Bayık: Eğer PKK zayıflarsa herkes darbe yer

Türk devletinin saldırılarına karşı Kürdistan halkının her yerde ayaklanması gerektiğini Bayık, "Herkes bilsin ki PKK çok büyük bir tehlikeye karşı direniyor. Eğer PKK zayıflarsa, herkes darbe yer, Kürt halkı soykırımdan geçirilir" dedi.

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, Stêrk TV'de yayınlanan özel programa konuştu. 2 bölümden oluşan programın birinci bölümünde Mayıs ayı şehitleri, İmralı'da devam eden tecrit, Türk devletinin Zap, Metina ve Avaşin'e yönelik işgal saldırıları ile gerillanın direnişine ilişkin değerlendirmelerde bulunan Bayık, demokrasi güçlerine, Kürt halkına ve dostlarına direnişi sahiplenme çağrısında bulundu.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a yönelik tecride değinen Bayık, "Rêber Apo dışarıda düşmana karşı nasıl durduysa, içeride de aynı direnişi gösteriyor. Kürt halkına yönelik yürütülen soykırım siyasetinin sonuç almasına engel oluyor. Bu yüzden önderlikten intikam alıyorlar. Tecrit, işkence siyasetinde ısrar ediyorlar. Vicdanlı, şerefli her insanın bunu görmeli ve önderliğe karşı kendini borçlu hissetmeli. Borcunu da ödemelidir. Önder Apo'nun İmralı'daki duruşunu esas almalıdır" diye konuştu.

Mayıs ayı şehitlerini anan Bayık, şehitlerin Kürt halkının varlığını korumak için canını feda ettiğini, PKK ve Kürt halkının da gücünü şehitlerden aldığını belirterek, "Şehit düşen arkadaşlarımızın tamamı Kürdistan halkı ve halkların demokrasi, özgürlük hayalleri için şehit düştü. Bütün yaşamlarını bu uğurda feda ettiler. Özgürlük ve demokrasi mücadelesi veriyorum diyen herkes şehitleri esas almalıdır. Eğer hareketimiz bütün saldırılara rağmen yenilmiyorsa nedeni şehitleri, şehitlerin yaşamını, mücadelesini esas aldığı içindir" dedi.

Türk devletinin Avaşin, Zap ve Metina başta olmak üzere Medya Savunma alanlarına yönelik saldırılarına ilişkin de konuşan Bayık, "Türk devleti PKK'yi tasfiye edip, Kürt halkını soykırımdan geçirmek istiyor. Bunun için de ne kadar insanlık suçu varsa işliyor. Medya savunma alanlarındaki saldırılarda bütün yasak silahları kullanıyor. Elbette gerilla Türk devletine karşı savaşıyor ama hem ülkedeki, hem de yurt dışındaki halkımızın da, Türkiye sosyalistlerin, demokratların, Kürt halkı ve PKK'nin dostlarının da görevleri var. Bunlar görevlerini yerine getirdiğinde tehlikenin önünü alınır, o zaman Kürt halkının özgürlüğü sağlanır. Böyle olmazsa büyük bir tehlike yaşarız" uyarısında bulundu.

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, Stêrk TV'de yayınlanan röportajının birinci bölümü şöyle:

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile yapılan 4 dakikalık telefon görüşmesinin kesilmesinin ardından tecrit daha da ağırlaştı. Sayın Öcalan o görüşmede yapılanın yanlış olduğunu ve Avukatları ile görüşmesi gerektiğini ifade etti. Sayın Öcalan'ın bu tutumu nasıl anlaşılmalı?

Kürt halkına karşı soykırım siyaseti yürütülüyor. Eğer önderliğe yönelik tecritte ısrar ediliyorsa sebebi Kürt halkına yönelik yürütülen siyasettir. Çünkü Rêber Apo, bir halkı hatta halkları temsil ediyor. Kapitalist modernite halkların demokrasi ve özgürlük mücadelesine karşı duruyor. Faşist işgalci Türk devleti de Kürt halkına ve halklara karşı duruyor. Rêber Apo, sadece Kürtlere değil tüm halklara önderlik ediyor. Bu yüzden önderlik ve Kürt halkına karşı soykırım siyaseti yürütülüyor. Türk devletinin zihniyeti değişmediği sürece, Kürt halkını bir halk olarak kabul etmediği takdirde bu siyaseti hem Kürt halkına, hem önderliğe, hem de gerillaya karşı sürdürecektir. Önderlik ve Kürt halkı da bu siyaseti kabul etmiyor ve yıllardır buna karşı mücadele ediyor. Bu uğurda büyük bedeller de ödedi hala da ödüyor. Türk devleti ise gün geçtikçe bu siyasette ısrar ediyor. Bütün imkanlarını savaş için harcıyor.

