HDP Grup Başkanvekili İdris Baluken, Türkiye halkalarını uçurumun kıyısına getiren iç ve dış politik gelişmelerin daha önce İmralı adasındaki görüşmelerde Öcalan tarafından dile getirildiğini ifade etti. Baluken, Öcalan’ın çözüm masasından vazgeçilmesi ve Kürt halkına savaşın dayatılması durumunda olası gelişmeleri ortaya koyduğunu da hatırlatarak, Türkiye’nin içine girdiği kaostan çıkış için İmralı adasını işaret etti.
HDP Grup Başkanvekili ve İmralı heyetinde yer alan İdris Baluken, gündeme ilişkin ANF’ye değerlendirmelerde bulundu.
Baluken, AKP hükümetinin yürüttüğü iç ve dış politikaların bütün Türkiye halklarına getirmiş olduğu yıkımımın en fazla yaşandığı bir süreçten geçildiğine işaret ederek, “Özellikle iç politikada müzakere masasının iktidar tarafından devrilmesi ve sahada Kürt halkına karşı bir savaş konseptinin devreye koyulması her gün Türkiye’nin dört bir tarafına onlarca cenazenin kaldırılmasına neden oldu. Kürt illerinde ve Türkiye coğrafyasında binlerce genç torağa düştü. Bu gelişmelerin en önemli sebeplerinden biriside AKP’nin ısrarla halklarımızın çıkarı yerine siyasi iktidar hesaplarına kurban etmesidir. Bunun en önemli kilometre taşlarından biri 7 Haziran seçimlerinden sonra saray tarafından devreye koyulan bir darbe anlayışıdır. Bütün muhalifleri susturma, sindirme ve bastırma anlayışıyla hareket ediliyor. Bu nedenledir ki Türkiye’de, AKP ya da Erdoğan’ın ortaya koyduğu politikalara bir eleştiri yönelten herkese yönelik, 12 Eylül dönemini de aşan baskı ve sindirme konseptlerini geçecek bir mekanizma devreye koyuluyor” diye konuştu.
AKP hükümetinin, kendi önlerine koyduğu başkanlık sistemini hayata geçirmek istediğine dikkat çeken Baluken, AKP tarafından otoriter ve diktatöryel tek parti ve tek adam sultasına dayanan yeni bir düzenin inşa edilmeye çalışıldığını belirterek, şöyle devam etti: “Aynı şekilde dış politikada da benzer bir takım siyasi felaketleri barındıran sonuçlarla Türkiye ve bölge halkaları bedel ödemeye devam ediyor. Özellikle iflas eden Rovaja ve Suriye politikası, Suriye’deki devam eden savaşın fiili bir tarafı olması yaklaşımıyla birlikte orada milyonlarca insanın mağduriyetine yol açtı. Bütün bu gelişmelere birlikte AKP hükümetinin ortaya koyduğu politikalarla mağdur olan Suriye halkı göçmen statüsünde Türkiye’ye sığındıktan sonra da bir pazarlık unsuru olarak Avrupa Birliği’yle (AB) ilgili süreçlerde kullanılıyor. Bunu hiç bir açıdan kabul etmenin imkanı yok. AKP’nin yıkım sonuçları üzerinden rant sağlamayı amaçlayan ahlak dışı tutumunun ortaya koyulması açısından son derece önemli.”
Türkiye’nin en işlek caddesi olan İstiklal’de, IŞİD çetelerinin hiç bir zorluk görmeden ve hiç bir engele takılmadan bomba patlatabilmesine değinen Baluken, “Bu patlamalar, AKP hükümetinin çetelerle iş tutan halk karşıtı bir politikasının sonucudur. İç ve dış politika iflası sonucunda Türkiye artık bombaların patladığı katliamların yaşandığı yüzlerce insanın yaşamını yitirdiği bir kaos ve çatışma ortamının içine sürüklenmiştir. Bu yanlışlarda ısrar edilirse iç ve dış politikada savaş ve katliam konseptini esas alan bir takım arayışlardan vaz geçilmezse, korkarız ki önümüzdeki günlerde AKP’nin bu politikaları ülkeyi ve halklarımızı eşiğine getirdiği uçurumdan aşağıya doğru götürecektir” diye belirtti.
Türkiye’nin içine girdiği bu kaos ve çatışma ortamından çıkışın adresi olarak İmralı adasını gösteren Baluken, şunları dile getirdi: “İmralı adasındaki görüşmelerde, iki buçuk yıl içerisinde Türkiye halkalarını uçurumun kıyısına getiren iç ve dış politik gelişmelerle ilgili görüştük. Buralara gelinmemesi için neler yapılabilir konusunda yeterince tartışıldı. Öcalan, çözüm masasından vaz geçilmesi ve Kürt halkına savaşın dayatılması durumunda olası gelişmeleri ortaya koymuştu. Suriye’de yürütülen yüz yıllık bir Kürt karşıtlığına dayanan politikasından vaz geçilmesi gerektiğini, Türkiye’nin belki de yüzlerce yıl sürecek stratejik bir Kürt ittifakının kapısını aralanması gerektiğini, yaklaşımının bu olması durumunda hem Kürtlerin hem de Türklerin kazanacağını Öcalan açık bir şekilde devlet heyetlerine aktarmıştır. Tamamen Öcalan’ın tespit ettiği bu gelişmelerin doğrulandığı bir süreç yaşadık. Öcalan bu uyarıları yaptığı dönemde kalıcı barışa gidecek samimi yaklaşımlar olursa Türkiye’nin Ortadoğu’daki bu dizayn sürecinde söz ağırlığının nereye varabileceğini ifade etmişti. Ancak bu anlayıştan vazgeçip hem dışarıda hem içeride Kürt karşıtlığı politikasında ısrar edilmesi durumunda yaşanacak kaos ve savaş sürecinin nereye varacağını, devreye girecek olan darbe mekaniğinin halklarımıza nasıl zarar vereceğini yine tarihsel uyarılarla ifade etmişti.”
