PKK dünyası

PKK’nin yeni özgür ve alternatif dünyasını iyi tanıyalım ve o dünyaya hepimiz katılalım! Bu temelde Önder Apo’nun ve Kürt halkının 27 Kasım Parti Bayramını kutluyor, kahraman şehitlerini saygıyla anıyor ve yeni mücadele yılında üstün başarılar diliyoruz.

Kürdistan özgürlük mücadelesinin öncü gücü Partîya Karkerên Kurdistan-PKK, resmi kuruluşunun kırk ikinci yılını 27 Kasım itibariyle tamamlıyor ve kırk üçüncü mücadele yılına giriyor. PKK’yi Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın kurduğu ve bugüne getirdiği biliniyor. 18 Mayıs 1977’de Haki Karer’in şehadetini başlangıç alırsak, bu kırk üç yıllık mücadele içerisinde herhalde elli bin şehit vermiş bulunuyor. Bu süreçteki tutuklu ve destek veren halk sayısını ise neredeyse belirlemek bile mümkün değil.

Kürt halkı onlarca yıldır meydanlarda “PKK Halktır, Halk Burada” diye haykırıyor. Kendi özgür kimliğini PKK ile ifade ediyor. Önder Abdullah Öcalan, “Genç başladık, genç başaracağız” diyerek, PKK’nin bir gençlik partisi olduğunu ifade etmiş bulunuyor. Önder Apo’nun özgürlük çizgisinde bilinçlenip örgütlenen Kürt kadınları ise her şeyi PKK-PAJK öncülüğünde kazandıklarını her zaman ifade ediyorlar.

Resmi kuruluşunu ilan ettiği 30 Temmuz 1979’dan bu yana Kürdistan ve Türkiye siyasetinde en çok tartışılan parti hiç kuşkusuz PKK oluyor. Bugün resmi kuruluşunun kırk ikinci yılını tamamlarken ise sadece Kürdistan ve Türkiye’de de değil, tüm Ortadoğu ve dünyada en çok tartışılan parti PKK oluyor. Karşıtları olan dünya kapitalist modernite sistemi, Türk sömürgeci ve soykırımcı egemenliği ve Kürt işbirlikçiliği tarafından dört parça Kürdistan’dan kovulmaya çalışıldıkça, PKK de bölgede ve dünyada var olup yer bularak, kendi bölgesini ve dünyasını yaratarak ayakta kalmaya çalışıyor.

PKK’ye karşı ilk planlı imha saldırısının 1977 Mayıs ve Haziran aylarında geliştirildiği biliniyor. Mayıs 1978’deki Hilvan saldırısı ve Mayıs 1979’daki Elazığ tutuklaması da bu kapsamda ele alınabilir. Kuşkusuz küresel boyutu da olan en kapsamlı imha ve tasfiye saldırısı 12 Eylül 1980 faşist-askeri darbesidir. Bundan sonraki PKK’yi imha ve tasfiye saldırılarının hepsi bölgesel ve küresel boyutta olmuştur. 15 Ağustos 1984 Gerilla Atılımı ardından TC Devleti sorunu 1985’te NATO gündemine götürmüş, zaten 12 Eylül askeri darbesinin de ardındaki temel güç olan NATO, bu tarihten itibaren PKK’ye karşı imha ve tasfiye savaşını fiilen üstlenmiştir.

Şimdiye kadar PKK’yi imha ve tasfiye amacıyla NATO kapsamında ne kadar plan oluşturulmuş ve nasıl pratiğe geçirilmiştir? Kuşkusuz bu sayıyı bilmek zordur. Bunun çok ciddi bir araştırma konusu olduğu açıktır. Nitekim neredeyse her yıl ve bazen de yılda iki kez böyle bir plan yapılıp saldırı yürütüldüğü kesindir. Bunlar içinde 1987-88 Olağanüstü Hal ilanı, 1988-1994 Düsseldorf davası, 6 Mayıs 1996 Şam saldırısı ve 9 Ekim 1998 uluslararası komplo saldırısı gibi herkesin bildiği saldırıları bir çırpıda sayabiliriz.

Acaba 9 Ekim 1998 tarihinden bu yana geçen 23 yıllık süreç içerisinde ne kadar planlı saldırı yapılmıştır? Aslında bu soruyu sormak ve cevap aramak da pek mantıklı değildir. Çünkü darbe mekaniğinin işlediği bu dönemde faşist-soykırımcı TC gerçeğinde siyaset darbe ve komplolarla yürür hale gelmiş ve bunun merkezinde de her zaman PKK’yi imha ve tasfiye amacı bulunmuştur. Bu sürecin belli başlı planlı saldırıları olarak da 2002-2004 tasfiyeciliğini, 23 Ağustos 2005 topyekûn savaş kararını, 5 Kasım 2007 Bush-Erdoğan görüşmesini, 14 Nisan 2009 siyasi soykırım operasyonlarını, 14 Temmuz 2011 Silvan provokasyonunu ve nihayet 24 Temmuz 2015 tarihinde uygulamaya konan 30 Ekim 2014 tarihli ‘Çöktürme Eylem Planını’ sayabiliriz.

24 Temmuz 2015 tarihinden bu yana geçen zamanın her anının PKK’ye dönük imha ve tasfiye amaçlı saldırıyla geçtiği bilinen bir gerçektir. Söz konusu bu saldırıları esas olarak AKP-MHP faşist diktatörlüğü yürütse de ABD ve KDP yönetimlerinin de güçlü bir biçimde desteklediği açıktır. İşte bu sürecin son saldırı planı da 2020 baharında Zînî Wertê provokasyonu ile başlamış ve Haftanîn’i işgal saldırısının başarısızlığıyla sonuçlanmıştır. Bu başarısızlığı gizlemek için ‘Şengal Anlaşması’ ve ‘KDP’nin Garê kuşatması’ geliştirilmeye çalışılmış olsa da, bunların da ölü doğduğu ve daha başlangıçta boşa çıktığı, özellikle Trump Yönetiminin ABD’de seçimleri kaybetmesiyle de tümden işlemez hale geldiği ortadadır.

