Zafer hamlesi ile kahramanlık ayına

Tecride ve faşizme karşı şimdiye kadar yürütülen direnişin ortaya çıkardığı kararlılığın Mart kahramanlığı ile birleşmesi, 8 Mart’ların, Mazlum’ların ve Agit’lerin kahramanlık ruhuyla donanması Kürt halkını ve dostlarını mutlaka zafere götürecektir.

Kürt Soykırım Günü’nü içinde barındıran Şubat ayı tamamlanıyor, Kürtler ve halklar direniş ve kahramanlık ayı olan Mart ayına girmeye hazırlanıyor. 8 Mart Emekçi Kadınlar Günü’nden Newroz’a, 28 Mart Ulusal Kahramanlık Gününden 30 Mart Kızıldere Direnişine kadar Mart ayı içerisinde onlarca kahramanlık olayı bulunuyor. Kürdistan özgürlük mücadelesi açısından Mart ayının her gününde onlarca kahramanlık direnişinin yaşandığı çok iyi biliniyor. Çok açık ki, doğa yeşerip çiçeklenirken, halklar da özgürlük için kahramanlık direnişine yöneliyor. 2019 yılı Mart’ının ise doğa ve halklar açısından çok daha güzel olacağı anlaşılıyor.

Kürtler ve dostları 2019 yılı Mart’ına “Tecridi kıralım, faşizmi yıkalım ve Kürdistan’ı özgürleştirelim” zafer hamlesi içerisinde girmeye hazırlanıyor. Diyarbakır cezaevinde DTK Eşbaşkanı ve HDP Milletvekili Leyla Güven tarafından 7 Kasım 2018 tarihinde başlatılan süresiz-dönüşümsüz açlık grevi direnişi ile start alan bu tarihi özgürlük hamlesi, bugün dört parça Kürdistan’a ve dünyanın dört bir yanına yayılmış bulunuyor. TC zindanlarından Strasbourg’a, Hewlêr’den Galler’e kadar her alanda yüzlerce insanın katıldığı açlık grevi eylemleri devam ediyor. Başta kadınlar ve gençler olmak üzere tüm emekçiler ve halklar miting, protesto ve yürüyüş eylemleriyle direnişi her alanda yükseltiyor. Özgürlük için direniş hamlesine öncülük eden Leyla Güven’in açlık grevi 110. gününe ulaşırken, Nasır Yağız’ın eylemi yüzüncü gününe yaklaşıyor. Zindanlardaki ve Strasbourg’daki açlık grevleri ise yetmiş gününü aşmış bulunuyor.

Kuşkusuz direniş eylemleri sadece açlık grevi ve kitle eylemi boyutunda da yaşanmıyor. Almanya’da Uğur Şakar adlı bir Kürt yurtseveri komploya ve tecride karşı bedenini ateşe verirken, her alandan gerilla eylem haberleri geliyor. Ağır kış koşullarına ve metrelerce kara rağmen, Serhat’tan Lelîkan’a, Avaşîn’den Haftanîn’e kadar birçok alanda faşizme öldürücü darbe vuran gerilla eylemleri yükseliyor. Zeytinin Gazabı Operasyon Güçleri Cerablus’ta TC ordusuna ve çetelerine darbe vururken, Efrîn Kurtuluş Güçleri giderek Efrîn’i işgalci ve soykırımcı güçlere dar edeceğe benziyor. Bütün bunlara bir de 31 Mart günü yapılacak yerel seçim mücadelesini eklersek, Kürt halkının ve dostlarının kahramanlık ayı Mart’a topyekûn özgürlük direnişi içerisinde girmekte olduğu açıkça görülüyor.

Burada dikkatle değerlendirilmesi gereken çok önemli bir nokta, söz konusu topyekûn direnişin nasıl yürütüldüğüne ilişkindir. Kuşkusuz söylemesi ve yazması kolaydır, ancak yürütülmesi öyle pek de kolay değildir. Düşünebiliyor musunuz, insanlar yetmiş gün, yüz gün, hatta yüz on ve yüz yirmi gün boyunca aç kalıyor. Bu temelde hücre hücre eriyor, ancak amacından asla vaz geçmiyor. Peki bu nasıl bir amaç, inanç ve irade ki, insanların bu biçimde direnmesini mümkün kılıyor! Şimdi herkesin bu gerçeklik üzerinde iyi düşünmesi ve bu durumu doğru anlaması gerekiyor. Yürütülen direniş üzerine konuşur ve değerlendirme yaparken ucuz konuşmamak, mutlaka böyle bir yaklaşım içinde olmak gerekiyor.

Kuşkusuz dikkatle değerlendirilmesi gereken diğer bir husus, söz konusu direnişlerin amacı olmaktadır. Bunun da hamle sloganı olan “Tecridi kıralım, faşizmi yıkalım ve Kürdistan’ı özgürleştirelim” formülünde ortaya konmuş olduğu açıktır. Açlık grevi direnişlerinin tecridi tümden kırmayı hedeflediği ortadadır. Bunu başta Leyla Güven ve Nasır Yağız olmak üzere tüm açlık grevi direnişçileri açıkça ortaya koymaktadır. Elbette direnişi en önde yürütenler, amaç belirleme ve karar vermede de her türlü inisiyatife ve belirleyiciliğe sahiptir. Açlık grevi direnişlerinin amacı olarak tecridin tümden kalkması hedefini belirlemişlerse, kuşkusuz söz konusu hedefe ulaşmak için de kararlılıkla direneceklerdir.

