Rojava Êzidîleri Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’la örgütlendi

Süleyman Cafer, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın teşviki ve desteğiyle Efrîn ve Halep’te Êzidî örgütlenmesinin temelini attıklarını, 1994’ten itibaren Komite, bugün de Êzidîler Birliği olarak devam ettiklerini söyledi.

Süleyman Cafer, 1980’nin başlarında, PKK’nin 15 Ağustos Atılımı komutanı Mahsum Korkmaz’la kim olduğunu bilmeden diyalog kurar. 1988’de Kürt Özgürlük Mücadelesi saflarında cephe çalışmaları yürütür. 1990’nın başında Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile tanışması, Êzidî kimliğiyle yeniden ve daha güçlü buluşmasına neden olur. Abdullah Öcalan’ın, “Siz Êzidîler Kürtlerin hazinesisiniz. Êzidîler yok olursa Kürt dili ve kültürü de yok olacak. Git, Êzidîlik için çalış. Ben size destek için ne gerekiyorsa gece gündüz hazırım” sözlerini Efrîn ve Halep’teki Êzidîlere bir müjde olarak taşır Süleyman Cafer.

Süleyman Cafer, Mahsum Korkmaz ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’la diyaloglarını ANF’ye anlattı. Cafer, bir Êzidî insan olarak Abdullah Öcalan’la birlikte toplumsal hakikatini tanıdığını söyledi. Baskı görmüş bir Êzidî ve yurtsever bir birey olarak 30 yıldır Êzidîlik ve Kürtlüğü araştırdığını söyleyen Süleyman Cafer, Kürt Özgürlük Hareketi ve Kürt Halk Önderi Öcalan’ı tanımadan önce diğer Kürt partilerini tanıdığını dile getirdi. 1969’dan bu yana Kürt partilerini tanıdığını, bir yurtsever olarak bunlardan ülkesini tanımak istediğini kaydeden Süleyman Cafer, “Maalesef bu partiler birbirlerine saldırıyordu. Mesela ben bir Êzidî olarak dinimi tanımak, destek alıp Êzidîliği açığa çıkarmak istiyordum ama çalışma gerektiği, bu partiler etrafına insanları toplamak istediği zaman bize, ‘siz kardeşimizsiniz’ diyorlardı. Bu işler bittiğinde maalesef bize sırtlarını dönüyorlardı” diye konuştu.

KONUŞMALARINI ÇOK SEVDİĞİM BİR GENÇ TANIDIM

Süleyman Cafer, 1982’de Suriye-Lübnan sınırında 15 Ağustos Atılımı’nın efsanevi komutanı Mahsun Korkmaz ile tanıştığını ve kendisini dinlediğini söyledi. Süleyman Cafer, kendisini derinden etkileyen Mahsun Korkmaz ile anılarını şöyle anlattı:

“1982’de Suriye devletine zorunlu askerlik yapıyordum. Suriye-Lübnan sınırında Filistinlilerin çadırı vardı. Bir asker bana, ‘Bir çadır var. 6-7 kişiler ve Kürtler ama kim olduklarını bilmiyoruz’ dedi. Filistinlilerin çadırının yanında bir çadırdı. O zaman ne bayrak ne başka bir şey vardı. Ziyaretlerine gittik. 4 saat 10 dakika yanlarında oturduk. Bir genç bizimle konuştu. Kim olduğunu söylemedi, bizim de kim olduğumuzu sormadı. ‘Ben solcuyum, Kürt’üm, yurtseverim’ dedi. Ben bu gencin konuşmasını çok beğendim. Kürt halkından söz etti. Kürdistan’ın nasıl işgal edildiğini ve sömürgeleştiğini anlattı. Kürdistan ve Kürt halkını bu karanlıktan ve işgalden kurtarmamız için ne yapmamız gerektiğini anlattı. Özgür Kürdistan’ı kurmaktan söz ediyordu. Söylediklerini çok sevdik. İlk görüşme tarihimiz Aralık 1982’ydi. Oradan ayrılırken, ‘Eğer imkan varsa biz yine ziyarete gelmek isteriz’ dedim. O da ‘Çadırımız size açık, buyurun gelin’ dedi.

