Şanoya Çiya, gerillayı tiyatroyla buluşturuyor

Medya Savunma Alanlarında, TEV-ÇAND Kültür ve Sanat Komitesine bağlı olarak sanat çalışmalarını sürdüren ‘Şanoya Çiya’ tiyatro grubu, dağda gerillalara oyunlar sergiliyor.

‘Şanoya Çiya’ (Dağ tiyatrosu) grubu son olarak Sofokles’in ‘Antigone’ adlı tragedyasını ‘Kürdistan’ adıyla uyarlayarak sahneye taşıdı.

Ekin Roni’nin yönetmenliğini yaptığı, ‘Kürdistan’ adlı tiyatro oyunu, Medya Savunma Alanlarında gerillalarca oldukça büyük bir ilgiyle izlendi. Oyunu, Ekin Roni ile konuştuk…

‘Şanoya Çiya’ olarak son oyununuzdan bahsedelim, nasıl bir oyun, nasıl bir uyarlama oldu?

Gerilla tiyatro grubu olarak milattan önce 44o’larda yazılmış bir tragedya oyununu sahneye uyarladık. Yunan tragedya yazarı Sofokles’in Antigone adlı tragedyasını ‘Kürdistan’ adıyla dağlarda oynadık. Oyunun başkahramanı Antigone, bir kadın. Biz çeviride Kürdistan adını kullandık ve klasik feodal bir toplumda ona can verdik. Yunan direniş tiyatrosunun önemli oyunlarından biri olan bu oyun, inanç-toplumsal ahlak kanunları ile devlet ve rejim kanunları arasındaki çelişkiyi ele alan bir tragedya, zaten bildiğiniz gibi tragedya kelime anlamı olarak da keçi ezgisi-çığlığı anlamına geliyor. Bir feryat durumu, o feryat tragedyanın hıçkırıklı, çığlıklı anlamının da kökeni oluyor.

Bu oyunu uyarlama fikri nasıl oluştu?

Tiyatro oyunu bir direnişi konu alıyor. Hatta yazılı metin olarak elde bulunan en eski tragedya oyunlarından biri. Ben komedinin de, tragedyanın da farklı tarzlarda da olsa hep direnişin bir parçası olduğunu, direnişlere destek veren değil, bizzat direnişin kendisi olduğunu dile getirmişimdir. Sanat devrim ve direnişlere destek veren değildir, bizzat kendisi bir devrim ve direniştir. Sanat çok etkileyicidir, toplumu değiştirir.

Oyunun Kürtçeye çevirisini Kurdê Tavya yoldaşımız yaptı. Amed Büyükşehir Belediyesinin de bir çevirisi vardı, ondan da faydalandı. Türkçe çevirisini de bildiğim kadarıyla Sabahattin Ali 1942 yılında yapmıştı. Öldürülmeden birkaç yıl önce. Oyun daha önce Fransa ve Almanya’da Hitler’e karşı direniş çerçevesinde ele alınarak uyarlanmış. Yine benimde çok yakından tanıdığım ve sevdiğim, bir yıla yakında tiyatro eğitimi aldığım ekip olan ‘Can Şenliği Oyuncuları’nın 90’lı yılların başında oynadığını, tiyatro sanatçısı Haldun Açıksözlü’nün ağzından duymuştum, ama seyretmek nasip olmamıştı. Uyarlamaya adaptasyonda deniyor. Çevrilen dilin sahiplerinin yani toplumuzun yaşadıklarına, durumuna göre ele alma oluyor. Antik Yunan’da ki ‘Kreon’ adındaki faşist kral, Almanya’da Hitler, Türkiye’de Çiller-Erdoğan vb. oluyor.

