'Happy End'le 3. Altın Palmiye'ye doğru

Michael Haneke’nin büyük merakla beklenen son filmi Happy End, Cannes’da gösterildi. Haneke'nin klasik hatlarını taşıyan film, mülteci sorununu irdeliyor. İki kez Altın Palmiye'yi kazanan Haneke'nin bu filmiyle üçlemesi sürpriz olmaz.

70. Uluslararası Cannes Film Festivali, tüm hızıyla devam ediyor. Bir birinden farklı filmlerin yarıştığı festivalde, ünlü yönetmenlerin filmlerinin geçidi de başladı. Kuşkusuz bunlardan en önemlisi Avrupa sinemasının önemli isimlerinden Avusturyalı 75 yaşındaki Michael Haneke’dir.

Şimdiye kadar bir çok kez Cannes’da filmleri gösterilen; 'Beyaz Band' ve 'Aşk' filmleriyle 'Altın Palmiye' kazanan Haneke, yeni filmiyle yine Cannes’da. Haneke bu filmde de 'Aşk'ta birlikte çalıştığı ünlü oyuncu Jean Louis Trintignant ve İsabelle Huppert ile devam ediyor. Filmin ismi her ne kadar Happy End/Mutlu Son olsa da Haneke için sinemada son yok. Verdiği bir söyleşide, “Seyirciler film istediği sürece ben çekmeye devam edeceğim” diyerek, hem kendisinin film yapmaya devam edeceğinin hem de 86 yaşındaki Jean Louis Trintignant’ı sürükleyeceğinin müjdesini veriyor. Kuşkusuz bu, sinema severler için oldukça sevindirici bir haber. Haneke gibi bir yönetmenin film çekmeye devam etmesi önemli.

Son filmi 'Happy End' de diğer filmleri gibi sosyal bir meseleyi işliyor; Fransa ve İngiltere sınırındaki mülteci sorununu. Ancak Michael Haneke farklı bir bakış açısıyla bu konuyu irdeliyor.

Kuşkusuz bu konu üzerine şimdiye kadar çok sayıda film çekildi. Bunlardan bize en tanıdığı ise Fransız yönetmen Philippe Lioret'in 2009 yılında çektiği 'Welcome' idi. Film, Fransa’dan Londra’ya gitmek isteyen bir Kürt gencin hikayesini beyaz perdeye çekerek, mücadelesini anlatıyordu. Film Berlinale’de oldukça ilgi görü, Avrupa’da çeşitli ödüller kazandı.

Usta yönetmen Michael Haneke de Fransa ve İngiltere arasında kangren haline gelmiş bu sorunu, farklı bir bakış açısıyla beyaz perdeye getiriyor. 'Altın Palmiye' için yarışan film, şimdiye kadar gösterilen filmler arasında eleştirmenlerin favori listesine eklediği bir kaç filmden biri.

FRANSIZ BİR AİLENİN ETRAFINDA

“Etrafımızda dünya ve biz ortasında körüz...”

Yönetmen filmin üzerinde şu yazıyı düşüyor. Film, Londra’ya geçmek isteyen mültecilerin merkezi haline gelmiş Fransa’nın Calais kentinde geçiyor. Kuşkusuz bizim bildiğimiz klasik tarzda bir mülteci filmi değil. Bu kente yaşayan Fransız bir ailenin hikayesini irdeliyor. Film, manevi değerleri parçalanmayla yüz yüze kalmış görece zengin Fransız ailesinin içerisindeki sorunlara dikkat çekiyor. Anne depresyonda, hala soğuk ve kendisini işine gömmüş, büyük baba intihar eğiliminde. Ailenin diğer fertleri de benzer çıkmazlar içerisinde. Hiç de mutlu olmayan bir aile. Hizmetkarları Faslı bir göçmen ailesi ve diğer taraftan İngiltere’ye geçmek isteyen Afrikalı gençler. Film bunların etrafından dönüyor.

KLASİK BİR HANEKE FİLMİ

Haneke’nin filmi, hayatımızı çevreleyen akılı cep telefonlarıyla başlıyor. Koridorda cep telefonlarıyla çekilen görüntüler ile filme başlıyoruz. İntihar etmek isteyen büyük babasını cep telefonuyla çekmeye çalışan torunuyla filmin finali yapılıyor. Başlangıçta ve bitişte de akıllı cep telefonları göze çarpıyor. Bu da 75 yaşındaki Haneke’nin dikkat çektiği bir nokta.

