Av. Keskin: Tecrit kaldırılmasa kanayan yara derinleşir!

Öcalan'a Özgürlük Platformu Sözcüsü, Av. Keskin, savaşın Kürt Halk Önderi Öcalan tarafından durdurulabileceğini belirtti. Keskin, 'tecridin derhal kaldırılması gerektiğini, aksi takdirde kanayan yaranın derinleşeceğini' söyledi.

Öcalan'a Özgürlük Platformu Sözcüsü, Av. Keskin, savaşın Kürt Halk Önderi Öcalan tarafından durdurulabileceğini belirtti. AKP'nin Özel Harp ile anlaştığını vurgulayan Keskin, 'tecridin derhal kaldırılması gerektiğini, aksi takdirde kanayan yaranın derinleşeceğini' söyledi. Keskin, "PKK ile görüşmemek de sorunu çözümsüzlüğe götürür çünkü barışı savaşanlar yapar" derken, AKP'nin tutumunda Rojava'daki kazanımların payına da değindi.

Barış İçin Öcalan’a Özgürlük Platformu Sözcüsü, Avukat Eren Keskin, AKP'nin Kürdistan'daki soykırımcı saldırıları ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a yönelik tecride ilişkin ANF'nin sorularını yanıtladı.

'AKP ÖZEL HARP İLE ANLAŞTI'

Sayın Öcalan’ın ailesi, 5 Nisan’dan bu yana süren ağırlaştırılmış tecride yönelik endişelerini Meclis’te dile getirdi. Siz bu süren tecridi nasıl değerlendiriyorsunuz ?

Her şeyden önce Öcalan’a yönelik tecridin 5 Nisan’dan bu yana başladığını söylemek yanlış olur. Tecrit aslında Öcalan Türkiye’ye getirildiğinden bu yana var. Biz Öcalan’ın ilk avukatlarıyız ve ilk getirildiği andan itibaren yazılı hukukun dışında olan uygulamalarla karşı karşıya kaldık. Normalde cezaevi idaresinin bağlı olduğu birimlerle görüşmeler yapmak istediğimizde, “Biz yetkili değiliz” cevabı veriliyordu. Karşımızda bir yetkili bulamıyorduk. Çünkü İmralı Cezaevi Genelkurmay içindeki Özel Harp Dairesi’ne bağlıdır. O nedenle bu tecridin Özel Harp yönünü tartışmadan ve siyaseti gerçek belirleyenin Özel Harp Dairesi olduğunu düşünmeden sonuca ulaşmak mümkün değil.

Ama bugün uygulanan tecridin kararı, bizzat Cumhurbaşkanı ve hükümet tarafından verilmedi mi?

Bunun cevabını vermek için süreçleri iyi değerlendirmek gerek. AKP’nin cemaat ile olan ilişkisi kopunca, bu ülkenin Cumhurbaşkanı ve hükümeti müttefik değiştirdi ve Özel Harp ile uzlaşmaya gitme kararı aldı. O nedenle Öcalan ve PKK ile yapılan görüşmeler AKP’nin yüzünü tamamen militer devlete doğru çevirmesiyle birlikte sona erdi. Bugün gelinen noktayı anlamak için o süreci iyi değerlendirmek lazım. Ergenekon sanıklar adeta özür dilenerek teker teker serbest bırakıldıklarında biz böyle bir sürecin başlayacağını anlamıştık. Tabii onların içinde haksızlığa uğramış insanlar olabilir, ama esas olarak o sanıkların arasında Kürdistan’da işlenen birçok suçun failleri de vardı. Bu tahliyeler Kürdistan’da yeniden çatışmalı bir sürece girileceğinin habercisiydi ve bu konuda yanılmamışız.

'ÜLKE KORKUYLA YÖNETİLİYOR'

Endişeli misiniz ?

Tabii ki endişeliyim. Çünkü gelinen noktada ne sivil siyaset ne insan hakları savunucuları bizler önümüzü göremez bir durumdayız. Sivil siyasetin önü Özel Harpçi politikalar tarafından tamamen tıkandı. İnsanların ve kurumların elinden söz söyleme hakkını dahi aldılar. Bu anlamda kurumlara, insanlara, gazetelere, akademisyenlere; herkese dava açılıyor. Bir dava bombardımanı içerisindeyiz. Bir taraftan sözünü söylemek için sokağa çıkan insanlar korku politikalarıyla engellenirken, diğer taraftan barışı savunan herkes bir cadı avına maruz bırakıldı. Yani bir korku coğrafyası oluşturuldu. Bugün tamamen korkuyla yönetilen bir toplumdan söz ediyoruz. İnsanlar bu yüzden yeterince seslerini çıkartmıyorlar. Tam da bu yüzden şu anda devlet şiddet politikalarını istediği gibi yürütüyor. Kamuoyu sadece bir tarafın acıları gösterilerek oluşturulmaya çalışılıyor.