Kürt halkı, demokrasi güçleri, Kürt halkının dostlarının tecride tepki göstermesinin ardından Türk devleti 4-5 dakikalık bir telefon görüşmesi yaptırdı. Bu tamamen insanları kandırmak içindi. Önderlik eleştirdiğinde ise kestiler. Çünkü önderlik onların gerçek yüzünü ortaya çıkardı. Rêber Apo Kürt halkına karşı soykırım siyaseti yürütüldüğünü, herkesi de buna karşı uyardı. Kimse Erdoğan'ın sözlerine inanmasın, Kürt halkına ve Rêber Apo'ya karşı soykırım siyaseti yürütülüyor. Önderlik bu gerçeği dile getirdiğinde ise telefonu kestiler. Halkımızın, dostlarımızın ve herkesin bilmesi gerekir ki, 23 yıldır önderliğe büyük bir işkence uygulanıyor. Önderlik dışarıda nasıl Kürt halkı ve diğer halklar için hizmet ettiyse, içeride de aynı hizmete devam ediyor. Düşmana karşı boyun eğmiyor. İstiyorlar ki Önderlik Kürt halkından, halklardan vazgeçsin, onlara teslim olsun.

Rêber Apo dışarda düşmana karşı nasıl direndi ise, içeride de aynı direnişi gösteriyor. Kürt halkına yönelik yürütülen soykırım siyasetinin sonuç almasına engel oluyor. Bu yüzden önderlikten intikam alıyorlar. Tecrit, işkence siyasetinde ısrar ediyorlar. Vicdanlı, şerefli her insanın bunu görmeli ve önderliğe karşı kendini borçlu hissetmeli. Borcunu da ödemelidir. Önder Apo'nun İmralı'daki duruşunu esas almalı ve kendini gözden geçirmelidir. Demokrasi ve özgürlük mücadelesinde üzerine düşen görevi görmeli ve ona göre hareket etmelidir. Bunları yaptığı zaman Kürt halkına, Rêber Apo'ya karşı yürütülen bu siyaset sona erer. Böyle olmadığı takdirde soykırım siyasetini daha da derinleştireceklerdir.

PKK'nin öncü kadrolarından, Deniz Gezmiş, İbrahim Kaypakkaya gibi Türkiye devrimci önderlerine, hatta Dersim tertelesine kadar Mayıs ayında şehit düşen binlerce kişi var. Mayıs ayı şehitlerine ilişkin ne söylemek istersiniz? Devrimci, demokrat güçler özellikle de Türkiye ve Kürdistan toplumu Mayıs ayı şehitlerinin bıraktığı mirasa nasıl sahip çıkmalıdır?

18 Mayıs şehitler günü, Mayıs ayı ise şehitler ayıdır. Hareket olarak kongremizde bu temelde her yıl hem Mayıs ayı şehitlerini, hem 18 Mayıs şehit gününü anıyoruz. 18 Mayıs'ta hem heval Haki Karer, hem de İbrahim Kaypakkaya şehit düştü. Biri Kürdistan halkını, diğeri Türkiye halklarını temsil ediyor. Bu yüzden 18 Mayıs'ı şehit günü ilan ettik. Mayıs ayında birçok devrimci şehit düştü. Elbette bütün şehitler demokrasi ve özgürlük şehitleridir. Fakat bazı şehitler vardır, belli bir dönemi temsil ediyorlar. O şehitleri iyi anlamamız lazım çünkü mücadele tarihinde önemli bir yere sahip oluyorlar. Yeni bir dönemin yaşanmasına vesile olan şehitlerimiz var. Bu şehitlerimiz Mayıs ayında hayatını kaybettiler. Bu yüzden Mayıs ayını şehitler ayı olarak kabul ettik.

