'Rojavayı savunmak devrimciliğin görevidir'-YENİLENDİ

Rojava'da işgalcilerin yenilmesinin diğer halklara örnek olacağını belirten Enternasyonalist Özgürlük Taburu Komutanı Torlak Pir Kurtuluş, "Faşist saldırılara karşı mücadele yürütmek bizlerin ve bütün dünya halklarının görevidir" dedi.

Rojava ve Kuzeydoğu Suriye halklarının DAİŞ’e karşı yürüttüğü mücadele ile dayanışmak için 12 Haziran 2015’te Serêkaniyê’de kurulan Enternasyonalist Özgürlük Taburu kurulduğu günden itibaren aktif mücadelede yerini aldı. Türk devletinin 9 Ekim 2019’da başlattığı Serêkaniyê ve Gre Spî işgal harekatlarına karşı gelişen direniş cephesinde de yerini alan Enternasyonalist Özgür Taburu Komutanı Torlak Pir Kurtuluş ANF’nin Rojava Devrimi, işgal saldırıları ve işgale karşı direnişe ilişkin sorularını yanıtladı.

Torlak Pir Kurtuluş, Türk devletinin Serekaniyê ve Gre Spî işgalinde bölgesel ve uluslararası güçlerin rollerini değerlendirerek, "Rojava devriminin tek kalıcı dostu kendi örgütlülüğü ve diğer ezilen kesimlerdir. Bunun dışında gelişen bütün ittifak ilişkileri konjoktürel olarak değişmektedir" diye konuştu.

Enternasyonalist tabur üyeleri olarak dünyanın dört bir yanından Rojava'ya nasıl bir arayış ve duygularla gelerek devrime katılım sağlandı?

Her şeyden önce Rojava Devrimi’ne destek için bu coğrafyaya gelmemizde geçmişteki dünya ve ülkemizdeki enternasyonalist pratiklerin etkisi çok büyüktü. Türkiye devrimci hareketi de 1970’li yılların başından itibaren Filistin devrimci hareketiyle ilişki kurdu. Türkiyeli ve Kürdistanlı devrimciler Filistin halkının özgürlük mücadelesine omuz verdiler. Bu mücadelede şehitler verdiler. Bu deneyim Türkiye ve Kürdistan devrimciliğinin gelişiminde önemli bir konak oldu, buradan elde edilen mücadele deneyimleri Türkiye ve Kürdistan topraklarına taşındı. Denizlerin, Mahirlerin ve İbrahimlerin Filistin devrimci hareketiyle kurdukları enternasyonalist devrimcilik bizlere örnek olmuştur.

Yine İspanya iç savaşı sırasında Franco faşizmine karşı savaşan Uluslararası Tugay deneyimi var. Bu mücadelede dünyanın birçok ülkesinden devrimciler İspanya’ya giderek oradaki işçi ve emekçilerle kaderlerini birleştirdiler. Bu açıdan faşizme karşı sınır tanımaz bir dayanışma inşa ettiler. Ben ve taburumuzdaki arkadaşlarım Rojava devrimi başlayınca yüzümüzü devrimin yaşandığı topraklara çevirdik.

KOBANÊ İLE DAYANIŞMA EYLEMLERİ ROJAVA DEVRİMİNE KATILMA SÜRECİNİ HIZLANDIRDI

Yine yönümüzü buradaki devrime çevirmemizde önemli bir etken de Türkiye ve Kuzey Kürdistan topraklarında gelişen Rojava Devrimi’yle dayanışma eylemlerinin etkisi büyük olmuştur. Bugün bu devrimle dayanışarak devrim karşıtı güçlerle çatışırken ölümsüzleşen birçok devrimci bu dayanışma eylemlerinde yer aldılar. DAİŞ çetelerinin Kobanê’ye saldırmaları sonrasında gelişen sınır nöbetleri, dayanışma eylemleri birçok devrimci açısından netleşme yarattı ve Rojava devrimine katılma sürecini hızlandırdı.

