'70’lerin Kürdistan devrimcileri PKK’yi anlatıyor-II

'70’lerin Kürdistan devrimcileri PKK’yi anlatıyor-II

PKK’nin 36. kuruluş yıl dönümünde, silahlı mücadelenin başladığı 1984’ten 1990’lı yıllara kadar geçen zorlu mücadele yıllarını ARGK’liler anlattı.

Gerilla nasıl yaşıyordu? Zorlandıkları yönler nelerdi? Nasıl bir motivasyonla savaşıyorlardı?

“Çetin savaş koşullarında bir kaç ay hayatta kalmayı mucize sayıyorduk. Gücün en büyüğü yoldaşlık dayanışmasıydı. Kadının savaştaki etkinliği çok etkileyiciydi. 1992 ve 1997’de devrim fırsatını kaçırdık. PKK mücadeleye davettir. PKK yeni bir yaşamdır” diyen 1984 sonrası gerilla savaşımına katılan Rauf Karakoçan, Serhat Engizek, Nedim Seven, Munzur Dersim ve Şerzan Şanster PKK’yle nasıl tanıştıklarını, iki gerillaya bir silahın düştüğü yılları, zorlu dönemlerin yaşamını, çetin savaş yıllarını ve ARGK’yi anlattı.

RAUF KARAKOÇAN

Elazığ/Karakoçanlıyım. 1984 sonunda PKK’ye katıldım. Yöre üzerinde düşman baskısı vardı ve '80’lerle birlikte bu baskı arttı. Gençlik olarak belli arayışlarımız vardı. Bu baskılara bir tepki olarak PKK’ye katıldım. Katıldığımda ideolojik ve teorik olarak fazla birikimli değildim. Katılımımda duygusallığın belirleyici olduğunu söyleyebilirim.

PKK DEVRİMCİ MÜCADELENİN ÇITASINI YÜKSELTTİ

Kürdistan’da PKK öncesi birçok parti vardı. Kürt partileri ve sol devrimci partiler ve örgütler yoğun olarak Karakoçan’da faaliyet içindeydi. Var olan örgütlerde tam olarak aradığımızı bulamıyorduk. PKK ise o zamanki örgütler içerisinde Kürt sorunu konusunda en radikal çıkış içindeydi. Devrimci mücadelenin çıtasını yüksek tutuyordu. Ben de reformist yöntemlerle Kürt sorununun çözülemeyeceğini düşünüyordum.

GIPTA İLE BAKARDIK

1977-78'de PKK’yi tanımaya başlamıştık. Arkadaşlar yoğun olarak bizim köye ve civar köylere gelip gidiyordu. Köy halkına yaklaşımları, birbirleriyle ilişkileri, oturup kalkmaları, köylülere vaat etikleri ve bütünsellik arz eden bir yaşam biçimleri vardı. Bizi PKK'ye çeken de bu süreçlerdeki gözlemler ve tanışmışlıklardı. Seksen öncesinden kaynaklı bende bir PKK algısı oluşmuştu. Yaşamdaki bu duruşlarına gıpta ile bakıyorduk. Bence bizim kuşağı PKK’ye çeken şey bu ilişki tarzları, arkadaşlıkları, birbirlerine karşı sergiledikleri bağlılık ve manevi bağlarıdır. İşte bunlar aslında komünal yaşam tanımına karşılık geliyor.

O dönem ortak bir yaşamda paylaşım eksenli yaşantımız vardı. Duyguda, düşüncede, ruhta ve paylaşımda ortak bir noktamız oluşmuştu ve bu da insanların ilgisini çekiyordu.

BİRKAÇ AY HAYATTA KALMAYI MUCİZE SAYIYORDUK

Kuşkusuz devrimci bir mücadeleye katıldık ve yapmak istediğimiz de, bu mücadelenin ruhuna uygun bir kişilik oluşturmaktı. Her zaman en iyisini yapmak, en güzelini yapmak için gereken fedakarlığı ve çalışma azmini göstermekti amacımız. Çok çetin bir savaşın olduğu yıllardı. Dolayısıyla zorluklarla dolu bir yolda bu kadar uzun yaşayacağını insan düşünmüyor. O dönemde birkaç ay hayatta kalmayı mucize görürdük. Bundan kaynaklı olarak dönüp geçmişe baktığımda; daha ileri düzeyde bir mücadele geliştirme potansiyelimin olmasını isterdim.