Bu ayda Türkiye'nin büyük devrimcileri Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan, İbrahim Kaypakkaya, Sinan Cemgil şehit düştü. Bu şehitler Türkiye halklarına önderlik ediyorlardı. Bütün halkların özgürlüğü için, demokrasi için mücadele ediyorlardı. Deniz Gezmiş, idam edildiğinde Kürt ve Türk halkının kardeşliği üzerinde durdur. Rêber Apo da defalarca, 'Türkiye devrim hareketlerinin devamıyız' dedi. Türkiye'de devrim öncüleri idam edildiğinde, katledildiğinde bir önderlik sorunu ortaya çıktı. Rêber Apo bu yükü sırtladı ve bir boşluk yaşanmasına engel oldu. Tarihte devrimci ve sosyalist hareketlerde bir kopuşun yaşanmasına engel oldu. Bu yüzden PKK hareketi Türkiye devrim hareketlerinin devamıdır. Türkiye devrim şehitleri Kürdistan'da devam eden mücadele ile yaşatılıyor.

4 parça Kürdistan'dan da çok büyük devrimciler çıktı. Rojhilat'ta idam edilen Şirin Elemhûli, Ferzad Kemanger, Eli Heyderiyan, Ferhat Vekili, Başur'da Leyla Qasım. Rojava, Qaraçox ve Şengal’de birçok devrimci şehit düştü. Bakur parçasında da büyük devrimci ve yurtseverle katledildi. Bu şehit arkadaşlarımız mücadelemizin daha da büyümesi için bir temel oluşturuyor. Çünkü biz şehitlerin partisiyiz. Şehitlerin çizgisinde hareket ediyoruz. Bakur'da Mehmet Karasungur, İbrahim Bilgin, Azad Siser, Çekdar Amed, Ozan Mizgin (Gurbet Aydın), Kasım Engin, Ramazan Kaplan Mayıs ayında şehit düşen arkadaşlar. Bu arkadaşların hepsi bir dönemi temsil ediyor. Mücadelede büyük emekleri var. Bu şehitlerin hepsi bizim için mücadele sebebidir.

PKK VE KÜRT HALKI GÜCÜNÜ ŞEHİTLERDEN ALIYOR

Hareketimiz şehitlerin çizgisinde mücadele ediyor. Her şehit mücadeleyi ve örgütlenmeyi büyütme sebebimizdir. Bunu Rêber Apo bu harekete kazandırdı. Bu yüzden PKK kurulduğu günden bu güne kadar şehitler gerçekliği üzerinden mücadele ediyor. Eğer PKK bu aşamaya geldiyse, demokrasi ve özgürlük güçleri için umut olduysa bunun temelinde şehitler gerçeği var. Şehitlerin geliştirdiği çizgi var. Önderlik 'ben şehitlerin unutulmasına, şehitlere yanlış yaklaşılmasına müsaade etmeyeceğim, şehitleri yaşatacağım, herkes de bu temelde şehitlere yaklaşmalıdır. Şehitlere yanlış bir yaklaşım, partiye, halka, mücadeleye yanlış yaklaşımdır. Bunu da asla kabul etmiyorum. Şehitlere doğru yaklaşım onların mücadelesini, yaşamlarını ve amaçlarını esas almaktır' diyor.

Şehit düşen arkadaşlarımızın tamamı Kürdistan halkı ve halkların demokrasi, özgürlük hayalleri için şehit düştü. Bütün yaşamlarını bu uğurda feda ettiler. Kürdistan halkına, halklara ve insanlığa hizmet ettiler. Bu yüzden şehitlere saygı duymayan Kürdistan'a, halklara ve insanlığa da saygı duymuyordur. Özgürlük ve demokrasi mücadelesi veriyorum diyen herkes bu şehitleri esas almalıdır. Eğer hareketimiz bütün saldırılara rağmen yenilmiyorsa nedeni şehitleri, şehitlerin yaşamını, mücadelesini kendisine esas aldığı içindir. Eğer bir hareket şehitler çizgisinde mücadele ederse o hareket asla zayıflamaz. Şehit PKK'nin çimentosudur, demokrasi, özgürlük mücadelesinin çimentosudur.

PKK ve Kürt halkı gücünü şehitlerinden alıyor. Herkes kim bunlara yardım ediyor, nereden güç alıyorlar diyor işte açıkça söylüyorum, bu hareketin, Kürdistan halkının gücü şehitleridir. Çünkü bu şehitler Kürt halkı için değerler yaratıyor, Kürt halkının değerlerini koruyor. PKK'de şehit düşen savaşçılar Kürt halkını korumak, soykırım siyasetini boşa çıkarmak ve Kürt halkı için özgür bir yaşam yaratmak için mücadele ettiler, şehit düştüler. Eğer şehitlere doğru yaklaşmazsak Kürt halkının varlığını korumak için de mücadele edemeyiz, soykırım siyasetine karşı duramayız, Kürt halkını savunamayız ve Kürt halkı için özgürlük mücadelesi yürütemeyiz, başarıya ulaşamayız.

