Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı Bağlan (Mişrif) köyünü askerlerin yaptığı baskın sonucunda 3 köylünün yaralandığı olayda gerçekler bir bir açığa çıkmaya başladı. Yandaş medya tarafından “Küçük Kandil” olarak hedef gösterildiği için Lice’de devreye konulan özel savaş konsepti nedeniyle yapılan askeri operasyonlarda sivil halk hedef haline getirildi.
YANDAŞ MEDYA LİCE'Yİ HEDEF GÖSTERDİ
Türkiye ve bölge illerinde “Sokağa çıkma yasakları”nın en çok uygulandığı Lice'de açık cezaevindeymiş gibi yaşayan yurttaşlar Kürt oldukları için baskı ve şiddete maruz kaldıklarını açıkladılar. Sivil olan ve geçimlerini sağladıkları tarlalarından döndükleri sırada Bağlan köyünde yapılan baskında askerlerin açtığı ateşin hedefi olan ve “işbirlikçi” ilan edilen 58 yaşındaki Celal Yıldırım ve oğlu Bedran Yıldırım ile 32 yaşındaki Münir Serin Lice’de uygulanan kirli savaş politikasının son kurbanları oldu. Yaralı olan ve hastanede tedavi olması gereken Bedran Yıldırım ve Münir Serin karakolda gözaltında tutulurken, ağır yaralı olan Celal Yıldırım ise yoğun bakımda tedavisi devam ediyor. Yaşananlardan dolayı can güvenliklerinden endişe duyan köylüler, yetkililere duyarlılık çağrısında bulundu. Askerlerin bacağından vurduğu ve Diyarbakır Valiliği’nin ‘işbirlikçi” ilan ettiği Münir Serin’in ailesi olay günü yaşadıkları dehşeti anlattı. Bacağından vurulan Serin’in olay günü çekilen resmin de Serin’in sivil giyimli olduğu net bir şekilde görülüyor.
Olay gecesi yaşadıklarını anlatan Münir Serin’in eşi Şilan Serin şöyle konuştu:
“Silah sesleri üzerine dışarı çıktım. Kayınlarım eşimin yaralandığını söyledi. Dışarı çıktığımız anda üzerimizden mermiler geçmeye başladı. Askerler bize ‘gelmeyin’ diyerek ağır küfür ve hakaretlerde bulunuyorlardı. Her şeye rağmen gittik, eşimin yaralandığı evin önüne kadar geldik. Askerler, ayaklarımıza doğru ateş etmeye başladılar hakaret ediyorlardı. ‘Sizi çocuklarınızla beraber öldürürüz’ diye bağırıyorlardı. Eve gittiğimizde eşim ayağından vurulmuştu. Kanlar içinde yerde yatıyordu. Yarasını bağlayarak kanamasının durdurmaya çalıştık. Askerlerden ambulans çağırmalarını istedik fakat ambulansın gelmesine izin vermediler. Kayınımla birlikte eşimi bir battaniyenin içine koyup götürmek istediğimiz sırada askerler yanımıza geldi. Bize ağza alınmayacak küfürler ve hakaretlerde bulundular. Askerler, yerde yaralı şekilde bekleyen eşime tekmelediler. Yarasına ve kafasına ayaklarıyla bastılar. Eşime resmen gözümüzün önünde işkence ettiler. Bizde bunun üzerine askerlere bağırıp çağırmaya başladık engel olmaya çalıştık. Askerler kendilerine engellemek isteyen kayınlarımı da dövdüler. Sonra, evin önüne gelen kadın, yaşlı ve çocuk herkesi evin önündeki bir çukurluk alana götürerek yüz üstü yatırdılar.”
HAMİLE KADINA ATEŞ ETTİLER
Askerlerin kendilerine silah doğrultarak durmadan kendilerine bağırıp ağır küfür ve hakaretlerde bulunduğunu anlatan Serin, “Bize silah doğrultarak ‘Hepinizi burada öldüreceğiz’ diyorlardı. Üzerimizden ateş ediyorlardı. Bir müddet sonra çıkardılar bizi çukurdan. Bize ‘hepiniz düşmansınız işbirlikçisiniz teröristsiniz’ diyorlardı. Askerler Eşimin ağzına silah dayadılar ‘seni burada öldürebilirim’ diyerek yaralı halde bile ölümle tehdit ediyorlardı. Eşim sivil olduğunu tarlamızı sulamaya gittiğini oradan döndüğünü söyledi. Eşim bunu belirtmesine rağmen askerler ısrarla ‘hayır sen teröristsin’ diyorlardı. Hamile olan yengesi Vesile Yıldırım’ın evinin önünde eşimi vurdular. Üç çocuk annesi ve hamile olan kadın o haliyle eşimi yerde sürükleyerek evinin içine kadar getirmiş. Dışarda kalsaydı onu öldürebilirlerdi. Askerler, yaralı olan eşimi evin içine getirmeye çalışan hamile yengesini de taramışlar. Evin duvarlarında mermi izleri hala duruyor. Mermi duvardan geçseydi evde yatan çocuklar vurulabilirdi” diye kaydetti.
