Öcalan’ın özgürlüğü için 7 merkezde nöbet

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan için başlattıkları kampanya kapsamında 7 kentte özgürlük nöbetleri tutacaklarını duyuran TJA Aktivisti Fatma Kaşan, ulus devletçi zihniyetin çırpınışlarının sonuç vermeyeceğini, özgürlüğün kazanacağını vurguladı.

Kürt sorununun çözüm yolları ve Ortadoğu’daki kaostan çıkışın yöntemleri üzerine geliştirdiği perspektif nedeniyle AKP tarafından 5 Nisan 2015’ten bu yana ağırlaştırılmış tecrit altındaki Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’dan uzun bir dönemdir haber alınamıyor. Öcalan’ın özgürlüğü talebiyle Tevgera Jinên Azad (TJA) tarafından 19 Ağustos’ta “Tecrit kaybedecek özgürlük kazanacak” sloganıyla kampanya başlatıldı. TJA aktivisti Fatma Kaşan, kadınların neden böyle bir kampanya başlattığını ve eylem takvimlerine ilişkin ANF’nin sorularını yanıtladı.

TECRİT VE BASKILAR ORTADOĞU İLE BAĞLANTILI

Buna benzer bir kampanyanın 2012 yılında 7 kadın öncülüğünde kurulan Öcalan’a Özgürlük Platformu tarafından başlatıldığını ve önemli kazanımlara imza attığını hatırlatan Kaşan, benzer bir dönemden geçtiklerini kaydetti. O yıllarda da toplum genelinde cadı avı başlatıldığını, Kürtlere ve demokratik güçlere çok ciddi baskı ve yönelimlerin, yine askeri operasyonların yapıldığını dile getiren Kaşan, “O şartlarda Kürt Halk Önderi Sayın Öcalan'a da acımasız bir tecrit uygulandı. Biz buna artık mutlak tecrit diyoruz. O şartlarda esasında Kürt sorununun doğru temellerde tartışılmasını engellenmek, Öcalan'ın demokratik çözüm mantığını ve perspektifini engellemek açısından çok ağır bir tecrit uygulandı. Ama aynı zamanda o dönem biraz da konjonktüre bakıyorlardı. Ortadoğu’da demokratik değişim ve dönüşüm süreçlerinde çok ciddi bir gelişme yaşandığında Kürt Halk Önderi Sayın Öcalan'a mutlak bir tecrit uygulanmakta. Çünkü faşist ulus devletçi mantık asla ve asla kendi belirlediği şartlar ışında bir gelişmenin ortaya çıkmasını istemiyor. Kürt özgürlük hareketi ve demokratik güçlerin bu süreçten yararlanmaması ve bu değişim dönüşümü Türkiye şartlarına uyarlamaması için önce Sayın Öcalan'ı daha sonra da tüm toplumu ağır bir tecrit altına alıyorlar” ifadelerini kullandı.

ÖZGÜRLÜK OLMADAN ÇÖZÜM OLAMAZ

Hem o dönem hem de şimdi siyasal ve toplumsal alanda kurulan baskının Rojava devrimi ile de doğrudan bağlantısı olduğunun altını çizen Kaşan, şöyle devam etti: “Rojava Devrimi gündemleşmişti ve Ortadoğu'da 3. çizgi dediğimiz bir süreç gelişmekteydi. Ortadoğu’da inanılmaz bir demokratik değişim dönüşüm imkanı ortaya çıkmıştı. Bunun hem Türkiye'yi etkilememesi hem de Kuzey Kürdistan'da demokratik değişim gücüne dönüşmemesi için ne yaptılar; Sayın Öcalan üzerinde inanılmaz bir tecrit uyguladılar, Kürt demokrasi güçlerine inanılmaz bir operasyon düzenlediler. Aslında bu operasyonlarla demokratik direnişin, özgürlük çizgisinin kendisi ağır bir saldırı altına alınarak tecrit edilmek isteniyor. Hem Ortadoğu değişimlerinden yalıtılmak hem de kendisinin Ortadoğu üzerindeki etkisini kırmak için ağır bir tecride alınıyor. O dönem de biz aynı tespiti yapmıştık, Türkiye'de tüm temel sorunların sağlıklı çözümü için, demokratik özgürlükçü bir ülke olabilmesi için öncelikle Kürt sorununun çözüme kavuşturulması gerekiyor. Kürt sorununun çözümü için de en temel kriter Kürt Halk Önderi Sayın Öcalan'ın özgürlüğünün sağlanmasıdır. Şimdi bu sağlanmadığı zaman Kürt sorunu ile ilgili hiçbir şekilde dürüst, samimi ve sağlıklı bir şey yapamayacaksınız. Çünkü önderlikler, önderlik kurumu bütün halkların bütün ulusların temel siyasi iradesidir, kültürel sosyal temsiliyetleridir. Onlar eğer tutukluysalar, daha farklı bir düşman saldırısı altındaysalar bir bütünen o halk bu gerçeklik içerisindedir. Bu özgürlük problemini çözmeden siz bir halk için ne özgürlük mücadelesi verdiğinizi iddia edebilirsiniz, karşı taraf da samimi biçimde bu problemi çözemez.”

