Ulusal birlik ve zoru görmek-I

Kürt ulusal birliği meselesi, Kürtlerin meselesidir. Bu mesele hiçbir bölgesel gücün politik aracı, tasfiye planlarının tezgahı değildir. Mevcut durumda aşılması gereken, Türkiye’nin bu masayı uluslararası güçlerin yardımıyla ele geçirme çabasıdır.

Kürt’ün ‘varlık sorunu’ derecesine indirgenmiş statüsüzlük meselesi ne olacak? Bu sorunun temel kaynağı olan ulus devletlerin, Kürdistan’ı ve Kürtlüğü parçalara ayırmasının 100. yılına az kala belli belirsiz bir umut yeşeriyor insanın içinde. Öyle sebepsiz safça bir umut değil. Yaşadığımız siyasi ve politik alt üst oluşlar ve zorlu da olsa tüm güncel gelişmeler buna sebep oluyor. En çok da Kürt Özgürlük Hareketi’nin 40 yılı aşkın çok yönlü mücadelesinin yarattıkları ve bunun sonucu olarak gelişen ‘bölgenin etkili gücü olarak Kürtler’ gerçeği buna yol açıyor.

Bölgesel antlaşmaların yeni kıstas ve parametrelere göre yeniden inşa edileceği bir zaman dilimindeyken en çok da ‘Lozan’ın güncellenmesi’ söylemi, Kürtlerin yeni bir gelecek sınavıyla karşı karşıya olduğu hissini doğuruyor. Sahadaki gelişmeler de adım adım Lozan’ı güncelleme yolunda Kürtlerin ve Kürdistan’ın etrafında fırtınalar estiriyor.

Tam da böyle bir zamanda gündeme gelen ulusal birliğin, ‘statüsüzlük’ karşısında Kürtlerin atacağı en makul ve sonuç alıcı hamle olduğu açıktır. Bu bakımıyla yüzyıllık bir görev değerinde ve tarihin böyle bir durağında cereyan ettiğinden geleceği belirliyor. Belki tüm bunları bilenler için bu yüzden Kürt ulusal birliği meselesi ‘biricik’ bir mesele halini alıyor.

ELEŞTİREL VE GERÇEKÇİ YAKLAŞIM

Bu biricik meseleye dair bir şeyler söylerken konunun hassasiyetinin farkındayım. Yine bu tarihi çabanın başarıya ulaşması için birçoğundan daha ısrarcıyım. Meseleye eleştirel ve gerçekçi yaklaşma arzum, bu farkındalık ve ısrarın bir gereğidir.

Ulusal birlik konusunda şu an gündemde olan Rojava’daki PYD ve KDP-ENKS arasında ABD ve Fransa gibi güçlerin de girişimiyle başlayan süreç birinci aşamada gerçekleşen yoğun toplantı ve görüşmelerle geçti. Ardından sebebi herkesçe bilinmeyen bir aranın ardından görüşmelerin ikinci aşamasına geçildiği açıklamaları yapıldı. Birinci aşamada ne gibi bir mesafe kat edildiği pek kamuoyuna yansımasa da taraflar olumlu geçtiği yönünde beyanlarda bulundu. Son olarak konuyla ilgili bir basın kuruluşuna açıklamalarda bulunan QSD Genel Komutanı Mazlum Ebdî, “Kürtler arası birlik çok zor, çünkü yabancı güçler müzakerelerde negatif rol oynuyor” diyerek bu zorluğun üstesinden gelineceğine dair açıklamalarda bulunup deyim yerindeyse ‘ulusal birlik konusunda yola devam’ dedi.

KARMAŞIK VE ZORLU BİR HAL

Tam da gerçek bu! Kürt ulusal birliği meselesi görünenden çok daha karmaşık ve zorlu bir hal almış durumda. Tarafların ısrarlarından vazgeçmesi, karşılıklı tavizler vermesi, birbirleriyle barışması gibi basit mizansenler değil söz konusu olan. Ulusal birlik hamlesinin ortaya çıkaracağı sonuçlar, uluslararası ve bölgesel güçlerin bu süreci baskılama ve denetim altına alma mecburiyetini alabildiğine arttırıyor.