VERİLEN BEDELLER SONUCUNDA BÜYÜK DEĞERLER YARATILDI

Hem Türkiye halkları, hem de Kürt halkı yıllarca mücadele etti. Büyük bedeller, şehitler verdi. Bu mücadele çok büyük bir mücadele. Bu mücadele ile demokratik bir Türkiye yaratmak istediler. Kürdistan'da da Kürt halkını özgürleştirmek istediler. Verilen bu mücadele boşa gitmedi. Belki birileri, 'Türkiye'de şu an faşist bir hükümet var, devrimcilere, sosyalistlere, demokratlara, sanatçılara, aydınlara, yazarlara, akademisyenlere, gazetecilere, Kürtlere, diğer halklara zulüm ediyor. Geçmişte büyük bedellerle elde edilen kazanımlar acaba tehlikeye mi düştü? Boşuna mı verildi bu bedeller?' diyerek kaygıya düşebilirler. Ama böyle bir kaygı ve yaklaşım yanlıştır. Verilen mücadele ve bedeller boşa gitmedi, gitmeyecektir de. Eğer bugün faşizme karşı mücadele devam ediyorsa bunun sebebi verilen bedellere olan bağlılıktır. Yani şehitlere olan bağlılıktır.

Şehitleri, onların mücadelesini esas alanlar asla kaybetmez. Belki zorluklar görecektir, bedeller ödeyecektir ama sonucunda büyük kazanımlar elde edecektir. Bu şehitler halkların, insanlığın, demokrasi ve özgürlük şehitleridir. Belki Kürdistan ve Türkiye'de bu şehitleri verdik ama bu şehitler tüm dünyayı etkilediler. Bu yüzden bu şehitler unutulmuyor. Eğer büyük bir dava varsa ve bu dava için zorluklar içinde mücadele ediliyorsa, sonucunda da büyük değerler kazanılıyor. Bu değerleri yaratanlar da kolay kolay unutulmazlar. İnsanlık tarihine baktığımızda da, büyük amaçlar için mücadele ve bedel verenler hiçbir zaman unutulmamıştır. İnsanlar kendilerini onlarla ifade ediyorlar. Şu an Türkiye'de de Deniz, Mahir, İbrahim, Sinanlarla kendilerini ifade ediyorlar. Kürdistan'da Mazlum, Haki, Ferhat Kurtay, Zilanlar gibi bir çok şehitle kendini ifade ediyor.

Şehit aileleri için de bir şeyler söylemek istiyorum. Doğrudur, bu şehitler sadece o ailelerin şehitleri değildir, halkların, insanlığın şehididir. Fakat bu şehitler onların kızlarıdır, oğullarıdır. Bu şehitlerle onur duyarak yaşamalılar. 'Benim kızımdı, benim oğlumdu' diyerek değil, mücadelelerini, amaçlarını kendilerine esas almalılar. Bu temelde mücadele etmeliler. Bu şekilde şehitleri ölümsüzleştirebilirler. Bu da şehitlerin amaçlarını gerçekleştirmekle olur. Bütün ailelerin görevi budur. Eğer şehit aileleri şehitlere doğru yaklaşırsa, toplumda da doğru yaklaşır. Toplum da bu şekilde başarıya ulaşır.

İşgalci Türk devleti Ermeni soykırımının yıldönümünde Zap, Avaşin ve Metina'ya yönelik saldırı başlattı. Bu saldırıların amacı nedir ve savaş şu an ne durumda?

Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bu yana devlete karşı bir mücadele var. Hem Kürtler, hem Türkiye halkları, hem de halklara öncülük eden demokrasi ve özgürlük güçlerin amacı ülkeyi demokratik bir hale getirmekti. Kürdistan'ı da özgürleştirmekti amaç. Bu yüzden mücadele ettiler. Irkçılığı esas alan Türk hükümetleri ve faşistleri ise demokratik bir Türkiye ve özgür bir Kürdistan olmasın diye hareket ediyorlardı. Yani Türkiye'de faşizm, diktatörlük olsun diye bütün imkanlarını seferber ettiler. Ellerinden ne geldiyse yaptılar. Öldürme, katliam, göç ettirme insanın aklına gelebilecek her şeyi yaptılar. Demokrasi ve özgürlük hareketleri ne kadar büyük bedeller ödedi ise de faşizmin önünü alamıyordu. Türk devleti faşizmden yana adım attı. AKP-MHP bu faşizmi tamamlamak istiyor. Bu yüzden hem içeride, hem dışarıda savaş siyaseti yürütüyor. Bütün hukuku ayaklar altına alarak faşist bir Türkiye kurmak istiyor. Bu faşizme karşı mücadele hala devam ediyor.

Bugün AKP-MHP iktidarına karşı duran PKK, Kürtler ve Türkiye'deki demokrasi ve özgürlük güçleridir. Türkiye halkları da bu rejimin sona ermesini istiyor ama bu rejime karşı asıl mücadele eden, faşist iktidarın amacına ulaşmasını engelleyen PKK ve Kürt halkıdır. Bunu herkes söylüyor. AKP-MHP'nin amacı Kürtleri soykırımdan geçirmek, içeride ve dışarıda yürüttükleri siyaset tamamen bununla bağlantılıdır. Bu siyasetten sonuç alamazlarsa iktidarda duramayacaklarını biliyorlar. Çünkü Türkiye'de bir kanun var, kim Kürt halkına düşmanlık ederse, ırkçı politikalar yürütürse iktidarda durabilir başka şekilde mümkün değil. AKP de şu an bu kanunu yürütüyor. PKK soykırım politikalarına karşı durduğu için bu kadar saldırıyorlar. PKK, AKP-MHP siyasetine karşı en büyük engeldir. İktidarını zayıflatıp tehlikeye atıyor. Onlar da iktidarda kalmak için soykırım siyasetinde ısrar ediyorlar.

TÜRK DEVLETİ NE KADAR İNSANLIK SUÇU VARSA İŞLİYOR

Biliyorlar ki PKK'yi tasfiye etmedikleri sürece Kürt soykırımını yapamayacaklar, demokrasi ve özgürlük güçlerini tasfiye edemeyecekler, Ortadoğu'ya ilişkin Osmanlı hayallerini gerçekleştiremeyecekler. Önlerindeki en büyük engel PKK olduğu için böyle vahşice saldırıyorlar. Bazıları çıkmış diyor, 'Türk devletinin Kürtlerle bir sorunu yok, PKK ile sorunu var.' Türk devleti ne diyor PKK'yi tasfiye edeceğim diyor. Bu konuşmaları yapanlar da PKK'nin tasfiye edilmesi gerekir diyor. Aslında Türkiye'nin söylediği şeyleri dile getiriyorlar. Yani onlar da PKK'nin tasfiye edilmesini istiyorlar. Bunun başka bir anlamı yok. Bunu söyleyenler herhalde PKK'yi Kürt olarak görmüyorlar bir tek kendilerini Kürt olarak görüyorlar. Bu yüzden 'Türk devletinin sadece PKK ile sorunu var, Türk devleti Kürtlere karşı değil' diyorlar. Bunu diyenlerin Türk devleti ile çok güçlü ilişkileri var.

Türkiye'nin Bakur, Rojava, Başur'da ne yaptığı göz önündedir. Türk devletinin sadece PKK ile sorunu olmadığı çok belli. Asıl sorunu Kürtlerle. PKK Kürt halkını korumayı esas alıyor, Kürt halkının özgürlüğü için mücadele ediyor, Kürt halkının iradesini, geleceğini temsil ediyor. Kürt halkının kahramanlığını, fedailiğini temsil ediyor. PKK Türk devletinin önündeki en büyük engel olduğu için hedef yapıyorlar. Eğer bugün Türk devleti bütün imkanları ile PKK'ye saldırıyorsa sebebi budur. Türk devleti ne kadar insanlık suçu varsa işliyor. Bakın Rojava, Bakur ve Başur'da her türlü yasak silahı kullanıyorlar. Kürdistan'ı yakıyorlar. Kürdistan'daki tüm canlıları yok ediyorlar. PKK'yi tasfiye ederek bütün parçalardaki Kürtleri yok etmek istiyor. Kürt gerillaları, HPG-YJA Star da buna karşı duruyor. Kürt halkının varlığını, özgürlüğünü temsil ediyor.

