Tecridi kıralım komployu yenelim

"Komplonun yirminci yıl dönümünde Tecridi Kıralım ve Faşizmi Yıkalım eylemlerini daha çok büyütmek ve geliştirmek gerekmektedir. Artık eylem tarzında yeniliklere ihtiyaç vardır..."

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yöneltilen tarihi 15 Şubat uluslararası komplosunun ve komploya karşı özgürlük mücadelesinin yirminci yılı tamamlanıyor, yirmi birinci yıla giriliyor. Kürt Halk Önderi ve Kürt halkı tam yirmi yıldır komploya ve onun somutlaşması olan İmralı işkence ve tecrit sistemine karşı kesintisiz direniyor. Söz konusu bu direnişte durmamış, yorulmamış, usanmamış, binlerce şehit verse de asla gerilememiş bulunuyor. Çünkü 15 Şubat’a “Kara Gün” diyor, “Kürt soykırım günü” olarak görüyor.

Bu nedenle, öncelikle bu yirmi yıllık kahramanca direnişi İmralı direnişi şahsında kutlamak ve selamlamak gerekiyor. Yine bu kutsal varlık ve özgürlük direnişinin kahraman şehitlerini saygı ve minnetle anmak gerekiyor. O şehitler ki, “Güneşimizi Karartamazsınız” dediler ve yaşamlarını ortaya koydular. Herkese insanlık ve özgürlük dersi verdiler. Yeni özgür yaşamın yaratıcıları oldular.

Kürtler 15 Şubat komplosunun yirminci yıldönümünü “Tecridi kıralım, faşizmi yıkalım ve Kürdistan’ı özgürleştirelim” direniş hamlesi ile karşılıyor. Yirmi birinci yılda bu amaçları başarmayı hedefliyor. Bu hamle aynı zamanda komploya karşı bir direniş de oluyor. Çünkü tecrit ve faşizm 15 Şubat komplosu ile bağlı bulunuyor. Bütün bunların hepsi de “Kürt sorunu” denen ve Kürt halkının varlığını reddederek onu yok etmek isteyen soykırımcı zihniyet ve siyasetten kaynaklanıyor. Dolayısıyla Kürt sorununun çözümü ve Kürdistan’ın özgürlüğü tam bir çözüm anahtarı oluyor.

Kürtlere dayatılan soykırım Türkiye’de faşist diktatörlük, o da 15 Şubat komplosu ve İmralı işkence ve tecrit sistemi olarak şekillenmiş bulunuyor. Bu da bütün Türkiye’ye yayılan ve dünyayı tehdit eden bir yönetim gerçeği haline geliyor. Bu nedenle, tecridi sadece İmralı’da veya zindanlarda uygulanan bir şey olarak değil, tersine etkisini her tarafta hissettiren bir yönetim sistemi olarak görmek gerekiyor. Bu da tecride karşı mücadeleyi antifaşist demokrasi mücadelesinin merkezi ve önceliği haline getiriyor. Dolayısıyla tecridi kırmak, aynı zamanda faşizmi yıkmak, komployu yenmek, Kürdistan’ı özgür ve Türkiye’yi demokratik kılmak oluyor.

Demek ki, Kürt halkı ve dostları “Tecridi kıralım, faşizmi yıkalım ve Kürdistan’ı özgürleştirelim” hamlesi ile esas olarak 15 Şubat komplosunu yenmeyi ve soykırımcı zihniyet ve siyaseti tarihe gömmeyi hedefliyor. Yirmi yıllık kahramanca direnişle böyle bütünlüklü bir bilince ulaşmış bulunuyor. Kürtler için böyle bir direniş dışında başka bir çare de bulunmuyor. Durum kesinlikle şöyledir: Ya bedeli ne olursa olsun ödeyerek direnecek ve özgürlüğünü kazanacak, ya da soykırımcı saldırılar altında yok olacaktır! Var olmak ve özgür yaşamak için tecridi kıran ve komployu yenen bir direnişi mutlaka başaracaktır.

Burada 15 Şubat komplosunun nasıl gerçekleştiğini ve İmralı işkence ve tecrit sisteminin nasıl ortaya çıktığını anlatacak değiliz. Komployu ABD Yönetiminin planlayıp uyguladığını ve başta İsrail, İngiltere, Rusya olmak üzere hemen herkesin bir biçimde ortak olduğunu artık çok iyi biliyoruz. Burada ortak olmak için komplocuların yanında olmak gerekmiyor, başarıyla karşısında olamamak da ortak olmak anlamına geliyor. O halde komplo gibi insanlığın alnındaki bu kara lekeyi kaldırmak da herkesin görevi oluyor. Bunun için de İmralı işkence ve tecrit sistemine karşı çıkmak ve bu sistemin yıkılması için mücadele etmek gerekiyor.

Kuşkusuz Önder Abdullah Öcalan şahsında komplocu saldırı Kürt varlığını ve özgürlüğünü yok etmeyi hedeflemiş bulunuyor. Ancak Kürt varlığını ve özgürlüğünü yok etmek de Türkiye ve Ortadoğu demokrasisini yok etmek ve dünyayı karanlıklara boğmak anlamına geliyor. Dolayısıyla 15 Şubat komplosu Önder Abdullah Öcalan şahsında barışa, demokrasiye, kardeşliğe ve özgürlüğe dönük bir saldırı oluyor. Tüm halkları ve insanlığı ilgilendiriyor. O halde tecridin kırılarak komplonun yenilmesi herkesin sorunu oluyor; barışın, demokrasinin ve kardeşliğin kazanmasını ifade ediyor.

