Libya'da davete icabet mi, yoksa davetsiz misafire biat mı?

Mısır, Libya'nın davetine icabet mi edecek yoksa Libya'nın davetsiz misafiri Türk devletinin Mısır'ı İhvan'la çevrelemesine boyun mu eğecek? Türk hamaseti ile Arap edebi mübalağalarının ötesinde sahadaki gerçeklik ne diyor?

Libya'da durum, Türk devletinin doğrudan müdahalesiyle vekalet savaşı olmaktan çoktan çıktı ve bir devletler savaşına doğru ilerliyor. Birçok devletin de dahil olduğu Libya meselesinde Mısır ile Türk devleti gerilimi tırmanıyor.

Fakat "devletler savaşı başlıyor mu?" sorusunun cevabını ise hiç şüphesiz, Türklerin kof hamasiliğine ve Arapların edebiyatla süslenmiş büyük sözlerine bakarak öğrenemeyeceğimiz aşikar.

10 yıldır devam eden Suriye savaşında edinilen tecrübeler, Ukrayna'da yaşanan savaş, Yemen savaşı, İran'la Körfez ülkeleri arasında yaşanan gerilim örneklerine bakıldığında Libya'daki savaşın daha pro-aktif bir vekalet savaşı ile süreceğini söylemek akla daha yatkın.

Ancak yine de devletler savaşı olasılığı hepten ihtimal dışı değil. Çünkü mevcut krizin kaynağında; "ideolojik çelişki-çatışmalar" "van münit", "kutsal Kudüs ilhakı", "Ayasofya'nın cami yapılması" gibi sembolik şeyler yok.

SAVAŞIN FİTİLİNİ EKONOMİ ATEŞLER

Kurulu dünya düzeni artık böyle şeyleri savaş gerekçesi yapmayacak kadar farklı önceliklere sahip. Devletler savaşı fitilini ateşleyebilecek faktörlerin başında ekonomi geliyor. Yani ham madde, pazar ve jeo-stratejik önem. İkisi de Libya'da fazlasıyla var. Onun için devlet savaşı ihtimali tamamıyla devre dışı değil.

Bu bağlamda son günlerde peş peşe gelen hamlelere bakıldığında tüm tarafların da diplomasi adı altında caydırıcı hamlelere yöneldiğini görüyoruz.

2019'un son aylarında arkasına aldığı Rusya, Mısır, BAE'nin açık desteği ve ABD'nin "sessizlik" desteğiyle hızla ilerleyen General Halife Hafter öncülüğündeki Libya Ulusal Ordusu (LUO) Türkiye, Katar ve İtalya destekli Ulusal Mutabakat Hükümeti'ni (UMH) başkent Trablus ve Misrata kentlerine sıkıştırmayı başardı.

Rusya'nın güçlerini Tarhuna'dan çekmesi sonrası, Müslüman Kardeşler öncülüğündeki UMH, Türk ordusunun da hava desteğiyle Tarhuna, El Vattiye Üssü gibi birçok bölgeyi alarak, gözünü petrol bölgeleri Sirte ve Cufra'ya dikti.

Bu gelişmelerden sonra Türk ekonomi, savunma ve dışişleri bakanları bir heyet olarak Trablus'taki Fayiz El Sarrac hükümetini ziyaret etti. İddialara göre, burada Sarrac hükümetiyle askeri desteğe karşılık Libya petrolünün Türkiye'ye akması yönünde bir dizi anlaşma imzalandı.

ASKERİ MÜDAHALE SİNYALİ

Bundan sonra Mısır harekete geçti ve Cumhurbaşkanı Abdulfettah Es-Sisi, 6 Haziran tarihinde daha önce Rusya'nın aralarını açtığı LUO komutanı Hafter ile Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih İsa'yı Kahire'de aynı anda ağırladı.

Görüşme sonrası üçlü bir basın toplantısı düzenlendi ve siyasi müzakere sürecini öne çıkaran Kahire Bildirisi deklare edildi.

Bildiride özetle "ateşkesin sağlanması", "BM gözetiminde 5+5 formatında siyasi müzakerelerin başlatılması" ve "ülkedeki tüm yabancı güçlerin ülkeyi terk etmesi" gibi çağrılar var.

Son madde Türk devletinin ayağının altındaki halıyı çekmek anlamına geldiği için Türk devleti doğrudan karşı ve petrol bölgeleri Sirte ile Cufra için operasyon hazırlıklarına başlandığını açıkladı.

