GÖRÜNTÜLÜ

Gülcan Kaçmaz Sayyiğit: Rojava konferansı tüm Kürdistan’ı etkileyecek

DEM Parti Wan Milletvekili Gülcan Kaçmaz Sayyiğit, Kürt halkının kaybedecek bir yüz yılı daha olmadığını belirterek, “Rojava konferansı tüm Kürdistan’ı etkileyecek” dedi.

GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT

Kuzey ve Doğu Suriye’de gerçekleşen Rojava Kürt Birliği ve Ortak Tutum Konferansı için Rojava’ya gelen DEM Parti Wan Milletvekili Gülcan Kaçmaz Sayyiğit, katıldığı konferansın sonuçlarına ve Rojava’daki izlenimlerine dair sorularımızı yanıtladı.


Kuzey ve Doğu Suriye’de uygulanan yönetim modeline ilişkin izlenimleriniz nelerdir?

Kuzey ve Doğu Suriye’ye ilk kez gelmiş olsak bile buradaki modelle ilgili bilgi sahibiyiz. Aslında Bakur’dan Türkiye’den de takip ettiğimiz bir model. Biliyorsunuz burası birçok halkın bir arada yaşadığı yerlerden bir tanesi. Hem dini açıdan hem etnik kültürel açıdan hem de dil bakımından birçok farklı kesimin bir arada yaşamını sürdürdüğü bir yer. O haliyle bu bütün çokluğu aslında zenginlik olarak gören ve bu zenginliği yaşama geçirmeye çalışan bir model. Gerçekten dünyaya örnek teşkil edebilecek bir model. Yani herkesin bir arada, birlikte birbirinin hassasiyetlerine saygı duyarak yaşamını sürdürebileceği çok dikkat çekici, çok önemli bir model olduğunu belirtebilirim.

Türkiye’den gelen bir heyet olarak Rojava Kürt Birliği ve Ortak Tutum Konferansı’na hangi hedeflerle katıldınız?

Sayın Abdullah Öcalan Türkiye’de yaklaşık 27 yıl tecrit altında tutuldu ve bu tecrit politikaları hala devam ediyor. Son dört yılı bizim mutlak iletişimsizlik hali dediğimiz şekilde devam ediyordu. Sizler de biliyorsunuz, yakından takip etmişsinizdir; 1 Ekim’de Sayın Devlet Bahçeli’nin DEM Parti grubuna gelip el sıkmasıyla birlikte başlayan bir süreç de var. Hemen akabinde Sayın Ömer Öcalan, İmralı Cezaevi’ne Sayın Abdullah Öcalan’ı ziyarete gitmişti. O zaman Sayın Abdullah Öcalan aslında 1993’de ifade ettiği şeyi tekrar dile getirmişti. “Ben Kürt sorununun demokratik ve barışçıl yöntemlerle çözülmesi gerektiğini düşünüyorum ve bunun için hazırım” demişti. Bu demokratik yollarla çözümü için ve hemen sonrasında, önceki dönemde de İmralı heyetinde yer alan Sayın Pervin Buldan ve Sayın Sırrı Süreyya Önder’in de olduğu bir heyet tekrar Sayın Öcalan’la görüşme gerçekleştirmişti. Sayın Öcalan orada şu fikirleri ifade etmişti. “Bunun için hazırım ama bunun için her kesimin de üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesi gerekiyor” demişti. Ve aslında işin büyük bir kısmını da TBMM'ye bırakmıştı. Orada her partinin temsiliyetinin olduğu bir komisyonun oluşturulması ve o komisyon üzerinden hukuki ve siyasi zeminini oluşturularak bu çalışmaların yürütülmesi noktasında önerilerini sunmuştu, mesajlarını göndermişti. Ve o görüşmede Sayın Abdullah Öcalan aslında Kürdistan’ın her bir parçasındaki aktörlerin de bu sürece nasıl yaklaştığını, bu süreçle ilgili düşüncelerinin ne olduğunu ve önerilerinin olup olmadığı yönünde de bilgi sahibi olmak istediğini ifade etmişti. Siz de biliyorsunuz, bu vesileyle biz o zaman Başûr’a bir ziyaretimiz gerçekleşmişti. Ama maalesef Rojhilat ve Rojava’ya o ziyareti gerçekleştirememiştik. Bugün aslında o 27 Şubat’ta açığa çıkan ve bizim tarihi çağrı olarak nitelendirdiğimiz Sayın Abdullah Öcalan’ın Barış ve Demokratik Toplum başlığını koyduğu çağrı çerçevesinde de biz hem Bakur’da hem Türkiye’nin bütün noktalarında toplantılar aldık hem de sivil toplum örgütleriyle, siyasi partilerle, kadın örgütleriyle ve halkımızla ciddi toplantılar gerçekleştirdik. Bu toplantıları 100’ün üzerinde merkezde gerçekleştirdik ve bu Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı'nın ne olduğu, nasıl yapılması gerektiği, bundan sonraki süreçte ne yapmamız gerektiği noktasında halkımızla birlikte bir yol haritası daha çıkarmaya çalıştık. O çerçevede heyetimiz tekrar Başûr’a geldi ve Başûr’da iki defa görüşmeler gerçekleştirdi. Ve biz de aslında o çerçeveyle burada bulunduk ve konferansın bu sürece denk gelmesi bizler açısından gerçekten çok iyi bir tesadüf oldu. Çünkü biz bu birliktelik çalışmaları, demokratik toplum çalışmaları ve Kürt sorunun barışçıl yöntemlerle çözülmesine yönelik çalışmaların yapıldığı bir süreçte böylesi önemli bir konferansa şahitlik ettik ve böyle tarihi bir anda burada bulunmak bizler açısından gerçekten çok kıymetlidir. Bunu Bakur heyeti ve partimiz adına çok rahat ifade edebilirim.