O GENÇ, MAHSUN KORKMAZ’DI

Ocak 1983’te tekrar ziyaretlerine gittik, bu defa da 3 saat kaldık. Bize durumumuzu, Efrînli Kürtlerin durumunu, Efrîn’deki partileri ve bizim isteklerimizi sordu. Ben o zaman, ‘biz Efrînli Kürtler tek başımıza bir şey yapamayız. Hem sayımız az hem silahımız, imkanlarımız yok. Bize öncülük yapıp devrime kaldıracak bir önderimiz yok. Eğer siz Kuzeyli Kürtler bir şey yaparsanız yardımcı oluruz’ dedim. O zaman güldü ve ‘tamam siz de her işi yapabilirsiniz. Tabi birbirimize yardımcı olacağız’ dedi. Birlikte fotoğraf çektik. Kim olduğunu söylemedi ama 5 arkadaş dinliyor ve sadece o konuşuyordu. Bir daha görüşmedik. 1986 yılındaydık. 1982’de onların kaldığı çadırı gösteren arkadaşım gelerek, ‘ne olduğunu biliyor musun, o zaman konuştuğumuz gencin kim olduğunu biliyor musun?’ diye sordu. Ben de ‘hayır’ diye cevapladım. ‘Fotoğrafı çıktı, Mahsun Korkmaz’dır. Kürt güçlerinin komutanı’ dedi. Ben o zaman inandım ki söylediklerini yapan kişilerdir. Diğer partiler de çok söylüyordu ama bir şey yapmıyorlardı. O, ‘biz halkımız için canımızı vermeye, kanımızı akıtmaya hazırız’ diyordu. 1986’da söylediklerini gerçekleştirmek için şehit oldu.

PKK’LİLER SÖYLEDİKLERİNİ YAPIYOR

Süleyman Cafer’in 80’li yıllarda tanıştığı tek PKK militanı Mahsum Korkmaz değildir. 1985’ten itibaren Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan tarafından Efrîn ve Halep’te görevlendirilen PKK militanlarıyla tanışır. Onlardan Abdullah Öcalan’ı dinler. Süleyman Cafer, o süreçte tanıştığı tüm PKK militanlarının bir süre halk çalışmaları yürüttükten sonra Kürdistan dağlarına geçtiğini ve sonra şehit düştükleri haberini aldıklarını dile getiriyor. Cafer, 1988’de Halep’te Kürt Özgürlük Hareketi’nin cephe çalışmalarına katılır. Kendisini bu çalışmalara katan PKK militanının da Kürdistan dağlarında şehit düştüğüne dikkat çeken Süleyman Cafer, “Hepsi bize Önder Öcalan’ı ve Kürdistan’ı anlatırdı. Kürdistan’ın nasıl sömürge olduğunu ve mücadeleyle nasıl özgürleşeceğini anlatırdı. Bende hem Önder Apo’ya sevgi, saygı, merak hem de PKK’ye karşı güven oluşmuştu. PKK’liler söylediklerini yapıyordu. Kürdistan için canlarını veriyorlardı.”

KÜRT HALK ÖNDERİ  İLE İLK GÖRÜŞME

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile 1990’da ilk defa görüşen Süleyman Cafer, bu görüşmenin nasıl gerçekleştiğini ve kendisinde yarattığı etkiyi şöyle anlattı:

“Ferhan isminde bir arkadaş geldi ve toplantı olacağını söyledi. Toplantının nerede olacağını ve kimin yapacağını bilmiyorduk. Bizi bir yerden aldılar. 3-4 yer dolaştırdıktan sonra Halep’te bir eve götürdüler. Kadınlı erkekli 145 kişiydik. Birbirimize, ne olduğunu soruyorduk ama kimse bir şey bilmiyordu. 3 Aralık 1990 saat 01.00’di. Kara Mahmut diye çağırdığımız Önderliğin yanındaki arkadaşlardan biri içeri girdi ve ‘Başkan geldi’ dedi. Biz şaşırdık, hiç böyle bir şey beklemiyorduk. Önderliği görmek bizim için bir hayaldi. Önderlik içeri girdi ve kapıyı kapadı. Odada küçük bir masa vardı. Masaya oturdu. Şehitler için bir dakikalık saygı duruşunun ardından konuşmaya başladı. 3,5-4 saat boyunca konuştu. Yurtseverlikten, bizim nasıl sömürge olduğumuzdan, nasıl birliğimizi oluşturacağımızdan söz etti. ‘Eğer birlik olmazsa Kürdistan özgürleşmez’ dedi. Kürdistan’ı nasıl kuracağımızı anlattı. Bölgedeki bütün halkları birleştirmemiz, halklar olarak birbirimize düşmanlık etmemiz, yine halklar olarak birbirimizi sevip el ele vermemiz gerektiğini söyledi. Bu ve benzeri konularda konuştu. Gerçekten konuşmalarını, anlattıklarını çok sevdik. Konuşması bitince, ‘Gelin fotoğraf çekelim, vedalaşalım ve çabuk gidin’ dedi. Rejimi kastederek, ‘Bunlar da düşmanlarımız ama düşmanlarımız derece derece. Suriye de kıymetimizi biliyor değil fakat aramızda biraz çıkar ilişkisi var’ diye konuştu. Sırayla hepimizle fotoğraf çekti ve tek tek vedalaştı.”

