İki çizginin çatışma alanı: Rojava – 2

Rojava Kürdistanı ve Kuzey Suriye toprakları üzerinde binlerce yıldır farklı halk, ulus, inanç ve etnisite birlikte yaşıyorlar...

Rojava Kürdistanı zengin tarihsel, kültürel birikimi, toplumsal dokusu ve verimli toprakları ile sürekli sömürgeci ve işgalci saldırıların hedefinde oldu. Aşağı Mezopotamya’da gelişen El Ubeyd kültürü, M.Ö. 5 bin-4 bin yılları arasında hanedanlık ve koloniler aracılığıyla bölgeyi etkilemeye çalıştı. Devletli, sınıflı, iktidarcı ve ataerkil sistem paradigması üzerine kendini kurumlaştırmış El Ubeyd kültürüne karşı Til Xelef kültürü uzun süre kendini savundu. Bu nedenle Yukarı Mezopotamya’da yaşam kültürü ve şehirleşme Aşağı Mezopotamya’dakinden farklı gelişti. Bu yaşam kültürünün merkezinde yer alan kadın direnişleri, farklı halklar ve inançların birlikte konfederal bir yapı içinde yaşaması dikkat çekiyor.

ZENGİN TOPLUMSAL DOKUSU

Rojava Kürdistanı ve Kuzey Suriye toprakları üzerinde binlerce yıldır farklı halk, ulus, inanç ve etnisite birlikte yaşıyorlar. Bu yerleşik halklar dışında egemenlerin siyasi, ekonomik ve askeri politikaları sonucunda bu topraklara farklı zamanlarda yerleştirilen gruplar da yer alıyor. Bazı dönemlerde çatışmalar, anlaşmazlıklar yaşansa da Kürt ve Arap aşiretler, Asuri, Keldan ve Süryani şivanlar, berivanlar aynı zozanlarda koçerlik yaparak, hayvancılık ve çiftçilik yaparak saygı içinde yaşamlarını sürdürüyor. Sadece ekonomik olarak değil sosyal ve kültürel olarak da paylaşım içinde oluyorlar. Egemenlerin günümüzde yürüttüğü karşıtlaştırma, düşmanlaştırma siyasetine karşın demokratik ulusun somutluğu, birlikte yaşamın güçlü temelleri Kuzey Suriye halklarının tarihinden, kültürel sosyal yapısından görülebiliyor. Özellikle Kobanê, Serêkaniyê, Girê Spî, Tirbespiyê, Dêrik, Qamişlo, Hesekê, Amûdê, Dirbesiyê ve Til Temir’de yüzlerce yıldır kendi doğallığında ‘demokratik ulus’ zihniyetiyle yaşıyorlar. Êzîdî ve Müslüman Kürtler, Arap, Hıristiyan halklar olan Süryan/Keldan/Asuriler, Türkmenler, Çerkezler ve diğerleri, Rojava’da inşa edilen Demokratik Özerklik sisteminin doğal alt yapısını oluşturuyor.