Sade, durağan, zaman zaman da sert imgelerin kullanıldığı filmde, Fransız ailenin içerisinde bulunduğu durum, yeni teknoloji ve göçmenlerin hayatı hepsi aynı anda Michael Haneke’nin yorumuyla karşımızda.

Kuşkusuz 86 yaşındaki oyuncu Jean Louis Trintignant ve İsabelle Huppert'in performansı göz dolduruyor.

Görece zengin Fransız tabakasının içerisindeki çıkmazı eleştiren film, klasik bir Haneke filmi. Her sahnesi mesajlarla dolu; siyahi gençlerin konforlu ve beyaz örtülü masaların olduğu salonda yer bulmadığı bir film. Michael Haneke’nin her yönüyle imzasının belirgin olduğu film, eleştirmenler tarafından beğenilen sayılı filmler arasında. Şimdiye kadar iki kez ödül alan Michael Haneke, bu yıl da ödül alsa festival boyunca 3. kez 'Altın Palmiye' alan yönetmen olarak tarihe geçecek.

ALMODOVAR’IN KARARI NE OLACAK?

Son yıllarda isminden bahsettiren Yunanlı yönetmen Yorgos Lanthimos da 2015’te Cannes’da yarışan filmi 'The Lobster'ın ardından ikinci filmi olan 'The Killing of a Sacred Deer'da bu yıl yine yarışma bölümünde. Bu sefer Colin Farrell ve Nicole Kidman’a başrol rolleri veren yönetmen, iki çocuklu bir ailenin yaşantısını anlatıyor. Bir hastanede cerrah olan baba ile hastası çocuğun, ailesinin içerisine girmesiyle değişen; bir kabusa dönüşen hayatta, aniden hastalanan çocukları ve anne-babanın mücadelesi ekseninde ilişkileri irdeliyor.

Fransız yönetmen Robin Campillo’nun '120 Battements par minute' filmi de kulislerde adı öne çıkan başka bir film. Fransa’da 1980’lı yılların sonuna doğru AIDS ile mücadele eden bir grup aktivistin çabasını konu alıyor. Oldukça başarılı oyuncularının olduğu film, konusu ve hassasiyetleriyle önemli bir yapıt. Filmin tek sorunu ise uzunluğu. Ancak Jüri Başkanı Pedro Almodovar’ın kimliğinden dolayı filminin şansı yüksek olduğu iddia ediliyor.

ŞİİR TADINDA BİR FİLM: RADİANCE

Bu yıl üç kadın yönetmenin yarıştığı Cannes’ın 7. gününde Japon yönetmen Noami Kawase’nin 'Radiance' filmi gösterildi. İddialı filmler arasında, hatta kimi çevreler ise festivalin en iyi filmi olarak tanımlandı. Duygusal, insani, sevgi dolu bir film olan 'Radiance' bir aşk filmidir. Sonradan görme engelli bir fotoğrafçı ile genç bir kızın arasındaki ilişkiye odaklanan film, şiir tadında. Erkekler bu yıl da ayrımcılık yapmazsa belki Cannes’ın 70. Altın Palmiye'si bir kadın yönetmene gider. Daha Sofia Coppola ve Lynne Ramsay’ın filmlerini görmedik ama 'Rediance' favorilerinin başından geliyor, diyebiliriz.

BUGÜN SOFİA COPPOLA’NIN GÜNÜ

Sofia Coppola’nın 'The Beuiled' filmi ise bugün gösteriliyor. Sofia Coppola, 1971’de Don Stiegel tarafından çekilen ve Clint Eastwood'un başrolde oynadığı 'The Beguiled'ı yeniden uyarlıyor. Filmin oyuncu kadrosuysa oldukça zengin; Nicole Kidman, Kirsten Dunst, Elle Fanning, Angourie Rice ve Colin Farrell.

Thomas P. Cullinan’ın 1966 yılında yazdığı 'A Painted Devil' adlı romandan Coppola tarafından beyaz perdeye uyarlanan film, ABD iç savaşını anlatıyor.

Cannes’da dikkat çekici bir film daha bugün gösteriliyor. Filmin ismi, 'Demons İn Paradise'. Yönetmen ise Tamilli Jude Ratmam. Film, Sri Lanka’nın Tamillere yönelik yaptığı baskı ve katliamlarını anlatıyor.