ÖNDERLİK, BENİ SORUNCA ŞAŞIRDIM

Süleyman Cafer, 1990’da ilk toplantısına katılımı ardından Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın istemiyle özel bir görüşme yapar. Cafer, bu görüşmeye ilişkin şunları belirtti: “Önderlik herkesle tek tek vedalaşırken bana sıra geldiğinde, ‘Heval Zerdeşt sen misin?’ diye sordu. Ben onaylayınca oturmamı istedi. Ben çok şaşırdım. O dönemde cephe çalışmalarındaydım ve arkadaşlar beni Zerdeşt diye çağırıyordu. Daha önce hiç görüşmemiştik ve beni tanımıyordu. O kadar insan içinde beni nasıl tanıdı ve sordu. Hiç böyle bir şeyi beklemiyordum. Sonra, çalışmalarda bir eksiklik yapmış olduğum için arkadaşların Önderliğe benden söz ettiklerini düşündüm. ‘Önderlik bana hesap soracak’ diye geçirdim’ içimden. Önderlik, herkesi tek tek vedalaşıp yolcu ettikten sonra artık benimle konuşmaya başladı. Bu hayatımın en önemli günlerinden biriydi.”

BİR KÜRT ÖNDERİ ÊZİDÎLERDEN BAHSETTİ

Hayatında ilk defa bir parti liderinin kendisine Êzidîlerî sorduğunu ve Êzidîlerden bahsettiğini söyleyen Süleyman Cafer, “Önder Apo bana kendi toplumumun hakikatini tanıttı” dedi. Süleyman Cafer, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın kendisiyle diyalogunu şöyle dile getirdi: “Bana söylediği ilk şey ‘Git bizden uzaklaş’ şeklinde oldu. Ben de ‘nasıl uzaklaşayım’ diye cevaplayınca ‘Git Êzidîleri geliştir’ dedi. Ben ‘Başkanım ben sizin fikirlerinizi sevdim, nasıl sizden uzaklaşayım’ diye konuştum. O da siyaseti ve Êzidîlerle ilgilenmeyi birlikte yürütebileceğimi söyledi.

Önderlik, ‘Siz Êzidîler kadim Kürtlersiniz. Allah etmesin eğer Êzidîler yok olursa çok kısa sürede Kürtlük de yok olacak. Çünkü siz Êzidîler, Kürt dili ve kültürünün hazinesisiniz. Gidin toplumunuzu geliştirin. Ben arkanızdayım ve ne gerekirse yapmaya hazırım. Êzidîler için benden ne isteniyorsa yapmaya hazırım. Gündüz, gece sana bu iş için ne gerekirse ben hazırım’ dedi. ‘Bana biraz Êzidîlerî anlat. Durumunuz nedir, nasıl yaşıyorsunuz, üzerinizdeki baskılar nedir?’ diye sordu. Önderlik böyle söyleyince ben çok etkilendim. Sanki benim için bir kayanın üzerinde bir gül yeşermiş gibi oldu.”

