Yaşamı güzelleştiren havari

Devrimin haritası, rotası, yol göstereni, ışığı ve enerjisi oldu. Ali Piling, halkın yaşamını güzelleştiren bir havariydi.

Hükmün nedir ki?
Sen benimle varsın
Ben seninle varım
Yüzünü kimse görmez
Hadi dağla kalbimi mührünle
Sen bensin
Ben senim
Tıpkı beden ve ruh gibi
Çok eski çağlardan kalma arkadaşız.

Her halkın kültüründe ebedi ayrılık acı ve yas yaratır. Görünmeyen, yönsüz rüzgar gibi dalga dalga bu duygular bir frekans halinde insanı kuşatır. Bu duygular sadece insan aleminde değil sararan bir yapraktan tutalım da yavrusunu yaşatmak için çırpınan bir hayvana kadar her canlılıkta görülür. Bu oluşum aynı zamanda yaşamın kutsiyetini belirler. Ölüm karşısında direniş, yaşam sevgisini ve kutsiyetini hatırlatır, ifade eder.

Peki, yaşam bir halkta kutsiyetini yitirirse ölüme ağlamak veya yas tutmak ne kadar ahlaki olur? Ezilen bir halkın yaşamı kutsiyete kavuşmadan, ölümün de var olmanın da bir anlamı olabilir mi? Bir anlığına dili yasaklanan, Türk devleti tarafından varlığı sevilmeyen ve öldürülen bir Kürt olduğunuzu düşünün. Onca zulme uğrayan bir Kürdün ölüme ağlaması ve yas tutması ne anlam ifade eder ki? Dikkat edilirse evrendeki bütün varlıklar yaşamın kutsiyeti için çırpınır. Fakat Kürdün uğruna çırpınacağı bir yaşam, Türk devleti tarafından bırakılmamıştır. Derin bakılırsa böyle bir halk gerçekliğinde ölüm, kölece yaşamın varlığı karşısında daha da asil durmuyor mu?

Özünde ezen Türk devletini ayakta tutan insan zihninin kurguladığı yalanların kurbanı olan faşistlere bakalım. Onların yaşamı ne kadar güzel veya anlamlı? Buna bakmakta belki fayda olabilir. Hegemon devletler tarafından sınırları çizilen Türk devlet faşistlerinin de gerçekte ne bir varlığı ne de hayatı vardır. Faşistlerin hayatı, ipte oynatılan kukla misali anlamsız, değersiz ve lanetlidir. Peki, bu neden böyledir? Çünkü ezen ve ezilen olmak yaşamın doğasına aykırılıktır. O yüzden ezen-ezilen gerçekliğinde böylesine anlamsız, değersiz ve amorf bir tablo ortaya çıkar.      

DAĞLARDA ESEN FIRTINA: ALİ PILING

Kürt halkının acılı bağrında doğan PKK’nin gerçekliği yaşanan bu tabloya müdahaledir. PKK, zalimler ne kadar güçlü olursa olsun direnme ve mücadele etme gerçekliği olarak ortaya çıkmıştır. Bir nevi Kürdün yaşamını, kutsiyetle buluşturma hakikati olmuştur. Asimile edilen, varlığı yok sayılan Kürt halkını, Kürdistan dağlarına dayanarak başlattığı gerilla savaşı ile diriltti ve bu diriliş uğruna nice bedeller ödedi. Kürdistan topraklarında yaşam; kutsiyetine nice devrimcinin bedeninden dökülen kanla kavuştu.  

Kürt halkının varlık ve özgürlük savaşını veren bu devrimcileri anlatmak ne kadar da zordur. Alfabelerin bir araya getirdiği dil susar, kelimeler küçülür, sesini yitirir ve anlatamaz. Çünkü anlatılamayan kadar büyük bir yara olamaz geride kalanlar için.  Zaten nasıl anlatılabilir ki ömrünü karşılıksız, çıkarsız, hesapsız özgür yaşam davasına adayan devrimciler... Hele o devrimciler yüreklerinde nice yarayı, ölümü ve acıyı her şeye rağmen inatla sevgiye, aşka ve inanca dönüştürüp yıllarca taşımış ise. Hangi kelamın büyüsü böyle büyük yürekler karşısında yitip gitmez ki? Bu devrimcilerden birinin adı da özünü aldığı dağlarda fırtına gibi esen komutan Ali Piling’dır.  
Dağların yüceltileri, karı, yağmuru, fırtınası, güneşi, savaşı, zorluğu, asiliği, esmer teninin sert hatlarına cezbeden bir görkem kazandırmıştı. Nice ağır yükün altına, gönül yüceliği ile giriyordu. Kısa boyunun ve sert hatlarının sempatikliği ve doğasının eşsiz asaleti ile hayatı güzelleştiren havarilerdendi. Güler yüzü, sürekli düşmanının üzerinde olan derin ışık ve enerji saçan bakışları, özgür tabiatı ile yoldaşlarında derin izler bıraktı.  