PKK HEP KENDİ ÖZ DİNAMİKLERİYLE YÜRÜDÜ

PKK’yi o zor günlerden bugünlere getiren şey, hep kendi öz gücüyle ayakta durma tarzıdır. Kendi öz dinamikleriyle ve halka dayanarak yürüme tarzı, başarıyı getirmiş ve sürekliliği sağlamıştır. PKK kuruluşundan bugüne imkansız gibi görüneni istemiştir. Buna göre hazırlık yapmış, kendisini planlamıştır. Dolayısıyla hiçbir örgüte nasip olmayan bir başarıyı sağlamış ve halklaşmıştır. Bir de tabii sürekli kendisini ideolojik olarak geliştirdi ve yeniledi.

BENİ KİŞİLİK OLARAK YENİDEN YARATTI                            

Çok genç yaşta katıldım ve ömrümün büyük bir bölümü bu harekette geçti. Bir kişilik şekillenmesi oluştu. Devasa bir örgüt olan PKK’yi bir iki cümleye sığdırmak zor. Kendine has özellikleri vardır. Büyük bir emek hareketidir. Başarıdan başka kendisine bir şey yakıştırmaz. Bu şansı kendisine tanımaz. Kalıplara ve formatlara sığdırılacak bir hareket değildir. Her dönemin ruhuna hitap eden bir oluşum olmuştur.

PKK TARZI

Büyük yıkımların ve umutsuzlukların olduğu anlarda PKK kendini katlayarak büyütebilen bir tarzı oluşturmuştur. İşte bu Önderlik tarzıdır. Mesela katıldığım yıl şahadetlerin en yoğun olduğu yıl oldu. '85 yılı zaten parti tarihinde şehitler yılı olarak ilan edildi. O yıl dağdaki arkadaşlarda ‘artık bu iş dağda olmaz’ gibi bir kanı oluşmuştu. Ama buna rağmen HRK’den ARGK’ye geçildi. Yani tam olmaz denilen zamanda, büyük bir adım atıldı. Nasıl ki, Haki Karer arkadaşın şehadetinin partileşmeyi, Mazlum Doğan arkadaşın şehadetinin ordulaşmayı yarattığı gerçeği şunu gösterir: PKK, imkansızlıkların ve saldırıların senin üzerinde hükmetmeye çalıştığı anlarda bile mücadeleyi üst seviyelere taşırabilmektir. Sürekliliği sağlatan ruhtur. PKK’nin gelişim diyalektiği böyle oluşmuştur.

SERHAT ENGİZEK

Dersim sürgünü bir ailenin çocuğu olarak Maraş’ta doğdum. 1970’lerde sol sosyalist düşüncelerle tanıştım. Daha sonra yurtdışında Türk solu ile ilişkilendim ancak beni doyurmuyordu. '70’lerde Türkiye Sosyalist Kürdistan Partisi ile ilişkilenmem oldu. Zaten bu hareket yurt dışında kendisini ilk örgütleyen hareketti de. Kürdistanlı öğrenci gençlik hareketi vardı. Apocu Hareket ile 1976’da Ankara grubunun yanında olan genç arkadaşlarla tanışmam oldu. Hem bazı arkadaşlarla ailesel ilişkilerimiz vardı hem de arkadaşlık ilişkilerimiz vardı. O dönemde PKK’ye daha doğrusu Apoculara ilgim gelişti. 1976-77’de Ankara grubunda yer alan Haydar Altun ile tanışıyordum. Daha sonraları bir dönem Özgürlük Yolu’nda kaldım. Arayışlarıma yanıt olmuyordu. '80’lerin başlarında PKK’yi takip ediyordum. Elime geçen bütün belgeleri okuyordum. 1986’da ise PKK’ye katıldım.

ÖNDERLİĞİ ANLAMA SORUNLARIMIZ VARDI

PKK’de ilgimi çeken ilk şey, var olan güçlü yoldaşlık ilişkileri ve sözlerinin arkasında ölümüne durmalarıydı.

PKK’ye bilinçli bir temelde katıldım. Onun için çok zorlanma yaşamadım, diyebilirim. Çünkü zorlukların farkındaydım. Tabii ki bu mücadelenin zor dönemleri ve anları hep olmuştur. Bunlar, mücadelenin kendisi ile birlikte gelen zorluklardı. Önderliği anlama sorunlarımız vardı ve bu zorluyordu.

