Aşikar olana kör kılavuz Erdoğan!
Nisan ayında kimse PKK’nin adına ağzına almayacak diyen Türkiye’deki iktidar çevreleri ve içişleri bakanı bu günlerde başka şeyler söylemeye çalışıyorlar...
Nisan ayında kimse PKK’nin adına ağzına almayacak diyen Türkiye’deki iktidar çevreleri ve içişleri bakanı bu günlerde başka şeyler söylemeye çalışıyorlar...
Şu an belirttikleri ‘Kürtler referandumda AKP’ye destek verdi, referandumu Kürtler sayesinde kazandık’ gibisinden laflar. Bu tür söylemlerin; bir arka plana dayandığı manipülasyon ve çarpıtma durumunu devam ettirme politikası olduğu açıktır. Bir kere şunu en başta belirtmekte yarar vardır. Yeni bir çarpıtma ve manipülasyon propagandasının devreye konulduğu ortadadır. Saldırı politikasının sonuç almadığını yüksek sesle söylemeye cesaret etmemektedirler. Çünkü bunun doğru olmadığı ve yürüttükleri saldırı politikasından sonuç almadıkları açığa çıkmıştır. Buna rağmen yürütülen soykırım politikalarına Kürtlerin onay verdiği algısı yaratmaya çalışmaktadırlar. Bu algıyı yaratmayı başardıkları taktirde, önümüzdeki dönem saldırılarına zemin oluşturabileceklerini var saymaktadırlar.
Birincisi; kimse Nisan ayında PKK’nin ismini ağzına almayacak söyleminin bir özel savaş propagandası olduğu açığa çıktı. İkincisi ise özgürlük hareketine karşı 40 yıldır yürüttükleri savaş, saldırı ve soykırım politikalarının toplamı ve zirvede bir soykırım savaşı yürütmelerine rağmen başaramadıklarını ve başaramayacaklarını bir kez daha gördüler. Bunları itiraf etme ve bundan vaz geçme yerine, yeni bir algı operasyonu üzerinden, saldırı politikalarını devam ettirmeyi amaçlamaktadırlar ve buna meşruiyet zemini oluşturmaya çabalamaktadırlar. Çünkü iki yıla yakındır yürütülen bu kirli savaş politikası yenilmiştir.
İki yıla yakındır yürüttükleri saldırı politikası 5 Nisan’da Önder Apo’ya karşı geliştirilen tecrit politikası ile başlatıldı. 24 Temmuz 2015’den itibaren tarihlerinin en büyük hava harekatı gerillaya karşı yapıldı. Binlerce siyasetçi göz altı alındı-tutuklandı. Kürt şehirlerin yakılıp, yıkıldı ve yaralı olan insanlar bodrumlarda canlı canlı yakıldı. Bahara girmeden gerillanın tasfiye edilmesi temelinde kapsamlı askeri operasyonlar yapıldı ve operasyonlar halen devam etmektedir.
Sanki bu soykırım politikaları yürütülmemiş, halkımıza karşı korkunç saldırılar olmamış ve olağanüstü hal koşullarında referandum gidilmemiş gibi değerlendirmeler yapılmaktadır. Tabi bir de olağanüstü hal nedeni ile Kürdistan’a getirdikleri on binlerce polis ve askerin oyunu da yok saymaktadırlar. Şehirlerin yakılıp, yıkılması sürecinde sürgün ve yerinden edinen binlerce insanımızın oy kullanma imkanın ortadan kaldırıldığı da hiç ifade edilmemektedir. Ayrıca ortaya çıktığı gibi, çok yüksek miktarda sahte oyun Kürdistan’da kullanıldığı da basına yansımış durumdadır. Seçimlerde hile yapıldığı çoğu kez dile gelse de bu kadar net ve çarpıcı ortaya çıkmamıştı. Tabi bu arada YSK’nın açıklaması da aslında hilelerin hep yapıldığının da itirafı oldu YSK başkanı ‘mühürsüz oylar hep kullanıldı, buna daha öncede onay verildi’ dedi.