Konferansın sonuçları Türkiye’deki Kürt meselesi tartışmalarını nasıl etkileyebilir? Türkiye kamuoyuna ve siyasilere bu konferanstan ne tür bir mesaj götürmeyi planlıyorsunuz? 

Şunu ifade edebilirim ki bu konferans gerçekten tarihi bir konferanstır. Sizler de biliyorsunuz Rojava uzun süredir mücadele eden bir parça. Ve bu mücadelenin içerisinde böyle bir şeye öncülük etmesi bizler açısından çok kıymetlidir. Bugün buradaki konferans, gerçekten tarihe altın harflerle yazılacak bir çalışmanın başlangıcı oldu. Ve burada açığa çıkan, her şeyden önce Suriye içerisinde Kürtlerin statüsünün kimliğinin tanımasına yönelik açığa çıkarılacak, her şey oluşturulacak, her eylem etkinlik, yasaya bağlanacak her adım, Kürdistan’ın diğer parçalarını da mutlaka etkileyebilecek bir pozisyondadır. Mesela Sayın Öcalan’la tekrar görüşmelerin gerçekleştirilmesi, Sayın Öcalan’ın bu sorunun demokratik yöntemlerle çözümün noktasında ısrarcı olması, Demokratik Toplum Çağrısı'nı yapmasının gücünü biz buradan alıyoruz.

Bugün eğer Rojava’daysak, bu etkinin sonucunda buradayız. Bu görüşmeleri gerçekleştirebiliyoruz. İşte bu tarihi konferansa şahitlik ediyoruz. Mutlaka bir parçadaki kazanım, diğer parçaları da olumlu yönde etkileyecektir. Biz daha önce de ifade ettik; Kürtlerin kaybedecek bir yüz yılı daha yok. Biliyorsunuz yüz yıldır dört parçaya ayrılmış şekilde aramıza çizilmiş fiziki sınırlar var. Ama bu fiziki sınırlara rağmen hiçbir zaman Kürt halkı, beyninde o fiziki sınırları oluşturmadı. Ve inanıyoruz ki o sınırları tamamıyla hem ruhen hem beynen bir tarafa koyacak ve ulusal birliktelik ruhuyla hareket edecek bir çalışma önümüzdeki süreçte daha rahat bir şekilde açığa çıkacaktır.

Bu konferans Türkiye’nin Rojava’ya yönelik politikalarında bir değişikliğe yol açabilir mi? Türkiye’de Kürt sorununun çözümüne nasıl bir katkısı olur?

Bence Türkiye’nin artık Kuzey ve Doğu Suriye yönetimine karşı olan ön yargılarını ortadan kaldırması gerekiyor. Eğer bugün Türkiye içerisinde Kürtlerle barış hakkında konuşuyorsak her yerdeki Kürtlerle barışmamız gerekiyor. Aslında bu çalışmaları her yerdeki Kürtlerle ortak ve onların kazanımlarına saygı duyacak şekilde yapmamız gerekiyor. Şimdi kendi içindeki Kürtlerle barışıp kendi sınırı dışındaki Kürtlere düşmanlık beslemek, o şekilde yaklaşmak ne Türkiye’ye kazandıracak ne de diğer parçalara kazandıracak bir şeydir. O yüzden Türkiye’nin bu noktada gerçekten buradaki Özerk Yönetim'e yönelik olan ön yargılarını ortadan kaldırması gerekiyor. Ve buradaki Kürtler’in de burada birlikte yaşayan tüm halkların haklarına yönelik de olumlu düşünceler geliştirmesi gerekiyor.

Rojava’daki kadın örgütlenmeleri hakkında ne düşünüyorsunuz? Ortadoğu’daki diğer kadın hareketlerine nasıl bir model sunuyor?

