'Akdeniz Türk gölüdür' tanımından yalnız Türkiye’ye…

Doğu Akdeniz’deki sondaj çalışmaları, Libya’ya asker gönderme; Osmanlı’dan bu yana Doğu Akdeniz’deki hakimiyetin dünü bugünü… Şu an Türkiye, "Akdeniz Bir Türk gölüdür" söyleminden yalnız Türkiye görünümünde.

Türkiye, Libya’ya asker gönderme tezkeresini, 2020’nin ilk günlerinde AKP ve MHP oylarıyla meclisten geçirdi. Suriye’de olduğu gibi bir milli birlik sağlayamadığı bu tezkerede, CHP ve İYİP oylarını alamadı. HDP ise tezkereye hayır oyu verdi. Peki Libya’ya asker gönderme nereden çıktı? Neden Suriye’de istikrarlı bir konum kazanamayan Türkiye, Libya’ya asker göndermeye başladı? Bu sorunun cevabı bir süre önce başlayan ve iktidara yakın medyanın müjdeli haber olarak duyurduğu akabinde Doğu Akdeniz’de tartışma yaratan doğal gaz sondaj çalışmalarına uzanıyor.

AKP iktidarı uzun zamandır kendisinin de strateji olarak belirlediği “Yeni Osmanlıcılık” planlarından birini daha hayata geçiriyor. Doğu Akdeniz’de yeniden hakim konuma gelmeye çalışan AKP iktidarındaki Türkiye, bu bölgede uzun zamandır eksen dışına atılmış durumda. Bunun kronolojik sıralamasına ve olaylara değinmeden önce AKP’nin de sık sık başvurduğu Osmanlı dönemine kısaca bakacağız.

İKİ YÜZYILLIK HAKİMİYET

Türkiye resmi tarihine "Akdeniz bir Türk Gölü" tanımını olarak geçen, Doğu ve Orta Akdeniz’deki Osmanlı hakimiyet yaklaşık iki yüzyıl devam etti. Osmanlı İmparatorluğu’nun denizlere açılması Fatih’le başlasa da Akdeniz’e tam anlamıyla girişi Kanuni Sultan Süleyman ile oldu. Kanuni başa gelişinin ikinci yılında, 1522’de Rodos’u alarak onu takiben de Suriye ve Mısır sahillerinden Doğu Akdeniz’de hakimiyetini kurdu.

Oradan hareketle Orta Akdeniz’e yönelen Osmanlı 1538, Preveze Deniz Savaşı ile ilerleme kaydetti. Bu, Osmanlı’nın denizlerdeki ilk ve en büyük başarısıydı. Barbaros Hayrettin Paşa öncülüğünde başlayan savaş öncesinde, 1537’de Venedikliler elinde bulunan Ege ve Yunan adalarını bir kısmı işgal edildi. Yine Barbaros Hayrettin Paşa, İspanya hatta İtalya kıyılarına kadar ilerledi. Osmanlı bu yıllarda Orta Akdeniz’i büyük oranda kontrol altına aldı.

Bundan 13 yıl sonra Trablusgarp’ı işgal etti. Kuzey Afrika sahillerinden Batı Akdeniz’e açılmayı planlayan Osmanlı bunu başaramadı. II. Selim devrinde Kıbrıs’ın işgali ile Doğu Akdeniz’deki hakimiyet perçinlendi. Osmanlı 16 ve 17’nci yüzyıllarda “Akdeniz bir Türk Gölü” çerçevesinde bir hakimiyet sürdü. Fakat 17’nci yüzyılın ortalarından sonra Akdeniz hakimiyetini en büyük rakibine, Venediklilere kaptırdı ve Osmanlı’nın gücü sarsılmaya başladı.

TRABLUSGARP SAVAŞI

16. yüzyılda başlayan sömürge hareketleri 1870’li yıllarda Avrupalı devletlerin tamamını Afrika topaklarına çekmişti. Tunus, Fransa tarafından; Mısır, Birleşik Kraliyet tarafından işgal edilmişti. İtalya’nın geç başladığı sömürgecilik hedefi ise Kuzey Afrika’da kalan son Osmanlı toprağı Trablusgarp oldu. 1911-1912 Trablusgarp Savaşı’na gelmeden önce Balkanlarda başlayan bağımsızlık hareketleri ile Osmanlı son derece zayıflamıştı. AKP’nin Mustafa Kemal de gitti dediği bu savaş, Osmanlı’nın Doğu Akdeniz’deki hakimiyetinin bitmesine yol açtı.