Bunun üzerine, Libya sınırındaki Sidi Barrani Askeri Üssü'nde konuşan Sisi, "Sirte ve Cufra'nın Mısır'ın kırmızı çizgisi olduğunu" deklare etti ve saldırı olması durumunda askeri müdahalede bulunacakları sinyali verdi.

TÜRKİYE’DEN CEVAP GECİKMEDİ

Türk devleti bunun altında kalamazdı, tabi! Türk Savunma Bakanı Hulusi Akar ve Türk Genelkurmay Başkanı Yaşar Güler, Temmuz ayının ilk günlerinde Libya'yı ziyaret etti.

Burada BBC'ye konuşan Akar, Osmanlıcılıktan dem vurarak, Libya'da kalıcı olduklarını ve ortak tarihlerinin olduğunu savunarak, "Sonuna kadar da burada olmaya devam edeceğiz" dedi.

Röportajın verildiği kurum kadar, röportajın yapıldığı yer de manidar ve mesaj doluydu.

Röportajın yapıldığı yer, başkent Trablus'un yaklaşık 125 kilometre güneybatısında bulunan Vatiyye Askeri Hava Üssü'ydü. Türk devletinin kalıcı üs haline getirmek için hava savunma sistemlerini yerleştirdiği bir yerdi.

Ropörtajın verildiği kurum ise İngilizlerin BBC'si olunca, Akar'ın bu mesajı, NATO'ya verilmiş bir mesaj olarak okundu, dolayısıyla.

Hele ki röportajın yapıldığı mekanda backround (arka plan) olarak önceki ay imha edilmiş olan bir Rus HIND tipi Mİ-24 helikopteri olunca mesaj daha bir anlam kazandı.

Ancak buna cevap gecikmedi, ertesi gece, Akar'ın konuştuğu o El Vattiye Askeri Üssü, "kimliği belirsiz uçaklar tarafından" vuruldu, bazı Türk subaylarının öldü, ve Türk hava savunma sistemlerinin imha edildi.

Hava saldırısını LUO üstlense de kim tarafından yapıldığı konusunda; Rusya, Fransa, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerin isimleri sıkça zikrediliyor. Ancak böyle spesifik bir saldırının koordineli olarak yapılma ihtimali, daha güçlü bir seçenek.

Türk Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, iki gün önce verdiği bir röportajda, ateşkes için LUO güçlerinin Sirte ve Cufra'dan çekilmesini ön şart olarak koştuklarını, ancak bunun kabul edilmediğini söyledi.

MISIR’A MÜDAHALE ÇAĞRISI

Dün ise önemli bir gelişme yaşandı. Hafter destekli, Tobruk merkezli Libya Temsilciler Meclisi, bugün yaptığı yazılı açıklamayla, Mısır'a resmi olarak askeri müdahale çağrısında bulundu.

Temsilciler Meclisi, 2015 yılında imzalanan Suheyrat anlaşmasıyla Libya'nın yönetimi için UMH ile birlikte belirlenen meşru temsilci olması hasebiyle bu davet daha bir önem kazanıyor.

Yani Türk devletinin şimdiye kadar kullandığı "meşru hükümetin daveti üzerine Libya'dayız" argümanı artık eskisi kadar geçerli akçe olmayacak ve artık aynı şeyi Mısır da söyleyebilir.

BÜYÜK BİR SAVAŞA DOĞRU...

Temsilciler Meclisi'nin daveti sonrası, LUO Sözcüsü Ehmed El Mismarî, Türk devleti ve UMH güçlerinin Sirte ve Cufra şehrine saldırıya hazırlandıklarını belirterek, "önümüzdeki saatlerde büyük bir savaşa tanık olacağız" dedi.

Bugün ise Arap medyası, Sirte civarında Türk subayların, semalarında ise Türk keşif uçaklarının görülmeye başlandığını duyurdu.

Tabi Türk Cumhurbaşkanı'nın dün akşam ABD Başkanı Trump ile Libya konusunu telefonda görüştüğü anektodunu da unutmamak gerekir.

Bundan sonra ortaya çıkan soru, acaba Mısır davete icabet mi edecek, yoksa davetsiz misafirin (Türk devleti) Libya'dan başlayarak, Yemen'in güneyindeki Babül Mendeb boğazına kadar kendisini İhvanı Müslim'le çevrelemesine seyirci mi kalacak, sorusu oluyor.