Burada tecridin çerçevesi ve diğer amaçlarla bağı önemli olmaktadır. Örneğin sadece “Tecridin sona erdirilmesi” değil, “Tecridin tümden sona erdirilmesi” denmektedir. Bu tümden kavramı hem İmralı’daki tecridin bir bütün olarak sona erdirilmesini ve hem de İmralı ile birlikte bir yönetim sistemi haline gelmiş olan tecridin bir bütün olarak yok edilmesini içermektedir. Çünkü mevcut İmralı işkence ve tecrit sistemi altında tüm Türkiye’de aslında tecrit uygulaması vardır. Tecrit herkese uygulanmaktadır. Tecrit rejimi AKP-MHP faşist diktatörlüğü olmakta, o da Kürdistan üzerinde uygulanan soykırımdan kaynaklanmaktadır. O halde tecridin kırılması, faşizmin yıkılması ve Kürdistan’ın özgürleştirilmesi hedefleri belli bir bağ içinde ve iç içedir. Bunun sonucu kuşkusuz Türkiye’nin demokratikleştirilmesi olmaktadır.

Dolayısıyla her hedef diğerlerini koşullandırmaktadır. Ancak yine de bazı hedeflerin gerçekleştirilmesi, öyle anlaşılıyor ki bazı eylem biçimlerinin sona ermesini ve direnişin gereken eylem biçimleriyle sürdürülmesini getirecektir. Bu bakımdan açlık grevleri için belirtilen hedefler önceliklidir ve gerçekleştirilmesi öyle pek zor olmayan hedeflerdir. Zorluk AKP-MHP faşizmi gibi hiçbir ahlak ve hukuk kuralı dinlemeyen bir zihniyet ve siyasetin var olmasından kaynaklanmaktadır. Bu da Kürt soykırımı gibi insanlık suçu olan bir zihniyet ve siyasete sahip olmalarının sonucudur. Belli ki tecrit gibi son derece doğal olan bir hukuki hedefi gerçekleştirmek, giderek faşist-soykırımcı zihniyet ve siyasetin yok olmasını getirecektir.

Kürtler ve dostları geçen süre içerisinde direnişi tanımlamışlar, hedeflerini somutlaştırmışlar, kararlılığını oluşturmuşlar ve direnişi çok önemli bir noktaya getirmişlerdir. 15 Şubat komplosunun yirminci yıl dönümünde komplonun ortaya çıkardığı ve komplonun sürdürülmesi demek olan tecride karşı çok yoğun bir protesto eylemliliği içinde olmuşlar, komployla birlikte yaşamama ve komployu yıkma iradelerini çok net bir biçimde ortaya koymuşlardır. Bu da somutta İmralı işkence ve tecrit sisteminin parçalanması ve tarihin çöp sepetine atılması anlamına gelmektedir. Yirmi birinci yılda 15 Şubat komplosunun tüm belirtileriyle birlikte yıkılmasını ifade etmektedir.

Kuşkusuz Kürt halkının ve dostlarının ortaya çıkardığı bu tutum ve irade, kararlılık çok önemlidir. Bu durum asla vazgeçilmez bir irade ve kararlılığın ortaya konmasıdır. Başta açlık grevi direnişçileri olmak üzere tüm yurtsever Kürtler ve dostları tarafından bu kararlılık ve iddia her gün kamuoyuna açıklanmaktadır. Belli ki bunun bedeli ne ise ödeyecekler ve mutlaka tecridi kırma ve faşizmi yıkma hedefine ulaşacaklardır. Bedeli açlık ise aç kalacaklar, şahadet ise buna ulaşacaklar, sakat kalmaksa öyle olacaklar; ama direnişlerini kesin zafere kadar mutlaka sürdüreceklerdir.

2018-19 kış soğuğunda böyle bir direniş gücünü ve kararlılığını ortaya çıkarmış olanlar, hiç kuşku yok ki Newroz kahramanlık ayında güç, irade ve kararlılıklarını zirveye vardırarak mutlak zafer çizgisinde hareket edeceklerdir. Deyim yerindeyse Mart ayı da onlara bu gücü ve kararlılığı fazlasıyla verecektir. Tecride ve faşizme karşı şimdiye kadar yürütülen direnişin ortaya çıkardığı kararlılığın Mart kahramanlığı ile birleşmesi, 8 Mart’ların, Mazlum’ların ve Agit’lerin kahramanlık ruhuyla donanması Kürt halkını ve dostlarını mutlaka zafere götürecektir.

Belli ki bu inançta ve kararlılıkta daha çok derinleşmek, eylem çeşitleri bakımından daha zengin hale gelmek, olayları ve amaçları birbiriyle daha doğru birleştirmek, bedel ödemekten korkmamak ve geri çekilmemek, bu temelde Mart sonunun büyük zaferini mutlaka yaratmak gerekiyor. Tarih bilinci olanların ve vicdanının sesini dinlemeyi bilenlerin bunu sağlayacağı kesindir. AKP-MHP faşizminin her alanda pul pul dökülmekte olduğu ortadadır. Böyle insanlık düşmanı bir zihniyet ve siyaseti yerle bir edip tarihe gömmekten daha anlamlı ve değerli başka bir şey yoktur. O halde gün, buna ulaşmak için seferber olmak günüdür.

Kaynak: Yeni Özgür Politika