Kürt hakikatinin sesi…

Kapitalist modernitenin sanatı sanatla, Kürdü sahte Kürtlükle vurduğu, sanatçının komutanının para olduğu, maneviyatın eritildiği bir çağda bir nefes bir deyiş Hozan Mizgin…

Dağın yükseklerinde bir ses duydum.

Dağlarda duyduğum bu sesi anlatmak istiyorum.

O günden bugüne hep sahibini arıyorum…

Dağlarda, yükseklerde yürürken duydum bir kaç kez, bir keklik kalkışıyla var olmuştu o ses, derin bir vadiye dalarken keklikler, kanatlarını açıp kendini boşluğa bırakırken... Nisan'da suları kabaran bir ırmağa sırtımı verip yürürken, bir su çarpmasıydı yine o ses... Arkama dönüp baktığımda kimseyi göremediğimde garip bir düş sarardı ruhumu. Bir kadın çığlığı sandım çoğu zaman, çağlayanların içinden gelen bu sesi. Bu sesi bir müziğe çevirebilsem diye düşünürdüm patikalarda… Nasıl bir sesti? Bir anlayabilseydim, belki anlatabilecektim de...

İlk insanın sesi olabilir miydi? Bin yıllardır insanlığı haykıran bir insan sesi, belki de geçmişin sesiydi... İfade edemediklerimizin, dilimize gelmeyenlerin toplamıydı… Dağın rüzgarına, suyun uğultusuna karışan bir sesi... İnsanın yüreğine çarpan bir melodi, gözde bir damlaya dönüşen bir klam ezgisiydi. Buğdayı ilk ekenin, ekini ilk derenin, ekmeği ilk pişirenin, sessizlerin sesiydi bu ses. Yaşamın anlamını sezen bir tanrıçanın sesiydi ya da dünyanın dönerken yarattığı coşkunluktu.

SANATSAL VE SIRA DIŞI BİR NİDA, BENİ ÇAĞIRAN BİR HAWAR...

İlk sesin memleketinden geliyor olmalıydı, billur ve kadife. Derinliklerden, köklerden kaynağını alan bir titreşimdi. Doğanın içinden bir ihtizaz. Ne kadar yalın bir ifadeydi ki, onlarca yıl şehirlerde hiç duymamıştım bu kımıldanışı. Şehir yaşamından uzaklıktı. Sanatsal ve sıra dışı bir nida, beni dağa çağıran bir Hawar...

Kürdistan'ın haykırışıydı bizim için! Anlamaya çalışıyor, anlam yüklüyordum. Anlıyordum ki; taşıdığı anlam, dayandığı tarihsel gücünden geliyordu. Yaşamın, gerçeğin sesiydi... Aydınlığın ışığın sesi olmaz demeyin. Dağın, ırmağın, patikaların, sessizlerin sesiydi.

11 Mayıs'ın kızıllığında, Gurbetin sesi…

Özgür yaşam kültürü yolunda yürümenin kararlı sesi bu ses.

Batman'ın, Tatvan’ın, Kürdün, Kürdistan’ın sesi...

Kürt gerçeğinin sesi Hozan Mizgîn, ülkeyi ve halkı yaşayan ve yaşatan sanatçılığıyla, örgütlü ve devrimci yaşamı ile toplumun ilk örgütlenme ilkesi olan ahlakı, yine halk sanatçılığını esas alan bir özgür yaşam kişiliğinin ifadesi olarak her yürüyüşte karşıma çıkıyordu.

ÖZGÜR YAŞAM KÜLTÜRÜNÜN SESİ

O özgürlüğün yolunda ve her zaman bizden daha ilerde...

Halka ulaşan, ülkeye çağıran sesi dinlerken, Meryem Xan ve Ayşe Şan’ların kültürel geleneğinin Kürt Özgürlük Mücadelesi içindeki somut adıyla buluşuyordum. Kürdistan’da yaşam zeminin bırakılmak istenmediği yabancılaşmanın, sömürünün, kimliksizliğin yaşatılmak istendiği, insanın her türlü kullanıma açık bırakıldığı bir çağda, devrimci kültür, kimlik ve ahlakın birleştirici çağrısının Müjde’si.

Özgür yaşam kültürünün sesi oluşuyla, O kültürel bir toplumun direnişinin sembolü, ideolojik, felsefik, sanatsal derinliğinin yanı sıra gerilla kimliği ve tarzı ile üzerinde sanat yapılacak özgür ülkenin güzelliklerinin toplamı...

O Kürt toplumunun yeni insanının sanat alanındaki meleğidir. Yoğunlaşmanın, eylemin doruğudur...

SEFKANLARIN, HOGİRLARIN, DELİLALARIN, YEKTALARIN ARKADAŞI

En büyük sanatın insan yaratma sanatı olduğu özgürlük saflarında, Önder Apo'nun bir destan, bir devrimci roman tarzında yürüttüğü mücadelenin, sanat alanındaki kahramanlarından, komutanlarından en önde yürüyeni, bir bütünsellik ve bütünselliğin içindeki ahlak, toplumun harcı, kültürün özü. Kapitalist modernitenin sanatı sanatla, Kürdü sahte Kürtlükle vurduğu, sanatçının komutanının para olduğu, maneviyatın eritildiği bir çağda, toplum soluk alamaz hale getirilirken, bir nefes bir deyiş Hozan Mizgin…

Kürdistan’da sanat tam bir işgal ve boğma hareketine dönüştürülmüşken ortaya çıktı bu özgürlük ve hakikat sesi. Asimilasyon ile orijinal ve otantik Kürt kültürü yok edilmek istenmişken, egemen işgalci kültür, arabesk ve pop kültürü ile halkımıza yaşamı haram etmişken, bütün bu kültürel soykırım faaliyetlerine karşın, özgülük hareketinde kültür sanatın cevheri olarak Kürdü yeniden sesiyle doğurdu. İçi boşaltılarak yozlaştırılmak istenen sanatı, özgürlük hareketinin önemli bir mücadele sahasına çevirenlerin baş tacı oldu.

Sefkanların, Hogirların, Delilaların, Yektaların arkadaşı...

Yarattıkları değerlerle, demokratik-komünal kültürün ve özgür yaşamın moral ve coşku kaynağı olanların baş tacı...

Kürdistan'ın dağlarında bir ses duyuyorum.

O sesi, Kürt hakikatinin sesi…

Özgürlüğün sesi…