GERÇEKLEŞTİREMEYECEĞİ HİÇBİR ŞEYİ İSTEMİYORDU

PKK hareketi Önderliksel bir harekettir. Önderliği tanıdığım ilk dönemler bunu çok güçlü fark etim. Mesela bütün mücadele ve hareketlerde parti ya da partinin genel yönetimi esastır. Ama PKK hareketi öyle bir hareket değildi. Onun için bunu anlamak benim açımdan zor oldu çünkü ben başka bir gelenekten geliyordum. Ama özelikle 1989’da Önderlik ile ilk buluşmam ve biraz tanımamdan sonra bunlar da ortadan kalktı. Çünkü teori ile yaşamın birleştiği bir bütünlüğün Önderlikte oluştuğunu gördüm. Onun için kendisinin gerçekleştiremeyeceği hiçbir şeyi istemediğini gördüm. Bunun daha gerçekçi olduğunu ve hedefe ulaşmada, doğru bir yol ve doğrultunun yine ısrarın orada yakalandığını fark etim.

ÖNDER APO'YU TANIDIKTAN SONRA...

Önder Apo’yu tanıdıktan sonra 'acaba bu hareket başarılı olur mu' şeklinde bir kaygım asla olmadı. En zor anlarda bile başarı inancımı hep korudum. Bu Önderlik sayesinde oldu.

Günümüzde halkımızda gelişen bilinçlenme, toplumsallaşma, örgütlenme ve parti ile bütünleşme düzeyi çok önemli. Bunu PKK yarattı. Bu hareketin nereden nereye geldiğinin en iyi ifadesidir bu. Tabii bu durum büyük bir moral ve coşku kaynağıdır bizler için. Aynı zamanda daha fazla mücadele azmi kazandırıyor. Mücadelemizin yol açtığı sonuçlar, Ortadoğu’daki ve Kürdistan’daki sorunlara cevap olma düzeyi, mücadele tarzı ve alternatif olma gerçeği bunca yıldan sonra inancımızı daha fazla pekiştiriyor.

SADECE KÜRTLERİN DEĞİL; İNSANLIĞIN MÜCADELESİ

PKK her şeyden önce özgürlüğe olan tutku ve direnişçi ruhtur. PKK denilince benim aklıma başarı mücadelesi, yaşam tarzı ve teorik donanım geliyor. PKK sadece Kürtlerin değil, insanlığın kurtuluş ve özgürlük mücadelesidir.

KOBANÊ DİRENİŞİ PKK’NİN ESERİDİR

Özelikle son yaşadığımız Kobanê direnişi iyi bir örnektir. Tarihte böylesi örnekler çok azdır. Paris Komünü var, Sovyet Rusya’da örnekleri var. Bunlar, insanlık adına ve insanlığın temel değerlerini koruma direnişi biçimde somutlaşmalardır. Bu direnişler düşmanlarını dize getirmekle kalmayan, düşmanında bile saygınlık uyandıran direnişlerdir. Kobanê, PKK’nin yarattığı iradenin baskıya ve zulme karşı nasıl direnip başarılacağını kanıtladı.

NEDİM SEVEN

1990’da PKK’ye katıldım. Öğrencilik yıllarında yani '80’lerde yoğun bir şekilde devrim ve sosyalizm tartışmaları vardı. Arayışlarımız söz konusuydu. Hakkari bölgesinde reformist kesimlerin etkileri vardı. Barzan hareketinin yine DDKD’nin etki alanı mevcuttu. 'Kürtlük, sosyalizm, devrim mücadelesi olmalı ama silah olmazsa gerçekleşmez' kanaati bende oluşmuştu. Tabii bu süreçte PKK’den etkilenme vardı.

Arayışlarım Çukurova Üniversitesi yıllarında yoğunlaştı. '89'da bir grup öğrenci arkadaşla, ‘sistem içinde kalarak sistemle mücadele edilmez’ diyorduk. O dönemlerin deyimiyle sınıf intiharı gerçekleştirmek gerekiyor, diyerek PKK’ye katıldık.

YENİ KATILMIŞTIK, SİLAHIMIZ YOKTU...