KÜRT DÜŞMANI DA MASADA

En çarpıcı olan ise AKP-MHP-Ergenekon yönetimindeki Türkiye’nin nerede durduğu konusu. Gerçek şu ki; Kürt güçlerinin etrafında bir araya gelmesi gereken birlik masasının başköşesine Türkiye oturmuş durumda. Objektif durum bu. Yani Kürtler arası birliğin tartışılıp, ulusal geleceğin tayin edildiği o masada tarihin en büyük Kürt düşmanı, en azılı faşist yönetimi kurulmuş durumda. Fiziken orada olmaya hiç de ihtiyaç duymadan…

TÜRKİYE İLE KDP VE ENKS İLİŞKİLERİ

Bu ironik durum, Türkiye ve KDP ilişkilerinin yol açtığı bir sonuç olarak ortaya çıktı. KDP’nin yıllardır Türkiye ile içine girdiği siyasi askeri ve ekonomik ilişkiler, Güney Kürdistan’ı Türkiye’nin bir eyaleti haline getirirken, PKK karşıtlığı KDP için bir yaşam yolu olarak seçildi.

ENKS ise bu çizgiyi Rojava alanında çok daha derinleştirip ileriye götürdü. Türkiye, ENKS’yi Rojava Devrimi’ne olan düşmanlığının en büyük dayanağı haline dönüştürdü. Rojava Devrimi, Güney Kürdistan gibi Türkiye’nin kanatları altına girmiş bir yapıya dönüştürülmek istendi/isteniyor. Hali hazırda konuşulan şu; Türkiye’nin ENKS yolu ile Rojava Devrimi’ni diğer Kürt güçleri ile bölüşmesi ve ardından gitgide başta Türkiye olmak üzere dış güçlerle desteklenen bu yapının diğer demokratik Kürt güçlerini eritip tasfiye etmesi, böylelikle devrimin Türkiye’nin arka bahçesi haline getirilmesi. Kaldı ki Türkiye’nin bu sürece göstermelik tepkiyle yetinmesi, ardından ENKS heyetlerinin görüşme sürecini KDP yoluyla Türkiye ile müzakere ediyor olması iyi niyetle açıklanamıyor. Yine ENKS heyetlerinin birinci tur görüşmelerinde Özerk Yönetim’e yönelik sıraladığı talepler ardından (yazımın ikinci bölümünde bunlara değinmeye çalışacağım) “bunlar olmazsa Türkiye Rojava’ya saldırır” türünden yürüttüğü politikalar, Türkiye’yi masaya çekmenin ta kendisi oluyor.

ABD’NİN GARANTÖRLÜKTEN KAÇINMASI

Görüşme süreçlerinde dolaylı bir biçimde Türkiye’nin bu masadaki varlığı ya da başka bir ifadeyle masa üzerindeki etkisi, bu süreçte rol sahibi olduğu söylenen ABD ve Fransa gibi güçlerin de bilgisi dahilinde. James Jeffrey’nin sık eleyip ince dokuduğu bu süreç için Türkiye’ye bu vaatte bulundu. Nitekim Rojava’da PYD ve QSD’li yetkililerin, ABD’ye ‘bu süreçte garantör olarak rol oynayın’ talebi de bu yüzden geri çevrildi. ABD garantör değil, gözlemci olabileceklerini ifade ederek stratejik ortağı olarak gördüğü Türkiye’den rol çalmaktan ve sorumluluk almaktan imtina etti.

TÜRKİYE’NİN ELE GEÇİRME ÇABASI

Oysaki Kürt ulusal birliği meselesi, Kürtlerin meselesidir. Dostların katkısı mümkündür ama bu mesele hiçbir bölgesel gücün politik aracı, tasfiye planlarının tezgahı değildir. Mevcut durumda aşılması gereken, Türkiye’nin bu masayı uluslararası güçlerin yardımıyla ele geçirme çabasıdır. Gerçekten de uluslararası ve bölgesel güçler de bu görüşmelere misyon biçiyor ama Kürtlerin biçtiği ‘BİRLİK’ misyonu olup olmadığını zaman gösterecek.

KÜRTLERİN ALACAĞI MESAJLAR

Her şeyin mücadele ile olduğu bu coğrafya da her şeyin mücadeleyle kazanıldığı bir zamanda Kürtlerin alacağı mesajın şu olduğu kanısındayım;

* Ulusal birlik konusundaki zoru görmek gerekir.

* Birlik mücadeleyle kazanılır ve birliğe yüklenen tasfiyeci planlar ise mücadeleyle aşılır.

* Türkiye’deki faşizmi geriletmeden ulusal birliğin tam başarısı mümkün değildir.

* Birlik çalışmalarında sadece dış güçlere ve diplomasiye dayanmak yeni gafletler ortaya çıkarabilir.

Devam edecek…