Kürtler şahsında Türkiye ve Ortadoğu demokrasisini ve tüm insanlığı bu kadar tehdit eden bir zihniyet ve siyasete müsamaha gösterilemeyeceği ve onunla birlikte yaşanamayacağı açıktır. Ancak böyle vahşi bir katliam ve soykırım zihniyet ve siyasetine karşı mücadele edilerek var olunabilir. Nitekim Kürt halkı ve Özgürlük Hareketi yirmi yıldır böyle yaparak var olmuş ve söz konusu gelişmeleri yaratmıştır. Şimdi de komploya karşı mücadelenin yirmi birinci yılına girerken, komployu tamamen yenme ve bunun için İmralı işkence ve tecrit sistemini tümden yok etme bilincine ulaşmıştır.

Kürtler ve dostları artık İmralı işkence ve tecrit sistemiyle birlikte yaşamak istememektedir. Bu sistemi tümden parçalamayı, Önder Abdullah Öcalan’ı özgür yaşar ve çalışır koşullara kavuşturmayı hedeflemektedir. “Tecridi kıralım, faşizmi yıkalım ve Kürdistan’ı özgürleştirelim” direniş hamlesi bu anlama gelmektedir. Çok açık ki, komploya karşı mücadelenin yirmi birinci yılında bu hedefi başarmada da sonuna kadar kararlıdır.

İşte bunun içindir ki, DTK Eşbaşkanı ve HDP Milletvekili Leyla Güven 93 gündür bedenini açlığa yatırmıştır. Yiğit Kürt genci Nasır Yağız 80 gündür açlıkla boğuşmaktadır. TC zindanlarındaki yüzlerce tutsağın açlığa yatışları 55 güne ulaşmıştır. Strasbourg başta olmak üzere değişik yurtdışı alanlarında da onlarca devrimci ve yurtsever açlık grevi direnişi içindedir. Demek ki yüzlerce insan her gün hücre hücre erimektedir. Ama amaca bağlılıklarında ve kararlılıklarında hiçbir gerileme ve zayıflama olmamaktadır. Tersine yaşamı ve özgürlüğü bu biçimde daha iyi anladıklarını belirtmektedirler. Herkesi Tecridi Kıralım ve Faşizmi Yıkalım direniş hamlesine çok daha güçlü katılmaya çağırmaktadırlar.

Burada doğru düşünmeli ve şu gerçeği görmeliyiz: Hiç yüce ve mutlaka başarılması gereken amaçlar olmasa insanlar böyle direnebilirler mi? Her gün hücre hücre erimeye dayanabilirler mi? Böyle büyük bir direnci, kararlılığı ve iradeyi ortaya çıkartabilirler mi? Bunların hiçbirini yapamayacakları açıktır. Onlara bu gücü ve kararlılığı veren şeyin amaçları olduğu, amaçlarının başarısına dair mutlak inançlarının olduğu ortadadır. O halde bu amaçları ve insanları açlığa yatıran gerçekleri doğru anlayıp güçlü bir tarzda sahiplenmek gerekir.

Hiç kuşkusuz 15 Şubat komplosunun ortaya çıkardığı tecrit sistemine ve yönetimine karşı mücadele söz konusu açlık grevleriyle de sınırlı değildir. Ağır kış koşullarına rağmen, faşizme öldürücü darbeler vuran gerilla eylemleri devam etmektedir. Kürt gençlerinin ve kadınlarının protesto eylemleri her geçen gün daha fazla gelişmektedir. Demokratik siyaset kapsamında faşizmi teşhir eden miting ve gösteriler olmaktadır. Dört parça Kürdistan’da ve yurtdışında Kürt halkı ve dostları ayaktadır. Eylemler çeşitlenmekte, büyümekte ve yayılmaktadır. Gittikçe daha çok gelişeceği açıkça görülmektedir. Yirmi birinci yılda 15 Şubat komplosunun tümden yenilerek tarihin çöp sepetine atılacağı anlaşılmaktadır.

İşte bunun için daha girişken, yaratıcı ve direngen olmaya ihtiyaç vardır. Komplonun yirminci yıl dönümünde Tecridi Kıralım ve Faşizmi Yıkalım eylemlerini daha çok büyütmek ve geliştirmek gerekmektedir. Artık eylem tarzında yeniliklere ihtiyaç vardır. Açlık grevleri gibi sürekliliği olan ve gittikçe büyüyen eylem biçimlerini geliştirebilmek önemli olmaktadır. Olmuyor ve yapılamıyor dememek gerekir, tersine kararlı ve ısrarlı olmak ve yaratıcı yaklaşmak kesinlikle sonuç verir. O halde daha çok cüret, daha güçlü cesaret ve daha derin yaratıcılıkla direniş hamlesine aşama yaptırma başarılmalıdır. Yirminci yıl dönümünü böyle karşılamak en devrimci tutum olacaktır.

Kaynak: Yeni Özgür Politika