16 yıl boyunca kesintisiz dağda kaldım. Daha sonra farklı alanlarda da çalışma yürüttüm. Gerillada etkilendiğim çok şey oldu doğal olarak. Örneğin beraber katıldığım yoldaşlardan İsmail Zengin (Şoreş Adıyaman) Besta’da daha düşmana bir mermi sıkamadan şehit düştü. Bu şekilde şehit düşmesinden çok etkilendim. Şehadet yaşamımızın bir gerçeğidir ancak yeni katılmıştık ve silahımız yoktu. Katıldıktan 40 gün sonra silahımız oldu. Aynı çatışmada yine üniversiteden katılan Delal arkadaş şehit düştü.

'92 SAVAŞI: İKİ SİLAHLI BİR SİLAHSIZ

'92 savaşında Zap cephesindeydim. Türk devleti KDP ve YNK’yi de yanına alarak ‘Sandviç Harekatı’nı gerçekleştiriyordu. Önderlik sahasından dönmüştük ve belli bir hazırlık düzeyimiz vardı. Ama sorumluluğumda silahsız 80 arkadaş vardı. Grubu 2 silahlı bir silahsız biçiminde mevzilendirmiştik. Taktik derinlik yoktu. Yüzeysellikler oldu. Çok zorlu bir süreçti. Silah ve cephanemiz çok azdı. O savaşta 900'e yakın arkadaş vardı. 16 şehit verdik.

DEVRİM NİTELİĞİNDE BİR GELİŞMEYDİ

Yaşam ve yoldaşlık ilişkileri hep etkileyici olmuştur bizde. Ancak kadını ve erkeği eşit ve özgür yaşam alanlarında buluşturmak çetin bir uğraşıdır. Hele savaş koşullarında bunu gerçekleştirmek çok etkileyiciydi. O zamanlar devrim niteliğinde bir gelişmeydi tabii şimdi çok büyük bir devrime dönüştü. Kadın arkadaşların çok görkemli direnişleri oldu.

ÖNDER APO'DAN GENÇ KALMAYI ÖĞRENDİK

Hem kişilik ve alışkanlıklar bağlamında hem de ideolojik ve felsefi olarak PKK’den beslenen insanlarız. Yaşanan gelişim Önder Apo’nun ve onun tarzının eseridir. Genç başlayıp genç başarmanın inancıdır. Bu, zamanla tam bir inanca ve bilince dönüşüyor. Önder Apo’dan hep genç kalmayı öğrendik.

1992 VE 1997’DE DEVRİM FIRSATINI KAÇIRDIK

1992 ve '97’de büyük fırsatlar elimize geçti. Ama biz tarzımızda yaşadığımız tekrar nedeniyle devrim fırsatını kaçırdık. 'Kaçırdık' derken, bunun düşman gerçeğiyle bağı var. NATO'ya karşı, Gladyo'ya karşı savaşıyorduk. PKK'nin özgücüne dayalı savaşımda Türk devleti yenilmesin diye uluslararası destek sağlandı. Mesela '97 yılı çok önemli bir parametredir.

BEHDİNAN SAVAŞ HÜKÜMETİ

Mesela biz 1994'te ‘Behdinan savaş hükümeti’ni tartıştık. Koşulları vardı, gerçekleştirebilirdik. Dünya literatüründe kırmızı, sarı alanlar teorisi vardır. Yani kurtarılmış olanlar. Eğer o dönem başarmış olsaydık, özgürlük alanlarını çok daha erken oluşturabilirdik. Medya Savunma Alanları'nı 2000'lerde değil de 1997'de oluşturabilirdik.

MUNZUR DERSİM

PKK’yi çocukluktan beri ailem vasıtasıyla tanıyordum. 1984 Atılımı, üzerimde oldukça etki bıraktı. Çocukluğumdan itibaren PKK’ye büyük bir sempati besledim. Bir Dersim çocuğuyum ve Dersim katliamının acılarını yaşamış bir aileyiz. Bu acıları toplumumuza yaşatan devlete karşı PKK’nin sergilediği dik duruş beni etkiliyordu. PKK bu duruşuyla halkın özlemelerinin ve taleplerinin dili oluyordu. Sözleri keskindi, boyun eğmiyordu ve sonuç alıcı tarzıyla umut veriyordu. Seksenli yılardaki hayranlığım doksanlı yıllarda Önderlikle bir telefon görüşmemizden sonra katılıma dönüştü.