Kürtler bakışa ‘Awir’ der. Bu toprakların kadim filozofu Zerdeşt, kötülüğün ve karanlığın Ehrimanlarına karşı büyük ışık ve büyük gören anlamını muhteva eden iyiliğin ve aydınlığın sembolü olan Ahura Mazda ile karşı durmuştur. Teofizik alan ise insan Aurasını ışık ve enerji ile tanımlar. Gerilla komutanı Ali Piling, gerilla saflarına katıldığı 1991 yılından şehit düştüğü 19 Haziran 2019 yılına kadar kötülüğe ve karanlığa karşı bakışlarının ışık ve enerjisi ile savaştı. Bakışlarının ışığı ve enerjisi ile halkını aydınlatan havari oldu. Aurası, yoldaşlarına güç, moral, cesaret, esinti ve coşku verdi. Doğallığı ise bir insanın ne kadar saf, temiz ve dürüst kalabileceğini anlattı.

BÜYÜK AMACA DOĞRU ADIM ADIM

Zagros, Botan, Mardin dağlarının her karış toprağını küçük adımları ile ufuktaki büyük amacına doğru adım adım arşınladı. Yorulmadı, sadece kendisi için de yürümedi, dili yok sayılan, varlığı inkar edilen, devletlerin adına adalet dediği yasalarla katledilen halkını yaşatmak için yürüdü. Ömrünü bütün acıların kuşatmalarını alt ederek yaşadı. Özünde borçlu olduğumuz direnişin atlasıdır yaşamı. Devrimin haritası, rotası, yol göstereni, ışığı ve enerjisi oldu. Parası çok, zulmü sınırsız, ordusu büyük, silahları çok olan bir devletin karşısına çıkan cesur bir yürekti.

Gerillanın evi çantasıdır, derler. Peki, o çantada ne vardır? Ya da çoğu zaman o çantanın dahi olmadığını bir bilse romantikler! Ali Piling’in yaşamı, insan iradesinin sınırsız gücünün yenilmez haritası olarak kaldı ardıllarına. Onun hayatı insan olmaya bir çağrıdır. Gerçekle olan en büyük yüzleşmedir. Bundandır ki nice tahammülsüzlüğü zevk ve coşku ile karşıladı. Onurlu yaşamanın başka yolu olmadığından sımsıkı sarıldı silahına. Vurdu, vuruldu. Vurması ve vurulması tamamen insan olmanın en temel doğası ve ilkesiydi. Ardında bıraktığı harita, nasıl yaşamalı, ne yapmalı sorularının yanıtı oldu. Son nefesine dek dağın doğasından kopmadı adımları, üstüne üstüne yürüdü hiç durmadan zulmün, kendisini bir an bile düşünmedi. Varlığını, davasına özgürlük haritası haline getirdi. Tıpkı izinde soluk soluğa adımladığı bu haritanın abideleri olmuş diğer yoldaşları gibi.

Bu harita baştan sona kavgayı ve direnişi gösterir. Zaferi, başarıyı, emeği, coşkuyu, insana ait değerlerin savunusunu anlatır. İnsan iradesinin sınırsız enerjisi, hakikatin yenilmezliği bu haritanın her gözeneğinde fark edilir. Zalime karşı nasıl savaşmalı sorusunun yanıtını verir. O haritada nehirler nasıl hep akıyorsa ve dağlar yerinde duruyorsa o devrimcilerde kesintisiz bir şekilde kavgasında su gibi yürür ve cümle zalimler karşısında dağ gibi dururlar. O haritanın abidelerinde özgürlüğü, kendine ait değerleri arar ve bulursun. Yani o haritada ki abideler insanlarına kendin ol çağrısında bulunur. O akıl ve kalpte sadece bu aşk vardır. Işık ve enerjileri ile karanlığa gömülmek istenen toplumlarını aydınlığa kavuşturmanın mücadelesini verdiler.