Tabiki Enternasyonalist Özgürlük Taburu’nun kuruluşu çalışmalarında sadece Türkiyeli devrimciler yer almadılar dünyanın birçok farklı coğrafyasından devrimcilerde bu savaşa katıldılar. Bu yönüyle Enternasyonalist Özgürlük Taburu, Rojava Devrimiyle dayanışma ve onun savunulması konusunda ciddi bir değer üretti. Burada devrimci pratik özellikle Türkiyeli devrimciler açısından son yaşanan gelişmelerle birlikte enternasyonalist tutum tarihsel bir turnusol kağıdı işlevi görmektedir.

Rojava devrimi dünya halkları, kadınları ve emekçileri için nasıl bir anlam ifade ediyor?

Ortadoğu coğrafyası yıllardır emperyalist işgal ve kuşatma politikalarıyla karşı karşıya. Özellikle zengin petrol kaynaklarının varlığı Ortadoğu topraklarında emperyalist işgal ve savaş politikalarını sürekli kılıyor. Ortadoğu siyaseti açısından özellikle Suriye iç savaşının başlamasıyla birlikte Rojava devrimi ciddi bir umut oldu. Bölgede otoriter ve gerici rejimlerin ortasında doğan Rojava devrimi birçok açıdan dünya halklarına umut oldu.

Gerici ve otoriter rejimlerin hakim olduğu coğrafyada kadınların, toplumun bütün alanlarında yok sayıldığı bir toplumsal hayat vardı. Rojava Devrimi’yle birlikte kadınlar yaşamın her alanında özne olmaya başladılar. Kadınlar savaş cephesinden toplumsal yaşamın örgütlenmesine kadar etkin bir şekilde yaşamın her alanında var oldular. Bu açıdan Rojava Devrimi kadın özgürlüğü ve kadının devrimci enerjisini yaşama kattı. Bu nedenle kadın enerjisini donduran, baskı altına alan, onun yaşamla bütünleşmesine izin vermeyen erkek egemen zihniyete karşı Rojava Devrimi bir kadın devrimidir.

Yaşamın birçok alanında kurulmuş olan komünlerle emekçiler kendi topraklarında üretmekte ve ürettiklerini bölüşmekteler. Daha önceden Baas rejimlerinin genel karakteri olan çalışmayan ve dışarıdan bir şeyler bekleyen toplum yerine gerçekten üreten, yaşadığı topraklarda emeğin üretim gücünü kullanan komünler üzerinden kurulan bir hayat var. Bu hayat konusunda bir takım farklı değerlendirmelerimiz olsa da komünal üretim sürecinin etkin kılınması önemli bir kazanım ve ilerlemedir.

Enternasyonalist tabur olarak Rojava ve Kuzeydoğu Suriye’de DAİŞ’e karşı yürütülen mücadeleye de katıldınız ve şehitler verdiniz. DAİŞ’e karşı yürütülen mücadeleyi ve sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

DAİŞ’e karşı verilen mücadele dünya ve Ortadoğu halkları açısından önemli ve tarihi bir mücadeledir. Eğer bu mücadele başarılı olmasaydı Ortadoğu halkları büyük bir karanlıkla karşı karşıya kalacaktı. Bu yönüyle DAİŞ çetelerinin yenilmesi Hitler faşizminin yenilgisiyle benzerlikler arz etmektedir. DAİŞ emperyalist güçler ve bölgesel güç odakları tarafından beslendi ve büyütüldü. Selefi ve Vahabi ideoloji ile beslenmiş DAİŞ eylemleriyle bölge halkları için nasıl büyük bir tehlike olduğunu ortaya koydu. Elbette Emperyalist güçlerin Ortadoğu’ya yaptıkları müdahaleler DAİŞ’in güçlenmesine ve gelişmesine olanak sağladı.

DAİŞ özellikle bölgesel anlamıyla Rojava devrimine karşıt güçler tarafından sürekli destekleniyor. DAİŞ’i destekleyen ve Rojava Devrimi’ne karşıt güçlerinden en başında gelen Türk devleti. Faşist rejim Rojava Devrimi’ni boğmak için DAİŞ’e destek verdi ve O’nu kullandı. Çeteler birçok yönüyle faşist rejim adına bir vekalet savaşı yürüttü. Bu savaşta çeteler Türkiyeli ve Kürdistanlı devrimcilerin ortak mücadelesiyle yenilgiye uğratıldı. Bu noktadan sonra faşist rejim çeteler eliyle gerçekleştirmeye çalıştığı işgal hareketi başarısız olunca bizzat kendi eliyle bir harekete başladı.

