kalmak zorunda bırakılması ve yalnızlaştırılarak çaresizsizleştirilmesi, hem de toplum olarak etkisiz ve tepkisiz kalınması kadınların katledilmesine zemin sunmaktadır.

HER YIL 50 BİNİ AŞKIN KADIN EN YAKIN ERKEKLER TARAFINDAN KATLEDİLİYOR

Birleşmiş milletler (BM)‘in bu yıl açıkladığı ‘Değişen Dünyada Aile’ adlı raporunda KADIN İÇİN EN TEHLİKELİ YERİN EV olduğu tespiti yapılmıştır. Yine dünyada günde 137, yılda 50.000 (elli bin) kadının kendisine en yakın erkekler tarafından katledildiğini açıklanmaktadır. Her ne kadar açıklanan veriler bu olsa da gerçek sayının bu sayının çok daha fazla üstünde olduğu bilinmektedir. Erkek egemen zihniyet ile zehirlenen ERK’ekler tarafından kadınlara yönelik bitmeyen bir savaş, saldırı ve katliam yürütülmektedir.

5 bin yıllık erkek egemenlikli sistem kadına yönelik şiddet, tecavüz ve soykırım küresel politikası ile toplumsal dokuyu bozmaktadır. Halkların ve toplumların kendi kendini yönetme, ihtiyaçlarını belirleme, kimlik ve inancını, dilini özgürce yaşamayı isteme talepleri nasıl faşist zihniyetlerce reddediliyor ve katliamla karşı karşıya bırakılıyorlarsa aynı katliamcı yaklaşım kadına da bu şekilde yaklaşmaktadır. Erkeğin şiddetini reddeden, boyun eğmeyen, ayrılmak isteyen veya boşanan, ayakları üstünde duran kadına yaşamı dar etme, sistematik şiddet uygulama ve katletme eril faşist zihniyetin gereğidir.

KATLEDİLEN HER KADIN BİZDEN BİRİDİR

Yanıbaşımızda her gün kadınlar (eski) eşleri veya partnerleri tarafından katledilmektedirler. En son 1 Mayıs 2020‘de Hamburg’da yaşayan Kürdistanlı Meryem Ş. adlı politik aktivist kadın, ayrıldığı eşi tarafından bıçaklandıktan sonra çocukları ile birlikte üzerlerine benzin dökülerek katledilmek istenmiştir.

Kadın ve bir çocuğu hastanene tedavi altına alınmıştır. Bu vahşi katliam girişimini kınıyor, kadına ve çocuklarına geçmiş olsun diyoruz. Yine 2 Mayıs'ta Kassel’de bir kadın eşi tarafından katledilmiştir. Kuşkusuz ki şiddete uğrayan kadının Kürdistanlı olması ve buna karşı mücadele bizim temel önceliğimizi oluşturmaktadır. Ama göçmen, Kürt, Alevi, Êzidî, Müslüman, Alman vs. hangi kimlikten olursa olsun, katledilen veya katledilmeye çalışılan bir kadındır, bizden biridir ve hepimizin sorumluluğu altındadır.

ÖRGÜTLÜ SUÇ VE ŞİDDET ŞEBEKESİ

Bu örgütlü suç ve şiddet şebekesine karşı biz kadınlara düşen örgütlenerek kurumsallaşmak ve güçlenmek, şiddet ve katliam zeminini kurutmak, buna karşı çözüm mekanizmalarını geliştirmektir. Yine şiddeti uygulayan kişi her kim olursa olsun, sessiz kalmamak ve buna karşı bilinçlenerek, örgütlenerek özsavunmayı geliştirmek en temel görevimiz olmalıdır. Söylemde özgürlükçü, devrimci, yurtsever, sol, sosyalist, kadın özgürlükçü olup pratikte de geri, feodal, kadına karşı şiddet uygulayan, despot olan erkeklerin devlet ile aynı kaynaktan beslendikleri göz ardı edilmemelidir.

Hem kurumsal hem de toplumsal ölçüde kadına özgürlükçü yaklaşımı esas almak, söylem ve pratikte çelişen birey ve anlayışlara karşı tutum almak, teşhir etmek ve toplumsal mücadeleyi yükseltmek devrimci, yurtsever sosyalist ve en önemlisi de insan olmanın temel ölçüsüdür.

Kadına yönelik şiddet nereden gelirse gelsin kabul edilmemelidir!

Kadına yönelik şiddet politiktir!

Şiddete karşı sessizlik kadını hayattan, toplumu değerlerinden koparır!

Kadına yönelik şiddet insanlık suçudur, bu suça ortak olma!”