Savaşı kaybeden Osmanlı sadece Doğu Akdeniz’deki bu vilayetini değil, Ege’deki 12 takım adalar ve Rodos’u da yitirdi. 1923 Lozan Antlaşması’na gelindiğinde Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı’dan ilk olarak İtalyanlara geçen 12 Ada’daki haklarından da vazgeçti. Libya ise 1951’de bağımsızlığını kazandı. Ülke Kaddafi’nin devrilmesinden bu yana iç karışıklık ve savaş halinde. Petrolünün çok değerli olmasından da kaynaklı birçok emperyal devletin hedefinde. Buna Türkiye de dahil. Ama Türkiye’nin tek amacı Libya petrolü değil.

KIBRIS SORUNU

Peki Doğu Akdeniz’deki mevzilerin kaybedilmesi, Türkiye Cumhuriyeti açısından bu bölgede nasıl bir politika anlamına geliyordu? AKP öncesini ele alacak olursak Cumhuriyet dönemi Akdeniz’deki en büyük sorunlardan biri Kıbrıs Meselesi oldu. İngilizlerin egemenliği altındaki ada, deyim yerindeyse İngiltere ile Türkiye’nin ortak ve derin çalışmaları sonucunda bölündü. 1974’te Genelkurmay Başkanı Turan Güneş’in Bülent Ecevit’e “Ayşe tatile çıksın” kodu ile başlattığı Kıbrıs işgali; Akdeniz’de BM’nin uzun süre “Kofi Annan Planı” olarak da tarihe geçen sayısız müzakere, plan ve görüşmelere rağmen, Türkiye’nin de diretmesiyle hala çözümsüzlüğünü koruyor.

AKP’den önceki döneme dayanan Kıbrıs meselesi bugün Doğu Akdeniz’deki doğal gaz aramanın dayanaklarından biri. Türkiye’nin Doğu Akdeniz doğal gazı için Kıbrıs Türk kesiminin burada hakkının olduğunu ileri sürmesi ile arasında bir anlaşma imzalayarak, KKTC ve Türkiye münhasır bölgesinde petrol arayacağım demesi de bu temele dayandırılıyor.

YENİ OSMANLICILIĞIN SAHNEYE ÇIKIŞI

Peki Türkiye’nin AKP’nin yükseliş olarak tabir edilen döneminde Doğu Akdeniz ve bölgedeki durumu neydi? Bugün Libya’ya asker göndererek sahaya dönme çabasının tarihi arka planı ne?

Şimdi AKP’den ayrılarak yeni bir parti kuran Ahmet Davutoğlu, Türkiye’nin bir dönem dış politikasına yön veren bir isim oldu. Stratejik Derinlik kitabı ve dönemi boyunca uyguladığı politikalar bugün AKP iktidarındaki Türkiye’nin dış politikasındaki en büyük çöküşü olarak da işaret ediliyor. Dönemin AKP’sini bu bölgede yalnızlaştıran en büyük hamlelerinden biri ise Recep Tayyip Erdoğan’ın bölgede İslam alemi için yeni bir lider olmaya kalkışması oldu.

Davutoğlu’nun 2009’da yapılan Dışişleri Bakanlığı devir teslim töreninde söyledikleri bunun habercisiydi: “Bizim sadece 70 milyonu temsilimizin ötesinde her Türkün bulunduğu, geçmişte bu topraklarla her türlü irtibatı sürdürmüş olan bütün topraklara tarihi bir borcumuz var, bu borcumuzu en iyi şekilde yerine getirmek durumundayız. Artık bir Türk vizyonu vardır, Ortadoğu, Kafkasya, Avrupa Birliği, Avrupa konularında bir Türk vizyonu vardır. Sadece krizlere tepki veren bir ülke değil, krizleri olmadan fark edebilen, etkin bir şekilde müdahale edebilen, etrafında düzen kurucu bir ülkedir Türkiye.”