Hikâyesi…

Oyun; savaş meydanında ölen iki kardeşin ve ailelerinin hikâyesini anlatıyor. Ölülerin gömülme hakkına dair bir direniş hikâyesi. Biz oyunu hazırlarken aynı zamanda Aytekin ve Aysel Tuğluk’un annesi yaşamı yitirdi ve Ankara’da cenazenin gömülmesine izin verilmedi. Çok üzüldük. ‘Ankara Kürd’ün canlısını da ölüsünü de kabul etmiyor’ dedik kendi kendimize. Ailenin koşullarını bilmiyoruz fakat cenaze Dersim’e götürülemez miydi? diye düşündük. Bir de; Şengal katliamı yaşandığında biz Heftanin alanındaydık. Gelen aileleri karşıladık. Onların yaşadıkları ve taşların altına gömülen çocukların durumu yüreklerimizi burkmuştu. Bu konuya ilişkin, gazeteci Hayri Kızıler’in Kürtçe bir belge filmi var; ‘topraksız mezarlar’ adında. Bizim oynadığımız oyunun da böyle bir hikayesi var. Ölülerin gömülme hakkı, toplumsal bir çığlık.

Bizim Cumartesi annelerini düşünürüm hep, yine Arjantinli anneleri…Güney Afrika’daki kayıplar üzerine bir film izlemiştim, anne toplu mezarın başında; kemikleri toplayan bir görevliye ‘benim çocuğuma ait olmasa da, bana biraz kemik veremez misin? Götürüp gömeyim, çocuğumun bir mezarı olsun’ diyor. Dediğim gibi sanat çok etkileyidir. Yürekleri sarsar. Bu oyunla bunu yapmak istedik.

Sizin uyarlamanızda konuyu nasıl ele aldınız?

Bizim oyunda açıkça dile getirmedik ama, 2 kardeş gerilla ve peşmerge olarak algılanabilir. 2 Kürt kardeşten biri toplumcu, diğeri devletçi, devletçi olanın cenazesi resmi merasimle gömülüyor. Toplumcu, Paşa’nın iktidarına karşı olanın cenazesi ise savaş meydanında kalıyor. Orda bırakılıyor. Gömülmesi yasaklanıyor. Topraksız kalıyor. Antigone’miz Kürdistan’dır, bir kadındır. Genç oyuncu arkadaşlardan Beritan arkadaş hakkını vererek oynadı. Kürdistan Zin’dir, Adûle’dir. Welattır, ülkedir. Ve ülkeyi temsil ediyor. Ülkemizin vicdanını temsil ediyor. Kürdistan bütün yasaklama ve zorbalıklara göğüs gererek kardeşini sahiplenmeye karar veriyor. Kardeşinin toprağa verilmesi için büyük bir direniş gösteriyor. Toplumsal vicdanın rejim kanunlarını yıkışını anlatıyor.

İlk direniş tiyatrosundan bugüne, dağ tiyatrosuna ve tüm devrimci tiyatrolara kadar direniş sürüyor’ diyelim.

Dağda gerillaya oynadınız. Bir gerilla tiyatro grubu, gerillaların karşısına çıkıyor! Sizler, gerilla bu oyunu sevdi mi?

Bu oyunda direniş, toplumsal ahlakın gücü var. Sistem kanunlarının toplum kanunları karşısındaki çelişkili durumu var. Bu bizim ilgimizi çekti. Bizce tiyatro bir öncülüktür. Tiyatronun hangi kültür ve felsefeyle yapıldığı önemlidir. Dağda bu oyunu 3 kez oynadık ve grubumuz açısından önemli bir çalışma oldu. Gerilla oynadı, diğer gerillalar da seyirci olarak seyretti. Bizler açısından güzel geçti… Sanat kutsaldır, gerillada sanatçı olmanın ve gerilla tarafından seyredilmenin onurunu paylaşıyoruz. Gerillanın özüyle bir oluyoruz. Gerilla için tiyatro da bir eylemdir. Gerillanın eylemlerinden biridir. Kaç defa oynadık? Kaç defa oynayacağız, çok değer veriyoruz, seyircilerimizde çok önem verdi. Sevdiler.

Dağda oyun sahnelemek zor olmuyor mu?