ŞU AN OLANLAR UMUTSUZ ÇIRPINIŞLAR

AKP iktidarının bu yöntemi seçmesinin altında Kürt özgürlük hareketine karşı bir hamle geliştirme arayışının yattığını dile getiren Kaşan, ancak Rojava devriminin gerçekleştiğini, bundan sonraki sürecin artık Rojava Devriminin dışında hem Kuzey ve Güney Kürdistan'ın Ortadoğu denklemi içinde nasıl bir statüyle kendisini tarif edeceği olduğunu vurguladı. Kaşan, “Tabi Rojava devriminin yönünü saptıramayan veya boğamayan hükümet çöktürme planıyla Rojava devrimini Türkiye'deki Kürt sorununun çözümünde nasıl bir rolü veya öncülüğü olabilir konusunda ön görülerde bulunuyor. Ve bunu önlemek açısından ağır ve mutlak tecrit uygulamaya başladı Sayın Öcalan'a. Ama esas olarak bütün yaşadığımız sürecin hepsi Ortadoğu'daki köklü değişimle alakalıdır. Ortadoğu 100 yıllık ulus devlet çağını kapattı, bitti. Şu an olanlar umutsuz çırpınışlardır. Bu çok acılı yaşanmaktadır ve büyük bedeller istiyor. 20'nci yüzyılın otoriter totaliter ulus devlet çağının kapanması öyle ayakları havada, Pollyanna şeklinde karşılayacağımız bir süreç değildir. Çok şiddetli savaşları kendisiyle birlikte getirmektedir. Çok ağır bedeller gerektirmektedir. Çünkü çok uzlaşmaz güçler ve çelişkiler var. Bunlar şiddetli çatışacaktır. Bu yüzden süreç açısından demokratik değişim ve dönüşüme karşı direniş çok büyük bir biçimde ortaya çıkıyor. AKP hükümeti şahsında ortaya çıkıyor, Arap coğrafyasında DAİŞ biçiminde ortaya çıkıyor, İran'da dini diktatörlük diyebileceğimiz bir organizasyonla çıkıyor. Sonuç olarak ulus devletçi hegomonik güçler Ortadoğu'da 21. yy'ın gerçeğine karşı bir direniş içindedir. Ama aynı zamanda da demokratik güçler, halklar, kadınlar, inanç hareketleri, gençlik hareketleri 21. yy'ın dinamik gücü olarak ortaya çıkmakta ve bu rolünü oynamaktadır” diye konuştu.