GECE GÜNDÜZ FİKİR ÜRETİRDİ

Komutan Ali Piling’in hayranlık uyandıran enerjisi, inançlı bir insanın zorlukların üstesinden nasıl geldiğini gösteriyordu. Çoğalan zorluklar karşısında sakindi ve enerjisi, o zorluklara göre çoğalıyordu. Yenilgi tanımayan bir mizacı vardı. Hayatını özgür Kürdistan idealine adamıştı. Üretme ve emek verme onda tutkuydu. Düşmanına bakışını doğrulturken, durdurulması imkansız volkandan fışkıran lav gibiydi. Bütün yoğunlaşması savaş üzerineydi. İnsansız hava araçlarına karşı ilk tedbirleri geliştiren ve alan komutandı. Şemsiye ile termalden korunma, ateşi saklama bir bütün ona ait buluşlardı. Arkadaşlarını korumak için gece gündüz fikirler üretirdi. Halkına ve yoldaşlarına sevgisi ona sınırsız bir zihinsel güç veriyordu. Düşmanına karşı son derece kurnaz ve akıllı, halkına ve yoldaşlarına karşı ise saf ve duygu yüklüydü. Analitik ve duygusal zekayı müthiş bir şekilde optimal dengede tutan bir savaş dehasıydı. Pratik zekasının çözemeyeceği sorun yoktu. Yapısı tıpkı mıknatıs gibi çözümü çekerdi.            

Devrimci abidelerin yaşamları ile geride bıraktığı özgürlük haritası bazen insanın anılar sığınağı olur. O haritada onlara doğru hissettiğin ve yüklediğin anlam kadar zaman denen deryada yüzerek kulaç atarsın. Düşman; fıtrata düşman. Kürt halkının doğuştan hakları olan diline, varlığına ve kültürüne saldırıyor. Yaratılışa saldırandan, intikam almak adalettir. İntikam kişisel değil toplumsaldır. Bu yüzden oldukça uzun sürer. Kuşaktan kuşağa uzanır. Komutan Ali Piling, ömrünün 28 yılını bu insan olma intikamına adadı. Bu intikam savaşında alnından, boğazına, bedeninin birçok yerine kadar yaralandı. O ise hiç durmadı aşk ile savaştı.

Kürt Şair, Melayê Cizirê hayatın dört elementine bir de aşkı ekler. Evet, aşk olmasa evren olabilir mi? Evreni bir arada tutan aşk değil midir? Komutan Ali Piling’in 28 sekiz yıllık gerillacılık aşkı karşısında büyülenmemek mümkün müdür? Onun aşkı, havanın, suyun, ateşin ve toprağın oluş nedeni olan özgürlüktür.      

Kürdistan haritasının kurumuş derelerini kan ile doldurdular. Dağlarının her kızıl kınalı kayasına kan sıçrattılar. Öldürmekle yetinmediler. Onlara göre bir daha da bu haritaya ait ne varsa dirilmeyecekti. Hangi beton mezar hakikati öldürebilirdi ki? Çünkü hakikat ölümsüzdür ve savaşçılarını daima yaratır. Komutan Ali Piling, beton mezara gömüldü denilen halkını ve ülkesini o karanlıktan çıkarmak için hücre hücre varlığını ışığın havarisi haline getirdi.  

Gabar’dayız. Bir eylemden dönüyoruz. Önde Komutanımız Ali Piling yürüyor, peşinde Deniz Amed, onun arkasında bir diğeri. Doğayı en güzel şekilde yıkamak ve toprağın her gözeneğine hızla ulaşmak için yağmur damlaları çılgınca düşüyor. Gabar’da söken şafak ise zarif ve görkemliydi. O an Komutan Ali Piling, arkasında yürüyen Deniz Amed’e, “Eğer düşmanının kanını akıtmazsan düşmanın senin kanını akıtır” dedi. Beyni savaş için yorulmak bilmeden büyük bir gayretle çalışıyordu. Davasına sarsılmaz sadakati onu büyülü kılıyordu. Genç gerillalarda sınırsız bir gerillacılık aşkını uyandırıyordu. Doğa ona çok güçlü bir gözlem gücü vermişti. Özgür doğası bir insanın ne kadar güzel olabileceğinin ifadesiydi. Ali Piling ardıllarının yoluna pusula, tutunulacak direniş ruhu, başarmanın adı oldu. O da özgürlük için savaşan bu haritanın devrimci abideleri gibi insanlığa düşünceler, amaçlar, idealler ve başarılardan oluşan zengin bir miras bıraktı.
Hani açılan yaraları
Gül ile saracak
Hakikatin görünmek
İstemeyen yüzleri ile
Dost olacaktık
Düşüyorum uçurumundan
Uçurum dipsiz
Beden aşina olmaz
Düştüğü uçurumun dibine
Varamaz cisminden çıkmış ruh
Ah bir çakılsa
Buluşması yok işte…