Mart 2019’da bu mücadele DAİŞ’in alan hakimiyetine son verilmesiyle sonuçlanırken Türk devletinin eş zamanlı tehditleri de ve ardından 9 Ekim tarihinde Girê Spî ve Serêkaniyê’ye dönük işgal saldırıları başladı. Bu işgallerle hedeflenen nelerdir? Uluslararası güç ve kurumların bu harekata tepki ve tepkisizliklerini nasıl okuyorsunuz?

Dünya coğrafyasında yaşanan bütün devrim hareketleri emperyalist ve kapitalist güçler tarafından boğulmaya çalışıldı. Aynı konsept Rojava devrimi içinde geçerlidir. Emperyalist güçler ve bölgesel güç odakları bölge halkları açısından ilerici devrimci bir halk yönetimi olan Kuzey ve Doğu Suriye federasyonunu boğmak ya da bunu başaramadıkları taktirde zayıflatmak istiyorlar. Emperyalist güçler kendi yarattıkları DAİŞ belası kendilerine saldırınca Rojava Devrimine dolaylı destek vermek zorunda kaldılar. Ancak bizce bu destek hiçbir zaman belirleyici olmadı.

Esas olan Rojava halklarının devrimci mücadelesiydi. Halkların mücadelesi olmasa uluslararası güçlerin verdiği desteğin bir anlamı olmayacaktı. Bu destek DAİŞ’in yenilgisinin ilan edilmesinden sonra özellikle Türkiye faşist rejimi tarafından tehditlerle yavaş yavaş gerilemeye başladı. Faşist Erdoğan rejimi Rojava devrimini boğarak yarattığı kazanımları yok etmek istiyor. Zira devrimin varlığını devam ettirmesini faşist rejim açısından potansiyel bir tehlike oluşturuyor.

Bu şartlar altında faşist rejim eğer işgal saldırısını başlatmazsa bir süre sonra Kuzey Kürdistan’da yükselecek bir statü ve özgürlük talebinden korktu. Zaten Erdoğan-Bahçeli ittifakı sadece Rojava ve Kuzey Kürdistan’da değil, her dört parça Kürdistan’da bütün kazanımları yok etme politikası izliyor. Rojava devrimine yaklaşımları da tasfiye etme edemediği noktada zayıflatma etkisiz kılma şeklindedir.

ABD İŞGALİN ÖNÜNÜ AÇTI

ABD emperyalizmi 9 Ekim tarihinde gerçekleşen işgal hareketinin önünü açan açıklamalar yapmıştır. Beyanlarında hareketi eleştirse de ABD Başkanı Trump’un bizzat Erdoğan ile yaptığı görüşmeler işgalin önünü açtı. İşgal güçleri Suriye hava sahasına girerek Amerikan yapımı F-16 uçaklarıyla Serêkaniyê ve Girê Spî hattını bombaladı. Dolayısıyla Türk devletinin Serêkaniyê ve Girê Spî işgal saldırıları ABD’den ve onun onayından bağımsız değildir. Eğer ABD onayı olmasa Türk devleti bu işgal harekatlarını gerçekleştiremezdi.

Aynı şekilde Rusya’da Suriye hava sahasına hakim Suriye devleti adeta Rusya’nın sözünden çıkmamaktadır. Dolaysıyla onlardan habersiz böyle bir saldırının gerçekleşmesi mümkün değildir. Bilindiği gibi 2015 yılında Rus savaş uçağı Türk uçakları tarafından düşürüldü. O süreçten sonra Türklere ait savaş uçakları sınıra yaklaşamaz oldu. Dolaysıyla Rusya’dan en azından ciddi bir tavırla karşılaşsalardı Türk devleti bu operasyonu yapamazdı.

