Yılmaz: Kurdistan’da ajanlık dayatması sistematik bir hale geldi

İHD Amed Şube Başkanı Ercan Yılmaz, Kurdistan’da hak temelinde mücadele yürüten kişilere yönelik baskı ve muhbirlik dayatmasının sistematik bir hal aldığını belirterek, “Ajanlık dayatması kişiyi özgürlüğünden mahrum bırakma suçudur” dedi.

DEM Parti Sûr İlçe Örgütü Eşbaşkanı Meliha Cömert’e, 26 Ekim’de kendisini takip eden polis tarafından ajanlık dayatıldı. 14 Kasım’da Dicle Üniversitesi’nde, 12 Aralık’ta ise Munzur Üniversitesi’nde okuyan bazı öğrenciler, polisin ajanlık dayatmasına maruz kaldıklarını belirterek İHD şubelerine başvurdu. Son olarak Amed’de, Ağustos ayından bu yana kolluk görevlilerinin sistematik baskısına maruz kalan KESK’e bağlı Enerji Sanayi ve Maden Kamu Emekçileri Sendikası (ESM) Şube Sekreteri Erhan Gümüş, 18 Aralık günü sokakta önünü kesip kendilerini istihbarat elemanı olarak tanıtan kişilerin muhbirlik tekliflerini reddettiği için tehdit edildi.


Özellikle Kurdistan’da artan baskı ve muhbirlik(ajanlık) dayatmasına dair ANF’ye konuşan İnsan Hakları Derneği (İHD) Amed Şube Başkanı Ercan Yılmaz, yaşanan duruma ilişkin şunları aktardı: “Özellikle 2015'ten sonra tekrardan çatışmalı sürecin başlaması, toplum üzerindeki baskı ortamının artması Türkiye'nin antidemokratik uygulamalara başvurmasını sıklaştırdı. Özellikle 2018'den bugüne kadar arşivimizi taradığımızda 81 yurttaşın kolluk baskısı ve zorla muhbir dayatması iddiasıyla bize başvuru yaptıklarını tespit ettik. Burada başvuru yapan yurttaşların profiline baktık. Çok farklı profiller karşımıza çıkıyor. Bu baskı ve muhbirlik dayatmasına maruz kalan kamu görevlisi, mahpus yakınları, sendikal faaliyet yürüten arkadaşımız ve öğrenciler var. Kolluk hak mücadelesi yürüten, sendikal faaliyet yürüten kişilerin bu çalışmalardan alıkoymak için bu yola başvurduklarını düşünüyoruz. Arşivlerimize baktığımızda bu konuya dair ilk başvurunun 2006 yılında bize geldiğini görüyoruz.” 

MUHBİRLİK DAYATMASI SİSTEMATİK BİR HALE GELDİ

Muhbirlik dayatmasının özellikle 2006 yılında sonra sistematik bir şekilde artarak devam ettiğine dikkat çeken Yılmaz, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Bazı dönemlerde bu iddialarla ilgili hiç başvuru almadığımı görüyoruz. Özellikle 2013 ve 2015 yılları arasında devem eden müzakere ve çözüm süreci dönemlerinde bu konularda bizlere hiç bir başvuru gelmedi. Şu an Türkiye'nin içinde bulunduğu, Kürt meselesinin çözümü konusunda tırnak içinde 'terörle mücadele' kapsamında yapılan çalışmaların bir örneği olduğunu düşünüyoruz. Emniyet görevlileri, emniyet mensubu ve istihbarat personeli olduklarını söyleyen kişilerin yurttaşlara bu şekilde yaklaşarak, herhangi bir konuda telkinde veya tehditte bulunması en hafif tabirle görevi kötüye kullanma suçunu işliyor. Aynı zamanda başvurularda psikolojik işkenceye dönen durumlar söz konusu. Sürekli bir şekilde takip etme, telefon üzerinden rahatsız etme, kişinin iş yerine giderek bu konuda kendisine telkin ve tehditlerde bulunması psikolojik işkenceye dönüşmüş durumda. Özellikle tehdit ve hakaret içeren bazı başvurular var. Bunların tamamını yapan kişiler kamu görevlisi olarak kendilerini tanıtıyorlar ve o kamu görevlisi olmanın nüfusunu kullanıyorlar. Bu konuda bize yapılan başvurularda eğer başvurucumuzun rızası varsa başvurucular herhangi bir yere başvuru yapmamızı veya bu konuyu gündeme getirmemizi istemeyebilir.  Bizler başvurucuların taleplerine bağlıyız. Başvuruların büyük bir çoğunluğu bu konuda bizden destek talep ediyorlar. Yaşadıkları bu tehdit ve baskı durumun kalması için bizden girişimde bulunmamızı istiyorlar. Bu başvurulara istinaden bizler de İçişleri Bakanlığı, Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü'ne ve Meclis İnsan Hakları Komisyonu'na başvurular yaparak bu olayların araştırılmasını istiyoruz. Çünkü başvurularda çok detaylı bilgiler var. Kişilerin kullanmış olduğu cep telefonu numarasından tutun kullandıkları araca kadar ve hatta birçok yurttaş kendilerini bu şekilde tehdit eden kişilerin eşkâl bilgilerini veriyor.”