ULUS DEVLETLER ÖCALAN’IN TEHDİT OLARAK GÖRDÜ

Ortadoğu’da demokratik çoğulcu konfederal özerk örgütlenmelere açık özgürlükçü sistemler gelişeceğini, bu özgürlükçü sistemlerin kaçınılmaz olduğunu vurgulayan Kaşan, demokratik ulus perspektifine dayalı, özgürlükçü sistemlerin, ya konfederal sistemler, ya özerk sistemler ya da federatif sistemleri model alarak kendini açığa çıkaracağı değerlendirmesi yaptı. Türkiye devletinin karşı karşıya olduğu durumun tam de bu olduğunu ifade eden Kaşan, “Türkiye, 21. yüzyılın ulus devlet sistemini korumak ve statükonun devamını sağlamak için adeta bir çağa karşı direniş içine geçti. Bu direnişini de en somut olarak Kürt Hak Önderi Sayın Öcalan'a uyguladığı tecritle göstermektedir. Çünkü Kürt Halk Önderi Sayın Öcalan hem Ortadoğu halkları açısından hem de Türk ve Kürt ilişkileri açısından muazzam bir paradigma açığa çıkardı. Ve bu paradigmanın pratik politikadaki uygulamalarını da çok başarılı olarak açığa çıkardı. Mesela paradigma neydi, demokratik Konfederal sistemi Ortadoğu için önerdi. Demokratik özerk sistemleri mevcut Kürtlerin birlikte olduğu devletlerle ilişki hukuku olarak belirledi. Rojava'da 3. çizgi dediğimiz bir çizgiyi geliştirdi. Bu aslında kendisinin de ifade ettiği gibi herkese kazandıracak bir sistemdi. Barışçıl yöntemleri esas almaktaydı. Ortadoğu’da Sayın Öcalan'ın oynayacağı rolü gördüler ve bunu katı ulus devletçi sistemlerine tehdit olarak gördükleri için inanılmaz mutlak bir tecrit uyguladılar ve paralelinde de çöktürme planı dediğimiz plan devreye girdi. Herhangi Kuzey Kürdistan'da dipten gelecek bir değişim talebinin inanılmaz bir biçimde yıkım siyaseti esas aldılar ve bu siyaset hala devam etmektedir” ifadelerini kullandı.

TARİHİN AKIŞINI KİMSE ENGELLEYEMEZ

İşte tam da bu nedenle kampanya başlatma gereği duyduklarını aktaran Kaşan, “Sayın Öcalan, tüm demokratik siyaset güçleri ve sivil toplum güçleri adeta tarihin akışı içinde anlık bir izolasyon içine alınmaktadır ve böylelikle tarihin akışı engellenmek istenmektedir. Ve bu nedenle biz mutlaka kazanacağız, özgürlük mutlaka kazanacak şiarlarını attık. Çünkü şunu fark ettik, bir tarihin akışı engellenmek isteniyor. Ama tarih öyle bir şey değildir. Tarih kendi yürüyüşünü başlattı mı hiç kimse onu engelleyemez. 4-5 yıl engelleyebilirsiniz, o tarihi çok korkunç yöntemlerle boğmak isteyebilirsiniz, ama tarih kendi yürüyüşünü gerçekleştirdikten sonra hiç kimse bunu durduramaz. Bunu çok iyi bildiğimiz için, derinden hissettiğimiz için de ‘Tecrit kaybedecek, özgürlük kazanacak’ şiarıyla yeni bir kampanya başlattık” dedi.

ÖCALAN İLE KADIN İLİŞKİSİ TARİHSELDİR

Kadınların Öcalan’a olan bağlılığı hakkında da önemli değerlendirmelerde bulunan Kaşan, bunun Kürt kadınlarının mücadele tarihiyle ilintili olduğunun altını çizdi. 90'lı yıllarda muazzam kitlesel uyanış ve kitlesel biçimde özgürlük mücadelesine katılan bir kadın gerçekliği olduğunu hatırlatan Kaşan, “Hem Kürt kadınlarının yurtsever özelliklerinin çok güçlü olması, hem de feodal ataerkil sistemin baskılarına karşı büyük bir isyanı yürüttüğü için 90'lı yıllardan itibaren on binlerce kadın bugüne kadar özgürlük mücadelesine katılımı ve burada öncülük düzeyinde yer alma gibi bir süreci yaşadık. Önderlik bu durumu ‘demokratik devrim’ olarak nitelendiriyordu. Bütün tarihsel önderliklere baktığımızda hiçbiri kadın sorununa Sayın Öcalan gibi toplumun temel sorunu olarak ortaya yaklaşmamıştır. Kadın sorunu sınıfsal, ulusal, yoksullaşma, ezme, ötekileştirme gibi sorunların hepsinden daha önce ortaya çıkmıştır. Kadın ve erkek arasında inşa edilen köle ve efendi ilişkisinden sonra aile, devlet, sınıf ve tüm mülkiyet biçimleri gelişmektedir. Kadın ve erkek arasında köle - efendi ilişkisi inşa edilmeden bunların geliştirilmesi mümkün değildir. O yüzden Sayın Öcalan'ın toplumun tüm sorunlarının kaynağında, kadın sorununu gördü ve bu yüzden de özgürlük problemini de kadın özgürlüğü olmadan toplumsal özgürlük sağlanamaz biçiminde formüle etti. Ve böylesi bir paradigma oluşturdu. Tabi ki bu paradigmanın ilk elden muhatapları Kürt kadınları oldu. Hem mücadeleye katıldıkları süreçten itibaren karşı karşıya kaldıkları egemen erkek gerçekliği, devrim içinde de açığa çıkan temel toplumsal sorunlar karşısında kadın yoldaşlığı yapması. aynı zamanda özgün özerk kadın sisteminin açığa çıkarılması, yine bu demokratik devrimi çok derin sezip, daha sonra devrimin temelini kadın devrimi olarak kuramsal ve politik olarak kurması doğal olarak tüm Kürt kadınları üzerinde inanılmaz bir tarihsel yoldaşlık ilişkisini geliştirdi. Bu bildiğimiz anlamda Kürt kadınlarının Sayın Öcalan'la kurdukları ilişki biçimi bildiğimiz anlamda o klasik önderliklerle kurulan bir ilişki değildir. Tarihsel bir ilişki biçimidir” diye konuştu.

