ABD kararına karşı mücadele yükseltilmeli

ABD, Önder Apo’ya yönelik komploda olduğu gibi Türk devletinin soykırımcı politikalarına destek vermiştir. Halkımız bu gerçeği bilmeli, hiçbir aldatıcı söz, değerlendirme ve yoruma kulak vermeden mücadeleyi yükseltmelidir.

ABD, KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, Halk Savunma Merkezi Komutanı Murat Karayılan ve PKK Yürütme Komite Üyesi Duran Kalkan yoldaşlar hakkında yakalama kararı çıkarmış; ihbar edenlere de para verileceğini açıklamış. Bu karar neden alınmış, bunun bilinmesi gerekir. Resmi gerekçelerin hiçbir değeri ve anlamı olmayan iddialar olduğu açıktır.

Zaten bu iddiaların hiçbirinin de ABD ile dolaylı dolaysız ilgisi yoktur. Esas neden ideolojik ve siyasidir. Bundan da öte ekonomik ve siyasi çıkarlardır. Çünkü ideolojik ve siyasi farklılık nedeniyle karar almaya çalışsa dünyanın çoğunluğu için karar olmak zorunda kalır. O halde karar kesinlikle kirli çıkarlar sonucudur. Trump da tüccar bir siyasetçi olarak karşılığında bir şeyler kazandığı ya da kazanacağı için böyle bir karar almıştır.

Karar hangi saikle alınmış olursa olsun bu karar Kürt halkına düşmanlık kararıdır. ABD yönetimi Türkiye’deki soykırımcı sömürgeciler gibi Kürt ayrı PKK ayrıdır, diyemez. Tüm dünya da biliyor ki, Türk devletinin bu söylemi; Kürt soykırımını, Kürt düşmanlığını örtmek içindir. Şu anda en güçlü Kürt özgürlük ve demokrasi hareketi PKK’nin öncülük ettiği mücadeledir. Türk devleti PKK’yi tasfiye edebilirse, bu defa o sırada güçlü ve kendisine karşı mücadele içine girecek Kürt siyasi hareketine düşmanlık yapacaktır. Çünkü Türk devleti hiçbir Kürt siyasi hareketinin taleplerini karşılayacak durumda değildir. Sadece Kürtleri birbirine karşı kullanmaktadır. ABD, PKK ayrı Kürtler ayrı, diyorsa Türk devleti ile aynı zihniyet ve politikaya sahip olduğunu ortaya koymuş olur. Dünyada herkes de AKP-MHP iktidarının Kürt düşmanı olduğunu biliyor.

Dünyada kim Türkiye’den bir şey koparmak istiyorsa PKK düşmanlığı yapıyor. Türkiye içinde de kim ekonomik, toplumsal ya da siyasi rant elde etmek istiyorsa PKK, Abdullah Öcalan ve Kürt düşmanlığı yapıyor. Türkiye’de Kürt sorunu çözülemediği müddetçe bu denklem sürecektir. ABD’nin böyle bir karara varmasının nedenlerinden biri ve güncel olanı Türkiye’yi İran için kullanmak istemesidir. 2. Körfez Savaşından ve Irak’a müdahale etmeden önce de Önder Apo’ya yönelik komplo geliştirilmişti. Belki İran’a bir askeri müdahale olmayacaktır. Ancak İran’ın sorunlarını artırıp ABD politikalarıyla uyumlu bir iktidar değişikliği yaptırmak hedefleniyor. Çünkü bir askeri müdahalenin ters tepeceğini düşünüyor. İktidar değişikliğiyle sadece Ortadoğu politikalarında ABD’ye sorun çıkarmayacak bir İran arzulanıyor. 1979 öncesi İran Şah’ı gibi ya da ABD politikalarının bir parçası olacak bir AKP gibi bir İran hükümeti hedefleniyor. Trump ya da ABD egemen sınıflarının demokrasi ya da Kürt sorunu çözümü gibi bir kaygıları yoktur. Sadece ABD politikaları önünde engel teşkil etmeyecek bir İran hedefleniyor.