İŞTAR KÜLTÜRÜNÜN İZİNİ TAŞIYAN KONFEDERASYONLAR

Toplumsallaşmanın başlangıcı olan neolitik devrimin devamında Yukarı Mezopotamya’da aşiret ve kabile konfederasyonları kuruluyor. M.Ö. 3 bin yıllarında kurulan Hurriler, M.Ö 1500 ve 1200 yılları arasında Mittaniler, M.Ö 1200 ile M.Ö 800 arasında Nairiler ve M.Ö 163 ile M.S 640 arasında kurulan Kommagene konfederasyonları buna örnek olarak verilebilir. Bu konfederasyonlarda tanrıça kültür ve inancının izleri görülüyor. Kürt, Asuri, Süryan ve Keldani halkları İştar-Êştar-İnnana’yı tarihlerinin bir parçası olarak görüyor. İştar hem kaynak hem de tanrıça kültür damarının bir devamı olan Semiramis ile Musul’da, Zenubya ile Palmira’da, Puduhepa ile Efrîn’de vücut buluyor. Til Xelef, Girê Fexêriyê, Orkêş, Girê Endarê, Girê Sor ve Kobanê’de bulunan Şêran gibi tarihi yerlerde İştar’ın heykellerine ve sembollerine rastlanıyor. Burada güç ve savunma eksenli çıkan sembollerde İştar’ın Hitit, Asur ve Aramiler dönemine kadar kültürünü saldırılara karşı koruduğu ortaya çıkıyor. Yine bu topraklarda İştar kültürünün bir devamı olarak Hurrilerde Sawuşka, Hudena, İşhara ve Girgamêş’in (Karkamış) tanrıçası olan Kubaba, tarım ve bahçe tanrıçası Nikkal ve Allani’ye ait olan heykel, sembol, mühür, resim ve yazılar bulunuyor. Özellikle Amûdê’ye yakın olan ve Girê Mozan olarak da bilinen Orkêş’de ortaya çıkan veriler, neolitik kültürün önemli bir rol oynadığını gösteriyor.

İŞGALLERE KARŞI DİRENEN TANRIÇA DAMARI

Hurriler M. Ö. 6. yüzyılda neolitik kültürü devam ettiren bir konfederasyon olarak biliniyor. Etimolojik ve etnolojik veriler, Hurrilerin Kürtlerin atası olduğunu gösteriyor. M.Ö 3000-2750 arasında Hurriler neolitik kültürün öncülüğünü yapıyor. Hurriler Sümer, Babil ve Asurlulara karşı da başarılı direnişler geliştiriyor. Hurrilerin başkenti olan Orkêş, Akkadlara karşı da direniyor. Bu dönemde Akad imparatorluğu Naram-Sin krallığında Hurri şehirlerine dönük işgal başlattığında, buna karşı sadece Orkêş birliğini ve bağımsızlığını koruyabiliyor. Bu Akad ve Orkêş arasında bir antlaşma ile tarihe kaydediliyor. Ancak yaklaşık 700 yıl sonra Orkêş zayıf düşüyor ve yıkılıyor. Bunun sebebi tam olarak bilinmese de bölgede imparatorlukların saldırı ve işgalleri olduğu tahmin ediliyor. Til Xelef, Girê Fexêriyê ve Orkêş’de ortaya çıkan veriler kadının saygınlığını ortaya koyuyor. Yine buralarda eşbaşkanlığa dair izlere rastlanıyor. Mittani prensesi Nefertiti’nin Mısır Firavunu ile geliştirdiği diyalog dikkat çekiyor. Waşokanî prensesi olan Nefertiti eşinin ölümünden sonra ilk firavun olarak da tarih sayfalarında yer alıyor. 21. yüzyılın başında neolitik döneme ait olan yerler yeniden devletli uygarlık tarafından işgale uğruyor. DAİŞ, El Nusra ve Türk devleti saldırıyor. Semiramis’in mekanı Musul, Atargatis’in mekanı Minbic, Şengal’e, Til Xelef’e, Girgamêş uygarlığı ve tanrıçası Kubaba’ya karşı Kobanê de yürütülen yok etme ve katliam savaşları devlet hafızasının bir tezahürü oluyor.

