Kaniya Xezalan

1990’lı yıllarda tutsak düşen A. Selam Baran öykülerle Kürtlerin özgürlük arayışı sürecinde karşılaştığı yıkımlara ayna tutuyor.

Aryen Yayınevi’nin yayımladığı A. Selam Baran’ın “Kaniya Xezalan” adlı ilk kitabı ilginç bir intikam öyküsüyle başlıyor. Devamında çocukken babasının katledilmesine tanık olan bir çocuğun, yıllar sonra bir gerilla olarak yaptığı yol kontrolü esnasında babasını katleden askerlerle karşılaşması anlatılıyor. Kitaba adını veren üçüncü metin yer yer şiirli, masalsı bir aşk öyküsünü örerken hem adıyla hem de kurgu ve örgüdeki niteliğiyle övgüyü hak ediyor. 

Kitaptaki on altı öyküden beşi zindana, ikisi isyanlara, diğerleri ise savaşın sürdüğü coğrafyamızda yaşanan trajik ya da mizahi olaylara odaklanıyor. “Mîre Mîran” adlı öyküde, son zamanlarını yaşayan Osmanlı’nın baskılarına karşı direnmek üzere Kürtlerin birliğini sağlamaya çalışan Mîr Bedîrxan’ın incelikli çabalarını, “Di Dara Kevotê De Evîneke Nexşkirî”de ise pek çok zorlu şartları aşan küçük bir armağanın sahibine ulaşmasıyla yaşanan sevinç, göz yaşartan bir etki bırakıyor. 

Yazdığı öykülerin doğasını yakalayan, her öyküye özgü dil-atmosfer oluşturabilen Baran, öykülerinin tamamında özgürlüğü gasp edilmiş Kürtlerin özgürlük arayışı sürecinde karşılaştığı ağır yıkımlara gerçekçi bir tarzda ayna tutmaya çalışıyor. Bazı öykülerin, sonu tahmin edilebilir düz bir kurgu ile işlenmiş olması merak ve gerilim unsurunu pasifize etse de yalın, sıcak, akıcı dil kullanımı, ölçülü mizahı okuma heyecanını hep canlı tutuyor. Doğal, gerçekçi bir tarzda yazılan öyküler yer yer masalsı bir dil ile Kürt folklorunun öğelerini ve gelenekselliğini betimlemesini yaparak ruhu sarıyor.

Birçok öyküde, dramatik yapısı ağır olaylara odaklanıldığından öyküde temel, hatta vazgeçilmez unsurlardan biri olan yan anlamların aktarımında yetersiz kalındığı gözleniyor. Romanda belki daha ayrıntılı işleme olanağı var; fakat öykülerde de insanın doğasından kaynaklı iç çelişkilerin, karşıtlıkların; yani olumlu-olumsuz özelliklerin bir arada tutarlı bir uyum içinde aktarılabilmesi önem taşıyor. Felsefi, sosyolojik, psikolojik nitelik gerektiren bu yan öykülere derinlik kattığı gibi, onu boyutlandırır; öyküler bittikten sonra da zihinde sürer. 

Bir öykü kısacık da olsa, dolaylı-dolaysız göndermelerle, bir imge, bir cümleyle yan anlamlar oluşturulabilmelidir. Örneğin “Hêviyeke Nû” adlı öyküde harabeyi andıran köyde her şeyin altüst olduğu anlatılırken, ipince akan çeşmede bir avuç su içen Rüstem’in “sadece suyun tadı değişmedi” sözü ve köydeki yaşlı kadının ona “çocukluğun, çocukların sevinci çok uzaklarda kaldı” demesi, yeni bir umudun kapılarını aralayacak kadar dokunaklıdır.

Kısa tutulmuş öykülerde sağlanan hakimiyet, uzun öykülerde tam kurulamadığı gibi, olaylara fazlasıyla işlev yüklendiğinden dolayı kişi, zaman, mekan tasvirlerinde tek boyutluluk; yani iyi oldukça iyi, kötü çok kötü, çirkin ise berbat bir çirkin olarak karşımıza çıktığında insanın çelişik yapısallığının göz ardı edildiği ortaya çıkıyor. “Böylesine güzel başka yer yoktur! Bu duygu ilk defa böyle yaşanıyordur!” anlamına gelebilecek tanımlamalar yerine, tüm renklerin ahenkli sarmalı, panoraması işlendiğinde bu daha etkileyici olabiliyor. Ayrıca, psikolojinin diliyle, fiziki-ruhsal etkilenmeler -acı çeken veya sevinen birinde- aşırı duyarlı, duygulu bir anlatımla betimlendiğinde, okur adeta uçlarda bir gezinti yaptığını hissediyor.

Zindanlarda yazılan metinler, özgürlük edebiyatımızın önemli bir parçasıdır. “Kaniya Xezalan”da olduğu gibi iyi öyküler yazabilmek, tutsaklık koşullarında diri tutulan özgürlük tutkusunun manevi kuvvetiyle ilgilidir. Hikaye anlatımı insanı manevi bir atmosfere taşıyarak tüm zamanların özünü yaşatır. Bu nedenle, “hikayeler tanrılar tarafından ölümlülere bağışlanan ve onlara dünyayı kendi suretlerinden yeniden yaratabilme imkanı sunan armağandır”.

Yazıldıktan uzun yıllar sonra yayımlanma şansına kavuşan A. Selam Baran’ın “Kaniya Xezalan” adlı kitabındaki öykülerde uzun bir sabrın, vicdanın da direnci var.

* Ödemiş T Tipi Cezaevi

Kaynak: Yeni Özgür Politika