Son yıllarda ABD-TC-KDP ittifakı temelinde geliştirilen PKK’yi imha ve tasfiye saldırılarında yaşanan bir durum oldukça ilginç ve dikkat çekici olmaktadır. Faşist şef Tayyip Erdoğan, birkaç yıldır meydan konuşmalarında sık sık “Türkiye’de Kürtlere yer yoktur. Ben Kürt’üm diyen varsa Türkiye’yi terk edip Erbil’e gitsin” demektedir. Trump yönetiminin sözcüleri ise sık sık “PKK Kuzey-Doğu Suriye’den çıksın” diyerek PKK’ye karşı yeni bir baskı sistemi geliştirmektedir. En son KDP Genel Başkanı Mesud Barzani de “PKK Güney Kürdistan’ı terk etsin” diyerek bu kervana katılmış olmaktadır. Bu konuda İran Yönetiminin söz ve çabalarını ifade etmeye herhalde gerek yoktur. Zira mevcut İran Yönetiminin de en büyük çabası “PKK’nin Rojhilat Kürdistan’dan çıkması” üzerine olmaktadır.

Resmi kuruluşunun kırk ikinci yılını tamamlar ve dört parça Kürdistan’da en büyük kitle desteğine sahip Kürt partisi konumunda olurken, Kürdistan’ı egemenlik altında tutan küresel, bölgesel ve yerel güçler, hep bir ağızdan ve tam bir koro halinde “PKK’nin Kürdistan’dan çıkmasını” istemektedir. “PKK’ye Kürdistan’da yer yok” demektedirler. İşte “Kürt sorunu” denen realite gerçekte bu olmaktadır. Özgür Kürt olan PKK için “Kürdistan’dan git” demek, aslında Kürt insanı için “Yok ol!” demek anlamına gelmektedir. Öyle ya, dünyanın ve bölgenin tüm siyasi ve askeri güçleri Kürdistan’da olurken, bir Kürt partisi olan PKK’nin Kürdistan’da olmaması dayatılmaktadır. PKK gerillasının Kürdistan parçalarından çıkması istenmektedir. Peki PKK ve gerillası Kürdistan’dan çıkıp nereye gidecek? Besbelli ki başka hiçbir yere gidemez. Çünkü dünyada gidilecek boş yer yoktur. O halde PKK için söylenen “Bu parçadan çık” sözü, aslında “Yok ol” sözü olmaktadır.

Beş bin yıllık iktidar ve devlet sisteminin oluşturduğu dünya, tarihin en kadim halkı olan Kürtlere yüz yıldır yer vermemektedir. Beş yüz yıllık kapitalist modernite sisteminin küresel hegemonik yapısı, Kürtlerin ve Kürdistan’ın yokluğu üzerine oluşmuştur. Peki bu duruma karşı Kürt varlık ve Özgürlük Hareketi olarak PKK hangi cevapları vermektedir? Kuşkusuz bu sorunun cevabı da önemlidir ve ayrıntı bir yana bırakılırsa PKK’nin cevabı iki başlıkta toplanabilir. Birisi fedai çizgisinde bir direniş geliştirmek, diğeri ise kendi dünyasını yaratmak!

PKK’nin hiçbir çıkar gözetmeyen fedai çizgisinde bir parti ve gerilla hareketi yaratmış olduğu bilinmektedir. Tarihte bu düzeyde gelişen, bu kadar uzun süreli olan ve bu denli etkinlik kazanan başka bir fedai hareketi yoktur. Kendisine dayatılan yokluğu Kürt halkı işte bu düzeyde bir fedaileşmeyle ve direnmeyle ortadan kaldırmakta, ancak bu temelde kendini var ve özgür kılabilmektedir.

PKK’nin geliştirdiği diğer çare ise daha ilginç ve önemli olmaktadır. İktidar ve devlet dünyası PKK’ye ve dolayısıyla özgür Kürt’e yer vermiyorsa, o halde Kürt özgürlüğü temelinde ve Kürt özgürlüğüne dayalı olarak yeni bir dünya yaratmak ve yeni özgür dünyada var olmak! İşte PKK’nin en önemli ve tüm insanlık için en çekici ve anlamlı gerçeği budur. Dikkat edilirse, Kürt soykırımcısı sistem Kürt Halk Önderi’ni yok etmek istedikçe, o ulusal sınırları aşıp küresel önderlik haline gelmektedir. Soykırımcı sistem Kürt Özgürlük Gerillasını Kürdistan’da ezmek istedikçe, gerilla etkisini bölgeye yaymaktadır. Soykırımcı güçler PKK’yi Kürdistan’da yok etmek istedikçe PKK tüm dünyaya yayılmaktadır. Önder Apo’nun Demokratik Modernite Kuramı ve bunun pratik uygulanması işte böyle yeni özgür, baskısız, sömürüsüz, demokratik ve paylaşımcı bir dünyayı ortaya çıkartmaktadır.

O halde PKK’nin yeni özgür ve alternatif dünyasını iyi tanıyalım ve o dünyaya hepimiz katılalım! Bu temelde Önder Apo’nun ve Kürt halkının 27 Kasım Parti Bayramını kutluyor, kahraman şehitlerini saygıyla anıyor ve yeni mücadele yılında üstün başarılar diliyoruz!