Özgürlük süvarileri Heftanin'de

Şengal’den, Halep'e, oradan Kürdistan dağlarına giden Demhat artık Heftanin'de. Savaş meydanında doğan hikayesi bir ceng meydanında, Heftanin’de devam eder.

Bizi sürükleyen hep hikayelerdir. Merakla dinlediğimiz hikayeler. Bizi alıp bazen uzaklara, bazen en yakına götüren hikayeler. İnsanın hikayesi, hepimizin hikayesi. Bir hikayede hepimiz kendimizden bir şey buluruz, hepsinde bizden bir şey vardır. Bazen lanet ettiren, bazen de şükrettiren bir şey işte. Bazen akıl erdiremezsin, bazen de şaşıp kalırsın duydukların karşısında. Hikayeler bize yaşamın gizli yönlerini gösterir. Çoğu kez ağlatır, çoğu kez güldürür, şaşırtır, küfür ettirir, mutlu ettirir.

Tıpkı bir yol gibidir hikaye. Dinledikçe, okudukça, gördükçe yürümek, üzerine gitmek, yeni yolların arayışına girmek istersin. Bir kitap gibidir hikayeler; o anlattıkça, konuştukça sen yüreğinin sayfalarını çevirirsin. Hikayeler alıp götürür sizi. Benim dinlediğim hikaye ise Şengal’de başlayıp, Halep’e oradan da dağlara ve Heftanin’e kadar uzanır. Bu hikaye güzel bir hikaye, olması gereken bir hikaye…

HALKIN ÇIĞLIKLARINA KULAKLARINI KAPATMADI

Savaşın doğurduğu bir hikaye. Savaş meydanın da oluşan, gelişen, büyüyen bir hikaye. Savaş meydanı; acımasızlığın, kanın, çocukların, merhametin, gözyaşlarının, fedailiğin, iradenin, azmin, tecavüzün, işgalin, aşkın, sevginin, duygunun, fikirlerin, inancın, yakmanın, yağmalamanın, kaybetmenin, kırılmanın, gençlerin, annenin, babanın, kadının, erkeğin herkesin ve her şeyin ortada olduğu bir meydan; savaş meydanı. Savaş meydanında Demhat Efrin’in hikayesi…

Demhat Efrin; 2001 yılında, 72 fermanın yarasının hala sarılmayan kadim halkının toprağı olan Şengal’de, Arap bir annenin kucağında doğdu. Çıplak ayaklarıyla kahverengi topraklarda, ayaklarına taşlar bata bata büyüdü Demhat. Ve inancına hep bağlı kalarak, ibadet ederek büyüdü. Aradan yıllar geçti. Kızıl kıyamet bir günde, dumanların sardığı, siyahlıkların göklerden aktığı, toprağın kana ve kadına doyduğu bir vakit, gencecik elleri kimseye itaat etmeyeceğine yemin etti. Kulaklarını halkın feryadına kapatmadı. Kulaklarını asla unutamayacak çığlıklarla, ağlayışlarla, çirkin siyah bayraklı gülüşlerle doldurdu. Ve gözlerini Şengal'i terk etmeye hazırlanan peşmergelerle, açlıktan ve susuzluktan ölen çocuklarla, tecavüz edilen kadınlarla, öldürülen erkeklerle, kaçırılan gençlerle, kandan sırılsıklam olan çöllerle doldurdu.

ARTIK CENG MEYDANINDA

Ve gençliğine kadar ismini bile duymadığı, sözünü bile etmediği, rüyasında bile görmediği, ihanetin kahpeliğini bitirmeye yeminli 12 atlı süvarileri gördü Arap genci Demhat. Herkes Şengal’in çıkış kapılarına giderken, onlar tüm duvarları aşıp, bembeyaz bir tozun içerisinden Şengal’in giriş kapılarından adım attılar kadim şehre. Ve çektiler kılıçlarını, Ali'nin adalet duygusu yaratan nidalarıyla, Muhammed'in zalimlere boyun eğmeyen şiarıyla, Ayşe’nin kadın olmaktan duyduğu pişmanlığı tersine çevirmeye, Fatıma'nın sadece Fatma olduğunu, kimseye ait olmadığını hatırlatmaya, İsa'nın havarilerinin inancıyla, dört kitabın kutsallığında Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın, "Ey gerillam; beynini ve yüreğini sağlam tut" talimatıyla zalimlerden intikam almaya, toprağı gerçek sahiplerine vermeye geldiler.

Kim olsaydı aynı şeyi yapardı. Yeter ki birazcık toprak sevgisi ve bilinci olsun. Kölelik nasıl yaşa bakmadan satıyorsa canları meydanlarda, özgürlük de yaşa bakmadan aşık olur cananına. Genç Demhat da peşlerine takılıp gider bu süvarilerin… Atına biner, kılıcını eline alır savaşır. Kimileri genç bir gencin özgürlük süvarilerine katılmalarına karı çıkıp, dava açarken bina önlerinde, kimse neden çocukların, gençlerin kafası kesilir diye kıyamet koparmaz. Ve Demhat, süvarilerin dilini bile bilmeden sadece onlara bakarak etkilenip düşer peşlerine.

Şengal’den, Halep'e, oradan Kürdistan dağlarına gider. Demhat artık 20 yaşında ceng meydanında. Bir savaş meydanında doğan hikayesi bir ceng meydanında Heftanin’de devam eder. Biraz felsefe, biraz Kürtçe, biraz aşk, biraz gençliğini onurlu ve doğru yaşama, biraz dağ ve toprak tutkusu, biraz işgalcilere duyduğu öfke ve çokça özgürlük aşkı tutkusuyla şimdi Heftanin’de diğer halkların yanında işgalcilere karşı savaşıyor. Onun Heftanin’e duyduğu aşk Kürtçesi gibi az değil, Arapçası gibi çok fazla ve güzel… Bu onu savaştırıp, yaşatıyor. Çünkü biliyor ve farkında ki bu ceng meydanında ölümsüzleşenler olmasa kendi halkı da, diğer halklar da tarihe gömülür. O yüzden sürdü atını özgürlük süvarisi Demhat Efrîn, Şengal’den Heftanin’e…