İsveçli vekil: Tecride karşı uluslararası kamuoyu oluşturulmalı

İsveç Sol Parti Milletvekili Daniel Riazat, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a uygulanan ağırlaştırılmış tecride  "Bu akıl dışı bir şey” diyerek tepki gösterdi. Riazat, tecride karşı uluslararası kamuoyunun oluşturulması gerektiğini söyledi.

Sol Parti Milletvekili Daniel Riazat, Türk devletinin Kürdistan'a yönelik sürdürdüğü soykırım operasyonlarını, aydın ve siyasetçilere yönelik tutuklamalarını ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a yönelik tecridi ve tüm bunlara karşı İsveç ve Avrupa ülkelerinin takındıkları tutumu değerlendirdi.

Sorunun esasının PKK'nin yanlış bir biçimde ”terör örgütü” olarak damgalanmasından kaynakladığını söyleyen Riazat, pek çok insanın keyfi ve temelsiz suçlamalarla ”terör örgütü” üyesi olmak veya örgüte yardım etmek suçlamasıyla tutuklandığına dikkat çekti.

TECRİT DERHAL KALDIRILMALI

Türkiye'nin somut kanıtlar olmadan muhalifleri tutuklamasının ve Öcalan'a tecrit uygulamasının hukuk dışı olduğunu belirten Riazat, ”Tüm bu olanlar demokratik değer yargıları ve ilkeleriyle çelişiyor. Kürt sorununda açık tutum alamayanlar bile milyonlarca Kürdü temsil eden bir liderinin yıllarca tecrit edilmesini kabul etmez. Bu akıl dışı bir şey” diyerek Öcalan'a yönelik tecridin derhal kaldırılmasını istedi.

Türk devletinin Avrupa ve diğer Batılı ülkelerin tepki göstermeyeceğini bildiği için Rojava, Güney ve Kuzey Kürdistan'a saldırdığını, HDP yöneticilerini tutukladığını ve Öcalan'a yönelik tecridi sürdürdüğünü söyleyen Riazat, şunları dile getirdi: ”Türk devletinin ABD ve Avrupa ile geniş ölçekli ekonomik ilişkileri var. Avrupa Birliği ile Türkiye arasında sığınmacıların Avrupa ülkelerine ulaşmalarını engelleyecek bir anlaşma var. Avrupa Türkiye ile ilişkilerini bu nedenlerle bozmak istemiyor. İhlal ve saldırılara sessiz kalıyor.”

Riazat, İsveç ve Avrupa'nın pek çok ülkesinde insanların Türk devletinin Kürtlere yönelik saldırı ve tutuklamaları hakkında yeterli derecede bilgi sahibi olmadıklarına dikkat çekerek, ”Birçok Avrupa ülkesinde medya hükümetlerin politikalarına uygun yayınlar yapıyor. Bu ülkeden ülkeye değişiyor ama medyanın büyük bir bölümü Kürdistan'da yaşanan ihlalleri gündeme getirmiyor. Öcalan'a yönelik uygulanan tecrit hakkında Avrupa kamuoyunun yeterli bilgisi yok. Bir çok insan tecritten haberdar değil” dedi.

KAMUOYU OLUŞTURULMALI

Avrupa ve diasporada yaşayan Kürtlerin bulunduğu ülkelerde siyasi partiler ve sivil örgütleri içerisinde yer almaları ve Kürdistan'da yaşlanan gelişmeleri gündeme getirmelerinin önemine değinen Riazat, bunun gerçekleşmesi için yapılması gerekenleri şöyle özetledi: ”İsveç'te çok sayıda Kürt yaşıyor. Bunlar siyasi partilerden taleplerde bulunmalı. Eğer çok sayıda insan Kürtlerin taleplerini gündeme getirirse, partiler ve parlamento konuya angaje olabilir. Güney Afrika deneyiminden dersler çıkarmak gerekir. İsveç'de Güney Afrika'daki Aparheid rejimini en fazla teşhir edenler oradan buraya göç eden Afrikalılar ve İsveçliler oldu. Buradaki siyasi parti ve sivil toplum örgütleriyle yakın ilişkiler kurdu. Tüm bunların gerçekleşmesinden sonra İsveç Hükümeti, ırkçı rejime tutum aldı ve Nelson Mandela'nın serbest bırakılmasını talep etti.”