Hep ‘Kürtler, HDP’ye PKK’nin silah zoru ile oy vermektedir’ safsatası çökmüştür. Kendileri devletin tüm zorunu kullanarak, silahların gölgesinde ve tehditti altında Kürtlerden almak istedikleri oyu alamamışlardır. Tüm bu gerçeklere rağmen; Kürtlerden oy aldıklarını belirtmelerinin bir yanı özel savaş propagandasıdır, algı yaratma durumudur. Kürtleri yenemedikleri, korkutamadıkları ve Kürtleri dikkate almayan bir siyasi yapının geleceğinin olmadığı ortaya çıkmıştır. Gerçek; AKP iktidarının belirttiğinin tersidir.
Gerçek; AKP-MHP faşizminin Türkiye’de onay bulmadığının ortaya çıkmasıdır. Kürtlerin Türkiye’yi bölmek istediği biçimindeki tüm propagandaların özel savaş politikası ve çarpıtma olduğu net biçimde anlaşılmıştır. 16 Nisan referandumunda ortaya çıkan tablo, esas bölünmeyi AKP ve Erdoğan politikalarının yarattığını gözler önüne sermiştir. Şekillenen coğrafik tabloda bunu görmek mümkündür. Ama tablo da bir şey daha ortaya çıkmıştır, Kürtlerin hakları ve taleplerinden vaz geçmediğidir. Tüm soykırım politikalarına rağmen, kültürel, siyasi, dil ve kimlik noktasındaki taleplerinden vazgeçmediği, bu nokta bir adım bile geri atmadığı ve atmayacağıdır. Ama bu gerçeklere Erdoğan kör kılavuzdur.
Fakat Kürtler çok daha önemli bir şey yapmıştır. Demokratik bir Türkiye inşasında var olduklarını, aynı zamanda kendisini görmeyen ve tanımayan bir siyasetinin de Türkiye’de geleceğinin olmayacağını çarpıcı bir biçimde bir kez daha göstermişlerdir. Kürtler bunu ilk kez yapmamaktadırlar. Osmanlının yıkılışından sonra, Cumhuriyet’in kuruluşunda da benzer bir rol ve sorumluluk üstlenmişlerdir. Kürt halkı, Türkiye’ye karşı geliştirilen saldırılara karşı, Türkiye halklarının yanında olduğunu, bu nokta da üzerine düşeni yapacağını da göstermiştir. Türkiye için kurtuluş yılları olarak tanımlanan bu süreçlerde Kürtlerin rolü ve katkısı büyüktür. Çanakkale savaşı hep buna örnek gösterilir. Ama maalesef, Türkiye’nin kuruluşunda Kürtler dışlanmış, asimilasyon, ret, inkar ve imha bir devlet politikası olarak hep gündemde tutulmuştur. Kürt halkı da buna karşı hep direnmiştir. Referandumda ortaya konan tutum; bu direniş halinin devamının yanın da demokratik Türkiye’nin inşasında sorumluluk göstereceğini ve hatta mevcut durumda buna öncülük ettiğinin göstermiştir. Umarız ve dileriz Türkiye bundan doğru dersler çıkarır, Kürtleri tanıma üzerinden yeni bir Türkiye’ye doğru ufuk açar. Bu tüm Türkiye’ye kazandırır.
İkinci önemli bir şey de dipten gelen dalganın çarpıcı biçimde açığa çıkmasıdır. Halkın içinde ve halkla birlikte mücadele ve halk iradesinin her türlü özel savaş politikası, tekniği ve gücünü yeneceği anlaşılmıştır. Referandum sürecinde Türkiye’de toplum olmak, birlikte ve kolektif hareket etmenin her türlü zoru ve gücü yeneceğinin ortaya çıkması, özgürlükler ve demokrasi adına en büyük kazanımdır. Ama buna öncülük etmek ve halka güvenerek çalışmak gerektiği çok önemli bir ders olarak görülmek durumundadır. Yüksek siyaset, elit ve üstenci tüm tutumlar ve yaklaşımlar kaybettirir. Halkla birlikte ve örgütlü olmak kazandırır. Hem Kürt demokratik siyaseti ve Türkiye demokrasi çevrelerinin halkın verdiği mesajı doğru okuyarak hareket etmeleri faşizmi ve diktatörlüğü yenmeyi getirecektir.