Gazeteciler DAİŞ karşıtı forumdan umutlu

Uluslararası DAİŞ karşıtı foruma katılan gazeteciler, Ergun Babahan, Hayko Bağdat ve Arzu Demir, forumun çok olumlu geçtiğini belirttiler.

Rojava Stratejik Araştırmalar Merkezi tarafından 6-8 Temmuz tarihleri arasında gerçekleştirilen Uluslararası DAİŞ karşıtı foruma katılan gazeteciler konferansı olumlu bir adım olarak değerlendirdi. Ergun Babahan, Hayko Bağdat ve Arzu Demir forumun yanısıra, DAİŞ ile mücadele ve Rojava’ya ilişkin izlenim ve gözlemlerini ANF’ye anlattı. Konferansa katılan gazetecilerden biri olan Ergun Babahan, konferans ve Rojava’ya ilişkin gözlemlerini aktarırken, DAİŞ tehlikesinin henüz kalkmadığına dikkat çekti.

BABAHAN: DAİŞ KONUSU GÜNDEMDE KALMALI

Bu tehlikeden dolayı DAİŞ'lilerin yargılanmalarının yapılıp tamamen mahkum edilene kadar konunun gündemde tutulması gerektiğinin altını çizen Babahan, şöyle konuştu:

"Rojava çok başarılı uluslararası bir konferansa ev sahipliği yaptı. Dünyanın çok farklı yerlerinden Güney Afrika’dan, Hindistan’a, Avrupa’dan, Amerika’ya kadar geniş bir coğrafyadan İŞİD uzmanları, hukukçular, psikologlar, kadın hakları savunucular, din bilginleri toplandı.

Elbette Suriye ve Irak’tan da önemli şahsiyetler katılıp İŞİD'e ilişkin ne yapılması gerektiği konusunda, İŞİD mağdurlarına nasıl yardım edilebileceği, uluslararası topluma düşen görevler konusunda üç gün yoğun bir şekilde tartıştılar. Çok yoğun ve tempolu bir toplantıydı. İŞİD konusunun gündemde kalması önemli. Çünkü hala İŞİD’in geri dönme riski var. Ayrıca İŞİD sadece Kürtleri değil tüm insanları tehdit eden, dünyanın her yerinde fırsat bulursa kanlı eylemlere imza atan bir örgüt. Özellikle de Avrupa’da.

İŞİD ile mücadelede Avrupa’nın çektiği acılar, ödediği bedeller oldu ama asıl bedeli bu coğrafya özellikle de Kürtler, Êzidîler ödedi. Kadınlar köle olarak satıldı, malları mülkleri yağmalandı. Milyonlarca insan yurdundan oldu. O yüzden İŞİD’in bu vahşi felsefenin sürekli gündemde tutulması, hatırlatılması, yeniden ideolojik bile olsa başını kaldırmasının önüne geçilmesi gerekiyor. O noktada Rojava yönetimi ciddi bir kararlılık içinde. AB ve BM ile temas halinde. Cenevre’de UNİCEF ile yapılan ilk anlaşma bu açıdan çok önemli."

GÖRDÜKLERİMDEN DOLAYI UMUTLANDI

Rojava yönetiminin dünyanın en büyük milletler arası toplum tarafından legal bir şekilde kabul edildiğini hatırlatan Babahan devamla şunları ifade etti: "Bunun devamı gelecektir. Çünkü anlaşma siyasi olmamasına rağmen BM genel Sekreter yardımcısının imza attığı, Kürtlerin, Kürt yöneticilerin hazır bulunduğu bir toplantıydı. Bir kırılma aşaması oldu diyebiliriz. Gerek bu konferans, gerek BM ile yapılan açılım Türkiye’de, Türkiye yönetiminde rahatsızlık yaratıyor. S-400 krizini de fayda bilip sınıra asker yığıp Rojava’yı baskı altında tutuyor. Aslında Rojava’da gördük ki barış olunca sınırın iki kesimi de bu barıştan faydalanıyor.

Kobanê’yi gezerken çok şaşırdım. Yıkılmış, harap bir şehir bekliyordum. Çok hızla inşa edilmiş. Pırıl pırıl. İnsanların geceleri sokakta rahatça dolaştığı, çocukların parkta oyun oynadığı, kadınların özgürlüğünü yaşadığı, Türkiye’nin hemen karşısındakinden kadın hakları bakımından çok farklı bir tablo gördüm. Maalesef Türkiye kadın hakları konusunda çok geriye gitti. Rojava'da bilhasa Kürt bölgelerinde çarpıcı olan kadınların konumuydu. Elbette bu mükemmel bir duruma evrilmiş, gelmiş değil ama birçok noktada kadının erkekle ilişkisi, yönetimdeki yeri açısından Avrupa’dan bile güçlü bir noktada diyebiliriz. Yapmacık değil. Kadınlar her yerde söz sahibi, eşit hakka sahip.

