AP Adayı İncir: Türkiye'ye 'yeter' demeliyiz

Avrupa Parlamentosu Adayı Evin İncir, "AB değerlerinin Türkiye'nin değerleri haline gelmesi iki tarafı da güçlendirir. Ama bu olmuyorsa Erdoğan rejimine 'artık yeter' demeliyiz" dedi. 

Amed doğumlu 34 yaşındaki Evin İncir, 26 Mayıs günü yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimlerinde İsveç Sosyal Demokrat İşçi Partisi'nden (SAP) milletvekili adayı.

SAP, 2014 yılında 20 AB parlamenterinin seçildiği seçimlerde 5 üyesini parlamentoya göndermeyi başardı. İsveç'in önümüzdeki dönemde 21 milletvekiliği ile AB'de  temsil edileceği göz önüne alındığında, 5. sırada seçimlere girecek olan İncir'in seçilmesine kesin gözüyle bakılıyor.

İncir, uzun yıllardan beri Sosyal Demokrat İşçi Partisi'nde siyaset yapıyor. Bir süre Uluslararası Sosyalist Gençlik Birliği'nin (IUSY) başkanlığını yapan İncir, son 2 yıldan beri de Sosyal Demokrat İşçi Partisi'nin Uluslararası İlişkiler Sekreter Yardımcılığı görevini yürütüyor.

Evin İncir, ANF'nin sorularını yanıtladı.

Neden Avrupa Parlamentosu'na milletvekili adayı oldunuz?

Avrupa Birliği'nin demokrasi, insan hakları ve uluslararası dayanışmanın güçlendirilmesinde Avrupa içinde ve çevresindeki ülkelerde önemli bir rol oynayabileceğine inanıyorum. İçinde yer alarak ve sorumluluk üstlenerek buna katkıda bulunmak istiyorum.

Avrupa Birliği'ne ilgim çok küçük yaşlardayken başladı. 1993'un Ekim ayında Türk ordusu tarafından pek çok Kürt yerleşim birimi yakıldı ve yıkıldı. Bunlardan biri de annemin anne ve babasının yaşadığı Lice'ydi. Bu olaydan birkaç yıl sonra babam, Avrupa mahkemesinin kararıyla dede ve ninemin Türk devletinden tazminat aldığını söyledi.

O sıralar 9 yaşındaydım. O zamana kadar Avrupa Birliği ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ni (AİHM) duymamıştım. Çok daha sonraları politikayla uğraşmaya başladıktan sonra olanları anladım. Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi ve AİHM'in uluslararası dayanışmada önemli rol üstlenebileceklerini kavramaya başladım.

Ben ayrıca Avrupa Birliği'nin barışa hizmet ettiğine de inanıyorum. Avrupa ülkeleri iki büyük dünya savaşı yaşadı. Savaştan çok zarar gördü. Avrupa Birliği'nin kurulmasından sonra geçen 70 yılda Avrupa ülkeleri arasında bir savaş yaşanmadı.

Günümüzde ırkçı, popülist ve yabancı düşmanı akımların birçok ülkede söz sahibi ve bazı ülkelerde hükümet ortağı olmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Avrupa Birliği'ne yönelik pek çok tehlike var. Bunun başında da yabancı düşmanı ve aşırı sağcı  güçler geliyor. Politikacıların görevi toplumda var olan eşitsizlikleri ortadan kaldırmak için çözümler bulmaktır. Eğer bu yapılmazsa aşırı sağcı güçler daha da güçlenecek ve Avrupa Birliği'nin geleceği tehlikeye girecek.

Bundan 70-80 yıl önce Avrupa'da baş gösteren faşizm günümüzde de ortaya çıkabilir. Ben böylesi bir Avrupa istemiyorum. Avrupa barış, güvenlik ve demokrasinin teminatı olmalı. Eğer bunu yapabilirse tüm dünyada barışı sağlama ve sürdürmede rol oynayabilir.