TARİH BOYUNCA İŞGAL SALDIRILARI HİÇ DURMADI

Yukarı Mezopotamya toprakları Sümer (M.Ö 3000 – 2000), Akad (M.Ö 2000 -1600 ), Asûr (M.Ö 1300 - 612 ) ve Pers (M.Ö 550 - 330), İskender’in seferleri (M.Ö 331 ) Helen işgalciliği (M.Ö. 301-64), Roma (M.Ö. 64 - M.S 395 ), Sasani (253 - 298), Bizans (395 - 632); Emevi halifelerinin İslam seferleri, (632 – 750), Abbasiler (750 – 1258), Haçlı Seferleri (1147 – 1149), Moğollar (1260); Osmanlı işgalciliği (1517 - 1918), Fransa egemenliği (1918 – 1946) başta olmak üzere çok sayıda devletin saldırı ve işgallerine uğramıştır. Bugün Suriye merkezli gelişen üçüncü dünya savaşına kadar uzanmaktadır. Soykırım, katliam, asimilasyon, göç, talan ve tecavüz ile iktidarcı güçler sistem ve anlayışlarını dil, kültür ve inançlarını halklar üzerinde kurumlaştırmaya çalıştılar. Demokratik konfederal bir sistemi ifade eden Rojava Devrimi, bu saldırı ve işgal harekatlarına, ulus devlet zihniyetinin ordu yapılanması olan DAİŞ gericiliğine karşı geliştirdiği savaş ile yeni bir alternatifi ortaya koydu.

İŞBİRLİKÇİ ÇİZGİYE KARŞI ÖZGÜRLÜK ÇİZGİSİ

İşgalci güçler, direnen halkların özgürlük arayışlarını kırmak için katliam, kültür ve kadın kırımı, demografi değişimi, göç ve halkları parçalama yöntemleriyle sonuç almaya çalıştı. Bunun için din, mezhep ve milliyetçilik hegemon güçlerin temel araçları olarak kullanıldı, kadın katliamları cinsiyetçi ideolojilerinin bir yansıması oldu. Ortadan kaldıramadıkları aşiret ve kabileleri de kendi menfaatleri doğrultusunda kullanan iktidarcı güçler, aşiretler birliğini ve direniş gücünü kırmak için önde gelen aşiret reislerini kullandılar. Farslar ağalık sistemini, Osmanlılar beylik, Nakşibendi gibi tarikatlar şeyhlik, Fransa ve İngiltere gibi emperyal güçler muhtarlık sistemini geliştirdiler. Bu şekilde devletin iktidarcı karakteri toplumun içinde de yerleşmeye başladı. Vicdan, ahlak ve adalet yerine çıkarların esas olduğu hiyerarşik bir ayrım oluşturdular. Baas rejimi de Kürt toplumunu aşiret reisleri ve ajanlar yoluyla etkisi altına almak istedi. Ancak Rojava başta olmak üzere Kürdistan’ın her parçasında bu işbirlikçi çizginin karşısında direniş kültürü ve ahlaki ve kültürel ulusal değerlere bağlılık her zaman daha önde oldu. Bütün bu politikalar 20 Ocak 2018 tarihinde başlayan Efrîn saldırıları ile de bir kez daha açığa çıkmış ve şimdi bütün Rojava’nın geneline yayılan işgalle devam ediyor.

BASTIRILAN DİRENİŞLER HAK ARAYIŞINA ENGEL OLAMADI

Birinci Dünya Savaşından sonra 1923 yılında imzalanan Lozan Antlaşması, 1920’de Koçgirî, 1925’de Şêx Seîd isyanı başta olmak üzere bastırılan Kürt direnişleri Kürtlerin demokratik haklarını aramalarına engel olamadı. Bu direnişlerden sonra çok sayıda öncü ve aydın Rojava’ya geçti. Bunlardan Nûrî Dersimî, Osman Sebrî, Bedirxan ailelerinin üyeleri, Haco Ağa’nın ailesi sayılabilir. Kürt beyleri ve aydınları Rojava’da ve Lübnan’da Xoybûn örgütünü kurarak Kürt birliğini kurmaya ve Kuzey Kürdistan direnişlerine destek verme arayışlarını sürdürdü. 1920 ve 1940 yılları arasında Rojava’da kültür, sanat, dil ve edebiyat alanında önemli çalışmalar yürütüldü. Cigerxwîn, Baqiyê Xido, Mihemed Şêxo, Rewşen, Celadet ve Kamuran Bedirxan gibi aydınlar mücadelelerine devam etti. Rojava’da dil ve kültür alanında önemli bir yere sahip olan bu aydınlar, Kürt tarihinde önemli bir yer tutuyor.