BU MÜJDEYİ DİĞER ÊZİDÎLERE DE TAŞIDIM

Abdullah Öcalan ile tanışıncaya kadar baskılar nedeniyle Êzidî olduklarını rahatlıkla ifade edemediklerini kaydeden Süleyman Cafer, ilk defa bir insanın Êzidîliği tanıdığı ve desteklediğini gördüğünü ifade etti. Cafer, sonrasını şöyle paylaştı: “O sürece kadar öyle bir durum oluşmuştu ki biz Êzidîler, Müslüman Kürtlerin yanında bile kendimizi rahat ifade edemiyor ve Êzidî olduğumuzu söyleyemiyorduk. O zaman Müslümanlık fikri Araplar içinde çok güçlüydü. Bazı bilinçsiz Kürtler de Araplardan baskı görüyordu ama onlar Müslüman biz Êzidî olduğumuz için gelip bize baskı yapıyordu. Önder Öcalan şahsında ilk defa bir insanın inancımı tanıdığını ve destek verdiğini gördüm. Bunu bir hediye olarak gördüm. İlk olarak gidip Halep’teki Êzidîlerî topladım ve bu müjdeyi onlara ulaştırdım. Halep ardından bu müjdeyi Efrîn’deki Êzidîlere de taşıdım. Bu müjdeyi alan tüm Êzidîler çok mutlu oldu. Önderlik bize Êzidîliği geliştirme görevi vermişti. Bu görevi çok sevdim. Êzidîlere, ‘Başınızı dik tutun artık arkamızda bir insan, bir hareket var’ diyorduk. Kim müjdeyi alırsa çok mutlu oluyordu.”

ÖĞRÜTLENMENİN TEMELLERİ ATILDI

Süleyman Cafer, Öcalan’ın kendilerine belirttiklerini çok sevdikleri bir talimat olarak ele alıp hemen eğitim gurupları örgütlediklerini, Efrîn ve Halep’te bu güne kadar varlığını sürdüren Êzidî toplumsal örgütlenmesinin temellerini attıklarını söyledi. Cafer, şöyle devam etti: “Önderliğin bu yaklaşımı bizim için bulunmaz bir fırsattı. Bu fırsatı değerlendirmek için hızlı davranmak istedik. Efrîn ve Halep’te guruplar oluşturup Êzidî inancı üzerine eğitimlere başladık. O süreçten itibaren şêxlerimizi, kitaplarımızı getirip eğitimlerimizi yapıyorduk. 1994’e gelindiğinde biz artık örgütümüzü kuralım, dedik. Önderlik bize fırsat ve güç vermişti. Onun sayesinde başımız dikti, Êzidîliğimizi ifade edebiliyorduk. Önderliğin yaklaşımı tüm Kürtler içinde duyulunca artık Hareketin dostu olan Müslüman Kürtler de bize büyük bir sevgi ve saygıyla yaklaşıyordu. Daha önce de bu insanların baskısını görmemiştik belki ama böyle bir değerde görmemiştik.

Bu süreçte Önderlik ile dört kez daha görüştüm. Hep destek verdi. Önderliğin bu desteğiyle 1994’te Halep ve Efrîn’deki Êzidîler olarak 5 kişiden oluşan bir komite kurduk. Adını Êzidî İnancını Araştırma ve Belgeleme Komitesi koyduk. Böyle başladık ve bugün Êzidîler Birliği olarak devam ediyoruz.”

ÖNDERLİĞİ VE FİKİRLERİNİ SAHİPLENMELİYİZ

Süleyman Cafer, son olarak şunları söyledi: “Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ve Kürt Özgürlük Hareketi olmasaydı Êzidîlik yok olacaktı. Biz bunu daha 1980-1990’larda Efrîn’de gördük. Maalesef çok acı bir biçimde 2014’te Şengal’de de gördük.

Önder Öcalan’ın Êzidîlere verdiği değeri kimse vermedi. Bizleri her zaman uyardı. Kendimizi, toplumumuzu korumamızı ve geliştirmemizi istedi. Şengal’de DAİŞ’in gerçekleştirdiği 73. Ferman’dan çok önce de Şengal ve Êzidîler için uyarılarda bulundu, tehlikelere dikkat çekti. Kendini Kürt ve Kürt gücü olarak adlandıran KDP, 12 bin kişilik gücü olmasına rağmen Êzidîlerî DAİŞ katliamına terk ederken Önderliğin 12 fedaisi yüz binlerce Êzidîyi kurtardı. Biz de Êzîdi toplumu olarak hem Önderimize sahip çıkmalı, hem de fikirleri doğrultusunda daha fazla örgütlenmeli ve irade olmalıyız.”