Kuşkusuz PKK’nin ideolojik ve siyasi olarak etkisini tüm Ortadoğu’da artırması da bu kararın önemli bir etkenidir. Önder Apo’ya yönelik komplonun istenen sonucu vermemesi üzerine bir daha örgüt yönetimine yönelik yeni bir komplo başlatılmıştır. Çünkü PKK yönetiminin çabaları ve etkisi altında Önder Apo’nun düşünceleri Kürdistan ve Ortadoğu’da daha geniş toplumsal kesimlerle buluşmuştur. Suriye’de sadece Rojava Kürdistan’ında değil, Kuzey Suriye’deki Araplar içinde de Önder Apo’nun düşünceleri yaygınlaşmaktadır. Şu anda Kuzey Suriye Federasyonu içinde Arap nüfusu Kürt nüfusundan fazladır. Önder Apo’nun demokratik ulus anlayışı Kürtler, Araplar, Süryaniler ve diğer halkları bir araya getirmiştir. ABD, halkların kardeşliğini değil birbiriyle kavgalı olmasını istiyor; bu nedenle bu demokratik ulus anlayışını yaratanlara düşmanlık yapıyor. Yoksa PKK’nin, PKK etkisindeki gerilla güçlerinin ve örgütlü yapılarının ABD’ye doğrudan bir eylem yapması ve zarar vermesi söz konusu olmamıştır. İstiyor ki, Ortadoğu’da halklar ABD’nin ideolojisi ve siyasi çizgisine göre hareket etsin. PKK’nin özgürlük ve demokrasi çizgisi halkları iradeli kılıyor; herhangi bir ideolojik ve siyasi çizginin parçası olmasına fırsat vermiyor. PKK’nin ideolojik ve siyasi çizgisi sadece farklı değil, pratikleşerek ABD’nin bölge politikalarının istediği gibi yürümesine engel olmaktadır.

Basında da tartışıldığı gibi Rojava Devrimi’ni kendi istediği ideolojik ve siyasi çizgiye çekmek için de Önder Apo’nun çizgisinin etkili kılmasını sağlayan PKK’yi geriletmeyi hedefliyor. Rojava’da Efrîn’in işgaline ve Türk devletinin saldırılarına göz yumulması Kuzey Suriye Federasyonunu kendi çizgisine getirmek içindir. Eğer ABD’nin böyle bir amacı olmasaydı bu saldırılara karşı tutumu farklı olurdu. Bir taraftan bu saldırılara göz yumarak, diğer taraftan PKK yönetimine yönelik kararla Rojava Devrimcileri ve Kuzey Suriye Federasyonu sıkıştırılmak isteniyor. Kirli amaçlar, siyasi ve ekonomik çıkarlar gereği Kürt halkının özürlük mücadelesine öncülük eden PKK’ye düşmanlık yapılıyor.

Dikkat edilirse ABD bu kararını Türkiye ile görüşmelerden sonra aldı. Türkiye’yi daha fazla kendi politikasında kullanmak için böyle bir karar almıştır. Bu dönemde Türkiye siyasi ve ekonomik olarak çok sıkışmıştır. AKP-MHP iktidarı zor ayakta kalmaktadır. 1998 yılında olduğu gibi dış destek almadan iktidarlarını sürdüremez hale gelmiştir. Çünkü PKK’nin öncülük ettiği mücadele AKP iktidarını sallamaktadır. Ancak faşizmle, zorbalıkla ayakta kalmaktadır. Ancak bu baskı düzeni de iktidarlarını sürdürmeye yetmiyor. ABD, PKK’ye yönelik bu saldırıyla AKP’ye ben iktidarına destek olacağım, sen de benim istediklerimi kabul edeceksin, demiştir. PKK yönetimine yönelik saldırının anlamı budur.