HALKLAR ARASINA NİFAK TOHUMU EKME ÇABALARI

Birinci Dünya Savaşı ardından Arap aşiretlerinin milliyetçiliğine kuşku ile yaklaşan bölgedeki bazı Kürt aşiretleri, Fransa ile ilişkilerin geliştirilmesi yönünde adımlar attı. Fransa’nın Kürtlere destek vereceği umuduyla onlara yaklaşan Kürt aşiretleri 1936-39 yılları arasında Cizîr’de Kürt ve Hıristiyanlardan oluşan ortak bir yapı oluşturarak özerklik istedi. Bu hareketin başını Haco Ağa ile Süryani Katolik kilisesinin sorumlusu Hanna Habbe ve Qamişlo Belediyesinden Michel Dome yaptı. Ancak 1936’da Suriye genelinde Suriye’nin bağımsızlığı için yapılan bir grev sonucunda Fransa ile Suriye arasında yeni bir anlaşma imzalandı. Ondan sonra Arap milliyetçileri Fransa’nın özel kuvvetleri ile özerk harekete karşı bir saldırı gerçekleştirdi. Aynı dönemde “İslam Birliği” adı altında Cizîr’de yaptıkları kampanya sonucunda Kürt ve Hıristiyan halklar arasındaki birliğin ortadan kaldırılması gerektiğini belirttiler. Bu şekilde 1937 Ağustos’unda Amûdê’de bulunan Hıristiyan mahallesine saldırıldı ve Fransa bu olayı bombalama gerekçesi yaptı.

Bazı Kürt aşiretleri ve beyleri Fransa ile ilişkilerini çıkarlar ekseninde geliştirmeye çalışsa da büyük Kürt aşiretleri Fransa egemenlerinden uzak durdu. Fransa ve Türk egemenliğine karşı olan bu aşiretlerin Kuzey Suriye’deki farklı halklardan aşiretlerle olan bağlarının güçlü olması dikkat çekicidir. Bunlardan biri olan Elî Axa Zilfo, şair Qedrî Xan ve Kürt mahallelerinde oturan çok sayıda Kürt, Şam’da bulunan Hayy al-Ekrad bünyesinde Fransa sömürgeciliğine karşı direnişin içinde yer aldı. Fransa sömürgeciliği 1926 yılında Hayy al-Ekrad içinde yer alan 13 Kürt direnişçisini yargılayıp idam etti. Bu direnişçiler bölgenin en büyük aşiretleri olan Berazî, Milî ve Rişwan aşiretlerine mensuplar. Ancak bu kadar direniş ve bağlılığa rağmen 1946 yılında Kürtlere hak ve kimlikleri verilmedi. Özellikle de Suriye ve Mısır cumhuriyetlerinin kurulmasından sonra 1958 yılında Baas rejiminin iktidara gelmesi ile Kürtler Arap milliyetçiliği ile yüz yüze kaldılar. Kürt varlığı devlet kayıtlarında inkar edilerek, özellikle Cizîr bölgesinde olan Kürtler, kimliksiz ve vatandaş haklarından mahrum bırakıldı. Bu nedenle Kürtlerin nüfus sayımı Suriye’de zor olmaktadır.