ROJAVA'NIN TEK DOSTU EZİLEN DİĞER HALKLARDIR

NATO içinse söylenecekler belirli zaten. Kendisi Soğuk Savaş döneminde kurulmuş emperyalist bir örgüttür. Özellikle Sovyetlerin yıkılması sonrası daha operasyonel bir güç haline gelmiştir. Türkiye devleti NATO’nun en büyük ikinci ordusuna sahiptir. Aynı zamanda NATO tarafından yürütülen bütün operasyonlarında aktif katılımcısıdır. Dolaysıyla NATO cephesinden Türk devletine engelleyici bir karar alınamaz.

Birleşmiş Milletler açısından da durum farklı değildir. Özellikle ABD ve Rusya ekseni arasındaki mücadele ister istemez buraya da yansımaktadır. Emperyalistler arasındaki çelişki ortamından faşist Erdoğan rejimi en güçlü şekilde yararlanmaktadır. Bu gelişmeler bizlere bir kez daha göstermiştir ki, Rojava devrimi ancak kendi örgütlülüğü ve ezilen halkların ortak mücadelesiyle yaşayabilir.

Elbette emperyalist güçler ve bölgesel güçler arasındaki çelişkilerden faydalanılabilir. Ama esas dayanılacak güç bölge halklarının kendi öz gücü olmalıdır. Bu konuda bildiğim kadarıyla Rojava yönetiminin bir yaklaşımı var. Bizler burada sonuçta enternasyonal dayanışma için varız. Ama belirtmeden geçemeyeceğim bence Rojava devriminin tek kalıcı dostu kendi örgütlülüğü ve diğer ezilen kesimlerdir. Bunun dışında gelişen bütün ittifak ilişkileri konjonktürel olarak değişmektedir.

Girê Spî ve Serêkaniyê işgal saldırılarına karşı ciddi bir direniş geliştirildi ve geliştiriliyor. Bu direnişi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sonuç olarak askeri açıdan bakılırsa ciddi bir güç eşitsizliği var. Bir tarafta NATO’nun en büyük ikinci ordusu ve onun desteklediği çeteler var. Diğer tarafta Rojava devrimini oluşturan askeri güçler var. Bu savaş bu yönüyle asimetrik bir savaştır. Aradaki güç eşitsizliğini dengeleyecek olan örgütlü mücadele ve Rojava devrimiyle dayanışmanın büyütülmesi olabilir. Rojava devrimi bu işgal saldırısı ile ciddi bir kuşatma ve tasfiye tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Bu koşullar altında tek meşru ve güvenilir müttefik direnişi yürüten Rojava halkları olabilir.

Kuzey ve Doğu Suriye’ye dönük işgal saldırısı Girê Spî ve Serêkaniyê hattında gelişti. Bu alanlara dönük çetelerin ciddi hazırlıkları vardı. Türk ordusu eşitsiz bir güçle son teknoloji silahlarıyla saldırıya geçti. Burada özellikle geliştirilen direnişin tarihsel önemine vurgu yapmak gerekiyor. Faşist işgal saldırıları ve DAİŞ devşirmesi çeteler karşısında önemli bir direniş gösterildi. Bu mücadele hala devam etmektedir. Bu direniş sürecinde ödenen büyük bedeller var. Özellikle işgalcileri kabul etmeyen halk evlerinden göç ettirildi. Çeteler işgal ettikleri köylerde ve şehirlerde halkın evlerini her şeyi yağmalamaktadırlar.

Her şeye rağmen tarih yazılırken direnenler; canları pahasına işgalcilere bu toprakları teslim etmeyen devrimcilerin anıları bizlere rehber olacaktır. Faşist rejimin bütün kara propagandasına rağmen Rojava’da ciddi bir direniş örgütlenmiş tarihe önemli bir not düşüldü.

Enternasyonalist tabur olarak bu direnişte nasıl yer aldınız?

Enternasyonalist özgürlük taburu olarak savaşın ilk gününden itibaren direnişin içerisinde yer aldık. Bu direnişte Türkiyeli devrimciler ve diğer ülkelerden gelen enternasyonal savaşçılar olarak Kuzey ve Doğu Suriye halklarıyla dayanışma içerisinde olduk. Faşist Erdoğan rejiminin ve DAİŞ’ten devşirme çetelere Demokratik Suriye Güçleriyle omuz omuza savaştık. Bizlerin savaşa katılımı aynı zamanda enternasyonalist devrimcilik açısından büyük bir sınavdı.