BAŞKA BİR İNSAN OLUYORSUNUZ

PKK öncesi yıllarda yaşamım bireysel tarzdaydı. PKK’ye katıldıktan sonra yaşamım çok değişti. PKK’li olmanın bir amacı var. Ortak hedefler, özgürlük sevdası ve birliktelik ruhu var. Bu ruhla ve ideolojiyle buluştuğunuzda, yoğrulduğunuzda kendinizi aşarak bir başka insan oluyorsunuz. PKK ile yaşadığımız buydu. Yani kendini bir toplumda, bir yoldaşında ifade edebilmek. Bu benim için devrimci bir açılım oldu. İşte PKK’nin yoldaşlığı buydu. Her şeyi paylaşmak, en zor anda bile göğsünü siper edebilmek, ortak yaşamda eşitçe ve özgürce dayanışma içerisinde olmak; güçlerin en büyüğü. PKK'den öğrendiğimiz en temel olgular buydu.

PKK TOPLUMSALLIĞININ YAPI TAŞI...

PKK toplumsallığının yapı taşı; yoldaşlık ilişkisidir, paylaşımdır, saygıdır. Yani toplumsal ahlaktır ve bu da PKK’de geçerli olan kanun ve kuraldır. Olağanüstü durumlarda dahi bu kural ve yasa geçerlidir. Aslında yaşanan bu ilişki biçimi, gelecekte oluşacak olan toplumun temel yaşam biçimidir ve alt yapısıdır. Biz böyle bir PKK’ye katıldık. İlişkilerimizi bu temelde oluşturduk, bu temelde yaşıyoruz ve yaşamaya devam edeceğiz.

SOSYALİST BİR YAPI İLE İNŞA OLDU

PKK her şeyden önce sosyalist bir yapı ile inşa edilmiştir. İlk şekillenmeden itibaren paylaşım esastır. Zaten sosyalizmin özü budur. Geçmişte bunu çok ifadelendirmiyor ama yaşıyorduk. 'Komünalite' demiyorduk, ama yaşamımız böyleydi, böyledir. PKK en fazla da yaşam biçimiyle dünyaya örnek oluyor.

Bizi o zor koşullarda sevgi, saygı, yardımlaşma ve dayanışma ruhu ayakta tuttu. Zaten bunların olmadığı bir hayat ölüdür. Geçmiş ile şimdi arasında belki yaşamsal olarak ciddi bir fark yoktu, ama geçmişe göre şimdi daha bilinçli, anlam derinliğini kavrayan bir düzey var.

SİSTEMİN KİRLERİYLE PKK DUVARINA ÇARPINCA…

PKK’ye katılan her insanın zorlandığı ortak bir nokta vardır. PKK uzaktan göründüğü veya bilindiği gibi olmayabilir. Her katılan insan bu çarpılmayı yaşamıştır. Kafanızda kurduğunuz PKK ile PKK’ye geldiğinizde gördüğünüz arasında bir çarpılma yaşarsınız. Bunu hemen hemen bütün militanlar yaşamıştır. Çünkü sistemin bütün kirli yönlerini üzerinde taşıyorsun ve PKK duvarına çarpıyorsun. PKK sana şunu söylüyor: ‘Ya bu kirliliklerinden arınacaksın ve böyle bir katılım yapacaksın ve yürüyeceksin ya da bu kirliliklerinle seni kabul etmiyoruz.'

SAVAŞTAN ÇOK KİŞİLİK MÜCADELESİ BİZİ ZORLADI

Dağda yaşadığımız savaş aslında bizi çok fazla zorlamadı. Esas zorlayan durum; PKK insanı, militanı olma, Önderlik çizgisi ve paradigmasındaki insan yapılanmasını ve ölçülerini özümseme konusudur. Bu, bugün için de geçerli ve muazzam bir diyalektiktir. Bugün buna kişilik mücadelesi, cins mücadelesi ve nefs mücadelesi diyoruz. Burada yaşanacak zafer düşman karşısındaki zaferi, başarıyı da getirecektir.

EN BÜYÜK İSTEĞİM

Önderliği görmeyi çok istiyordum. Önderlikle telefonla görüştüm. Yanına çağırmıştı. Fakat 9 Ekim Komplosunun geliştiği süreçti ve görüşmek nasip olmadı. Tabii bu bende bir burukluk yarattı. Önderlik ile birlikte kalabilmek, Önderlik sahasına gidebilmek, Önderliğin yanında eğitim alabilmek içimde yarım kalan büyük bir istek. Ama biliyorum ki, Önderliğin özgürlüğünü sağladığımız anda bu istemimi yerine getireceğim.