İşgalci Türk devletinin saldırılarına karşı gerillaları direnişi de devam ediyor. Başta Kürt halkı ve bölge halkları bu saldırıların durması için ne yapmalıdır? Türk devleti özellikle Başur topraklarını işgal etmek için saldırıları daha da arttırdı. Buna karşı Başur siyasetçilerinin tutumu nasıl olmalı?

Türk devletinin Kürt halkına karşı yürüttüğü siyaset on yıllardır devam ediyor. Kürt halkı da bu siyasete karşı her fırsatta isyan etti, direndi ve büyük bedeller de ödedi. Belki son yıllarda Türk devleti soykırım politikasını daha fazla yürütmeye başladı ama bu saldırılar hep vardı. Ortadoğu'da 3. Dünya Savaşı yürütülüyor. Türk devleti de bu savaştan faydalanmak istiyor. 1. Dünya Savaşında Ermeniler, Asuriler katledildi şimdi de 3. Dünya Savaşından fayda sağlamak için de Kürt halkını katletmek istiyorlar. Çünkü soykırım saldırıları genelde böyle durumlarda yaşanıyor o yüzden Türk devleti bunu fırsata çevirmek istiyor. Bu yüzden soykırım saldırılarını daha da arttırdı.

Türk devletinin soykırım siyasetine karşı Kürt halkının mücadelesi de büyüyerek devam ediyor. Kürdistan da özgürlüğe her geçen gün daha da yaklaşıyor. Biliyoruz ki Kürdistan özgürleşirse Türkiye'de demokratikleşir. Bu durum Ortadoğu'yu da etkiler. Türk devleti, AKP-MHP iktidarı bu yüzden 'Çöktürme planı'nı devreye koydu. Çünkü yürüttükleri tüm politikalara karşı Kürtlerin, Türkiye halkların özgürlüğe doğru gittiğini gördüler. Tarihte Kürt halkına karşı uyguladıkları Şark Islahat planını farklı bir şekilde devreye koydular. Bu şekilde hem Kürtlerin, hem Türkiye halklarının, hem de Ortadoğu halklarının önünü kesmek istediler.

Tarihten bu yana Kürtlere, Türkiye demokrasi ve özgürlük güçlerine, aydınlara, sanatçılara ve tüm Ortadoğu halklarına karşı bu siyaseti yürüttüler. Türk devletinin bu siyasetine karşı mücadele etmemiz sadece Kürt halkı için değil. Doğrudur, Kürdistan'da bu mücadeleyi yürütüyoruz ama bütün halklar için mücadele ediyoruz. Bu yüzden bu savaş çok büyük bir savaştır.

BÜTÜN YÜK GERİLLANIN OMUZUNA BIRAKILMAMALI

Zap, Avaşin ve Metina'ya yönelik saldırıları kimse eskiden yapılan saldırılar gibi görmemelidir. Evet daha önce de bu birçok kez bu tür saldırılarda bulunuyordu ama şuan ki saldırılar eskisi gibi değil, kimse böyle yaklaşmamalı. Bu saldırıların en büyük amacı PKK'yi tasfiye etmek ve Kürt soykırımını sonuca ulaştırmak. Bu saldırıları çok ciddi ve tehlikeli. Bu yüzden 4 parçada ve yurtdışında bulunun tüm Kürtler ve dostları bunu böyle anlamalı. Özellikle Türkiye sosyalist güçleri, aydınları, demokratları da bunu böyle anlamalı. Yine Başur halkımız, Başurlu siyasetçiler, aydınlar, sanatçılar, sivil örgütler bunu bu şekilde anlamalı. Kimse gerilla kahramanca savaşıyor, bir tehlike yok dememeli. Eğer öyle yaklaşırlarsa, çok büyük bir yanılgıya düşerler.

Herkes bilsin ki PKK çok büyük bir tehlikeye karşı direniyor. Eğer PKK zayıflarsa, herkes darbe yer. Kürt halkının kazanımları adına ortada bir şey kalmaz, Kürt halkı soykırımdan geçirilir, köle bir yaşama mahkum edilir. Herkesin bunu anlaması lazım. Diyorlar ki, 'Gerilla Türk devletine darbe vuruyor, Türk devleti kıpırdayamıyor, o yüzden ortada bir tehlike yok. Gerilla nasıl Garê'de büyük sonuç aldıysa da bu saldırıdan da büyük sonuçlar alacaktır.' Bu yüzden herkes gerillayı seyrediyor, 'gerilla savaşıyor, yeter' diyorlar. Yani görevlerini görmüyorlar.

