Bülbül: O divanda yaptıklarının hesabını vermeliydi

Erdoğan’ın cemevi ziyaretini eleştiren Bülbül, “Kimse o makama sıfatlarından sıyrılmadan gidemez. Gitse de haramdır. O divanda, o darda yaptıklarının hesabını verecek ve Türkiye'de insanlığa sorulacak. Eğer razı ise oraya girebilir. Değilse giremez" dedi.

Muharrem ayının birinci günü Ankara’da bazı cemevi ile derneklere; Almanya'nın da Düren bölgesinde bulunan Düren Alevi Kültür Merkezi’ne saldırı düzenlendi. Alevilere yönelik bu sistematik saldırı sonrası AKP’li Türk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Muharrem orucunun son gününde Mamak’taki ve cemevini ziyaret etti. Ziyarette ise özellikle duvardan Hz. Ali resimlerinin kaldırılmasıyla bir tartışmanın kapısını araladı.

Halkların Demokratik Partisi Antalya Milletvekili Kemal Bülbül, davetsiz giden Erdoğan’ın ziyaretini ANF’ye değerlendirdi.

CEMEVLERİ ZATEN MEŞRUDUR

Erdoğan’ın ziyareti sonrası bazı çevrelerce yapılan “meşruiyet” tartışmalarını eleştiren Bülbül, cemevlerinin zaten meşru olduğunu ifade etti.

Erdoğan’ın ziyaretinde tartışma yaratan duvardaki Hz. Ali resmilerinin indirilmesinin de meşru olmadığını söyleyen Kemal Bülbül, şunları vurguladı: “Cemevlerinin meşruiyete ihtiyacı yok. Cemevi meşrudur fakat anayasa meşru değildir. Anayasa, 1982’den bu yana meşruiyetini ve geçerliliğini yitirmiştir. Hakları değil haksızlıkları ve inkarı, çoğulculuğu değil tekçiliği düzenleyen bir anayasa olduğu için meşru değildir. Cumhurbaşkanının tekçilikle ve dayatmayla cemevine gelip kendi kafasına göre ortama ayar vermesi, Alevi inancının dışına çıkması da meşru değildir. Bu Alevi toplumuna karşı işlenmiş bir suçtur. Hem Alevi toplumunun inancının, ibadetinin yapıldığı yere geleceksin hem de oraya kendine göre bir ayar vereceksin. Erdoğan, Hanefi içtihatlarıyla da yaklaşmamıştır buraya. Bu yaklaşım diyanet, din ve devlet dini anlayışına göredir.”

O HANGİ OCAĞIN DEDESİ, AÇIKLASINLAR

HDP’li Bülbül, Erdoğan’ın saldırılar sonrası cemevine gitmesinin olumlu göründüğünü fakat bu saldırılara dair tek söz etmediğini hatırlatarak, amacın bunun dışında olduğuna dikkat çekti. Bülbül, şöyle devam etti: “Cemevlerine yapılan saldırının hemen akabinde cemevine oruç açımına gitmek güzel bir davranış. Fakat amaç bu değil. Amaç bu olsa cemevine yapılan saldırıyla ilgili bir şey söyler orada. Alevi kanaat önderleri de katılır, birlikte ortak bir resim verilir ama öyle değil. Ortama kendine göre ayar vermek, birkaç bakan ya da bilmem kimi yanına alarak gidilmiş bir ziyaret. Ayrıca o makama değil cumhurbaşkanı, cihan padişahı olsa gene oturamaz. Dedenin yanında ne işin var senin? 

Ayrıca o dede kim? Hangi ocağın dedesi? Sağa sola kıvırmadan söylesinler. O dede değil, o muhtemelen camiden getirdikleri bir hocadır. Haberlerde bile ‘Cemevi dedesi’ diye geçiyor. Alevilerde Cemevi dedesi diye bir kavram yok. Alevilerde dedelik ve pirlik bir ocağa aittir. Örneğin Baba Mansur Ocağı, Hacı Bektaş Ocağı ve de Dede Karkın Ocağı gibi.”

SIFATINIZDAN SIYRILMADAN GİDEMEZSİNİZ

Oturma düzenine ilişkin de çeşitli eleştirilerde bulunan Bülbül, konuşmasını şöyle tamamladı: “Cemevinde Dede, erkân yürüteceği zaman yanında ne cumhurbaşkanı, ne başbakan ne emniyet müdürü ne de karakol amiri ya da herhangi makamdan biri olmaz. Cumhurbaşkanı da olsanız oraya gittiğinizde sıfatınızdan sıyrılmadığınız zaman ibadetiniz haramdır. Bir kere Alevilerde oruç açımı, iftar diye bir şey yok. Bu nereden çıktı? İnsanlar oruç tutar ve akşam evinde açar. Özel yemek yapılmaz. Oruç için özel yemek yapana, buna iftar diyene, bizim dilde haramzade derler. Baştan sona kadar bir tane doğru davranışları olsa, diyeceğim ki burada bir tane doğru var ama hepsi yanlış. Ve bunu yapan belediye başkanlığı sırasında ‘cemevi cümbüş evidir’ daha sonra cemevine ‘ucube’ diyen, dozerle bunu yıkmak isteyen; Madımak Katliamı zamanına aşımına uğrayınca ‘Türkiye'ye hayırlı uğurlu olsun’ diyen hatta Madımak katilini affeden ve Madımak Katliamı’nda katillerden yana taraf olduğunu belirten, gösteren kişidir.

Yas-ı Kerbela'da bir suçluluk psikolojisiyle Yezidlik sıfatından arınmak isteniyor ise evet cemevi doğru bir yerdir. Çünkü bizde Yezidlik zulüm, baskı yoksulluk vesaire hepsini kapsar. Türkiye de bu anlamda zaten Kerbela'ya dönmüştür. O zaman cumhurbaşkanı sıfatıyla ya da ne sıfatla olursa olsun kişi gelecek orada Şah Hüseyin-i Kerbela divanına duracak. O divanda, o darda yaptıklarının hesabını verecek ve yaptıklarının hesabının sonunda Türkiye'de insanlığa sorulacak. Razı mısınız? Razı ise oraya girebilir. Değilse giremez. Bu kadar açık ve net.”