ÇÖZÜM ARAYIŞINDAN VAZGEÇMİYORLAR

Siyasi alanda Kürtler ya Arap milliyetçilerinin ya komünistlerin ya da Kürt milliyetçi partilerinin yanında çözüm yolunu arıyorlar. 1957 yılında kurulan Kürdistan Demokratik Partisi’nin Suriye kolu, Suriye’de kurulan ilk Kürt partisi oldu. Ancak 1959 yılında KDP’ye saldırılar başladı. KDP Suriye’nin 150 kadrosu tutuklandı. Siyasi iradeyi kırmak amacıyla Kürtlere hapishanelerde ağır işkenceler yapıldı. Aynı dönemde parti yönetimi arasında da çelişkiler başladı. Güney Kürdistan partilerinin kendi aralarındaki sorun ve çelişkiler, olduğu gibi Rojava’daki Kürt siyasi parti ve oluşumlarını da etkiledi. Aşiretçi ve aileci yaklaşımlar nedeniyle onlarca küçük parti kuruldu. Toplumsal iradeden kopuk olan bu partiler siyasi irade olamadı. 1975 yılında Mela Mustafa Barzanî’nin Güney Kürdistan’da kırılmasından Rojava da etkilendi. Çoğu siyasetten geri çekildi. 1979 yılında Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Kobanê üzerinden Suriye’ye geçmesi ile Kürt halkının umutları yeniden canlandı. 20 yıl boyunca Rojava Kurdistan ve Suriye alanında kalan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, Özgürlük mücadelesinin bel kemiğini bu topraklarda oluşturdu.

ARAP KEMERİ HALKLAR ARASINDA DÜŞMANLIK YARATMIYOR

Rojava’da halklar, inançlar ve mezhepler arasında yaptıkları ayrımlar ekseninde soykırım ve katliam politikaları yürüten hegemon ve sömürgeci güçler, yine de halklar arasındaki bağı ortadan kaldıramadı. Bazen kırılmalar, acı, yabancılaşmalar olsa da kültür ve ahlaki değerleri ile direnmekten vazgeçmediler. Örneğin Kürt ve Arap aşiretleri Osmanlı ve Fransız işgalciliğine karşı mücadele etmek için güçlü ortaklıklar geliştirdiler. 1920-21 yıllarında Kürt, Arap, Alevi ve Durziler Îbrahîm Hanano öncülüğünde Çiyayê Zeviyê ve Halep bölgesinde Fransız sömürgeciliğine karşı ortak bir serhildan geliştirdi. Bu ortak mücadele sonucunda Fransız ordusu Kuzey Suriye’den çekilmek zorunda kaldı.

1963 yılında Suriye devleti, Arap Kuşağı/Kemeri siyaseti çerçevesinde köyleri Fırat nehri üzerine yapılan barajların altında kalan fakir Arap köylülerini Cizîr bölgesinde yerleştirdi. Baas hükümeti böylece her iki halk üzerinde de haksız siyasetini yürüttü ve şovenizmi körüklemek istedi. Buna rağmen halklar arasında kültürel ve toplumsal paylaşım büyük oranda devam etti.

Kürt ve Arap ailelerin üç nesil boyunca iç içe yaşadığı köylerde halk her iki dili de bilmektedir. DAİŞ faşizmine karşı demokratik bir Suriye için SDG bünyesinde yürütülen ortak direniş, bu zemine dayanarak gelişti. 1980’lerde Suriye devleti, Asuri ve Süryani halkı göçertmek için özel politikalar uyguladı. Bir yandan Araplaştırma yoluyla asimilasyona maruz bırakırken, diğer yandan da Türk devleti Xabur suyu üzerine barajlar kurarak tarım alanlarını kuruttu. Aynı zamanda Avrupa devletleri ucuz işgücü olarak kullanmak üzere kapılarını açtı.

20 Ocak 2018’de Türk devleti Efrîn’e dönük işgal başlattığında Kürt, Asuri ve Arap halkları ortak eylemlerde bulunarak bu işgale karşı tavrını ortaya koydu. Ve halklar arasındaki birlikteliğin adı olan demokratik özerkliğin ortadan kaldırılamayacağını beyan etti. 9 Ekim 2019’da da bütün Rojava Kürdistan halkları bir kez daha saldırıların hedefi haline geldi. Aynı görüşler bugün de halk tarafından dile getirildi. En son Arap aşiretlerinin 50 bin savaşçı ile QSD güçlerinin yanında olduğunu ifade etmesi bunun bir sonucu oldu. DAİŞ saldırılarına karşı YPG-YPJ öncülüğünde geliştirilen direnişe katılan halklar Türk devletinin işgalini kabul etmediklerini birçok defa beyan etti.