Ülkenin girdiği kaostan tek çıkış yolunun iç ve dış politik yanlışlardan bir an önce vazgeçmek olduğunu dile getiren Baluken, şöyle davam etti: “Bu uyarıları ortaya koyan Öcalan’ın o gün söylediklerine bir kez daha hükümet ve devlet yetkililerinin bakması gerektiğini düşünüyoruz. Tarihsel süreç içerisinde bu kadar doğrulanan ön görüleri bu kadar siyasi realiteye dönüşen bir siyasi lider üzerinde onun tezlerinden yararlanmak yerine ağırlaştırılmış bir tecrit sistemi uygulamak sorunların daha fazla çözümsüzleşmesi ve daha da derinleşmesi dışında hiç bir şeye yaramayacaktır. Özellikle AKP’nin tüm baskı ve yasaklarına rağmen özellikle Newroz alanlarında kendi iradesine sahip çıkan ve yaşanan tüm vahşet ve katliam tablolarına rağmen de tekrar devlete müzakere çağrısı yapan Kürt halkının duruşunun da dikkate alınması gereklidir. Bu doğrultuda Kürt halkının baş müzakereci olarak ifade ettiği Öcalan üzerindeki tecridin bir an önce kaldırılması ve çözüm masasının tüm iç ve dış savaş süreçlerini bir an önce bertaraf edecek şekilde kurulması gerekiyor.”
Eşit ve özgür müzakere koşullarının yaratılmasının önemine dikkat çeken Baluken, görüşmeler sırasında baş müzakereci olan Abdullah Öcalan’ın iki buçuk yıllık süre içerisinde adeta bir hücreden bu süreci yönetmeye çalıştığına dikkat çekti. Baluken, şöyle devam etti: “Öcalan’ın sağlıklı bir veriyi elde etme, istediği zaman belli konularda tartışma yürütebileceği heyetlerle görüşebilme imkanı yoktu. İmralı adasına gidişlerin tamamını devlet ve hükümet kendi inisiyatifiyle belirledi. İletişim olanakları açısından da Öcalan’ın kendi hazırladığı mektupları bile saklayamayacak bir takım insanlık dışı koşullar dayatıldı. Bu koşullar altında sağlıklı bir müzakere sürecinin ortaya çıkması mümkün değil. Öcalan’ın istediği zaman istediği heyetlerle toplanabileceği, kendisine ulaşmak isteyen kendisi ya da çözümlemeleriyle ilgili soru işaretleri taşıyan toplumsal kesimlerin gidip tartışmalar yürütebileceği ulusal ya da uluslararası medyanın kendisiyle görüşebileceği koşulların oluşturulması son derece önemlidir. Bunların sadece oluşturulması da değil bir yasayla güvenceye alınması gerekiyor. Her gün halklarımıza büyük bedeller ödeten bu savaş konsepti İmralı adasında 5 Nisan’dan itibaren Öcalan’a yönelik tecrit sisteminin tekrar aktifleştirilmesiyle devreye girdi. Artık bu yaklaşımlardan uzaklaşılması ve yasal düzenlemelerle kendisinin statüsünün mutlaka tanınması gerekli. “
Hükümetin ortaya koyduğu tüm politikalara rağmen, özellikle Newroz’da alanlara akan Kürt halkı ve onun siyasi temsilcilerinin, çok net çözüm ve barış mesajları verdiğine dikkat çeken Baluken, şunları dile getirdi: “Müzakere, çözüm ve barışı öteleyen bir takım gelişmelerin yaşanması durumunda tarihsel bazı gelişmelerin yaşanacağına dair net mesajlar ortaya kondu. Tüm bunları göz önünde bulundurduğumuzda çok hızlı bir şekilde bazı siyasi gelişmelerin yaşanması gerektiği kanaatindeyiz. Bunun için çok fazla bir zamana ihtiyacımızın olduğu kanaatinde değiliz. Çünkü ya hızla bu yaşanan kaos ve savaş sürecine bir dur diyecek, sorunları siyasal alana taşıyacağız ya da siyasetin artık kitleler tarafından tamamen çözüm üretemeyen, itibarının kalmadığı ve bu nedenle de savaş ve kaos ortamında boğulduğu sürece doğru evrileceğiz. AKP ve devletin bu gerçekleri görerek çok hızlı kararlar alması, içeride ve dışarıda savaşı öteleyen politikalardan vaz geçmesi, çözüm iradesini Dolmabahçe kriterlerini esas alarak deklere etmesi, siyasi açıdan belli gelişmelerin önünü açabilir diye düşünüyoruz. Bu nedenle gerek AKP gerek devlete bu konuda daha fazla zaman kaybı olmadan harekete geçme çağrısı yapıyoruz.”