Bu konuyu açar mısınız?

Askerler, polisler ölüyor ancak öbür tarafta da sivil insanlar, gençler ölüyor. Öldürülen Kürt yurttaşların canı yokmuş gibi, “Etkisiz hale getirildi” gibi son derece faşizan bir cümleyle uygulanan vahşet geçiştiriliyor. Oysa bu insanların da hikayeleri var, anne babaları var, acıları var. Ama bir tarafın acıları yok sayılarak, bir tarafın acıları üzerinden bir toplum örgütleniyor. Bu hem çok korkunç hem de çok tehlikeli bir durum.

MEDYA VE ULUSLARARASI ÇEVRELER

Yandaş ve ana akım medyanın halihazırdaki rolünü nasıl görüyorsunuz?

Medya tamamen devlete teslim olmuş durumda. Medya bunu bile bile yapıyor ve hiç ders çıkartmadan sadece yerini sağlama almak için yanlış üzerinden gidiyor. Şu anda insanlar ölüyor, cenazeler günlerce sokaklarda kalıyor, bu cenazelere devlet tarafından işkence yapılıyor. Biz 1990’larda bunun örneklerini çok yaşadık. Ben göğüsleri kesilen kadın gerillalar biliyorum. Ölü kadınlara tecavüz edildiğini hatırlıyorum. Biz bunları yaşadık '90’larda. Ama benzeri şeyler oluyor bugün ve Türkiye’nin batısında yaşayan insanlar bunları duymuyor. Ancak sosyal medya ile ilgisi olanlar ve bir de biraz insani açıdan bakabilenler duyuyor bu yaşananları. Bu açıdan medya tamamen devletin savaş bombardımanı tarafında. Bir çıldırmışlık hali yaşıyoruz. Türkiye, altına imza attığı tüm uluslararası sözleşmelere aykırı davranıyor. Benin esas olarak burada eleştirdiğim taraflardan biri de Türkiye’nin imza ortakları, yani Avrupalı devletler. Şu anda Türkiye Cenevre savaş hukuku sözleşmesini açıkça ihlal ediyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) çok geç kaldı. AİHM devletlerin mahkemesi gibi davrandı. Bu yüzden insanlar ölmeye devam ediyor. Birleşmiş Milletler’in (BM) olaya el koyması gerekir. BM’ye bir başvuru yapıldı bildiğim kadarıyla, hemen devreye girmesi gerekiyor ama ısrarla girmiyor.

Uluslararası kurumların araya girmemesi bu yaşananların onaylandığı anlamına mı geliyor ?

Devletler arasındaki ilişkiler çıkar ilişkileridir. BM de bu çıkarların kontrol edildiği bir birim gibi gözüküyor. BM kendisine yüklenen o insani fonksiyonları maalesef yerine getirmiyor. Şu anda hepimiz çıkmazdayız. Devletin bu çıldırmışlık hali karşısında biz de ne yapacağımızı şaşırmış durumdayız. Bu nedenle bu savaşı durdurabilecek tek şey Öcalan’ın yeniden önünün açılması ve konuşma hakkının ona geri verilmesidir.

'PKK İLE DE GÖRÜŞÜLMELİ'

Tüm çabalara rağmen sizin de dile getirdiğiniz bu talebin ısrarla reddedilmesi nasıl okunmalı?

Bu devleti yönetenlerin çatışmalı sürecin devam etmesini istediği anlamına gelir. Yoksa Öcalan’ın toplum içindeki etkisini biliyorlar. O zaman neden Öcalan görüştürülmüyor? Neden yalnızlaştırılıyor? Neden söz söyleme hakkı elinden alınıyor? Çünkü hükümet ve devlet savaşta ısrar ediyor. Dün mesela Cumhurbaşkanı'nın çıkıp artık ne PKK’yi ne de HDP’yi muhatap alacağını söylemesi de bu savaş konseptinin devamına işarettir. Bizzat çözümsüzlüğün beyanıdır. Bir kere HDP Meclis’te birçok milletvekili olan siyasi bir partidir ve o milletvekilleri halkın oylarıyla seçilmiştir. Onunla görüşmemek ne demek bir kere? Bunun dışında PKK ile görüşmemek de sorunu çözümsüzlüğe götürür çünkü barışı savaşanlar yapar. Yani kim savaşıyorsa onunla barışmak zorundasın. IRA veya diğer savaşlardaki süreçlere bakıldığında hep savaşan taraflar masaya oturur. Kaldı ki bu Türkiye’de de yapıldı. Bunun yapılmasının kötü sonuçları değil bugün yaşananlar, Kürt sorunundaki çözümsüzlük politikalarının ısrar etmenin sonucu bu.

'ÖCALAN'DAN BAŞKASI DURDURAMAZ!'

Öcalan’sız sivil siyasetin siyaset üretebildiğini düşünüyor musunuz?