7 MERKEZDE ÖZGÜRLÜK NÖBETLERİ TUTULACAK

Kampanyanın eylem takvimi hakkında bilgiler veren Kaşan, “Tecrit kaybedecek özgürlük kazanacak” ve “Kadına yönelik soykırımı durduracağız, özgürlük kazanacak” kampanyalarını paralel yürütmeyi öngördüklerini belirtti. Startları Batman ve İstanbul’da verdiklerini söyleyen Kaşan, “Bütün Kürdistan il ve ilçelerinde, Türkiye metropollerinde halk içerisinde kadın toplantıları alınmaktadır. Bunun paralelinde görsel, yazımsal bilinçlenme faaliyetleri yürütülmektedir. Eylül ayının sonuna kadar panel ve seminerler gerçekleştirilecek. Eylül’ün ortalarına doğru Barış Anneleri’nin güçlü büyük bir etkinliği olacak. Eylül’ün sonlarına doğru da 7 noktada geceleri özgürlük nöbetleri tutulacak. Ekim’in sonların doğru Sayın Öcalan’a ilişkin Kürt sorununun temel çözümlerini ifade edecek olan bir kadın mitingi gerçekleştireceğiz. Kasım ayında da Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü kapsamında büyük bir bölge kadın mitingini gerçekleştireceğiz” dedi.

Kaşan, özgürlük nöbetlerinin Diyarbakır, Batman, Van, Urfa, İstanbul, İzmir ve Adana planlanacağını kaydetti

DAHA FAZLA UTANÇLAR YÜKLENMEDEN…

Türkiye’de temel sorunların üzerine odaklanan siyaset üretilmesi ve siyaset gündeminin doğru belirlenmesi sorunu yaşandığını ekleyen Kaşan, şu çağrıda bulundu: “Bu sayede belki de manipülatif iktidar yöntemleri aşılabilir. Ancak şu an görebildiğimiz kadarıyla Türkiye’deki tüm demokrasi güçleri iktidarın ürettiği günlük, kaygı ve endişe odaklı yoğunlaşmaktadır ve reaksiyonlarını da buna göre şekillendirmektedir. Hatta belki de bu dönem herkes karşılıklı bu konuda bir uzlaşma içerisindedir. Bunu yıkmak ve gerçekten Türkiye ve Kürdistan’ın temel sorunlarına odaklanmak hepimizin temel görevidir. Yoksa hiçbir iktidar gücü, hiçbir faşizm ideolojisi gelecek adına hesap vermez. Toplum karşında utanmaz. Utanacak olan demokrasi güçleridir. Yani Sur’un yıkılması, Hasankeyf’in yıkılması, kadına yönelik katliamlar, bu faşizmin zaten pratiğidir. Ama bunu engelleyememek, durduramamak bizim utancımız olacaktır. Bu nedenle de büyük utançlar yüklenmeden Şair Şükrü Erbaş’ın dediği gibi bize büyük utançlar daha fazla yüklenmeden gerçekten Türkiye’nin temel gündemlerine odaklanmak lazım.”