Öyle kolay değil… Süleyman Soylu dedi ya ‘hareket edemeyecekler’ diye! Biz hareket ettiğimizde, oynadığımızda, gerillalar bizi seyrettiğinde bir de bu yönden mutlu oluyoruz. Çatlasınlar…Onlar bizim hareket etmemizi istemiyor. Bizler perdemiz, kostümlerimiz, bilgisayar ve ses cihazımız sırtımızda dağ dağ geziyoruz. Gerillayı topluyor, 1 saatlik performansla kalpleri fethediyoruz. Kürdistan’ın yiğit kızları ve erkekleri bizim tiyatromuzu izliyor. Yorumlarını kameraya kaydediyoruz. Ya da  bir zaman geçiyor, uzun yoldan gelen biri oyunumuzu duymuş, bir daha ne zaman oynayacaksınız merakıyla bize soruyor.

Seyredenler, bu oyunun bir çeviri olduğuna ve bu zamandan çok önce yazıldığına inanmak istemediler. Bu bizim hikâyemiz dediler.

Dağda sanata nasıl bakılıyor?

Sanat eğitimin bir parçası, devrimin kendisi nasıl eğitim için en iyi fırsatsa, bizim sanatımızda devrimin bir parçası. Demokratik yaşamı örgütleme sorumluluğumuz var. Dağda bu sorumluluk daha bir sevinçle yapılıyor. Hem kendi sanatsal eğitimimize, hem gerillanın tiyatro sanatıyla buluşmasına olanak yaratmak bizim açımızdan çok anlamlı. 

Sanat her yerde bir ideolojik savaş verir. Sanat nerde olursa olsun savaşır. İyi, güzel, doğru ve özgür olanı yaratmak için savaşır. Değişim ve gelişime katkı sunan bir tiyatroyuz, tiyatro herkese davranış kazandırır. Çünkü sanat ahlaki ve politiktir. Bu yüzden güzeldir. Gerilla’ da sanatta güzel… Her gerillanın yüzünde bu güzelliği görürsünüz. Güzel kendini göstermek ister, hakikattir. Yeter ki görecek göz olsun.

Bizler açısından dağ koşullarında, koşullar deyince sadece zorluk anlaşılmasın, bu güzel mekânda demek istiyoruz. Emin olun güzel zordur. Dağlarda yaşamak güzeldir. Bu güzel ortamda pratik yapmak, ürün vermek anlamlı çalışmalara imza atmak, doğru bir perspektifle doğru bir çalışmayla, işin estetik ve sanatsal yönüne değinmek bir hakikat elçiliğine soyunmakla eşdeğer. Ben bu oyunla anladım ki, Kürt tiyatrosu gerçekten dünya tiyatrosudur.

Güzelliği ve hakikati gerillaya sunma, sahnede buluşmak, sanatla oluyor. Biz gerillayız, ama biz tiyatrocuyuz da, sanat sürecimizde, gerilla hem oyuncu hem izleyen olarak, tiyatronun içinde onun oluşum sürecine katılıyor. Sanatsal bir olayla duyguların eğitimi ve politikleşmesini yaşıyoruz. Duygu ve düşüncenin toplumsal bir işe dönüşmesine tanık oluyoruz. Bence; biz olmak, sadece sahnede ve toplumda mümkün. Biz oluyoruz.  Bizim için sanat bir devrim çalışmasıdır. Destek veren bir yan tasarım değil. Devrime her şeyimizle, hem de sanatımızla katılıyoruz.

Yeni proje var mı?

Son olarak; yeni bir oyun yazdık. Medya Doz, Kurdê Tavya ve ben, üç kişilik bir ekip tarafından yazıldı. Yeni oyunun adı ‘Dara Jiyanê’ (Yaşam Ağacı) Harun Amed tarafından yönetilecek. Lice-Fis köyünde PKK’nin kuruluş günlerini anlatıyor. Zoğurlu Ailesi, İsmet Ana, onların yaşam mücadelesi ve toplantıya gelen devrimciler... Tarih, ülke ve partiyle buluşmayı sanatsal bir tarzda ele alıyor.  İsmet Ana’nın bahçedeki bir ağacı kestirmemek için verdiği mücadeleyi anlatan oyun, 26-27 Kasım 1978 günlerini ve yaşananları konu ediyor. PKK’nin 40. Yılında böyle bir oyun yazdık. Umarım güzel olur.