Şimdi bir kere sivil siyasetin üretilmesine zaten izin verilmiyor. O nedenle şu anda en zor durumda olanın HDP olduğunu düşünüyorum çünkü tamamen önü kesilmiş durumda. Ama tabii ki Öcalan’ın şöyle bir özelliği var; Kürt halkının önder olarak belirlediği bir isim ve toplum üzerinde bir söz hakkı var. Öcalan’ın sözü dinleniyor. Sözü dinlenen bir lider olduğu için de bir önemi var. Öngörüsü ve stratejisi yüksek bir lider ve tam da sivil siyasetin önünün kesildiği, çatışmaların şiddetlendiği bugünlerde bu savaşı ancak Öcalan durdurabilir. Başka hiç kimse değil. Ondan sonra yeniden siyasi görüşmeler başlayabilir. Ama önce ölümlerin durması lazım.

İmralı heyetinin görüşmeler sırasında tuttuğu notlar yayımlanıyor ve sürecin tam da İzleme Heyeti’nin oluşturulduğu, hatta isimlerin bile belirlendiği bir dönemde Cumhurbaşkanı ve hükümet tarafından sekteye uğratıldığı ortaya çıktı. Sizce hükümetin masayı tekrar devirmesinin arkasında hangi neden yatıyor ?

Ortadoğu’da Kürtlerin güç kazanması ve Türkiye’de devletin içindeki çatışmalı süreç bu noktaya getirdi. Bugün Suriye’de bir Rojava gerçeği var, Güney Kürdistan’da neredeyse bağımsız devlet aşamasına gelindi. Genel olarak Kürdistan’daki bu hareketlilik sömürücü güçlerin de politikalarını etkiliyor. Ben Türkiye Cumhuriyeti devletinin probleminin sadece Türkiye’deki Kürt hareketiyle olduğunu düşünmüyorum. Tam tersine Suriye’de Kürt hareketinin bu kadar gelişmesi, uluslararası destek görmesi ve PYD’nin emperyal güçler açısından da meşrulaşması Türkiye’yi çok kızdırıyor ve korkutuyor. Şiddet politikalarının bu ölçüde yeniden devreye sokulmasının bununla birlikte tartışılması gerektiğini düşünüyorum. Bir de Türkiye’de başkanlık denilen bir süreç de var. Bunu da unutmamak lazım. Başkan olmak ve devletin yapısını değiştirmek isteyen bir cumhurbaşkanı var. Ve şu anda olanların bir yanıyla da HDP’yi güçsüzleştirmek ve HDP’yi baraj altında bırakmak için yapılan bir manevra olduğunu düşünüyorum.

'AKP BASKIN BİR SEÇİME GİDEBİLİR'

Yeniden seçim mi yapılacağını öngörüyorsunuz?

Evet, ben baskın bir seçime gidebileceklerini düşünüyorum. Her şey olabilir bu saatten sonra. Devletten ben artık her türlü çılgınlığı bekliyorum!

Dünyada herkesin bir statüsü var. Kürtlerin bir statü sahibi olması neden bu kadar rahatsız ediyor Türkiye’yi?

Türkiye Cumhuriyeti devletinin yapısını 1915’ten başlayarak tartışmak gerekiyor. Bu sömürgeci, soykırımcı, ittihatçı politikaları anlamadan hiçbir noktaya varamayız. Türkiye kendi geçmişiyle yüzleşmek istemiyor ve yüzleşmek istemediği için de bu şiddet ve korku politikalarına devam ediyor. İnsanların düşünmesini, sorgulamasını istemiyorlar çünkü eğer bir tarafından başlarsa bütün suçlar ortaya çıkacak ve tartışılacak. Türkiye bundan korkuyor bence.

Sayın Öcalan’ın tecridine geri dönersek; sekretarya görevi yapmak için İmralı'ya götürülen 5 mahkumdan ikisinin aniden Silivri Cezaevine sürgün edilmesini nasıl yorumluyorsunuz?

Ben açıkçası Öcalan ile görüşmeden söylenecek her türlü sözün tahminden öteye gidemeyeceğini düşünüyorum. Bu nedenle de Öcalan ile görüşmenin önü mutlaka yeniden açılmalı.

'YARA DERİNLEŞİR!'

Barış için  Öcalan’a Özgürlük Platformu olarak girişimlerinize devam ediyor musunuz?

Bunun için defalarca açıklamalar yaptık, yetkililerle görüşmeye çalıştık. Ama hala görüşme engeli var. En son tecritten önce platform olarak Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ve Beşir Atalay ile görüşmüştük. O zaman bize başka konuşuyorlardı: “Sonuna geliyoruz, her şey olumlu ilerliyor” diyorlardı. Aynı insanlar şimdi de tam tersi şeyler söylüyor. Ama böyle devam edemez, eğer Öcalan devreye girmezse kanayan bu yara derinleşir.