Yetişmiş insan sıkıntısı olduğunu gözlemledik. Üst kadrolar, kent yöneticileri, kent konseyleri, belediyeler çılgın bir tempoda çalışıyor. İnsan üstü bir tempo ile çalışıyor. Orta kadro eksikliğinden dolayı yanlışlar, eksikler mutlaka var. Onları olabildiğince aza indirgemek veya mükemmel hale getirmek için sürekli bir çaba var. Sağlık konusunda mesela Kobanê’de çok ciddi adımlar atılmış. 14 sağlık ocağı, büyük bir kent hastanesi, çocuk hastanesi, 4 askeri hastane olduğunu gördük. Dilini öğreten bir model olarak gözümüze çarpıyor.

Eski rejimin uygulamalarından kaynaklanan toprak, tapu meseleleri var. Bunların bir kısmı Ermeni, Süryani, Asuri gibi azınlıkları ilgilendiriyor. Orada rahatlatıcı ve umut verici olan yönetimin bunun farkında olmasıdır. Ama şu anki tabloda elinden çok fazla bir şey gelememesi ayrı bir sorun. Eğer barış inşa edilir o bölge Suriye’nin birliği, bütünlüğü içinde kendi varlığını koruyabilirse gerek kamu arazileri ile takas, gerekse kamu arazilerinin satılıp mağdurlara para verilmesi gibi modeller bulunup bu sıkıntıların da giderilebileceğini düşünüyorum. Savaştan yeni çıkmış ama hala kısmen savaş içinde bir toplum adına gördüklerimden umutlandım."

HAYKO BAĞDAT: YPG'LİLER TÜRKİYE DAHİL TÜM DÜNYAYI BİR BELADAN KURTARMIŞ

Konferans katılımcılarından olan gazeteci Hayko Bağdat, DAİŞ’e karşı mücadele eden YPG’lilere ilişkin izlenim ve görüşlerini şu şekilde aktardı: "Rojava’ya geldim. Orada esir alınan DAİŞ’çileri de gördüm. Bir kaç esir DAİŞ’çi ile ben ve meslektaşlarım görüştük. Televizyonlarda gördüğümüz o korkunç vahşetin görüntülerin müsebbibi olan insanları görmek gerçekten ürperticiydi. Bir tanesi ile röportaj da yaptım. Dikkatimi çeken şey bir daha olsa bunlar bir daha yaparlar konusuydu.

Zihniyetlerinde büyük bir değişiklik yok. Anlattıklarında kafa kesme, kol kesme gibi kullandıkları vahşi yöntemlerin, yüksekten atma gibi, recm gibi, taşlama gibi vahşetin arkasında hala durduklarını gösteriyor. Bu vahşeti İslami buluyorlar. Yakma, cariye gibi satma konusunda bir kaç başka konuda ufak tefek eleştiri getiriyorlar. Bu beni çok ürküttü. Zihniyetlerinin bu kadar yaşanmışlığın üzerine aynı olması çok ürperticiydi. Erkeklerden ziyade Roj kampında gördüğüm kadın ve çocuklardan çok etkilendim.

Binlerce insandan, on binlerce çocuktan bahsediyoruz. Roj kampında her renkten, her milletten çocuklar vardı. Ufaklardı. Çok fazla çocuk vardı. Çok fazla kadın vardı. O insanların yaşamı, akıbeti ve yargılanması veya rehabilitasyonu yada çocukların hayatına sağlıklı bir şekilde devam edebilmesi bu kadar savaş yaşamış ve hala savaş tehlikesi altında olan Rojava yönetiminin başa çıkabileceği bir şey değil. İmkan bulup görüştüğümüz Rojava yetkililerinin görüşü de buydu. Dinlediğimiz Rojava yetkililerinin sesini dünyaya duyurmamız gerekiyor."

BİNLERCE KİŞİ İNSANLIĞI KURTARMAK İÇİN CANINI FEDA ETMİŞ

"Bu korkunç vahşet ve savaşın arkasında bıraktığı iz ve etkileri el birliği ile sarmamız gerekiyor" diyen Bağdat, gördüğü manzaranın televizyonlarda gördüğünden çok daha gerçek, farklı ve çok daha sert olduğuna dikkat çekti.