YARALIYI BOYNUNU KIRARAK ÖLDÜRDÜLER
Askerlerin öldürdüğü sivil giyimli bir kişinin cenazesini yerde sürükleyerek bulundukları yere getirdiğini ifade eden Serin, “Sivil kıyafetli biriydi kim olduğunu bilmiyorum. Bu kişinin cesedini yaralı olan eşimin yanına getirdiler. Askerler eşime ‘bunu tanıyor musun’ diye sordular. Eşim de tanımadığını söyledi. Başımızda duran komutanlardan biri, cesedi getiren askerlerden birine cesedi göstererek ‘yaşıyor mu’ diye sordu. Asker ise ‘Yaşıyordu boynunu kırarak öldürdüm’ diye cevap verdi. Demek biz o an eşimin başında olmasak onu da bu şekilde öldüreceklerdi. Allahtan biz korkmadık geldik eşimin başında durduk. Masum insanları öldürüyorlar. Biz onlara da bunu söyledik. ‘ Sizi şikayet ederiz masum halkı öldürüyorsunuz’ dedik. Askerler ise ‘istediğin yere şikayet et başbakan kim, Cumhurbaşkanı kim, onları takan kim? Biz onlardan bağımsız çalışıyoruz’ dediler. Halkın güvenliğini sağlıyoruz bahanesiyle halka silah sıkıyorlar burada. Madem onları takmıyorsunuz tanımıyorsunuz burada ne işiniz var?” diye konuştu.
‘İŞBİRLİKÇİ DİYEREK SUÇLARINI ÖRTMEK İSTİYORLAR '
Eşinin “işbirlikçi” olarak gösterilmesine tepki gösteren Serin, “Eşim ‘işbirlikçi’ falan değil sırf Kürt olduğu için ‘işbirlikçi’ olduğunu ileri sürüyorlar. Hepimiz Kürdüz ve onlara göre de hepimiz işbirlikçiyiz. Eşim tarlasında kendi işini yapan bir insan. Eşime ‘işbirlikçi’ diyerek onu öldürmeyi meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Eşimden haber alamıyorum. Karakolda mı hastanede mi bilmiyorum. Sağlık durumundan endişe ediyorum. Kayınlarım avukat tutmuş fakat avukatın dahi görmesine izin vermemişler. Eşimi buradan sağ götürdüler ama orada öldürürler mi bilmiyorum” dedi.
‘KORKUYORUZ BUNLARIN DİNİ İMANI YOK’
Tarladan döndüğü sırada askerlerin açtığı ateşte bacağından yaralanan Münir Serin’in annesi ise geçimleri tütüncülük yaparak sağladıklarını belirterek, oğlunun vurulduğunu öğrendikten sonra vurulduğu yere gitmeye çalıştığını ancak askerler ateş açarak kendilerini engellendiği söyledi. Anne Serin şunları söyledi:
“El fenerleriyle onlara işaret etmemize rağmen bizi üzerimize yüzlerce mermi sıktılar. Allah bizi kurtardı. Askerlere ‘Oğlum sakin olun biz günahsızız kendi işimiz gücümüzde insanlarız. Biz halkız biz size ne yaptık’ diye söyledim. Onların dini imanı yoktur. Bırakmadılar yaralı oğlumun üzerine gidelim. Eğer çocuklarım askerlerden önce yaralı oğluma yetişmeseydi belki askerler onu öldüreceklerdi. Allah onun hakkını onların yanında bırakmasın. Oğlumun bir suçu yoktu. Oğlumdan bir haber alamıyorum. Nerde olduğunu bilmiyorum”
1990’lı yıllarda köylerinin yakıldığını sadece üzerlerindeki elbiseleri kurtardıklarını hatırlatan Anne Serin, “Canımızı zor kurtardık. Her şeyimizi yaktılar. Şu an da yaşadıklarımız 90’lı yıllarda yaşadıklarımızdan farklı değil. Şu anda aynı zulmü daha fazla yaşıyoruz. Korkuyoruz. Tarlamıza ve bahçemize gidemiyoruz. Bunların vicdanları yok ve merhametleri yok. Dini imanları yok. Onlardan korkuyoruz. Ne yapacakları belli değil. Biz halkız bir günahımız yok” diye vurguladı.
‘DUA EDİN YANINIZDA ÇOCUKLAR VAR…’
Yaralanan Münir Serin’in yengesi Erdem Serin, silah seslerinin duyulması üzerine dört çocuğunu yanına alarak kayının vurulduğu yere doğru koştuğunu söyleyerek, “Her yerden kurşunlar geliyordu. Çocuklarımı evde bırakmaya korktuğum için onları da yanıma aldım. Çocuklarım çığlık çığlığa ağlıyorlardı. Kayınımın olduğu yere vardığımda kanlar içerisinde yattığını gördüm. Askerler bize hitaben ‘Dua edin yanınızda çocuklar var. Onlar olmasaydı hepinizi burada tarardım’ dedi. Hepimizi çukur bir alanda topladılar. Üzerimizden ateş ederek bizi korkutmaya çalışıyorlardı” sözleriyle o gece yaşadıklarını anlattı.
Kayınının yaralı olmasına rağmen askerlerce dövüldüğünü kaydeden Serin, askerlere dövdükleri kişinin sivil olduğunu söylemelerine rağmen kayınına işkence edilmeye devam edildiğini dile getirdi. Kayınının yaklaşık dört saat boyunca ambulans beklediğini ancak bir türlü ambulansın gelmediğini ifade eden Serin, kayınının çok kan kaybettiğini geç saatlerde hastaneye kaldırıldığını şu ana kadar da herhangi bir haber alamadıklarını belirtti.