Davutoğlu’nun bu sözlerle çerçevesini çizdiği ve işaret ettiği “Yeni Osmanlıcılık” diye de tabir edilen ki bunu AKP kendisi de kullanmıştır, kavram ilk olarak Turgut Özal döneminde ortaya çıkmıştı. Özal’ın aktif ve açılımcı dış politikası ise Ortadoğu’dan ziyade Kafkaslara doğru bir yönelimdi. Fakat Osmanlı mirasına sahip çıkan ve ecdadı ağzından düşürmeyen AKP’nin açılımında ise Ortadoğu ve Arap coğrafyası vardı. Osmanlı’nın eski topraklarına yeniden nüfuz etme politikasının doğuşuna zemin hazırlayan mesele ise İsrail- Türkiye restleşmesine giden Mavi Marmara olayı oldu.

BÖLGESEL LİDER OLMA HAYALİ

Erdoğan’ın 2009’daki Davos zirvesinde İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’e “One Minute” çıkışı aslında bu olaya doğru giden yolun taşlarını döşemiş, Arap coğrafyasında belli bir sempati uyandırmıştı. Bu gerilimin yankıları sürerken 1 Mayıs 2010’da Mavi Marmara’nın da bulunduğu Gazze'ye Özgürlük Filosu, Gazze’nin 60 km açıklarında bulunan uluslararası sularda İsrail askerlerinin saldırısına uğradı ve 9 kişi yaşamını yitirdi. Ülke ve Arap coğrafyasında bu olay yankı uyandırsa da 2012’de başlayan dava daha sonra İsrail- Türkiye arasındaki ilişkinin düzelmesiyle düştü.

Fakat 2009’da başlayan İsrail- Türkiye geriliminin Doğu Akdeniz için sonuçları olacaktı. Erdoğan bu çıkışlarla belli bir sempati toplasa da Mavi Marmara konusunda bir sonuç elde edememesi dahi ihtimalleri küme düşürdü. Öte yandan bölgede o dönem ABD-İran- İsrail eksenindeki gelişmeler ve Suriye’de başlayacak olan iç savaş dengeleri hepten değiştirecekti. 2009’da Türkiye ile gerilim yaşayan İsrail ise rotayı Yunanistan’a doğru kırdı.

2000’LERİN BAŞI…

Ama bunun öncesinde AKP’nin iktidara ilk geldiği yıllara 2000’lerin başına dönmek gerekli. AKP’nin henüz dış politikasının şekillenmediği bu yıllarda, Doğu Akdeniz’deki doğal gaz ve petrol yataklarının bulunduğunu gösteren araştırmalar yapıldı. Bunu üzerine bölgeye kıyısı olan ülkeler ve Kıbrıs Rum Yönetimi Münhasır Bölge Anlaşmaları yapmaya başladı. İlki Rum tarafı ve Mısır arasında 2003 yılında imzalandı.

Türkiye ise bu anlaşmaları hukuksuz olarak ilan ettiği için konuyu BM’ye götürdü. Dahası 2019’un başında Akdeniz’e kıyısı olan yedi ülke Kıbrıs, Yunanistan, İsrail, İtalya, Ürdün, Filistin ve Mısır Doğu Akdeniz Gaz Forumu’nu kurdu. Türkiye’nin bu denklemin dışında kalması ve Kıbrıs Türk tarafı üzerinden hak iddia etmesi, dahası sondaj çalışmalarına başlaması ise krizin derinleşmesine sebep oldu.

Ankara’nın bu faaliyetlerine ABD, Rusya, AB taraflarından birçok tepki yağdı hatta AB yaptırım kararı aldı. Ama Türkiye henüz bu karardan geri adım atmış değil. Üstelik Libya’ya asker gönderme ve orada nüfuz sahibi olma çabalarının temelinde bu mesele yatıyor.

İSRAİL-YUNANİSTAN YAKINLAŞMASI

Peki Türkiye neden bu denklem içerisinde yalnızlaştı? Bölgedeki ilişkilerde, en başta değindiğimiz İsrail’le olan krize dönecek olursak: Erdoğan’ın bu çıkışına kadar, Cumhuriyet tarihinde İsrail ile ilişkiler standart bir politikada gidiyordu. Yunanistan ise özellikle o dönemde Filistin’e destek veriyordu. Hatta Lübnan’ın işgalinde FKÖ, Yunanistan’a sığınmış ve zaten daha önce burada temsilcilikler açmıştı. Bu durum Türkiye- İsrail restleşmesine kadar sürdü. 2010’da Netanyahu ve Papandreou, Moskova’da bir buluşma gerçekleştirdi.