DAİŞ’li mahkumların vahşi söylemleri ve tavırlarından çok YPG’lilerden etkilendiğini belirten Bağdat devamla şunları belirtti: "İnsanlar burada büyük bir kahramanlıkla dünyanın gördüğü en kötü çeteyi durdurmak için çok fazla can kaybetmişler. Özellikle Kobanê şehitliğine gittiğimde çok etkilendim.

Mezar taşları üzerindeki doğum tarihlerine baktım. 16-17 yaşından 65-70 yaşına kadar binlerce insan aslında insanlığı kurtarmak için burada hayatlarını feda etmişler. Büyük bir bedel ödemişler. Kobanê’de açık hava müzesi olarak bırakılan bir mahalleye gittim. Savaşın yıkımının ne kadar büyük olduğunu gördüm. Çok üzüldüm. Ödenen bedellerle bölgeyi hatta Türkiye’yi kurtarmış buradaki YPG’liler, Kürtler, cephede savaşan dünyanın her yerinden gelen insanlar. Öz savunma güçlerini de ziyaret ettik. Onlardan da çok etkilendim. Çünkü bölgede çok sayıda etnik kimlikten, inanç grubundan insan var. Buradaki yönetim onların kendi köylerini korumaları için desteklemiş. Süryani taburları var.

Ermeni taburları var. Ermeni taburlarından çok etkilendim. Çünkü Ermeni soykırımından sonra ilk kez Ermeniler halkını ve hakları korumak için, kötülüğe karşı savaşmak için Ermeniler silah almışlar ellerine. Bölgede gördüğüm bütün bu hikayeler görmeden olmazmış, görmeden yazdığımız her şey eksikmiş. Görmek çok daha anlamlıydı. Bundan sonra bilerek, his ederek yazacağım. Ve kalbim yüreğim hep burada kalacak. Duyacağımız her haberde buradaki dostlarımızın akıbetini düşüneceğim. Buradaki insanların yeni bir yaşam kurma mücadelesini düşüneceğim. Fırsat bulursam ilk fırsatta yine geleceğim. Burayı bir daha görmek ve buradaki gelişmelerin bir dostu, bir yoldaşı olarak takipçisi olmak istiyorum."

ERDOĞAN VE HÜKÜMETİ ACABA KONFERANSTAN NEDEN RAHATSIZ OLDU

Konferansın çok başarılı bir çalışma olduğunu söyleyen Bağdat, Türk Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Türk hükümetinin bu konferanstan rahatsız olmasının nedenlerinin belli olduğunu kaydetti. Uluslararası insan hakları örgütleri, hukukçular, yazarlar, gazeteciler ve uzmanların Rojava, Kuzey ve Doğu Suriye’de DAİŞ konusunda yapılacak çalışmalara katılmaları çağrısında bulunan Bağdat, şöyle devam etti:

"Rojava stratejik araştırma merkezi oldukça iyi bir organizasyon yaptı. Dünyanın pek çok seçkin gazetecisi, sivil toplumcusunun bu konferansa katıldığını gördüm.

Türkiye cumhurbaşkanı Erdoğan bu konferanstan rahatsız olduğunu verdiği beyanatlarla gösterdi. Hatta içimizdeki hainlerde bu konferansa katılmış şeklinde beyanatları ile hedef gösterdiği bir süreci yaşadık. Bu rahatsızlığını anlamak mümkün değil. Bu konferans burada yaşanacak gelişmelerin, buradaki insanların, buradaki esirlerin, buradaki kayıpların, yaralıların herkesin hayatını ilgilendiren bir konferanstı. Neden Türkiye hükümetini rahatsız ettiğini anlamak mümkün değil.

DAİŞ’in kimlerle işbirliği yaptığını, bu kadar kötülüğü yaparken kimlerden lojistik destek aldığını, silah aldığını, hangi ülkelerin bu işe karıştığını konuşmamız Erdoğan’ı niye rahatsız ediyor? Cevabı belli belki ama gerçekten dünya kamuoyu önünde böyle bir konferansa itiraz etmek çok anlamlı değil. Çünkü bu konferansa binlerce insanın hayatıyla ilgili. Burada 7 ile 8 bin arasında DAİŞ’li esir var. Bunların aileleri, eşleri çocukları var. Bu insanların hayatının devam etmesi, topluma kazandırılması, o çocukların kurtarılması her şeyden önce ikinci dünya savaşından sonra insanlığın gördüğü belki de en büyük vahşetin sorumlularının cezalandırılması, bağlantılarının bulundurulması konuşuldu bu konferansta.