PKK başta olmak üzere Kürt örgütlerine yönelik kapsamlı bir karalama kampanyası yürütüldüğüne ve kampanyanın başını Erdoğan ve Türk hükümetinin çektiğinin altını çizen Riazat, ”Gösteriler ve açlık grevleri Türk devletinin karalama kampanyalarına ve saldırılarına karşı çıkmak için önemli. Ama sonuç alabilmek için bunu İsveç siyasetine mal etmek gerekir. Parlamentoda bulunan Kürt milletvekilleri, partilerini tavır almaları için sıkıştırmalı. Konuyu parlamento gündemine getirmeli. Buradaki Kürt dernekleri, sivil toplum örgütleri ve partilerle Kürdistan'daki gelişmeleri ele alan etkinlik ve eylemler örgütlemeli. Kısacası kamuoyu oluşturmalı” önerilerinde bulundu.

İsveç'te devrimci, ilerici parti ve örgütlerde yer alanlardan büyük bir çoğunluğunun Kürdistan'daki baskıları bilmediğini de söyleyen Riazat, ”Bu kolay değil ama imkansız da değil. Eğer çaba gösterilirse bu kesimlerin desteği alınabilir” diye konuştu.

ERDOĞAN KÜRTLERİN KAZANIMLARINI ORTADAN KALDIRMAK İSTİYOR

Riazat, Erdoğan'ın son dönemlerde Rojava'ya yönelik tehdit ve baskılarını artırması hakkında şu değerlendirmeleri yaptı: ”Erdoğan'ın amacı Rojava'da Kürtlerin kazanımlarını ortadan kaldırmak ve Kürt Özgürlük Mücadelesini zayıflatmak. Bölgede bir özerk bölge veya federasyon kurulmasını istemiyor. Batılı ülkelerin ciddi bir tutum almayacaklarını bildiği için tehditlerini arttırıyor. Rojava'da Kürt güçleri dünyaya büyük bir hizmette bulundu. DAİŞ'ı önemli ölçüde ortadan kaldırdı. Ama Türkiye bu güçlere saldırıyor. Efrîn'i işgal ediyor. Bu uluslararası sözleşmelere karşı işlenmiş bir suçtur. Rojava'da bunu yaparken Kuzey Kürdistan ve Türkiye'de HDP'ye yönelik kapsamlı tutuklamaları sürdürüyor.”

Sadece emperyalist ülkelerin değil Irak, Suriye ve İran'daki yönetimlerin de Erdoğan'ın Kürtlere yönelik saldırılarına karşı çıkmadıklarını hatırlatan Riazat, ”Bu ülkeler de Rojava'daki demokratik sistemi kendilerine yönelik tehdit olarak görüyor. Ülkelerinin demokratikleşmesini istemiyorlar” dedi.

DİKTA REJİMİ HAKİMİYETİNİ GÜÇLENDİRİYOR

Riazat, Tür hükümeti ve mahkemelerinin AİHM'in kararlarını uygulanmamasını da şu sözlerle değerlendirdi

”Demirtaş'ın tutuklanmaması gerekiyordu. İddianameye baktığımızda tutuklanmasını gerektirecek bir neden yok. Biz Sol Parti olarak tutuklanmasına başından beri karşı çıktık. Serbest bırakılmasını talep ettik. Başkanımız Jonas Sjöstedt, Avrupa'nın diğer ülkelerindeki sol ve sosyal demokrat parti yöneticileriyle birlikte Türkiye'ye gitti. Demirtaş ve HDP yöneticilerinin serbest bırakılmalarını talep etti. AİHM kararının uygulanması Türkiye'nin dikta rejimine gittiğini gösteriyor. Erdoğan hakimiyetini daha da güçlendiriyor. Bu korkunç bir durum.”

Avrupa Birliği ve İsveç hükümetinin olanları kaygı verici olarak nitelemekten vazgeçip somut adımlar atması gerektiğinin altını çizen Riazat, atılması gereken adımları ”Öncelikle sığınmacı anlaşması iptal edilmeli. Türkiye'ye yapılan ekonomik tüm yardımlar durdurulmalı. Türkiye'ye silah satışlarına son verilmeli. Avrupa Konseyi, Türkiye'yi açıkça kınamalı” diyerek sıraladı.