Çok açık bir şekilde ifade edelim. Bir kere buradaki kadın örgütlenmesine hayran olduğumu ifade etmek istiyorum. Çünkü yapılan her şey kadın öncülüğünde yapılıyor, kadın öncülüğünde hayata geçiriliyor. Ve bu model çok iddialıdır. Tüm dünyaya örnek teşkil edebilecek bir model. Ve şu an aslında tüm dünyanın örnek aldığı, merak ettiği bir yaşam modeli var burada. Kadın öncülüğünde açığa çıkarılmış bir yaşam modeli. Biz belki Bakur’dan ilk kez buraya geldik ama burada duyuyoruz, görüyoruz. İşte sohbetler arasında daha açığa çıkıyor. Arkadaşlar farklı ülkelerden buraya sürekli heyetlerin geldiğini ifade ediyor. Buradaki yeni yaşam modelinin nasıl inşa edildiğine birebir tanıklık etmek istiyorlar, bunu görmek istiyorlar. Ve bu açıkçası biz Bakur’daki Kürtlerde de çok ciddi bir heyecan uyandıran bir gerçeklik olarak karşımıza çıkıyor. Bu birlikte yaşam paradigması, birlikte yaşam modeli, bizler açısından da gerçekten kıymetli. Ve birçok yerde, her yerde aslında ulus devlet zihniyetine karşı bu birlikte yaşamın açığa çıkarıldığı demokratik bir yönetim modelinin her yerde açığa çıkması gerekiyor.  

Kadın öncülüğünde açığa çıkmış örgütlülükten güç alıyoruz. Çünkü kadın arkadaşlar kalkıp konuştukları zaman bile o kadar özgüvenle konuşuyorlar ki, başarmanın gerçekten mücadele etmenin, bu mücadele sonucunda kadın kazanımlarını elde etmenin ve bu kadın kazanımları şu an tüm dünyaya örnek teşkil ediyor. Aynı zamanda bunun öncülüğünü yürütmenin verdiği gurur ve onur her türlü çalışmaya yansıyor.

Rojava Kürt Ulusal Konferansı, Özerk Yönetim modelinin bölgesel ve uluslararası alanda tanınmasına nasıl bir katkı sunabilir?

Buradaki yönetim modeli, herkesin yakından takip ettiği bir model. Ve demokratik bir yaşam sürmek isteyen herkesin de örnek alabileceği bir model. Ama kapitalist sistem, ulus devlet anlayışının da işine gelmeyen bir model olarak karşımıza çıkıyor. Çünkü bu bir üçüncü yoldur. Bu üçüncü yol, gerçekten demokratik bir yaşam sürdürmek isteyenler için önemli ve tanınan, dikkate alınan, değerlendirilen, görülen her yerde belki bununla ilgili panellerin, konferansların, sempozyumların da yapıldığı bir model. Ama bugün burada gerçekleştirilen konferans sadece Rojava ya da şu an Rojava’da yaşamını sürdüren diğer halklar için bir adım değil, tüm Kürdistan parçaları için önemli bir adımdır. Bu başta belki Rojava’da yaşayanlar için önemli bir adımdı. Ama beraberinde dört parça Kürdistan’a etkileyecek ve tüm Ortadoğu’yu etkileyebilecek bir adımdır. Bugün bu konferansla birlikte onun tohumları burada atıldı. Şu boyutu var; konferanstan sonra hem hukuki hem siyasi boyutuyla Şam’la bir görüşme gerçekleştirilecek.  Konferansta resmiyet kazanan bazı çalışmalar olduğu zaman uluslararası güç, bu yönetimi tanımak zorunda kalacak.

Son olarak Rojava’dan siyasi çevrelere ve halka dönük bir mesajınız var mı? 

Bakur olarak Rojava’daki mücadeleyi biz hep uzaktan takip ettik. Ama buradaki mücadeleye de her zaman hayrandık. Şu an burada bu topraklarda olmak, bunun izlerini görmek, hissetmek, dokunmak, sohbet etmek gerçekten bizler açısından çok kıymetli. Biliyorsunuz; birkaç yüz metre ötemizde, hemen yanı başımızda Nusaybin var. Nusaybin’de burayla kardeş olan, akraba olan, amca çocuğu, teyze çocuğu olan birçok insan var ama kapı kapalı olduğu için irtibat kuramıyorlar, yani gidip gelemiyorlar. En basitinden biz Hewlêr üzerinden geldik buraya. Aslında Nusaybin üzerinden çok daha kısa gelebilirdik. Yani artık bu kapıların açılması gerekiyor. Yani Türkiye devletinin bu noktada artık gerekli adımları atması gerekiyor. Çünkü bu, Kürtleri mücadelesinden geri bırakan bir şey değil, Kürtler her şekilde mücadele ediyor. Birliktelik ruhuyla bundan sonra daha çok bunun mücadelesini yürütecekler. O yüzden öncelikle bu sınırların, yani bu kapıların kaldırılması gerekiyor. Bu yönlü yoğun sorunların çıkması aslında Türkiye’ye de kazandırmıyor. Bunu da ifade etmek lazım. Ve Türkiye eğer kendi sınırlar içindeki Kürtlerle barışacaksa diğer parçalardaki Kürtlerle de barışması gerekiyor, tanıması gerekiyor. İnanın bu şekilde hem Türkiye kazanacak, Türkiye’deki tüm halklar kazanacak. Başta da Kürt halkına kazandıracak. Burada olduğum için çok mutluyum. Bugün bu konferansa, bu tarihi konferansa tanıklık ettiğim için çok mutluyum. Ve buradaki deneyimlerimizi Bakur’a ve Türkiye’ye aktaracağımız için de ayrıca mutluluk duyuyorum.