DÜNYADAN ÇOK DAHA FAZLA İNSAN ROJAVA'YA DAVET EDİLMELİ

Çok başarılı bir konferanstı. Ben çok umutlandım. Çok fazla güvenlik tedbiri vardı. İyi ki vardı. Çünkü böyle bir konferansın hiç kimsenin zarar görmeden bitirilmesi bunun devamının da sağlanması anlamında bir umut veriyor bize. Rojava’da çok fazla iş yapılmalı. Dünyadan çok fazla insan davet edilmeli. Bu ve buna benzer konferanslarla buradaki sorunların ve yaraların sarılmasının önü açılmalı. Görüştüğümüz yetkililer uluslararası kurumlarla yaptıkları görüşmelerdeki süreci anlattılar. Hiç bir şey yok değil.

Evet dünya gözünü kapatıyor. Hatta kendi ülkelerinden gelen çetecileri kendi ülkelerine geri almamak için mücadele veriyor. Yani sanki insanlığın posasını buraya atmışlar kalanları da unutmak istiyorlar. Kürtlerin başına bırakmak istiyorlar. Bu doğru değil. Burada Kürtlerin taleplerine, Kürtlerin işbirliği çağrılarına, dünyanın bütün sivil toplum örgütleri, hukuk kurumları ve medyasının çağrılara kulak vermesi gerektiğini düşünüyorum.

Sonuçlarının etkili olduğunu düşünüyorum. Sonuç bildirgesinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bundan sonra yapılacak işler için bir olumlu adım olduğunu düşünüyorum. Umudum var. Bu kadar suçun dünyaya teşhir edilmesi ve arkasında bıraktığı büyük insanlık dramlarını dünyanın el birliği ile sarması gerektiği noktasında konferansın bir adım olduğunu düşünüyorum. Bütün meslektaşlarıma, sivil toplum örgütleri insanlarına, hukukçulara, insan hakları savunucularına bu konferanslara davet aldıklarında katılmalarını çağırıyorum."

ARZU DEMİR: DAİŞ ZİHNİYETİNE KARŞI ÖZERK DEMOKRATİK YÖNETİM DESTEKLENMELİ

DAİŞ’lilerin yargılanması için düzenlenen uluslararası konferansa katılan gazetecilerden Arzu Demir, konferansın sonuç bildirgesinde yer alan çetelerin Kuzey ve Doğu Suriye’de yargılanmaları gerektiği ibaresinin önemli bir vurgu olduğunu belirtti. Demir, DAİŞ tehlikesinin hala geçmediğine vurgu yaparak bu tehlikenin giderilmesi için çetelerin geciktirilmeden uluslararası bir mahkeme ile yargılanmaları ve Özerk Demokratik Yönetimin desteklenmesi gerektiğini belirterek şunları söyledi:

"Uluslararası DAİŞ forumu olumlu bir forumdu. Çünkü sonuç bildirgesinde DAİŞ’li esirlerin Kuzey ve Doğu Suriye topraklarında yapılmasın şeklinde bir irade beyanı vardı.

Konferanstaki tüm konuşmalar ve benim yaptığım görüşmelerde DAİŞ’in alan hakimiyeti son bulsa bile DAİŞ tehlikesinin hala varlığını sürdürdüğü konusunda belirlemeler vardı. Forum için Rojava'da bulunduğum süre içinde Qamışlo’da Süryani mahallesinde bir patlama oldu. Bu patlamanın sorumlusunun DAİŞ olduğu konusunda herkes hemfikirdi. Heseke’de de iki patlama gerçekleşmişti. Dera Zor’a giden arkadaşların da DAİŞ örgütlenmesinin devam ettiği şeklinde tanıklıkları vardı.

Yaptığım görüşmelerde yetkililer tarafından bu sıkça vurgulandı. DAİŞ’in uyuyan hücrelerle sistemini koruduğu, bu bombalamaların bu örgütlenme tarafından yapıldığı belirtiliyor. Diğer bir nokta ise hala bazı bölgelerde taban bulduğu belirtiliyor. Ki öyledir. Çünkü uzun süre hükmünü sürdürdüğü yerlerde kendisine bir taban yarattı. DAİŞ zihniyetine karşı birincisi DAİŞ zihniyetinin panzehiri olan Rojava Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Demokratik yönetiminin güçlendirilmesi gerekir. İkincisi DAİŞ’lilerin uluslararası düzeyde yargılamasının yapılması gerekiyor. Çünkü yargılama geciktiği sürece DAİŞ tehdidi artarak devam edecek."