KENDİSİNİ ÜTOPİK HEDEFLERE BAĞLAMIYOR

PKK hakikatle yoğuruyor kendisini. Toplumun somut gerçekliğiyle kendi paradigmasal, ideolojik, politik, askeri ve siyasi yapılanmasını objektif temelde buluşturuyor. Kendisini ütopik hedeflere bağlamıyor. Somut hedefler koyuyor ve başarıyor. Sonra yeni hedefler koyuyor ve onun için mücadele ediyor. Böyle bir diyalektik işliyor.

PKK, en zor denilen şeyi başarmanın adıdır. Mezarda betonlanmış denilen bir halkı yeniden yeşerten güçtür.

ŞERNAS ŞANSTER

PKK’ye Botan alanından 1992 yılında katıldım. O zamanlar alanda sıcak gelişmeler yaşanıyordu ve bu da özellikle Serhat ve Botan alanında insanlarda büyük etkiler yaratıyordu. Bir genç olarak aslında öncesinde silahlı mücadeleye veya siyasete fazla ilgim yoktu. PKK’nin bir Kürt partisi olduğunu ve Kürtler için savaştığını biliyordum sadece. Türk devletinin Kürtleri inkar eden, koruculuk yoluyla birbirine kırdırtma siyaseti ve özellikle de şehit düşen gerillaların cenazeleri ile oynaması, diğer gençlerde olduğu gibi bende de bir intikam duygusu geliştiriyordu. Katılımımda belirleyici olan etkenler bunlardı.

BÜTÜN HAYALLERİM GERÇEKLEŞMİŞ GİBİYDİ

Botan’da mücadele çok güçlüydü. Savaş kıran kırana devam ediyordu. PKK, Kürtlerin haklarını savunabilecek tek partiydi ve hala öyledir. PKK özgürlüğe çağrıdır.

O dönem hareket aslında her dönem olduğu gibi gençlerden oluşuyordu. Gerilla sahasında ruh ve enerjimizi partiye ve özgürlüğe kanalize etmek tek düşündüğümüz şeydi. Eski arkadaşlar büyük bir güven ve inanç yayıyorlardı. Herkes birbirinin eksikliklerin giderebilmek için canla başla çabalıyordu. Yani her arkadaş bir diğerinin bir parçası gibiydi. O ortamda bütün hayallerim gerçekleşmiş hissi yaşıyordum.

HERKES DİĞER ARKADAŞININ YÜKÜNÜ HAFİFLETMEYİ ESAS ALIRDI

O dönemde çatışmalar yoğundu ve savaş kızgındı. Ancak komünalite de üst düzeydeydi. Örneğin her mangada bir takım kalıyordu. Her takım kendi içinde iş bölümü yapar ve görevlendirmeler temelinde örgütlenirdi. Herkes üzerine düşen sorumluluğu yerine getirir ayrıca diğer arkadaşının yükünü hafifletmeyi esas alırdı. Zaten yaşamda da fedai bir ruhla hareket ediyorduk. Diyebilirim ki, bütün arkadaşlar savaş alanında en zor işlere kendisini önerirdi. Zaten gerilla yaşamı başlı başına bir zorluktur ama bizim moralimiz, inancımız ve arkadaşlık ruhumuz bize zorlukları hissettirmiyordu. Yürüyüş olsun, eylemler olsun, erzak sorunu olsun, yine hava koşulları, kar, yağmur; bu tür şeyler zor gibi görünüyor ama o dönemin coşkusu, heyecanı zorlukların üstesinden gelmemize yol açıyordu.

YÜREĞİM KOBANÊ’DE

Gazi oldum ve ister istemez birçok şeyden uzak kaldım. Bunlardan biri de savaştır, bugün günümüzde de mücadelemiz bütün parçalara yayılmış durumda, özellikle de Kobanê’de verilen mücadelede yer almak isterdim. Ama fiziki olarak koşullar elvermiyor. Bu beni çok üzüyor. Savaşa eskisi gibi aktif katılabilmeyi çok isterdim. Ancak yüreğimiz Kobanê’de atıyor.

YENİ BİR YAŞAM

PKK benim için çok şey ifade ediyor. PKK’yi bir iki cümleye ya da sözcüğe sığdırmak çok zor. İlle de bir cümleye sığdırmak gerekirse; benim için PKK yeni bir yaşamdır.