ABD bu kararla birkaç hedefine birlikte ulaşmak istiyor. Bunu da Kürt halkının acısı üzerinden yapmaya çalışıyor. Kürt’ü pazarlayarak ekonomik ve siyasi çıkar elde etmeyi hedefliyor. Bu nedenle KCK açıklamasında ABD’nin kararını ‘ahlaksızlık’ olarak değerlendirmiştir. Çünkü Ortadoğu’da demokrasi, özgürlük, hak, adalet, eşitlik mücadelesi veren Kürtleri hedeflemiştir. PKK’ye saldırı tüm Kürtlere saldırıdır. Bunu da Türkiye’yi kullanmak için yapmışlardır. PKK’nin zayıflaması tüm Kürtlerin askeri, siyasi, toplumsal ve ulusal düzeyde zayıflaması olacaktır. PKK zayıfladığında soykırımcı sömürgeciler ve Kürt düşmanları politikalarını daha rahat yürüteceklerdir. Bu açıdan hiçbir Kürt siyasi hareketi ve Kürdistan’ın parçası kendilerini kandırmamalıdır. 1999 yılında da bazı işbirlikçiler ve hainler Önder Apo esaret altına alınıp, PKK zayıflatılıp Kürt sorunu çözümünde adım atılacak gibi Kürt halkını kandıran söylemlerde bulunmuşlardı. Kürt sorunu; Kürtler zayıf değil güçlü olduğu zaman çözülür. Özellikle soykırımcı sömürgecilerin Kürt düşmanlığı ve yürüttükleri politikalar dikkate alınırsa, PKK’nin zayıflaması tüm Kürtlerin soykırım tehdidiyle karşı karşıya kalması demektir.

Türkiye’de bazı faşist güçlerin ABD bu kararı Türkiye’de bir çözüm süreci başlatmak ve Kuzey Suriye’de Kürtlere statü vermek için almıştır söylemeleri tamamen gerçeği saptırmak içindir. ABD bu kararı Türkiye ile pazarlık yaparak almıştır. Yoksa böyle bir karar ortaya çıkmazdı. AKP hükümetinin, MHP’nin ve Ergenekoncu kesimlerin bu karar Kuzey Suriye’yi Türkiye’ye kabul ettirmek için alınmıştır, söylemleri tamamen Türkiye halklarını aldatmak içindir. Kamuoyuna yönelik söylemlerdir. Aslında bu karardan çok memnundurlar. Ancak rahatsızlık belirterek, bizi kandırıyorlar, diyerek bir psikolojik harekat yürütmek, ABD’nin aldığı kararı daha etkili uygulaması ve Türkiye’ye PKK’yi tasfiye etmede daha fazla destek vermesini sağlamak için bunlar söylenmektedir.

AKP-MHP ittifakı ve iktidarı son yıllarda hep bu politikayı yürütüyor. Sürekli başka ülkeleri suçlayarak, töhmet altında bırakarak kendisine destek vermelerini sağlamaya çalışıyor. ABD’ye Kürtlere düşmanlık politikasında daha fazla adım attırmak için sanki bu karar önemsizmiş gibi yansıtılmak isteniyor. Kürt soykırımına destek olan bu karar sanki Kürtler için iyi şeyler yapılması için alınmış gibi gösterilip gerçekler çarpıtılmaya ve Kürtlerin duyarlılığı zayıflatılmaya çalışılıyor. Bazı işbirlikçiler ve ihanet içinde olanlar da soykırımcı Türk devletinin bu özel savaşına çanak tutuyorlar. Türk devletinin soykırım yürütme dışında bir politikası yoktur. Çözüm süreci olabilirmiş gibi söylemler gerçekle alakası olmayan, sadece Kürtlerin soykırımcı sömürgeciliğe karşı mücadelesini gevşetmeyi hedefleyen psikolojik savaş söylemleridir. Türkiye’de Kürt sorununun çözümü ancak mücadeleyle sağlatılabilir. Bunun dışındaki her yaklaşım psikolojik savaş söylemlerinin yönlendirmesi içinde olmaktır. Bu çerçeveden bakıldığında Türkiye’de HDP ya da bazı kesimlerden AKP iktidarına siyasal çözüm konusunda yapılan çağrılar da gerçeklikten uzak, hatta beklenti yaratan yanlış yaklaşımlar olmaktadır.   