Bu savaş içerisinde Enternasyonalist Özgürlük Taburu savaşçısı Aynur, İmran, Demhat ve Ceren yoldaşlar şehit düştüler. Bu yoldaşların şehit olması sonrasında Enternasyonalist Özgürlük Taburu olarak faşist rejimden ve çetelerden hesap soran eylemlere imza attık. Taburumuz bütün dünya işçi sınıfı ve ezilenlerinin dayanışmasını Rojava devrimine taşımaktadır. Bundan sonra da bu coğrafyadaki varlığımız işgalcilere ve çetelere karşı Rojava devriminin savunulması için Rojava devrimiyle omuz omuza mücadele ederek sürecektir.

Girê Spî ve Serêkaniyê işgal saldırılarına karşı dünyanın birçok farklı yerinde halkların, emekçilerin, kadınların tepkileri gelişti? Buna nasıl bir anlam biçiyorsunuz?

Elbette işgalcilere karşı bütün dünyada tepkilerin gelişmesi çok önemlidir. Bu tepkiler aynı zamanda mevcut iktidarların Rojava devriminin boğulmasına karşı çıkması yönünde baskı oluşturmalıdır. Kuzey ve Doğu Suriye topraklarının işgal edilmesine karşı işgalci Türk devletine silah satan, çeteleri finanse eden devletler bulunmaktadır. Bu ülkelerde bulunan devrimci ve demokrat güçlerin işgalcilere silah satışını engellemeleri yönünde talepleri yükseltmeleri gerekir.

Aynı zamanda silah satışı yapmayacağını beyan eden iktidarların bu beyana uygun davranıp davranmayacağı da takip edilmelidir. Bu açıdan özellikle dünya halklarının en geniş kesimlerinin işgalci devleti ve onun beslediği DAİŞ kalıntısı çeteleri teşhir etmesi önemlidir. Bugün savaş belirli düzeylerde fiili olarak durmuş olsa da bu yöndeki çalışmalar kesintisiz bir şekilde sürdürülmelidir.

Kuzey-Doğu Suriye’ye işgal saldırılarının olası sonuçları Türkiye ve dünya halklarını, kadınları nasıl etkiler?

Her şeyden önce işgal saldırısının baş sorumlusu faşist Erdoğan rejimidir. Dolaysıyla Türkiye işçi sınıfı nezdinde faşist savaş politikalarının teşhirine ve Rojava halkıyla enternasyonalist dayanışmaya ayrı bir önem verilmelidir. Tamda bu noktada Rojava’da devam eden direnişin zaferi Türkiye cephesinde faşist iktidarın zayıflatılmasına bağlıdır. Aynı şekilde Türkiye devriminin geleceği de faşizm karşısında yürütülen birleşik devrim mücadelesiyle başarıya ulaşacaktır.

Sonuç olarak işgalcilerin yenilgisi ve devrimci güçlerin başarısı her açıdan dünya halklarının yararına olacaktır. İşgalciler yüz binlerce insanı şimdiden evlerinden etmiş durumdadır. Bu insanların tekrar topraklarına dönmeleri ancak işgalcilerin bu topraklardan atılmasıyla gerçekleşecektir. Burada dünyanın bütün ezilenlerine tarihsel bir görev düşmektedir. Dayanışma ezilenlerin inceliğidir. Rojava devrimiyle dayanışma işgalcilerin yaratmaya çalıştığı sessiz kabullenme durumunu ortadan kaldıracaktır.

İşgalcilerin yenilmesi ve özgürlük mücadelesinin başarıya ulaşması başka halklara da örnek olacaktır. Bu sebepten enternasyonalist dayanışmanın tarihsel önemi büyüktür. Faşist saldırılar ve DAİŞ devşirmelerine karşı etkili mücadele yürütmek bizlerin ve bütün dünya halklarının görevidir.