Ortadoğu Araştırma Merkezi’nden (ORSAM) Hasan Kanbolat “İsrail-Yunanistan Yakınlaşmasına Ankara’dan Bakışlar” başlıklı makalesinde şunları yazacaktı: “İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun Yunanistan'a yaptığı resmi ziyaret, Doğu Akdeniz’in jeopolitiği için sıradan bir ziyaret değil. İsrail'in Türkiye ile ittifakında yaşadığı sorunların bu ülkeyi Doğu Akdeniz'de başka stratejik ortaklar arayışına ittiğini gösteriyor. Bu durum, önümüzdeki on yıllarda Doğu Akdeniz’in jeopolitiğinde bir değişimin olup olmayacağını düşünmemizi gerektiriyor.”

Kanpolat ve Ankara’nın stratejik hamlelerini değerlendiren birçok göz için bu bir eksen kaymasının başlangıcıydı. Yunanistan- İsrail ilişkileri Çipras’ın seçim öncesi ‘bitireceğim’ demesine rağmen de devam etti. Daha sonra 2011’de Yunanistan ile İsrail arasında güvenlik alanında iş birliğine ilişkin Mutabakat Zaptı imzalandı. 2011’de Turkish Greek News’te yer alan “Yunanistan, Türkiye-İsrail krizini takibe aldı” başlıklı haberde gelişmeler hakkında Yunan basınından şunlar aktarıldı: “Atina'da yayımlanan To Vima gazetesi, “Yunanistan’ın, Türkiye-İsrail ilişkilerindeki son günlerdeki dramatik gelişmeleri dikkatle izlediğini” belirterek dikkatinin bu gelişmelerin Ekim ayında Doğu Akdeniz’de Güney Kıbrıs ve İsrail’in başlatacağı doğal gaz arama çalışmalarına odaklandığını” yazdı.

2013’e gelindiğinde iktidara yakın Sabah Gazetesi, Yunanistan ve İsrail arasında yapılan Yüksek Düzeyli İşbirliği Konsey toplantısı haberini şu yorumla verecekti: “Mavi Marmara sonrası Türkiye ile ilişkileri bozulan İsrail, Yunanistan ile yaklaşık 2 yıl önce başlattığı yakınlaşma sürecini bir adım ileriye taşıdı. İsrail'de bugün yapılan İsrail-Yunanistan Yüksek Düzeyli İşbirliği Konsey toplantısına iki ülke başbakanlarının yanı sıra yaklaşık 20 bakan katıldı.”

TÜRKİYE’YE TEPKİLER

Tarih 2018’i gösterdiğinde ise İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras ve Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Nicos Anastasiades İsrail'in Beerşeba kentinde yapılan üçlü zirvede bir araya geldi. Masada ise enerji ve güvenlik meselesi vardı. Bu defa denkleme ABD’de de katıldı. 20 Mart 2019’da ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun katılımıyla Kıbrıs, Yunanistan ve İsrail ortak açıklama yaptı. Ortak açıklamada, Güney Kıbrıs, Yunanistan, İsrail ve ABD’nin, bölgesel işbirliğini güçlendirme; enerji bağımsızlığı, güvenliğini destekleme ve geniş Ortadoğu bölgesi ile Doğu Akdeniz’de dış kötü niyetli mihraklara karşı savunma üzerinde anlaştıkları belirtildi. Bu Doğu Akdeniz’de oluşan üçlü eksene ABD’nin desteği anlamına geliyordu.

Doğalgazın yüzde 98’ini Rusya ile geri kalanı İran ve Azerbaycan’dan ithal eden Türkiye için henüz çıkartılmayan ama bulunduğu söylenen Doğu Akdeniz kaynağı mühim bir öneme sahip. Tabii bu kaynağın halka ucuza mı yoksa pahalıya mı verileceği ya da enerji şirketlerine mi peşkeş çekileceği ise muamma. Şu anlık Türkiye, Osmanlı hayallerin yeniden canlandırmaya çalışsa da “Akdeniz Bir Türk Gölüdür” söyleminden yalnız Türkiye görünümünde.

YARIN: Libya’da güncel durum: Alp Altınörs ve Mustafa Yalçıner