Bu karar Önder Apo’ya yönelik kararın benzeridir. Aynı amaç güdülmektedir. Hatta İmralı’da uygulanan baskıyla birlikte ele alındığında 1999’dan da daha tehlikeli bir saldırı olmaktadır. Bu karara gevşek yaklaşım, başta AKP-MHP iktidarı olmak üzere tüm soykırımcı sömürgecilere hizmet etmek olur. Kürdistan’ın tüm parçalarındaki özgürlük mücadelesini zayıflatmak olur.  Sadece Kürtlerin değil, Ortadoğu’da özgürlük ve demokrasi mücadelesi veren tüm halkların ve toplumsal kesimlerin zayıflatılmasını hedefleyen bir kararla karşı karşıyayız.

Bu karara karşı her yerde yoğun ve yaygın bir mücadele yürütülmesi şarttır. Sadece açıklamalar yapmak yetmez. ABD tüm Kürt halkını ve siyasi güçlerini karşısında bulmalıdır. Kürt halkı bulunduğu her yerde mücadeleyi kesintisiz sürdürmelidir. Kürtler ancak güçlü mücadele verirse bu komployu boşa çıkarabilirler. ABD, Önder Apo’ya yönelik komploda olduğu gibi Türk devletinin soykırımcı politikalarına destek vermiştir. Türkiye Kürt düşmanlığında öncü olduğundan Kürdistan’ın diğer parçalarındaki Kürtlerin özgür ve demokratik yaşam mücadelesi karşısında sömürgecilere destek verilmiştir. Halkımız bu gerçeği bilmeli, hiçbir aldatıcı söz, değerlendirme ve yoruma kulak vermeden mücadeleyi yükseltmelidir. Bu mücadeleyi gevşeten her yaklaşım soykırımcı sömürgeciliğe hizmet etme anlamına gelir.

Dost düşman bu günlerde belli olur. Tüm Kürt siyasi partilerin bu karar karşısında alacağı tutum önemlidir. PKK ile ilişki ve dostluk içinde olduğunu söyleyen partilerin ve hareketlerin tutumu çok önemlidir. Bireysel açıklamalarla bu dostluklar gösterilemez. Partiler kurumsal olarak açıklama yapmalı ve tutumlarıyla bu karara karşı çıktıklarını göstermelidir. Yoksa şu bu partiden bireylerin açıklama yapması, bu karara karşı çıkması yetmez ve kabul edilemez. Bireylerin açıklamaları da değerlidir; ama sadece bireye aittir. Bazı bireylere açıklama yaptırarak bu kararı geçiştirmek olmaz. Yurtseverliğin de Kürt halkına karşı sorumluluğun da PKK’ye dostluğun gereği de partiler ve hareketler kurumsal açıklama yapmalıdırlar. Tüm Kürt halkını bu karara karşı tutum almaya çağırmalıdırlar. Kimin ulusal tutum içinde olduğu, kimin Kürt halkının çıkarlarını gözettiği, kimin yurtsever ve demokrat olduğu bu karara göstereceği tutumla belli olur. Tüm Kürt partileri ABD’ye senin böyle bir tutum almaya hakkın yoktur, Türk devletinin soykırım politikalarına destek vermek tüm Kürtlere düşmanlıktır, demelidirler. Yoksa herkes bindiği dalı kesmiş olur.

Kuşkusuz sadece Kürtler değil tüm demokrasi güçleri, özgür ve demokratik yaşamdan yana halklar da bu karara karşı çıkmalı, Kürtlerle birlikte bu karara karşı mücadeleyi yükseltmelidir.

Kaynak: Yeni Özgür Politika