Seçilirseniz hangi sorunları Avrupa Birliği'nin gündemine getireceksiniz?

Eşitlik, insan hakları ve demokrasi konularında çalışma yapmak istiyorum. Bazı ülkelerde bu değerler aşınıyor. Macaristan ve Polonya'da çok olumsuz gelişmeler yaşanıyor. Viktor Orban gibi birisi Avrupa Birliği üyesi Macaristan'ın başbakanı. Orban, göçmen karşıtı bir politika uyguluyor. Gazetecilere baskı yapıyor ve medya kuruluşlarını satın alıyor.  Muhalefetin hareket etme olanaklarını daraltıyor. Tıpkı Recep Tayip Erdoğan gibi kutuplaştırıcı ve halkı karşı karşıya getiren bir politika uyguluyor. Polonya'da da hükümet adalet mekanizmasını denetimi altına alıyor.

Avrupa Birliği'ne aday olan Türkiye'de gelişmeler Macaristan'dakine benziyor. Gazeteciler ve muhalefete baskı yapılıyor. Gazetecilerin görevlerini yapmaları engelleniyor. Türkiye gazetecileri cezaevlerine atan ülkeler sıralamasında ilk sırada yer alıyor.

İşte tüm bu olumsuz gelişmelere karşı Avrupa Birliği'nin net bir tutum takınması gerekir. Bu ülkelere yapılan her türlü ekonomik yardım durdurulmalı. Polonya yılda 12 milyar Euro yardım alıyor. Avrupa Birliği'ne 3 milyar Euro üyelik aidatı ödüyor. Sonuçta her yıl AB'den Polonya'ya 9 milyar Euro destek veriliyor. Macaristan'a yılda net olarak 2,5 milyar Euro ödeniyor. Avrupa Birliği, değer yargılarına aykırı davranarak  insan haklarını ihlal eden ve demokrasiyi ortadan kaldıran ülkelere para yardımı yapıyor.

Ben bu ülkelere yapılan yardımların durdurulması için çaba göstereceğim. Bu paralar hükümetlere değil demokrasi ve insan hakları için mücadele eden sivil toplum örgütlerine verilmeli.

Avrupa Birliği, bu ülkelere neden yaptırım uygulamıyor?

Bu konuda Avrupa ülkeleri arasında farklı görüşler var. Avrupa Birliği'nde yer alan bir ülkeye yaptırım uygulanması veya birlikten çıkarılması için tüm ülkelerin onay vermesi şart. Eğer tek bir ülke bile karşı çıkıyorsa karar alınamıyor. Bu değiştirilmeli. Salt çoğunluk ya da üçte iki çoğunlukla Avrupa Birliği karar alabilmeli.

Günümüzde Avrupa Birliği sermayenin çıkarlarını esas alan liberal politikalar uyguluyor. Bu aşırı sağcı güçlerin gelişmesine ortam hazırlıyor. Bizim sosyal sorunları merkeze alacak ve çözümleyecek bir Avrupa Birliği'ne gereksinimiz var.

Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği hakkında ne düşünüyorsunuz?

Ben Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğinden yanayım. Türkiye'nin AB'ye AB'nin de Türkiye'ye ihtiyacı var. Ama insan hakları ihlalleri ve Kürtlere yönelik baskıların sürmesi durumunda AB Türkiye'ye karşı net bir tavır ortaya koymalı.

Türkiye otoriter tutumundan vazgeçip demokrasiye yönelmedikçe üyelik müzakerelerini sürdürmenin anlamı kalmaz. Ben tüm kalbimle Türkiye'deki gelişmelerin demokrasi yönünde olmasını istiyorum. Avrupa Birliği'nin değerlerinin Türkiye'nin değerleri haline gelmesi Türkiye ve AB'yi güçlendirir. Ama bu olmuyorsa Erdoğan rejimine artık yeter demeliyiz. Böylesi bir durumda bile demokratik muhalefet ve sivil topluma destek vermeyi sürdürmeliyiz.