İspanya seçimleri ve tecrübelerden ders çıkarmayan Avrupa solu

İspanya’da Sosyalist Parti (PSOE) tarafından dayatılan erken seçimde, solun mevcut çoğunluğunu da kaybetmesi birçok Avrupa ülkesinde sol ve merkez solun alternatif oluşturamamasının yaşattığı gerilemeye işaret ediyor.

Nisan ayında yapılan genel seçimlerden sonra yeniden erken seçime giden PSOE lideri Başbakan Pedro Sanchez, partisinin birinci çıkmasına rağmen hükümet kurabilmek için istediği çoğunluğu yakalayamadı. Pazar günü yapılan seçimlerden beklediği sonucu alamayan Sanchez’in partisi PSOE, 350 sandalyeli mecliste 123 sandalyeden 120’ye geriledi.

Nisan seçimlerinde 42 sandalyeye ulaşabilen sol Podemos ise, bu seçimde ancak 35 sandalye kazanabildi. Böylelikle Sanchez’in koalisyon hükümetine dahil olması muhtemel Podemos’la birlikte çoğunluğu yakalama şansı kalmadı.

Seçimlerde son yıllarda ciddi biçimde güç kaybetmesine rağmen Nisan’a oranla oy arttıran Halk Partisi (PP), yüzde 21’e yakın oyla 88 sandalye kazanırken, ilk kez Nisan’da parlamentoya girmeye hak kazanan aşırı sağcı VOX, yüzde 15’i aşan oya ulaştı. Böylelikle Franco diktatörlüğünün sona erdiği 1975’ten bu yana varlık gösteremeyen aşırı sağ, VOX şahsında 52 sandalye gibi bir temsil düzeyine ulaşmayı başardı.

KATALANLARIN DESTEĞİNİ ALMAK İSTEMEDİ

Sanchez’in Katalonya’nın veya Bask ülkesinin bağımsızlığını isteyen partilerin desteğini almak yerine erken seçime gitmesinin bu sonuçta temel rol oynadığı düşünülüyor.

Son aylarda 2017 Katalonya bağımsızlık referandumundan dolayı İspanyol yargısının hedefi olan Katalanlar, ERC, JxCat–Junts ve CUP gibi ittifaklarla 23 sandalyeye ulaştılar. Benzer şekilde Bask ülkesinin bağımsızlığını savunan EH Bildu 5 sandalye alırken, otonomi yanlısı Bask Milliyetçi Partisi (EAJ) 7 sandalyeye sahip.

Katalan ve Baskların desteğiyle iktidarda kalma riskini göze almak istemeyen Sanchez, aynı zamanda Katalonya’nın bağımsızlığı tartışmaları üzerinden güçlenen aşırı sağcı VOX’un da önünü açmış oldu. Uzun yıllar iktidarda olan PP’deki rüşvet ve yolsuzluk skandalları da bu partiden umudunu kesen sağcı seçmenin VOX’a yönelmesine yol açtı.

Valencia Üniversitesi’nden siyaset bilimci Juan Rodriguez Teruel’e göre, seçim sonuçlarına rağmen siyasi liderler arasında konumu en güçlü olan halen Pedro Sanchez. Fransız Express dergisine konuşan Teruel, Sanchez’in ilk aşamada merkez sağ-liberal Ciudadanos’un desteğiyle koalisyon kurmak isteyeceği görüşünde. Teruel, Sanchez’in bununla Katalan veya Basklı partilerin şartlı desteğine muhtaç olmamayı hedeflediğini savunuyor.

6 AY GECİKMELİ GELEN ANLAŞMA

İspanya seçimlerinin en dikkat çekici sonucu ise, Sanchez liderliğindeki PSOE ile Pablo Iglesias’ın başında olduğu Podemos arasında koalisyon kurulması zorunluluğunun yinelenmesi oldu. Oysa aynı uzlaşının Nisan ayındaki seçimlerden sonra iki taraf arasında uzlaşı sağlansaydı VOX gibi aşırı sağcı bir partinin güçlenmesine yol açacak ortam ve erken seçimlere gerek kalmayacaktı. 

Altı ay boyunca anlaşamayan iki parti, Pazar günkü seçimlerden sonra iki saat içerisinde prensip anlaşmasına vardı. Sol bu kez fırsatı değerlendirebilecek mi henüz net değil. Toplamda 155 sandalyesi olan PSOE ve Podemos'un başta Katalanlar veya Basklar olmak üzere bağımsızlık veya daha fazla özerklik isteyen partilerden destek almaları gerekecek. Ancak bunun olmaması halinde PP’nin güvenoyu oylamasına katılmaması ve böylelikle koalisyon partilerinin kendi oylarıyla onay alması ihtimali de bulunuyor.

SAĞLA YAN YANA GELENLER SOLDA BİRLEŞEMİYOR

İspanya’da yaşanan ve solun kısmen de olsa zayıflamasına neden olan erken seçimler, birçok Avrupa ülkesinde yaşananların tekrarı niteliğinde. Almanya, Fransa veya İtalya gibi birçok büyük ülkede merkez sol partilerin ‘halk partisi’ olma niteliklerini kaybetme riski bulunurken, liberal politikaların aşırı düzeyde sahiplenilmesinin bunda rolü olduğu biliniyor.

Almanya’da 2000’li yılların başından itibaren Hristiyan birlik partileri CDU-CSU’nun hayata geçirmekte zorlandığı kemer sıkma ve işverenler lehine politikaları devreye koyan Sosyal Demokrat Parti (SPD) olmuştu.

2005 seçimlerinden sonraki üç seçimde de yüzde 26’nın üzerine çıkamayan SPD, bugün anketlerde 13 ila 16 arasında seyrediyor. Bu oranlarla SPD, 2013 yılı başında kurulan aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) adlı parti ile üçüncülük için yarışır duruma geldi.

SPD, 2005 seçimleri sonrasında dönemin Demokratik Sosyalizm Partisi (PDS) ile 2013’te PDS’nin devamı olan Sol Parti (Die Linke) ile koalisyon kurmayı reddediyordu. Oysa aynı SPD, 2005-2009 arasında ve 2013’ten bu yana iki dönemdir muhafazakar CDU-CSU ile koalisyonda yer alıyor.

FRANSA’DA DA SOL ZAYIFLADIKÇA IRKÇILAR GÜÇLENDİ

Fransa’da da her ne kadar ekolojistler ve Komünist Partisi (PCF) ile merkez soldaki Sosyalist Parti (PS) arasında ulusal ve yerel düzeyde iş birlikleri söz konusu olsa da özellikle 2012-2017 arasındaki PS iktidarı döneminde ciddi bir sağa kayış yaşandı. İşverenlere her yıl on milyarlarca Euro vergi ve prim kolaylığı sağlayan dönemin Cumhurbaşkanı François Hollande ve PS hükümeti, asgari ücretin arttırılması konusunda dahi adım atamamıştı.

Şimdi ise ülkenin en eski sol partilerinden olan PS’nin anketlerdeki oy oranları yüzde 6-10 arasında değişiyor. Aynı Fransa’da sol partilerin birçok argümanını kullanan aşırı sağcı Ulusal Birlik (RN), Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un partisi LREM’le başa baş gidiyor. RN, son Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinde yüzde 23,3’le birinci parti olurken, 2022 seçimlerinde Macron’la birlikte ikinci tura kalması ihtimal dahilinde olan tek lider olarak RN’nin lideri Marine Le Pen öne çıkıyor.