Elbette gerilla savaşıyor ama hem ülkedeki, hem de yurt dışındaki halkımızın da, Türkiye sosyalistlerin, demokratların, Kürt halkı ve PKK'nin dostlarının da, Başur siyasetçilerinin, sivil toplum örgütlerinin, aydınlarının, yazar ve sanatçılarının da görevleri var. Bunlar görevlerini anlayıp, yerine getirdiğinde, gerillanın yanında yer aldığında, gerillaya yardım ettiklerinde, o zaman gerilla Türk devletine tabi ki daha büyük darbeler vurur. O zaman tehlikenin önünü alınır, o zaman Kürt halkının özgürlüğü sağlanır. Böyle olmazsa büyük bir tehlike yaşarız.

HERKES ROJAVA HALKININ TUTUMUNU ÖRNEK ALMALI

Şu an Rojava halkımız üzerine düşen görevi yerine getiriyor. Hepsi Türk devletinin saldırılarına karşı ayaklanmış durumda. Gerillanın yanında yer alıyorlar. Herkesin bunu örnek alması lazım. Yurtdışındaki Kürtler bu tutumu kendilerine esas almalı.

Bakur halkımız bilinçli bir halktır, bir direniş kültürüne sahip. Bakur halkımızın da ayaklanması lazım. Gerillayı seyretmesinler. Nasıl gerilla ile birlikte hareket edebilirim, Türk devletine karşı nasıl durabilirim diyerek bir çözüm geliştirmelidir.

Türk devleti şu an Başur'da işgalciliği geliştirmiş durumda. Başur topraklarına yerleşiyorlar. İşgali genişletmek için yeni adımlar da atacaklardır. Sürekli 'Musul-Kerkük' bizimdir diyorlar. Yani Başur'un tüm kazanımları tehlikededir. Bu yüzden Başur halkımız, siyasetçiler, aydınlar, sanatçılar, sivil örgütleri ve basını, herkes işgale karşı durmalıdır, görevini yerine getirmelidir. Sadece, 'Gerillanın mücadelesinin yanındayız, gerilla kahramanlık yapıyor' demesinler, onların da yapacakları şeyler var. İşgale karşı karar almalı ve bunu pratiğe koymalılar. Şimdiye kadar bazı şeyler yapıldı ama zayıftır. Hatta bazıları şahsi açıklamalar yapıyor, henüz herhangi bir parti açıklama yapmadı. Başur hükümeti bir açıklama yapmadı, sivil toplum örgütleri bir açıklama yapmadı, bir eylem olmadı. Halbuki bütün parçalardan çok Başur'un işgale karşı durması lazım. Onlardan istenen budur.

Yurtdışında yaşayan halkımız, nerede olursa olsun, Türk devletinin işgaline karşı durmalıdır. Gerillaya karşı olan görevlerini yerine getirmeliler. Çünkü gerillanın verdiği mücadele sadece gerilla için, Bakur için değil ki, bütün Kürdistan parçaları, Ortadoğu, demokrasi ve özgürlük güçleri için mücadele ediyor. Bu yüzden herkes görevini yerine getirmelidir. Özellikle kadınlar ve gençler her yerde mücadeleye öncülük etmeli, halkı ayaklandırmalıdır. Elinden ne geliyorsa yapmalıdırlar.

Türk devleti, 'PKK neredeyse, Kürt neredeyse oraya saldırırım' diyor. Madem Türk devleti bunu kendisine esas alıyor, Kürtler de bu durumdan sonuç çıkarmalıdır. O zaman nerede bir Türk varsa biz de onu hedef alıyoruz bu da bizim hakkımızdır. Türkler kendileri bunu meşrulaştırıyor. Madem her yerde Kürtlere saldırıyorlarsa, Kürtler de her yerde onlara saldırabilirler bu da Kürtlerin hakkı. Halkımızın kaybedecek bir şeyi yok. Yıllarca mücadele ile bir takım kazanımlar elde etti, şimdi de düşman bu kazanımları yok etmek istiyor. Halkımızın bunu kabul etmemesi lazım. Kazanımları için, varlığı ve geleceği için her zamankinden daha fazla görevine yerine getirmelidir.