CİDDİ BAŞVURULAR VAR

Son dönemlerde ajanlık dayatmasına dair ciddi başvurular aldıklarını ifade eden Yılmaz, “Ancak buna rağmen bugüne kadar yapmış olduğumuz başvurulara ilişkin bakanlığın bize herhangi bir dönüş olmadığı gibi bu uygulamalar sıklıkla devam etmeye başladı. Bu durum bize kişilerin kamu görevlisi olduğu iddiasını güçlendiriyor. Bu kişiler kamu görevlisi değilse, kamu görevlisi ünvanını kullanan başka sivil kişiler ise devletin burada bu meselenin üstüne gitmesi ve kendi personelinin üzerinde olan bu ithamı ortadan kaldırması gerekiyor. Bu konuda herhangi bir açıklama, herhangi bir çalışma yapılmıyor oluşu ve bu konuda sessizliğe bürünmesi bize iddiaların doğruluğunu ve kişilerin kamu görevini kullanarak bu suçları işlediğini şüphesini güçlendiriyor” diye konuştu.

ANAYASAYA AYKIRI DAVRANILIYOR

İnsan Hakları Haftası kapsamında İnsan Hakları Derneği'ne olarak başvuru yol ve yöntemleriyle ilgili bir video hazırlayıp halkı bilinçlendirmeye çalıştıklarını ifade eden Yılmaz, “Bu konu üzerinde yurttaşların yaşamış olduğu tüm hak ihlalleriyle ilgili İnsan Hakları Derneği'ne başvuru yapmalarını istiyoruz. İHD'nin 40 yıla yakındır bir bilgi birikimi var. Bu tarz ihlaller ancak bu ihlali yaratanlarla mücadele etmekle sona erebilir. Biz yurttaşlarımıza bahsettiğimiz bu konu ve diğer yaşayacakları ve yaşadıkları tüm hak ihlalleriyle ilgili insan hakları kurumlarına, barolara, savcılıklara başvuru yapmalarını istiyoruz. Çünkü bu uygulamaların tamamı şu an mevcut eleştirdiğimiz, eksik gördüğümüz ve sivil bir yapıya bürünmesini istediğimiz anayasa aykırı bir durumdur. Bu yaklaşımlar en basit tabiriyle kişiyi özgürlüğünden mahrum bırakan, görevi kötüye kullanma ve tehdit suçu işleniyor. Yurttaşların başvuruları, bu yönetmenin sona ermesi konusunda caydırıcı olabileceğini ve hesabının sorulabilmesi açısından önemli bir adım olarak görüyoruz” diye kaydetti.

ETKİN BİR SORUŞTURMA YÜRÜTÜLMELİ

Özelikle Kürtlere ve Kurdistan'da çalışma yürüten hak savunucularına karşı ajanlık dayatmasının yoğunlukta olduğunu ifade eden Yılmaz sözlerini şu şekilde sonlandırdı: “Kurdistan’da yürütülen bir hak ve insan hakları mücadelesi var. Yüz yıldan fazladır çözülemeyen bir Kürt meselesi var. Bu meselenin demokratik yol ve yöntemlerle çözülmesi gerektiğini söyleyen milyonlarca insan var. Bu mücadele karşında bu mücadeleye kurak veren ve bu mücadelenin anlamını bilmeyen bir devlet yapısı olduğu için bu devlet yapısı bu insanları bazı soruşturmalar ve davalarla kriminalize etmeye çalışıyor. 90'lı yıllarda bu mücadeleyi yürüten arkadaşlarımız, dostlarımız faili meçhul cinayetlere kurban gitti. Bu dönemde de yine bu müdahaleden vazgeçirmek için yurttaşların temel hak ve özgürlüklerine yönelik çalışmalarını, mücadelelerini engellemek için bu tarz uygulamalar geliştirildi. Biz buradan bir kez daha özellikle İçişleri Bakanlığı'na bir çağrıda bulunmak istiyoruz; bu meselenin üzerine gidilmesi gerekiyor. Bu meselenin üzerine gidilip iddialara ilişkin bir araştırma yapılmadığı sürece bu fiillerin tamamı kamu görevlileri tarafından işlendiği bizi açımızdan şüphesiz olacaktır. Bu konuda etkili soruşturmalar yürütülmesi gereklidir. Bu fiili işleyen kamu görevlileriyse eğer kamu görevlerinden el çektirerek cezai ve idari işlemlerin yapılması gerekiyor."